
Terfi
16 dk
Giuseppe Giannini, zarif stiliyle 'Prens' lakabını almıştı. Fakat bir dönem İtalya Milli Takımı ve Roma'nın saha içindeki jönü olan 10 numara, kral olmak için son adımı bir türlü atamadı…
Son yıllarda daha çok dillendirilse de 'regista' (yönetmen) kavramı, özellikle de savaş sonrasındaki dönemde İtalyan futbolunun temellerinden biri oldu. Orta sahada oyunu yöneten, ekibine liderlik eden ve bazen takımlarının bile önüne geçen regista'lar, bir nevi ülke futbolunun rock yıldızlarıydı. 1960'larda gelen uluslararası başarılarla birlikte öne çıkan Gianni Rivera gibi... Milan'ın sistemi açıklanırken Rivera'nın adı anılmadan geçilmiyor, takımın bir maç ya da eşleşmedeki şansı onun performansına göre değerlendiriliyor, milli takım dahi Rivera'lı ve Rivera'sız durumlara göre tartışılıyordu…
'Altın Çocuk' lakaplı 10 numara, 1979'da şampiyonlukla futbola veda ettiğinde en önemli varisi Floransa'daydı. Gianni Rivera'yı örnek alarak futbola başlayan Giancarlo Antognoni, Juventus'un yaptığı teklifleri reddederek Fiorentina'da kalmış fakat kariyerinin sonunda kulüple anlaşmazlığa düşerek İsviçre'nin yolunu tutmuştu. Antognoni, idolü Rivera'nın aksine kulüp kariyerinde hiçbir zaman büyük zaferler kazanamadı ama milli takımın 1982'deki Dünya Kupası şampiyonluğunda takımın en önemli parçalardan biri olmuştu. Kariyeri bittiğinde Fiorentina'da kazanamadıklarından çok 1982 yazındaki saha içi liderliği konuşuluyordu.
Prens Sahneye Çıkıyor
Milan, Rivera sonrasında saha içindeki yönetmenini arıyordu. Antrenör Italo Galbiati ve taze emekli Rivera'nın saha kenarında olduğu denemelerde, genç bir yetenek attığı iki golle biraz daha sivrilmişti. ALMAS forması giyen genç, Giuseppe Giannini'ydi ve "Milan yeni 10 numarasını buldu mu?" soruları sorulmaya başlamıştı. Fakat daha erken davranan taraf Roma oldu. Roma; Francesco Rocca, Agostino Di Bartolomei ve Bruno Conti'den sonra yine bir 'Romalı' yeteneğe şans tanıyordu…
1980 yılındaki şartlar düşünüldüğünde bu karar, Giannini için en doğrusuydu belki de. Nitekim Milan, berbat bir dönemin hazırlıklarını yaparken, Dino Viola başkanlığındaki Roma ise tarihinin en parlak günlerinin arifesindeydi. Rivera'nın son sezonunda Milan'ı şampiyon yapan antrenör Nils Liedholm'ü takımın başına getiren Viola, 1980 yazında şehrin simgelerinden birine dönüşecek bir yabancı yıldızı da Roma'ya hediye ediyordu: Paulo Roberto Falcao. Takım, 1980-1981 sezonunu ikinci bitirirken ilerisi için ümit vermişti. Bu arada genç takımda kendini gösteren Giannini de A takım için hazırlanmaya başlıyordu. İlk maçına, ertesi sezonun Ocak ayında Cesena karşısında çıktı. Fakat ufak bir sorun yaşanmış ve 85. dakikada Falcao'yla düştüğü anlaşmazlık sonucu kaptırılan top, Cesena golü olarak Roma ağlarına gidince, fatura 'yıldız' Falcao yerine çaylak Giannini'ye kesilmişti. Roma, ligi üçüncü bitirirken Giannini de genç takıma gönderilmişti.
