Takıntı

20 dk

Brandon Davies bir süredir Final Four'larda ter döküyor. Önce Zalgiris, ardından Barcelona… Henüz şampiyonluğu yok. Yıldız pivota göre; o sene, bu sene…

Barça-Bayern serisi için yola çıkarken Palau'daki ikinci maçın ev sahibi için iyi geçmesini umuyordum. Zira play-off serileri esnasında koçlarla röportaj yapmak hayli meşakkatliyken; Socrates'in 14. sayısında uzun bir söyleşiyle konuk ettiğimiz Sarunas Jasikevicius'la yeni bir randevuyu ancak 2-0'lık seri skoruyla alabilirdik. Lakin Andrea Trinchieri'nin farklı planları vardı…

Bir partiye daha davetsiz gelen İtalyan koç, Bayern'le deplasmanda maç çalınca hava değişti. Saras röportajı, play-off sonrasına kaldı. Ben de cumartesi idmanının ardından Palau'nun buz küvetlerinde Brandon Davies'le buluştum. Bu mahrem anlar sonsuza kadar benimle birlikte yaşayacak. Sizlere keyifli okumalar.

Brandon, seni buz küvetinde yakalamanın verdiği rahatlıkla; hitap ederken ikinci tekil şahıs kullanmak istiyorum…

Elbette. Aksi garip olur. Ben küvetteyim, sen karşımdasın. Birçok formaliteyi aştık.

Teşekkür ederim. Play-off serisi nasıl geçiyor?

Bayern'in çetin bir takım olduğunu biliyorduk. Direnç koyacakları belliydi. Palau'da maç kaybetmeyi biz de beklemiyorduk ama play-off serilerinin adaletine inanıyorum. Evinizde ya da deplasmanda oynayın, fark etmez. Yüzde 99 oranında daha iyi olan takım kazanır. Biz daha iyi takımız. Başaracağımıza inancım tam.

Final Four adaletsiz mi?

Play-off daha adaletli diyeyim…

Saha avantajı konusunda ne düşünüyorsun? Bilhassa mutlak favori gösterilen takımların seriye sahalarında başlaması ciddi avantaj mıdır?

Bayern serisi özelinde soruyorsan; bize karşı doğru taktiksel değişimleri, ayarlamaları yaptılar, ortaya enerji, agresiflik koydular ve nitekim kazandılar. Bu ikinci maçı Münih'te, Barselona'da ya da başka bir şehirde oynadıklarında da muhtemelen galip gelirlerdi. Baskı açısından sorduğun sorunun mantığını anlıyorum ama bence her iki açıdan da kesin bir yargıya varmak mümkün değil. Deplasmanda kazanmak her zaman zordur.

Zalgiris'ten beri birlikte çalıştığınızı düşünürsek, mevcut Barcelona kadrosunda bu soruyu en iyi yanıtlayacak kişi olduğun kesin. Koç Saras Jasikevicius'un beklentileri, vurgu yaptığı konular neler?

Her cümlesinde en azından bir kez şu kelimeyi duyarsınız: Efor… Savunmada, hücumda zihinsel açıdan vurguyu hep buna yapar Saras. Basketbolu çok yüksek bir yoğunlukta oynamanız gerekiyor; bu çok kolay bir şey değil tabii ki. Ama koç bize karşı her zaman dürüst ve bazen hoşumuza gitmeyecek şeyler söylese de ona inanıyoruz. Bu güven ortamı hiç zedelenmiyor. Herkesin bildiği gibi koç Jasikevicius çok detaycı biri; siz de onun takımında oynarken her türlü savunma ve hücum setini ezbere bilmek zorundasınız. Ama dışarıdaki algıdan farklı olarak; öyle günde çift idman yapıp güne sabah 5'te düdükle başladığımız falan doğru değil.

"Her cümlesinde en azından bir kez şu kelimeyi duyarsınız: Efor…"

"Her cümlesinde en azından bir kez şu kelimeyi duyarsınız: Efor…"

Mesela Palau'da ikinci maçı kaybettikten sonra çoğu kişi Saras'ın ertesi gün izin verdiğini düşünmez ama bu hafta tam da öyle oldu…

Aynen. Bu maç takviminde başka ne yapabilirsiniz ki? Oynuyoruz, dinleniyoruz. Maça çıkıyoruz, uyuyoruz…

“Saras beni yüreklendirdi”

Barcelona'ya transfer olduğumda takımın başantrenörü Svetislav Pesic'ti ama o dönem Zalgiris'teki koçum ve eski bir Barça efsanesi Saras Jasikevicius, burayla alakalı bana çok güzel şeyler söyledi. Kaunas'ta kalma ihtimalim tamamen bittikten sonra Saras'ın bana "Barselona büyülü bir şehir. Barça da büyülü bir kulüp. Eğer herhangi bir şüphen varsa rahatlayabilirsin" demesi, 2019 yazında attığım imzada etkili olmuştu.

