Tarih

6 dk

2016 Rio, olimpiyat tarihine iki büyük yıldızın mirasını bıraktı. Tüm zamanların madalya rekortmeni Michael Phelps ile üç olimpiyata dokuz altın madalya sığdıran Usain Bolt, artık olimpiyat sahnesinde olmayacak.

“Başka zamanlarda kendi hâlinde, peş peşe ve yan yana gelişen olaylar, her şeyi belirleyen ve her şeye karar veren o bir tek anlık zaman dilimi içine sıkışıverir: Tek bir evet, tek bir hayır, bir anlık erken davranma ya da bir anlık geç harekete geçme, bu ânı, yüzlerce kuşak geçse de asla geri getiremez ve bu yitirilen an, bireyin ve ulusların yaşamını ve hatta bütün bir insanlığın yazgısını belirler.” -Stefan Zweig / İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar

Hepimiz çok heyecanlıydık. İlk kez bir Yaz Olimpiyat Oyunları yayını yapacaktık ekipçe. 2008 Pekin, pardon Beijing Olimpiyat Oyunları başlamak üzereydi. Normalde her zamanki gibi Pekin diye telaffuz edecektik. Ancak Çin İstanbul Konsolosluğu’ndan gelen e-posta uyarınca Beijing diye zikretmeye başladık. Bir ‘Eurosport Türkiye’ yayın geleneği olan bu telaffuz tartışmalarının ortasında, aslında nasıl çarpıcı ve tarihin akışını değiştirecek günlere tanık olacağımızın henüz farkında değildik. Evet, Michael Phelps 2004 Atina’da zaten 6 altın almıştı ve Beijing’e 8 altın kazanıp Mark Spitz’in rekorunu kırma iddiasıyla geldiği biliniyordu. Hatta sırf onun bu efsanevi denemesi ABD’de daha rahat izlensin diye, yüzme takviminde finaller sabah seansına alınmıştı. Usain Bolt ise 2004’te olimpiyata katılıp başarılı olamamış 17 yaşında yetenekli bir 200-400 metreciydi. 100 metreye ise henüz yeni evrilmişti. Hemen beşinci yarışında 9.72 ile dünya rekoru kırsa da antrenörü Glen Mills, bunun 200 metre için patlayıcı güç çalışırken olduğunu söylüyordu.

Oyunların ilk haftasında gözler Water Cube olarak bilinen muhteşem yüzme tesisindeydi. Altı altını kazanmıştı bile Phelps. Bolt ise henüz sahneye çıkmamıştı. 16 Ağustos 2008 tarihi ise bambaşka bir çağın başladığının ilanı oldu. Phelps, 100 metre kelebekte Milorad Cavic’in 0.01 saniye önünde kazanmış -hâlâ zaman tutan firmanın duvardaki alıcılarında sorun olduğu iddia edilir- ve yedinci altını da alıp Spitz’in rekorunu yakalamıştı. Artık önünde sadece bir yarış vardı ve o, olimpiyatların kralıydı. Fakat aynı günün akşamı, sadece 10 saat sonra, çok az ötedeki Kuş Kafesi lakaplı Olimpiyat Stadı’nda, 21 yaşındaki Usain Bolt 100 metreyi 9.69 saniyelik dünya rekoru ile kazanarak akılları uçurmuştu.

Mitolojik tanımlamalar yapılıyordu. Sabah Emre Yazıcıol, akşam da ben mikrofon başında büyülü anlara tanık olmuştuk. Alacakaranlık kuşağı gibiydi. Üstelik, uzun boylu ve dev adımlı Jamaikalı son metrelerde yavaşlayarak bitiriyordu yarışı. Buna rağmen dünyanın en hızlı insanı olmuştu. Kralın yanına ikinci bir kral gelmişti artık. Karşılıklı anlaşma olmadan kurulan en büyük ortaklığın da miladıydı bu: Bolt & Phelps Ltd. Şti.

Geride kalan sekiz senede çok şey yaşandı; Jason Lezak’ın tarihi asistiyle Phelps’in sekizinci altınını alması ve Bolt’un Michael Johnson’a ait 200 metre dünya rekorunu kırması başta olmak üzere... Kırılan dünya rekorları, alınan diğer olimpiyat altınları, dünya şampiyonlukları, kurulan hegemonyalar... Artık olimpiyatın ilk haftası Phelps’in, ikinci haftası ise Bolt’un hükümdarlığına aitti. 2012 Londra’da Phelps, her ne kadar istemeden ve tam hazır olmadan gitse de madalyaları toparlamayı başardı. Bolt ise altın dışında başka bir rengi boynuna takmıyordu. Oyunlar tarihinde, lokomotif iki sporda aynı anda böylesine iki büyük fenomenin denk gelmesi mucizevi bir olaydı. Kaçınılmaz olarak hep karşılaştırıldılar. Hem sporcu hem de karakter olarak. Bazen o kadar ki icra ettikleri sanat ıskalanıyordu.