Sürgün uzun sürdü. Roma, önce ligi kazanıp sonra da Şampiyon Kulüpler Kupası finaline kadar uzanırken Giannini genç takım mesaisini sürdürüyordu. Fakat finalden sonra Liedholm'ün ayrılması yeni bir süreci başlattı. Takımın başına Sven-Göran Eriksson geçti. 'Roma'nın 8. Kralı' olarak anılan Falcao ise 1984-1985 sezonunda epey maç kaçıracaktı. Giannini, Falcao'nun yokluğunda daha çok şans bulmaya başlamış ve Juventus deplasmanında attığı beraberlik golüyle nihayet kendini kurtarmıştı.
Topu alışındaki zarafet, isabetli pasları, temposu ve kırılgan gibi görünen ama atletik tarzı ile farklı bir oyuncu olduğunu belli ediyordu. Takımın 'fırlamalarından' kanat oyuncusu Odoacre Chierico için gerekli malzeme hazırdı. Genç orta saha oyuncusuna 'Prens' diye seslenmeye başladı. Giannini yıllar sonra bu lakabı pek sevmediğini söylese de olan olmuştu. Kralından yoksun bir sezon geçiren Roma'da 'Prens'ten sorumluluk beklenmeye başlamıştı.
1984'ün Giannini ve İtalyan futbolu için başka bir anlamı daha vardı. Ümit Milli Takım antrenörü Azeglio Vicini, yeni bir jenerasyon ile genç milli takım oluşturmaya başlamıştı. Roberto Mancini, Gianluca Vialli ve Ricardo Ferri gibi oyuncuların yanına Roberto Donadoni, Walter Zenga, Fernando De Napoli gibi yeni yetenekler eklenmişti. Vicini, Giannini'yi ise regista koltuğuna oturtmuştu…
Acılar ve Umutlar
Roma, ertesi sezona çok da iç açıcı başlamadı. Ama özellikle ikinci yarıda toparlandılar. Falcao'nun ayrılmasından sonra Eriksson, ipleri Carlo Ancelotti'nin ellerine vermiş olsa da Giannini de yan rolde orta saha kurgusunda yer alıyordu. Çöküşte gibi görünse de ligin en güçlü takımı olan Juventus liderliği almış, diğer takımlar ise takibi sürdürüyordu. Roma, önce Napoli'yi alta çekti sonra da haftalarca sürecek Juventus takibine başladı. Ligin bitimine iki hafta kala Pisa karşısında 4-2 kazandıklarında mucize gerçekleşmişti. Juventus, Sampdoria ile berabere kalmıştı. Roma, nihayet liderdi. Giannini, kariyerinin henüz başında zorlu Serie A'da şampiyonluk yaşayıp tahta çıkabilecekti.
Roma, ertesi hafta ligden düşmesi kesinleşen Lecce karşısına çıktığında herkes rahattı. Ama beklenen olmadı. Olimpiyat Stadı'nda birkaç sene önce Kupa 1 zaferini kaçıran Roma, 1986 Mayısı'nda öne geçtiği maçta lig sonuncusu Lecce'ye 3-2 mağlup oluyor ve Juventus'un tekrar lider olmasını izliyordu. Giannini ise ilk kez sahaya çıktığı Cesena maçındaki roldeydi. Lecce'nin ikinci golünden önce yaptığı pas hatası, yine kulaklarının çınlamasına neden olacaktı… Roma, o sezon İtalya Kupası'nı kazanıp teselli bulsa da kaçan şampiyonluk takım üzerinde büyük etki bıraktı. Giannini ise yaralanmaya devam edecekti…
Vicini'nin İtalyası, o sene düzenlenen 21 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda doludizgin yoluna devam ederken Giannini mesai yapmaktan en mutlu olduğu antrenörün ona verdiği görevin tadını çıkarıyordu. Milli takım orta sahasında yönetmendi; Donadoni, Vialli ve Mancini gibi muazzam oyunculardan oluşan hücum hattını beslemekle görevliydi. İtalya finale kadar yükseldi. Ekim 1986'da Roma'daki ilk maçta 1-0 geriden gelip İspanya'yı yendiklerinde galibiyet golü harika bir frikik vuruşuyla Giannini'den gelmişti. İspanya'daki ikinci maçta ise 2-1'lik İspanya galibiyeti maçı uzatmalara götürdü. Maçı uzatan Francini'nin golünde de asisti Giannini yapmıştı. Fakat yine son adımı atamadı. İtalya, penaltı vuruşlarıyla kaybederken kaçan üç penaltıdan ilkini 'Prens' kullanmıştı…

Giannini, milli takım ile ilk büyük turnuvasını Euro 88'de oynamıştı...