Bugün de gördüğüm kadarıyla rahat, dertsiz, tasasız birisin. Doğuştan gelen bir şey midir bu; nasıl rahatlıyorsun?

Belirli rutinlerim var. Mesela iç saha maçlarından önce kahvaltıda mutlaka pankek, yumurta ve bacon yerim. Palau'ya erken giderim, kulağımda bazen Bob Marley'yi bazen Drake'i dinleyerek ısınırım… Genel olarak mutlu biriyim. Barselona belli ki bana iyi geliyor. 

Doktrine tam anlamıyla hâkim olmasak bile Mormonluk çoğunlukla insan hayatını zorlaştırıcı detaylarla gündemde kendine yer buluyor. Kiliseye mensup biri olarak, günümüzde bu inancı bilhassa Utah dışında sürdürmek zor değil mi?

Zorluk kısmı medyanın takdiri. Benim büyüdüğüm ev Utah, Provo'daydı ve Brigham Young Üniversitesi'ne yakın olmamasına karşın inançlarım sebebiyle orayı seçtim. Hiçbir pişmanlık duymuyorum. İbadet etmek isteyen kişi her şekilde bir yolunu bulur. Bugün ben Barselona'da yaşıyorum, burada da bir cemaatimiz var. Pazar günü maçımızın olmadığı haftalarda onlarlayım. Komünitenin bir parçası olmaya çalışıyorum.

"Pişmanlık duymuyorum" derken sanırım kız arkadaşınla evlilik dışı cinsel ilişkiden ötürü BYU'nun akademik dürüstlük kurallarına ters düşen olayı konuşuyoruz. Okul eğer seni ihraç etmeseydi belki de takım arkadaşın Jimmer Fredette'le birlikte Final Four yapan bir BYU görecektik…

Üzerinden on seneden fazla süre geçti. Saha içinde ve saha dışında çok şey öğrendim. Sonuçta insanı hayatta yaşadıkları tanımlıyor, ben de kendimi inkâr edemem. İnsanlar için Mormonluk sadece alkol tüketilmeyen, sigara kullanılmayan, kahve içilmeyen ve evlilik öncesi cinsel ilişkiye girilmeyen bir tarikat olabilir. Benim için çok daha fazlası. BYU'da kurallara karşı geldiğim için hatamı kabul ettim, cezamı çektim ve yaklaşık altı aylık periyodun ardından da yeni sezonda takıma katıldım. Yaşadıklarımın ardından yenilenmiş bir insan oldum. Daha ileriye gittim.

Çocukluğunu başka röportajlarda da anlattığını hatırlıyorum o yüzden çok fazla tekrara düşmek istemiyorum ama 'süper anne' Linda Kathleen de herkes tarafından tanınmayı hak ediyor…

Büyük bir mutlulukla anlatırım. Aslında dünyaya geldiğim şehir Philadelphia. Biyolojik annem beni doğurduğunda 16 yaşındaymış ve şartlardan ötürü Utah'a evlatlık vermek durumunda kalmış. Linda Kathleen, yani beni Utah'ta karşılayan annem beni, yaşları benden büyük olan ve yine evlatlık edindiği iki kardeşim Shawn ve Heather'la birlikte büyüttü. İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi'nin öğretisine bağlı olarak bugünlere geldik. Aile kültürünü, iş etiğini, takımdaşlığı hep bu çevreden öğrendim. En başta annemden…

"Efes'le oynarken farklı bir hissiyata sahibiz. Bu yüzden bu rekabetin hakkını vermek istiyoruz."

"Efes'le oynarken farklı bir hissiyata sahibiz. Bu yüzden bu rekabetin hakkını vermek istiyoruz."

Barcelona'yla alakalı konuşurken de hiç bireysel konulardan bahsetmiyorsun. Bu öğretinin devamı mı?

Kadroya baktığınızda herkesin 20'şer sayı atabileceği bir takımdan bahsediyoruz. Ama ne benim için ne de takım arkadaşlarım açısından bunun bir önemi var. Sayılara, rakamlara bakmıyorum. Kimsenin de baktığını düşünmüyorum. Saras bize birbirimiz için oynamamız gerektiği fikrini aşıladı. Belki benim gibi bu konuda mükemmeli arayan, kusursuz olamasa da bunu deneyen, tabiatında bu arayış olan insanlar zaten vardı. Ama koçun liderliğiyle herkes bu sayfaya geldi. Mükemmeli arayan iki insan olarak bu yüzden Saras'la iyi anlaşıyoruz.

Barça'nın son yıllarda Anadolu Efes'le girdiği rekabete dair ne dersin?

Efes'le oynarken farklı bir hissiyata sahibiz. Final Four, şampiyonluk maçı ya da normal sezon, hiç fark etmez. Palau'da yaşanan olaylardan ötürü söylemiyorum bunu. Efes harika bir takım ve biz de kendimizi onların seviyesinde görüyoruz. Bu rekabetin hakkını vermek istiyoruz.

