.jpg?w=3840&fit=max&q=75)
Tek Başına
9 dk
Eylül Kibaroğlu, pool bilardoda yıllardır ülkenin en göz önündeki ismi. İki kez Avrupa şampiyonluğuna ulaşan milli bilardocu, sorularımızı yanıtladı.
Türkiye, yetiştirdiği birbirinden özel oyuncularla üç bant bilardo dünyasının önemli güçlerinden biri konumunda. Ancak ülke jargonunda "Amerikan" şeklinde isimlendirilen pool'da aynı seviyeye yakın dahi değiliz. Eylül Kibaroğlu, bu alanda tam anlamıyla bir istisna. Ankara'da doğup büyüyen ve kendi işlettiği Trickshot isimli salonda antrenmanlarını sürdüren Kibaroğlu ile yine bir antrenman sonrası buluştuk, geçmişten günümüze uzandık.
Bilardo yolculuğunuza, babanız Esen Kibaroğlu'ndan bahsetmeden başlamak olmaz sanırım…
Babam yıllarca yurtdışında yaşamış, oradan edindiği bilgilerle çok sevdiği bilardoyu Türkiye'de spor haline getirmeye çabalamış birisi. Tabii oynadığı branş benim gibi pool değil, üç bant. Daha doğrusu o zamanlar daha çok karambol oynanıyor. Türkiye Bilardo Federasyonu'nun kuruluşuna destek olanlar arasında. Hatta bilardoya başladığı günlerde Semih Abi'yi (Saygıner) Ankara'daki evimizde misafir ediyor. Başka insanlarla oynaması, gelişmesi ve antrenman yapması konusunda ona yardımları oluyor. Ama muhakkak en büyük katkıyı benim hayatıma yaptı. Bilardoyla tanışmamda tamamen onun oynaması ve bir salonumuz olmasının payı var. Beni keşfetti, duruşum ve tutuşumla ilgili temel bilgileri verdi. Farklı oyunları ve onları nasıl oynayabileceğimi anlattı. Ne yazık ki çok geçmeden onu kaybettim. Ancak iki üç sene boyunca bana öğrettiklerini hep bir altın bilezik olarak taşıdım. Baktığınızda bu benim işim oldu. Güzel de oldu.
Bir çocuğun oyuncaklarla oynadığı yaşta bilardoya başladığınızı hatta ilk dönemlerde boyunuzu aşan bir istekayla oynadığınızı duydum. O günlerde bir kız çocuğu olarak etraftan nasıl reaksiyon alıyordunuz?
Aslında bu açıdan şanslıyım çünkü bilardo salonu yabancısı olmadığım bir ortamdı. Belki başka bir yerde ya da geç yaşlarda başlasam daha fazla yadırganabilirdim ama o günlerde pek şaşıran olmadı. Adaptasyon sürecim gayet kolaydı anlayacağınız. Sonuçta her zaman bilardonun içindeydim.

Baba Esen Kibaroğlu ve Eylül Kibaroğlu
Etrafınızda daha çok karambol ya da üç bant oynanırken sizin cepli bilardoya yönelmeniz ve pool'u seçmeniz nasıl gerçekleşti?
Babam üç bant oynuyordu ama benim ilgim her zaman müzik sesinin daha yüksek olduğu kısımdaydı. Üç bant oynayan insanlar sakin bir ortamda, daha sessiz oynuyorlar. Pool bilardonun oyun dinamiği ve görselliği ilgimi çekmişti. Açılış yapıyorsunuz, topları deliklere yolluyorsunuz, sonraki vuruşa pozisyon alıyorsunuz… İzlemesi de oynaması da bana daha zevkli gelmişti. Gerçi babam üç bant oynamamı isterdi sanırım…
Bu işte gerçekten iyi olabileceğinize hangi noktada kanaat getirdiniz?
Çok erken yaşta başlamış olmam kesinlikle bir artıydı. Türkiye'de bilardo genelde yirmili yaşlara yaklaşırken, üniversite hayatında ya da taş çatlasın lisedeyken başlanan bir uğraş. Ben 12 yaşında bilardo oynuyordum ve bunun faydasını fazlasıyla gördüm. Trabzon'da katıldığım ilk Türkiye Şampiyonası'nda gençler veya veteranlar kategorisi yoktu. Direkt kadınlar kategorisinde mücadele edip dördüncü olmuştum. Yaklaşık 64 sporcu vardı sanıyorum… Senelerdir bu sporla ilgilenen insanların arasından sıyrılıp iyi bir derece almam, zihnimde ışığı yakan şeydi. Ülke dışındaki ilk turnuvamda Avrupa şampiyonası tecrübesi yaşayıp beşinci oldum. Bu dönem, devam etmek için sahip olmam gereken gücü bulmamı sağladı. Zaten ikinci katılımımda, 9 top branşında Avrupa şampiyonu oldum.