Lider
"Başlarda çok iyiydi ama sonradan kayboldu. İtalyan futbolunda regista potansiyeline sahip tek oyuncu bu nedenle güveni hak ediyor." Adalberto Bortolotti, Aralık 1986'da oynanan Malta-İtalya maçından sonra 6,5 puan verdiği Giannini için bu notu düşmüştü. 1986 Dünya Kupası'ndan sonra Enzo Bearzot'tan koltuğu devralan Vicini, 'evlatlarını' milli takıma adapte etmek için kolları sıvamıştı ve Malta maçı da Giannini dahil birçok gencin kendilerini gösterdiği ilk maç olmuştu…
Roma'da ise işleri toparlamak zordu. Eriksson'la tatsız geçen bir sezon daha ve ardından tekrar göreve gelen Nils Liedholm ile üçüncülük… Ama Giannini için işler iyiye gidiyordu. 1987-1988 sezonunu 11 golle tamamladı. Ama daha da önemlisi Ancelotti'nin Milan'a transferi, orta sahadaki patronluğunu pekiştirmişti. 'Prens' artık Roma'nın kaptanıydı. Euro 88'e giderken ilk 11'deki yeri de garantiydi…
"Ünlü bir kelime teşbihidir: 'Her yol Roma'ya çıkar.' Dünkü maçta da her topun altından ve üstünden çıkan bir İtalyan vardı. O da Romalıydı. Adı: Giuseppe Giannini." İslam Çupi, kupanın açılış maçı İtalya-Almanya mücadelesinden sonra köşesinde bunları yazıyordu. Baresi, Bergomi ve Ancelotti gibi tecrübeli isimlerin yanına kendi genç milli takımının oyuncularını ve bir alt jenerasyondan gelen Paolo Maldini'yi ekleyen Vicini; tempolu ve atak futbol oynama arzusu ile kabuk değiştirme çabasını ortaya koyuyordu. Genç İtalya'da Giannini, Vialli ve Donadoni ile birlikte takımın en dikkat çeken ismiydi. İtalya, yarı finalde SSCB'ye elense de Giannini, turnuvanın 11'inde kendine yer buluyordu. Birol Pekel, Milliyet'teki köşesinde şunları yazıyordu: "İsmini bir yere yazın. Avrupa futbolunu takip edenler artık bu ismi çok sık duyacaklardır."
Giannini, stiliyle izleyicileri etkiliyordu. The Football Pink sitesinde Romalı 10 numarayı anlatan İngiliz futbolsever Mark Godfrey de methiyeler düzenlerdendi: "İngiliz taraftarlar için bir yabancıydı. Olabildiğince başka dünyadandı. Steve Hodge, Peter Reid ve Bryan Robson -ki çalışkanlıklarının ve etkilerinin hakkını vermek lazım- diyetine alışmış bizler için Giannini, Glenn Hoddle'ın Monakolu milyonerlerin sahalarına ilticasından sonra menümüzde eksik olan egzotik başlangıç yemeğiydi."
1988'de Juventus'un transfer ısrarına rağmen başkan Viola'dan da destek alarak transferi reddetmesi ve Roma ile dört yıllık sözleşme imzalaması, belki Twitter dünyasında onu kahraman yapabilirdi ama o zamanlar bu, bir yıldız için yeterli övgü şartı değildi. Giannini, en zor sezonlarından birini 1988-1989'da geçirdi. Ağır eleştiriler aldı, kötü oynadığı maç sayısı arttı. Nisan ayında Marco Montana'nın 10 numara ile yaptığı röportajın başlığı şuydu: "Prens ve Yoksul." Montana, girişte şunları yazmıştı: "Bir zamanlar bir prens varmış. Halkı onu çok severmiş, her mutlu sonla biten masalda olduğu gibi. Sonra bir anda prens, kendisine miras kalan bir krallık olmadığının farkına varmış. Ve halkı -ya da bir kısmı- onun karşısındaymış."
