Temel İçgüdü

8 dk

Bir bisikletçi sprint atarken aklından neler geçer? Her şeyin son hızda yaşandığı o anda nasıl karar verir? 2015'in en iyi sprinteri Andre Greipel'e sorduk.

Yağmurlu bir gündü. 2015 Eneco Turu'nun beşinci etabı, sürprizlerle doluydu. Belçika'da başlayan gün Hollanda'ya ilerliyor, bisikletçileri çamurlu yollar ve küçük tepeler bekliyordu. Bu şartlar altında çok büyük bir yarış beklemezsiniz, öyle değil mi? Zaten Eneco, takvimin en özel turlarından biri olmamıştır. Hatırı sayılır bir haftalık yarıştır ama o kadar. Hiçbir zaman fazlası değil. O gün bir adam, belki de hiç üstüne vazife olmayan bir anda işleri değiştirmeye karar verdi. Ve bunu kendi istekleri için değil, takımından genç bir bisikletçi için yaptı.

Bu bazen olur. Domestik adını verdiğimiz, dilimize 'hizmetçi' olarak çevirebileceğiniz adamlar, aslında yarışların kaderlerini çizer. Rüzgâr onların kontrolündedir, yarış senaryosu da. Hele bir de o domestik, aslında yılın geri kalanında takım liderliği yapan bir yıldızsa. O gün işleri değiştiren 'Goril' lakaplı Andre Greipel'di. Lotto-Soudal'daki takım arkadaşı Tim Wellens için çalıştı, ufak dağlık yollarda ataklar yaptı, kaçan grubu yakaladı, bütün atakları savuşturmaya çalıştı ve o etabı yılın en güzel yarışlarından biri haline getirdi.

Her şey bir kararla başlamıştı. Alman bisikletçi, daha önce yüzlerce benzer yarış görmüştü. Düşünme, tasarlama ve icra arasında çok uzun bir süre olmadığını, bisikletin temelde içgüdülerle hareket edilen bir spor olduğunu kavramıştı. Ve Eneco Tur'daki o karar, Greipel'in kariyerinde verdiği en zorlu karar da değildi.

Bahardan kalma bir İstanbul akşamında bunları konuşmak için telefondaydık. Andre Greipel karşımızdaydı. Yılın en büyük sprinteri. Mark Cavendish ve Marcel Kittel'i aynı sezon içinde defalarca mağlup eden adam. “Alo” dedik, “bize konuştuğun için teşekkürler.” O da gerçek bir Alman edasıyla -fazla yüz göz olmadan- teşekkür etti.

Doğru mu, Yanlış mı?

Sporu çoğu zaman gereğinden fazla ciddiye alıyor, üzerine saatlerce kafa patlatıyoruz. O pozisyonda ne olmuştu? Şurada niye bu yapıldı? Onun niyeti neydi? Oysa gerçekte her şey birkaç saniyeden ibaret. Daha önce gidilen yollar var, belirlenen taktikler, öğretilen doğrular var. Ama icra sırasında her şey çok hızlı yaşanıyor ve düşünecek süre olmuyor. Kas hafızanızla baş başasınız. Keyfini çıkarın.

Bisiklette üzerine en çok ve en az düşünülen alan sprint. Üzerine çok düşünülüyor; çünkü takımlar sprinter transfer ediyor, onun etrafında bir takım kuruyor, bir sprint treni oluşturuyor, aylarca antrenman yapıyor, rol paylaşımını en ufak detayına kadar belirliyor. Üzerine az düşünülüyor; çünkü her şeyin son 500, bazen 200 metrede belli olduğu bir alan. Temmuz ayında, sıcak bir Fransa Bisiklet Turu gününde, 180 kilometre boyunca takım hâlinde pedal çevirebilirsiniz ama iş eninde sonunda o son ana kalır. Orada istediğiniz planı düşünün, istediğiniz ekip çalışmasını uygulayın, işlerin yolunda gitmeme ihtimali her zaman vardır.

"İçgüdü kilittir" diyor Andre Greipel, başarısının sırrını sorduğumuzda. "Kazanmak için o 'katil içgüdü'ye sahip olmalısınız. Elbette bu terimi iyi anlamda kullanıyorum."

Sprint, göz açıp kapayıncaya kadar sonucu belirlenen bir alan. Peki sırları nelerdir?

"Pozisyon almak, takımla beraber yapmanız gereken bir şey. Sprinte çok arkadan başlamak iyi değildir. Takım sizi iyi bir noktaya taşımalıdır. Son 200 metre, en önemlisidir. Oraya geldiğinizde enerjiniz olabildiğince fazla olmalıdır. O anın içerisindeyken yaptığınızın yanlış mı doğru mu olduğunu söyleyemezsiniz. Yıllar boyunca, bütün o yarışlarda edindiğiniz deneyimi kullanırsınız."