Ben bilardoyla yakından ilgilendiğim için duymuştum ancak 2007'de Çek Cumhuriyeti'ndeki turnuvada yaşadığınız şampiyonluk yeteri kadar ilgi görmemişti diye anımsıyorum…
Özellikle basından epey az ilgi gördüm. Hatta o günü hiç unutmuyorum, futbol milli takımının maçı vardı ve onun dışında tek bir spor haberine rastlamak mümkün değildi. Haber kanallarında, gazetelerde gündem buydu. Tabii o dönemde sosyal medyanın şimdiki gibi hâkimiyeti de yoktu. Gazete veya televizyona çıkmazsanız insanların sizden haberdar olması kolay değildi. Ayrıca üç bant kültüründen gelen federasyonumuz, bu şampiyonluğu yeterince lanse edememişti. Kişisel görüşümü soracak olursanız, bu durumu yeterince kullanamadılar. Ancak basında ne kadar az ilgi gördüysem kendi çevremde de tam tersi, büyük ilgi vardı.
14 yıl aradan sonra, geçtiğimiz Kasım ayında yeniden bir Avrupa şampiyonluğu yaşamak nasıl hissettirdi?
Şüphesiz ki artık haberlerin yayılması daha kolay. İlkine nazaran basında daha fazla yer aldı bu şampiyonluk. Aradan 14 sene geçmiş ve bu süreçteki sabrımı, her sene o başarıyı tekrar etmek için verdiğim mücadeleyi düşünürsek çok özeldi. Sonuçta Avrupa şampiyonu olmak azımsanmayacak bir iş. Şimdilerde tadını çıkarıyorum bu durumun.
Ankara Ekolü
Küçük yaşta babamın salonundan hep beraber Türkiye Şampiyonası'na giderdik. Bir otobüs insan giderdi. Genel klasmanda sıralamaya baktığınızda ilk 32'nin 16-17'si mutlaka Ankaralı olurdu. Tesadüf mü bilmiyorum ama birbirimizi yukarı çekme anlamında gayet faydalıydı bu durum. Şimdilerde hafta sonu turnuvaları yapıyoruz. Türkiye Şampiyonası tadında geçiyor çünkü en iyi oyuncular çoğunlukla Ankara'da. Nedenini ben de pek bilmiyorum ama Ankaralılar olarak şanslı mıyız bu konuda? Evet, şanslıyız.
Peki bir pool bilardo oyuncusunun sezonu nasıl geçiyor, Avrupa şampiyonası hariç hangi turnuvalarda boy gösteriyorsunuz?
Yurtdışında 'Euro Tour' dediğimiz altı turnuva var. Avrupa'nın en iyi oyuncuları olarak bizler bu turnuvalara katılıyoruz. Buralarda aldığımız puanlar sonucunda dünya şampiyonasına gitmeye hak kazanıyor ya da kazanamıyoruz. Ülke içinde üç etap Türkiye şampiyonamız var; 8 top, 9 top ve 10 top branşlarında oynuyoruz. Bunun haricinde aşağı yukarı her ay farklı bir şehirde özel turnuvalara katılıyorum. Bilardo salonlarının düzenlediği ve Türkiye'den belli başlı oyuncuların davet edildiği turnuvalar var. Aşağı yukarı iki haftada bir turnuva oynuyorum diyebilirim.
Üç bantta dünyanın önde gelen ekollerinden biriyiz ancak pool'da henüz o denli bir çıkış içine giremedik. Siz ülkedeki genel seviyeyi nasıl değerlendirirsiniz?
Dünya ile kıyasladığımızda düşük bir seviyedeyiz, Avrupa ile kıyasladığımız zaman bir parça daha iyiyiz. Kendi aramızda bir rekabet var ama ülkeden ayrıldığımızda işler zorlaşıyor. Kadınlarda hiç fena gitmiyoruz ama erkeklerde henüz yeterince seviye yükseltemedik. Yurtdışında hem farklı bir kültür var hem de oyuncular hayatlarını buna odaklayarak, tüm paralarını bilardodan kazanarak yaşıyorlar. Aradaki farkı yaratan şey bence bu.
.jpg)
"Yurtdışında hem farklı bir kültür var hem de oyuncular hayatlarını buna odaklayarak, tüm paralarını bilardodan kazanarak yaşıyorlar."
Aslında laf merak edilen bir noktaya geldi… Türkiye'de sadece bilardodan para kazanarak yaşamak mümkün mü?