Röportajın büyük bölümünde kötü performansını kabul eden ama yeteneğinin yargılanmasının haksız olduğunu savunan Giannini, sonlara doğru "Kendini prens kıyafetleri ile mi daha rahat hissediyorsun yoksa yoksul kıyafetleriyle mi?" sorusuna şu cevabı veriyordu: "Kesinlikle yoksula daha yakınım. Bazıları kafamın Porsche kullanmak ya da iyi giyinmekle dolu olduğunu yazıyor, onlara aldırmıyorum. Ben mütevazı ve sade bir çocuğum."
Mütevazı ve formsuz Giannini, röportajdan birkaç ay sonra UEFA Kupası'na katılmak için aynı puana sahip oldukları Fiorentina ile oynadıkları play-off maçında kırmızı kart görerek sezona 'yoksul' bir veda ederken, eski Romalı Pruzzo'nun attığı golde harika bir asist yapan Roberto Baggio, ayak seslerini yavaş yavaş hissettirmeye başlıyordu.
Büyülü Geceler
1989-90 sezonunda ligden daha önemli hedefler vardı. İtalya, o yaz kendi evinde düzenlenecek Dünya Kupası'nda favorilerden biriydi. 'Notti Magiche' (Büyülü Geceler) sloganı ile Roma'da rakiplerini tek tek yenen ve gol yemeden yarı finale kadar yükselen Azzurri'de -10 numarayı giymese de- 10 numara pozisyonundaki Giannini, turnuvanın en iyi performanslarından birine imza atıyordu. Euro 88'deki takım, Roberto Baggio takviyesi ve Toto Schillaci'nin turnuva performansıyla daha da güçlenmişti.
Fakat İtalyanların konsantrasyonunu bozmaya ufak bir değişiklik yetti. Yarı finale kadar Roma'da oynayan Azzurri, Arjantin maçı için Napoli'ye giderken Maradona gerginliği başlamıştı. Napoli ile Maradona arasındaki bağlar kuvvetliydi ve Maradona, şehri Arjantin'i desteklemeye çağırmıştı… İtalya sahaya çıktı, zaman zaman Arjantin savunması karşısında zorlansa da golü buldu, üstün oynadı, Maradona'yı durdurdu ama Zenga'nın hatası sonucu Caniggia'nın attığı gol eşitliği sağladı. Uzatmalar ve penaltılar derken, finale çıkan taraf Arjantin olmuştu. Giannini, finali hatta şampiyonluğu hak ettiklerini belirtiyor ve FIFA'ya verdiği röportajda Çekoslovakya maçında Vicini'nin takımı dinlendirmesi gerektiğini savunuyordu. Geçtiğimiz ay Giornale Romanista'ya verdiği röportajda ise Maradona hususuna 'İtalyan işi' bir yaklaşım getiriyor ve "Tüm Arjantin'i ıslıklarken, top ona gelince ıslığı kestiler" diyordu. Halbuki ortada Hollywood filmlerini aratmayacak bir Maradona desteği dahi yoktu. O gün Napolililerin çok büyük bölümü tıpkı tribünlere astıkları pankartta yazdığı gibi ülkelerine sadık kalmıştı: "Seni seviyoruz Diego ama İtalya bizim vatanımız."
Giannini'nin kral olabilmek için son fırsatı 1990-1991 sezonunda eline geçmişti. Ottavo Bianchi'nin antrenörlüğe getirildiği Roma, ligde orta sıralarda gezinse de UEFA Kupası'nda finale kadar yükselmiş, Giannini ise oyun kurucu olarak üzerine düşeni yapmıştı. Valencia ve Benfica maçlarında attığı goller, Anderlecht maçında Rizitelli'ye yaptığı klas asist ile finalin mimarlarından oldu. Fakat son basamakta bu sefer de Inter'e takılmışlardı. 2-0 kaybettikleri ilk maçtan sonra Roma'da aldıkları 1-0'lık galibiyet yeterli değildi. Giannini bir kez daha kendi seyircisi önünde kaybediyordu… 1991, bir başka yıkımı daha yaşadığı yıldı. Başkan Dino Viola vefat etmişti… Yönetimdeki istikrarsızlık 1993'te Franco Sensi'nin başkanlığı ile son bulsa da "Her şey o günden sonra değişti" diyen Giannini için yeni bir döneme girilmişti.