İlk kelimemiz 'içgüdü', ikincisi 'tecrübe.' Peki bütün bunlar 'hız' olmadan bir işinize yarayabilir mi? Greipel'e genç, daha hızlı bacaklara sahip rakipleri karşısında kendisine üstünlük getiren şeyin tecrübe mi olduğunu soruyoruz, bize katılmıyor: "Tecrübe elbette önemlidir ama ben genç rakiplerim kadar hızlı olduğumu düşünüyorum.

Tren Vagonları

2015, Andre Greipel'in yılıydı. Annus mirabilis. Bahar Klasikleri'nde takımı için müthiş çalıştı, Fransa Bisiklet Turu'nda dört etap kazandı, yıl boyunca katıldığı bütün yarışlarda sprint lideriydi. Lotto-Soudal bütün bu başarılarda pay sahibiydi. Bütün ekip, liderini çok iyi taşıdı. Özellikle son bölümde Greipel'i başarılı bir şekilde getiren, onu atağa kalkmaya en müsait noktada bırakan sprint treni bu anlamda kilitti. Herkes sırasıyla Greipel'i taşıyor, en son sadık yaveri Greg Henderson liderine göz kulak oluyor, Alman bisikletçiyi son 200 metreye sağ salim getiriyordu. 2015 Fransa Turu'nda ise Yeni Zelandalı düşüp sakatlanınca 11 yaşından beri dostu olan Marcel Sieberg aynı görevi icra etti.

“Lotto-Soudal'de çok güzel bir sprint treni oluşturduk. Bunun sebeplerinden biri, dışarıda da iyi arkadaş olmamız. Çok iyi çalışan, işleyen bir ekibiz. Takım olarak bir hedefin peşinden koşarken kendinizi sonuna kadar zorlamak her zaman eğlencelidir.”

Sıradaki kilit kelimemiz, 'güven': “İyi bir sprint treni oluşturmanın en büyük sırlarından biri güvendir. Başarılı sonuçlara ulaşmak adına takımdaki bütün parçaların birbirine güvenmesi gerekir. Sprint trenlerinde o gözü kapalı güvene sahip olmak mühimdir.”

Alman bisikletçi, çoğu zaman rakiplerinden çok takım arkadaşlarına odaklanıyor. Zafer kazanmak için onu son bölüme taşıyan isimler, bilhassa da önünde kalan son takım arkadaşı (lead-out man) mühim. Fransızların, küçük balıkların köpekbalığı gibi daha büyük türlerin gölgelerini seyahat aracı olarak kullanmalarından mütevellit 'balık sürücü' (poisson pilote) diye adlandırdıkları bisikletçi.

"O anda, sprint atarken rakiplerinizi iyi incelemeniz gerekiyor. Ama ben daha çok takımıma odaklanırım. Son bölüm yaklaşırken 'lead-out man'iniz önünüzde olur. Ben de genelde o ismi takip etmeye çalışırım. Çünkü zorlu anlarda sizin için en doğru kararı verenler bu adamlardır. Takım olarak planınızı uygulamaya koyarlar.”

Peki 'korku' bunun neresinde? Sprinterler için kullanılan bir klişe vardır. Kariyerinin başında korkusuzluğuyla nam salan yıldız isimler, çocuk sahibi olduktan sonra korkmaya başlar. Cesaretin yerini bir noktadan sonra tedirginlik alır. Her klişe gibi bu da biraz gerçek, biraz abartıdır. Mark Cavendish, Socrates'in Haziran sayısına verdiği röportajda buna karşı çıkmış, ailesine bakabilmek için o sprintlere ihtiyacı olduğunu ifade etmişti. Greipel ise değişimi şöyle anlatıyor: “Baba olmak karakterinizi değiştiriyor. Sorumluluklarınız artıyor. Kariyerimin başında baba olmam beni iyi yönde etkiledi, çok daha iyi bir profesyonel oldum, öyle olmak zorundaydım.”

Peki hiç mi korkmamıştı?

“Yıllardır sprint atıyorum. O anlarda her zaman hesaplayan, riskleri gözeten biri oldum ama bir yandan bu sporda korkuya yer yok. O son kilometreye girdiğinizde ailenizi düşünmüyorsunuz, hedeflerinizi düşünüyorsunuz.”

Alman bisikletçi, 22 yaşında baba olmuş, Anna adını verdiği kızı dünyaya gelmiş ve aynı yıl profesyonel bisiklete de adım atmıştı. Ona göre iyi bir profesyonel sprinter olmanın sırrı bu rastlantıda yatıyordu. Başka çaresi yoktu, öyle olmak zorundaydı.