Ben 22 senedir bilardo oynuyorum. "Oynadığın zaman diliminde ne zamandır profesyonel bir yaklaşıma sahipsin?" derseniz, "Yaklaşık dört senedir" diyebilirim. Yeteri kadar turnuvaya iştirak etmeniz gerekiyor ki kendinizi gösterebilesiniz. Başarılı olmanız gerekiyor ki sponsor bulabilesiniz. Bunlar tamamen maddiyatla ilgili şeyler. Hem zihinsel olarak hazırlanmalı hem de masa antrenmanınızı iyi yapmalısınız. Bunların hepsini bir araya getirip bir turnuva iyi oynamak başarı değil; önemli olan, kazanma alışkanlığına ve istikrara sahip olmak. Ben şu an iyi bir noktadayım. Tamamen profesyonel yaşıyorum. Kendi adıma az önce sorduğunuz eşiği aştım artık. Türkiye'de hayatını sadece spor yaparak kazanan, pool branşındaki tek oyuncu olabilirim. Kolay değildi ama bunu başardım. Mesela üç bant bu anlamda daha avantajlı bir noktada. Orada hayatını tamamen bilardodan kazananların sayısı bizden fazla.
Snooker'da profesyonel düzeyde mücadele eden Ng On-yee ve Reanne Evans gibi iki örnek mevcut. Sizce kadınlar, erkeklerin biraz daha göz önünde olduğu pool dünyasına adapte olabilecek mi?
Ben olabileceğini düşünüyorum çünkü fiziksel farklılıkların etkisi işleyişte o kadar da fazla değil. Bir kadın bir erkeği, tecrübesiz biri kendinden daha eski bir oyuncuyu herhangi bir maçta yenebilir. Hatta finale çıkıp o turnuvayı dahi kazanabilir. Bu tamamen oyun yaklaşımınızla, zihinsel gücünüzle, masa hâkimiyetinizle ilgili bir durum. Snooker'da böyle örnekler olması çok sevindirici.
Pandemi Günlerinde Bilardo
Hayatımın her anı bilardoyla geçiyor. Ankara'da bir salonum var, pandemide kapalı olduğundan yapacak başka bir şeyim yoktu. İstediğim zaman gelip sakin kafayla bol bol antrenman yaptım. Sokağa çıkma yasaklarında salonda kaldığım dahi oldu. Çalışmalarımı videoya çektim, izledim ve hatta bazılarını sosyal medyada bile yayımladım. Yaklaşık bir buçuk sene içinde bulunduğumuz bu durumu iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Zaten masa üzerinde de karşılığını aldım.
Pool sık sık bir başka cepli bilardo türü olan snooker ile kıyaslanıyor ve 'daha kolay' bulunuyor. Elbette birbirinden farklı branşları bu şekilde kıyaslamak pek makul değil ama belki bu konuda bir şeyler söylemek istersiniz…
Ben de buna benzer şeyler duyuyorum. "Neden üç bant oynamıyorsun?" veya "Üç bant daha mı zor?" diye soranlar oluyor. Bizim oyunumuz topu sadece deliklere atmak gibi görünse de kendi içinde bir kurgusu ve stratejisi var. Aynı şey snooker için de geçerli. Bambaşka bir masada, bambaşka materyallerle oynanan bir oyun. Karot (güvenli vuruş) atma ve çözme, birbirini taktiksel olarak engelleme gibi unsurlar daha önemli role sahip. Pool'da eline geçen fırsatı kullanıp masayı temizlemen gerek, yoksa ikinci bir şans daha bulamayabilirsin. Bu da farklı bir baskı ve zorluk unsuru. Snooker'ın en iyilerinden Judd Trump'ı geçen sene Amerika Açık'ta 9 top pool oynarken izledik. Müthiş yetenek ama bildiği bir oyun olmadığı çok belliydi. Doğru açılış yapmak, masayı kurgulamak, oyunu kurmak… Başka dinamiklerden bahsediyoruz. "Hangisi daha zor?" bence doğru soru değil. "Hangisi daha zevkli?" sorusunun cevabı ise kişisel tercihlere kalmış.
Snooker ve dartın da yönetimini elinde bulunduran Barry Hearn'ün şirketi Matchroom Sports, uzun yıllardır pool'a ciddi yatırım yapmakta. Sizi de bir noktada bu organizasyonlarda görme şansımız olacak mı?
Matchroom bu olaya kesinlikle el attı. Hatta belli başlı oyuncuları kendi çatıları altına alıp, onları diğer turnuvalardan tamamen soyutlamak gibi bir düşünceleri var. "Siz bizim oyuncularımız olarak bizim turnuvalarımızda yarışın" diyecekleri bir tur formatı yaratmaya çalışıyorlar. 22 turnuva yapmayı planlıyorlar. Bu çok ciddi bir rakam. Predator, Kamui, Mezz gibi önemli firmaların sponsor olduğu, büyük ödüllerin dağıtılacağı organizasyonlardan bahsediyorum. Kazançları yükseldiği ve en iyi oyuncuların geldiği müsabakalar seyirci ilgisini de artıracaktır. Bu sene elde ettiğim başarılarla ben de o seviyeye yaklaşacağımı düşünüyorum.