6 Mart 1994'te küme düşme riski olan Carlo Mazzone yönetimindeki Roma ile yükseklerde takılan Lazio karşı karşıya geldi. Signori, kendine has klas vuruşlarından biriyle takımını henüz maçın başında öne geçirdi. Roma, kontrolü ikinci yarıda aldı ve 1991 UEFA Kupası Finali'nde top toplayıcı olarak görev yapan, bir sene önce de A takıma yükselen Francesco Totti'nin düşürülmesiyle penaltı kazandı. Topun başına, daha önce birçok kez olduğu gibi kaptan Giannini geldi. Lazio kalesinde Luca Marchegiani vardı. Bu ikili, 1993 yazındaki İtalya Kupası Finali'nde sık sık karşı karşıya gelmişti. Roma 3-0 yenildiği ilk maçın rövanşında Torino'yu 5-2 yenmesine rağmen deplasman golü kuralıyla kupayı Torino'ya kaptırmış, kaptan Gianini ise o gün üç penaltıyı da gole çevirmeyi başarmıştı. 6 Mart 1994'te ise galip gelen Marchegiani oldu. Penaltıyı kurtardı ve karşılaşmayı Lazio 1-0 kazandı.
Maçtan sonra Başkan Sensi'nin ipleri koparan açıklaması gelmişti: "Eğer biri penaltı kullanıyor ve kaçırıyorsa bu takımda oynamayı hak etmiyordur." Giannini ise Conti gibi büyük bir oyuncunun hem de Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde penaltı kaçırdığını hatırlatmıştı. Ama başkan ile arasında onarılmayacak bir yara açılmıştı bile. İki hafta sonra Foggia karşısında yenik durumdaki takımını harika bir golle ipten alsa da artık çok geçti… "O penaltı benim için bir yıkımdı, hayatım boyunca unutmayacağım."

Giannini, Nicola Calzaretta ile yaptığı röportajda "Roma'da oynamak sana verilen bir ceza mıydı?" sorusuna şu cevabı veriyordu: "Belki de evet. Belki Juventus ya da Milan'da oynasaydım basından aldığım destek daha iyi olacaktı. Ama Giallorossi'yi (Roma) de hep sevdim ve saygı duydum. Bu yönden kendimi hep Antognoni'ye yakın hissettim."
O yaz, bir başka büyük 10 numara için bir başka yıkım daha yaşanacak ve Roberto Baggio, 1994 Dünya Kupası Finali'nde penaltı kaçıracaktı. Giannini, olan biteni evinde izledi. 1991'de Berlusconi'nin baskılarıyla görevine son verilen Vicini'nin yerine milli takımın başına geçen Sacchi, Milanlı öğrencilerinin dışında bir İtalya 90 kadrosuna kapıları kapatmıştı. Mancini milli takımda yoktu, Vialli de… Ligin en iyi oyuncusu Baggio dahi Sacchi'nin zoraki şans verdiği bir isim olarak onu finale taşımıştı. Giannini, 1991'den sonra milli takım forması giymemesini şöyle anlatıyordu: "Birkaç yıl evvel Sacchi ile karşılaştım ve beni niye çağırmadığını sordum. Beni başından savan, politik bir cevap verdi. İkna olmadım. Ben, Ancelotti'den bunu öğrenmiştim. Sacchi, onun oyun ritmine uymayacağıma inanıyordu. Ben de şuna inanıyorum; çağrılmadım çünkü hep Vicini'nin öğrencisi olarak görüldüm."