2016 Rio sırasında ve sonrasında da bu kaideler değişmedi. Birinin ismi zikredilirken diğerinden de söz edildi mutlaka. Nesiller boyu da edilecek gibi. Onları karşılaştırmak elma-armut kabilinden aslında. Hatta onlara da haksızlık. İşin enteresanı; sosyo-ekonomik, kültürel ve köken olarak çok farklı bu iki ismin icra ettikleri spor açısından sahip oldukları fiziksel özellikler, aslında ortak bir payda sunmuştu hep. O da ikisinin de Da Vinci’nin kusursuz orantılı Vitrivius Adamı’nın tam tersi olmalarıydı. 1.93 metrelik Phelps’in geniş gövdesi, kısa bacakları, dev kanatları ve büyük elleri; 1.96 metrelik Bolt’un da bir sprinter için alışılmadık upuzun bacakları, uzun gövdesi ve skolyoz olarak bilinen omurga eğriliği... Bolt, 2004’ten bu yana ünlü doktor Wohlfarth’a bu sorun için tedavi olurken Phelps de el ve kol büyüklüğü marfan sendromu şüphesi doğurduğu için her yıl kontrolden geçiyordu. Aslında onlara olimpiyat tarihinin en büyükleri denmesini getiren özellikleri, aynı zamanda en büyük zaaflarıydı. Süper kahraman mitlerinin arasında yükselen bu iki isim, aynı zamanda iletişim-sosyal medya çağında her hareketleri gözlenen yıldızlardı.

Phelps bir seans antrenman kaytarmanın neredeyse bir madalyaya denk düştüğü bir sporda her hareketini ölçüp-biçmenin sancılarını ve 2012 öncesi girdiği depresyonun dışavurumunu, iki ayrı alkollü araç kullanma hadisesiyle ortaya koymuştu. Yıllar geçtikçe olgunlaştı, kendini yeniden keşfedip -bilhassa da nişanlanıp baba olduktan sonra- dışa dönük olmaya başladı. Her zaman dışa dönük olan Bolt ise spor arabasıyla hız yaparken kaza geçirmesinin yanı sıra, atletizmin yüzmeye nazaran daha fazla doping skandalı yaşamasıyla da boğuşuyordu. Zira atletizmin tüm yükü omuzlarındaydı. Onunla ilgili bir iddia olmasa da vatandaşları Nesta Carter ve Asafa Powell’ın dopingli çıkması üzerine bu tartışmaların ortasında da kaldı. Nasıl bu kadar hızlı koştuğu bilim insanları tarafından dahi adım adım incelenip 100 metre koşarken havada kaldığı zaman bile hesaplandı.

İkisi de artık; Lance Armstrong, Tiger Woods, Marion Jones, OJ Simpson gibi devrilmiş kahraman mitlerinin ardından yıkılmayan son kale konumundalar. Ve ikisi de son olimpiyatım diyerek ayrıldılar Rio’dan. Yine en fazla ilgiyi ve seyirciyi, koştukları-yüzdükleri eleme yarışlarında dahi onlar çektiler. Phelps, çocukken kendisiyle fotoğraf çektiren Schooling ve Ledecky gibi isimlere bayrağı devrederken, Bolt da 100 metre yarı finalinde dönüp kameraya gülümsemesi ve 200 metre yarı finalinin son metrelerinde genç Andre de Grasse’la sohbetiyle akıllarda iz bıraktı. Sadece aldıkları madalyalarla değil, beraber yarattıkları etkiyle de bu iki sporun ve olimpiyatın tüm mirasını yeni nesillere aktardılar.

Onların yeri kesinlikle dolmayacak, evet. Temiz kaldıkları sürece, onların peşinden gelen gençler de insanların yıldızının parladığı anlara imza atmaya devam edecekler belki de... Ama sanırım hiçbir parlaklık, biten bu büyük çağın miladı olan 16 Ağustos 2008’deki gibi olmayacak. Bolt’un dediği gibi; onlar artık ‘Ölümsüzler’.

Usain Bolt

• Bolt üst üste üç olimpiyat altını almayı başardı.

• Olimpiyatlarda girdiği on yarışın dokuzunda altın madalya aldı.

• Atletizmde dokuz altın çıkaran üç sporcudan biri. Diğer isimler: Carl Lewis ve Paavo Nurmi.

Michael Phelps

• 23’ü altın toplam 28 olimpiyat madalyası var.

• Üst üste dört olimpiyatta aynı yarışı kazanan ilk yüzücü oldu: 200 ferdi karışık. Daha önce bunu atletizmde Carl Lewis ve Al Oerter yapmıştı.

• Altın alma oranı %76.67, madalya çıkarma oranı ise %93.33.

Socrates Dergi