Düşman Kardeşler

Fransa Bisiklet Turu, sprinterler için zirve andır. Sezon boyunca ne kadar yarış kazanırsanız kazanın, Le Tour'da yaptıklarınız o sezonun kaderini çizer. Bir anlamda sprintin kralı, o üç haftada belli olur. Bir zamanlar Mark Cavendish en büyüktü. 2007-2012 arasında Fransa Bisiklet Turu'nun düz etapları onun kontrolündeydi. Sonra Marcel Kittel geldi. 2013 ve 2014'te hegemonya kurma sırası genç Alman bisikletçideydi. Herkes 'Kittel Çağı'na girdiğimizi konuşuyor, zirveyi kimseye bırakmayacağını düşünüyordu.

Birkaç ayda her şey değişti. Kittel'in formsuzluk yaşadığı, hastalıklarla boğuştuğu sezonda Andre Greipel masaya yumruğunu vurdu. Yirmili yaşlarında yapamadığını otuzlarının ortasında yapmayı başardı. Bu, tecrübeli bisikletçi için sıradan bir taç değişimi değildi. Fransa Bisiklet Turu'nun onun için anlamı, bütün rakiplerinden farklıydı. Alman isim, bir zamanlar HTC-Columbia mayosu giyiyordu ve geleceği çok parlak görülüyordu. Şanssızlığı, 2000'lerin ortasında genç bir bisikletçi olarak Avrupa'ya gelen Mark Cavendish ile aynı takımda olmasıydı. İkisi de takımın ana sprinteri olmaya çalışıyordu ve yolları sık sık kesişmişti. İkili arasındaki en gergin yarışlardan biri 2007 Scheldeprijs'ti. Başta takımın lideri Greipel'di ancak sportif direktör Allan Peiper, o gün Cavendish'e serbestlik tanımıştı. Eline geçen serbestliği iyi kullanıp yarışı kazanan Britanyalı, zafer sonrasında yaşadıklarını otobiyografisi Boy Racer'da şöyle anlatmıştı: "Herkese sarılıyordum. Greipel'e bile sarılmıştım. Bu sarılış çok içten değildi. Tıpkı Greipel'in bana "Tebrikler" derken takındığı yüz ifadesi gibi..."

Araları hiçbir zaman çok iyi olmamıştı. Ama işler, gerçekten de düşmanlık boyutuna varmış mıydı? Greipel'e kulak veriyoruz: "Medya her zaman Cavendish ile beni düşman gibi gösterdi. Ama işin gerçeği böyle değil. Birbirimize büyük saygımız var, bence ilişkimizde iyi bir noktaya geldik. HTC-Columbia yıllarında yaşadığımız sorunlar karakterlerimizle alakalıydı. İkimiz de kazanmak istiyorduk, ikimiz de lider olmak istiyorduk. Ben başka yarışlara katılıp kazanıyordum, o başka yarışlara. Fakat ben hep bir adım arkadaydım. İtalya ve İspanya Bisiklet Turu'nda etaplar kazanıyor, yeşil mayo giyiyordum ama sonraki adımı atmam gerekiyordu. Le Tour'a katılmak istiyordum. Bu yüzden HTC-Columbia'da hayal kırıklıkları yaşadım ve takım değiştirdim.”

Sonrası iniş ve çıkışlarla dolu. Cavendish parlarken gölgede kalan Greipel, hak ettiği değeri alabilmek için çok çalıştı ve sonunda kariyerinin sonu yaklaşırken istediğine ulaştı: 'En iyi' oldu. En azından bir seneliğine.

Yeniden Eneco Tur'a dönelim. Andre, 1991 doğumlu Tim Wellens için çalıştığı o günü hatırlıyor mu?

“Benim için takım dediğin budur. Herkes bir diğeri için oradadır. Eğer arkadaşlarıma bana verdikleri emeğin karşılığını ödeyebilecek imkânlara sahip olursam mutlu olurum. Bisikletin farklı rollerine bürünmek de güzel bir şeydir. Zira bu spora girdiğimde bütün bunları yaşadım, kariyerim boyunca bütün o adımları attım. Bir zamanlar yeni profesyonel olmuş, genç bir bisikletçiydim. Kaçan gruba girdim, domestik olarak çalıştım, başka sprinterlere hizmet ettim. Şimdi de bunları hatırlamak hoşuma gidiyor.”

Mark Cavendish haklı. Alman bisikletçi dünyanın en sıcak insanı değil. Artık röportajı noktalama zamanı geldiğinde ettiğimiz teşekkürleri çok da sıcak bir şekilde karşılamıyor. “Ok” diyor. Ama odaklanmamız gereken yer şimdi orası değil. Telefonu kapatmadan birkaç dakika önce duyduğumuz şu cümle bizi belki yeni bir yola sokabilir: “Hâlâ kariyerimin zirvesine ulaştığımı düşünmüyorum.”

Andre Greipel, 33 yaşında. Bir sene sonra 34 olacak.

Socrates Dergi