“Uganda’yla anlaşma yapıldı”

Barcelona'yla sezon devam ederken Uganda Milli Takımı'na gitmemin bazı tartışmalara yol açtığını biliyorum. Fakat bu konuda koçum gerekli açıklamaları yaptı. Uganda pasaportu aldığımda, Barcelona'ya transfer olurken de konuşulan bir konuydu bu. Sezon başlamadan üzerinden bir daha geçildi ve Eylül ayından benim FIBA maçlarında milli takım forması giyeceğim belliydi. Bunu da kesinlikle yorucu bir mesai olarak görmüyorum. Uganda'yı temsil etmek benim için büyük bir onur.

Peki Ergin Ataman'ın yakın dönemde yaptığı "Eğer Final Four'a gidersek Barcelona bizi asla yenemez" açıklamasını nasıl değerlendiriyorsun?

Bir bildiği vardır herhalde. Başka koçların açıklamalarından ziyade kendi antrenörümle ilgileniyorum. Ataman da harika bir koç, son şampiyon… Ne derse desin, saygı duymak zorundasınız. İki takımın da Final Four'da tekrar karşılaşması ihtimaline dair heyecanlıyım.

Barcelona'da ilk sezonunu geçiren Sertaç Şanlı'nın takıma uyumunu ve katkısını nasıl anlatırsın?

Sertaç bir şampiyon. Ne olursa olsun bunu onun elinden alamazsınız. Yüzük, doğal olarak bir statü getirir ve Sertaç da Efes'te başardıklarıyla saygıyı hak ediyor. Kadife bileklere sahip, müthiş zeki bir oyuncu. Aynı zamanda da harika bir takım arkadaşı. Her ikisini aynı pakette bulmak kolay değildir. Onunla birlikte aynı formayı giyiyor olmaktan ötürü gururluyum. İyi ki bizimle.

5 numarada birbirinizi tamamlama açısından uyumunuzu ne seviyede görüyorsun? Geçen yıl Barça'nın çok zorlandığı Zenit serisini senin sırtı dönük oyunların olmadan kazanması pek mümkün değildi. Uzun rotasyonuna yüksek posttan oynayan ikinci bir oyuncunun eklenmesi, üstelik bu profildeki bir oyuncunun daha kalıplı uzunlara karşı eşleşebilmesi senin için avantaj olsa gerek…

Kesinlikle öyle. Günümüzde birçok takım adam değişme savunması uyguluyor. Bunun sebebi de elbette sırtı dönük oyunları azaltmak. Post-up oyunu ölmüyor, daha nadir bulunan hale geliyor ve belki de bununla bağlantılı olarak değeri artıyor. Mesela ben kariyerimin ilk yıllarında post'ta bu kadar etki yaratan bir oyuncu değildim. İhtiyaçlara, oyunun beni götürdüğü yere göre geliştim, değiştim… Zenit serisinden bahsettin; orada mesela çok fazla post-up ve bire bir eşleşme izledik. Her zaman böyle olmayabilir. Rakip senin hangi silahını almak istiyor ve neden vazgeçiyor… Özellikle play-off serilerinin hikâyesi bu değil midir?

Şampiyonluk hedefinden ve Barcelona'da mutlu olduğundan bahsettin ama kontratının bu sezonla birlikte bittiğini düşünürsek…

Araya giriyorum. Bunu sorman çok doğal ama inan şu anda EuroLeague şampiyonluğundan başka bir şey düşünmüyorum. Önce Final Four bileti, ardından kupa… Kontratımın bitimine iki hafta kalsa bile böyle hissederdim. Takıntılıyım. Fiziksel, zihinsel olarak o kupaya odaklanmış durumdayım. Hiçbir kapıyı kapatmak istemiyorum ama kontrat şu anda öncelik değil. Ona sonra geleceğiz…

Baskı Altında ‘Gerçek Davies’

Tıpkı Sıvı Titanyum Teknolojisi'yle güçlendirilmiş Castrol EDGE'in baskı altında gerçek performansını ortaya çıkardığı gibi, Barcelona'nın 31 yaşındaki yıldız pivotu Brandon Davies de geçen sezonun kritik anlarında oyununu bir üst kademeye taşıdı. Turkish Airlines EuroLeague'in favorilerinden biri olarak sezona başlayan Barcelona, play-off serisinde Xavi Pascual'in Zenit'ine karşı çok zorlanırken; beş maçın dördünde çift haneli skor üreten Davies yıldızlaştı. Kendi evi Palau Blaugrana'da seriye başlayan Barça, ilk maçı kaybetmişti. İkinci maçı da kaybedip 2-0 geri düşmek üzereyken sahneye çıkan Brandon Davies; 22 sayı, sekiz ribaund ve 12/13 serbest atışla toplamda 33 verimlilik puanı üretti. Barça seriyi o gün dengelerken, yıldız pivot sonraki maçta da yine 22 sayı atarak takımının Final Four ve şampiyonluk umutlarını canlı tutmuştu.

Socrates Dergi