Sensi'nin kini geçmemişti. 1996'da sözleşmesi biten kaptanı ile kontrat yenilemedi. Kaptan son sezonunda da büyülü bir masalın parçası olmaktan son anda mahrum kalmıştı. UEFA Kupası çeyrek finalinde Slavia Prag'a attığı gol maçı uzatmaya taşımıştı. O gol Roma formasıyla attığı son goldü ve ikonik bir dönüşün simgesi olabilirdi fakat... Uzatmalarda 3-0 öne geçen Roma yarı final kutlamalarına başlamıştı ki 112. dakikada yedikleri golle yıkıma uğradılar. Prens bir kez daha halkı önünde hüsranı yaşamıştı.
O sezon sonunda takımdan ayrılan Giannini önce Avusturya'nın yolunu tuttu sonra Mazzone'nin ısrarı ile Napoli'ye imza attı ve ona ilk hüsranını yaşatan Lecce formasıyla sahalara veda etti. Yine de Roma, Prens'ini unutmadı. Mayıs 2000'de İtalya 90 takımı ile Roma'nın şöhretleri onun için bir araya geldiler. 'Küçük Prens' Totti ve büyük yetenek Bruno Conti ile kol kola stat turu atan ve gözyaşları döken Giannini, kendine yakışır bir veda ile uğurlanmak üzereydi. Tribünlerdeki "Yalnızca forma için gözyaşı dökenler onu onurlandırmayı hak eder. Teşekkürler kaptan" ve "Seni sevmesi kolay, unutması zor" pankartları, Sensi'ye gönderme yapıyordu. Ama Giannini'nin 'şans meleği' yine belirecekti. Coşkulu Roma taraftarları sahaya daldı ve jübile gösterisi bir anda 70 milyonluk bir 'hasar gecesine' dönüştü. O gün, Giannini'nin "Sahadan çıkmazsanız partiye devam edemeyeceğiz" anonsuyla hafızalara kazındı. Roma ise o jübileyi takip eden sezonda şampiyonluğa ulaşacaktı…
Moda
"Prens benim idolüm, rol modelimdi. Farklı pozisyonlarda oynasak da hep onun ayak izlerini takip ettim. Onu bir kaptandan daha fazlası olarak gördüm. Onunla tanıştım, onunla oynadım, aynı odayı paylaştım. Ondan çok şey öğrendim." Giannini'nin veliahdı olarak görülen ama ona göre daha şanslı bir kariyer geçiren Francesco Totti, sık sık ona olan hayranlığını tekrarlamaya devam ediyor.
Roma tarihinin en görkemli iki dönemi arasına sıkışan Giannini için Totti'nin gösterdiği bu saygı çok önemli aslında. Bugün bakıldığında çok yetenekli bir 'regista' olsanız bile şans ya da takım faktörü kariyerinizde her şeyden önemli hale gelebiliyor. Bir röportajında mevkisi üzerine sorulan soruya, "Bugün Pirlo'nun oynadığı ve herkesin abarttığı rol işte" diyerek giriş yapan ve kesinlikle Pirlo'yu eleştirmediğini ama onun döneminde orta sahada bu tarzda oynayanlara 'modası geçmiş' oyuncular olarak bakıldığını ve yumuşak bulunduğunu belirtiyor.

Totti, her fırsatta idolünün Giannini olduğu söylüyor...
Aslında çok da haksız sayılmaz. Hatta Sacchi'nin onu tercih etmeme nedenlerinden biri de bu olabilir. 1960'larda 'regista'lar başroldeyken orta sahada onu korumak için en az iki median kullanan İtalyanlar, 1980'lerin ikinci yarısından özellikle de 1990'lardan itibaren klasik 4-4-2 anlayışını benimsemiş, orta sahada iki koşan orta saha oyuncusundan biraz daha teknik olana (Albertini gibi) 'regista' rolünü vermiş ve 10 numaraları da Mancini, Signori, Totti ya da Del Piero gibi forvet özellikleri olan isimlerden seçmişlerdi. Baktığınızda Baggio'nun da özellikle kulüp kariyerinde hatta milli takımda bile bu 10 numaranın değişen görevi üzerinden zorluklar yaşadığı görülüyordu.
Bugün ise 'regista' yine moda olmuşken, forvet 10 numaraların modasının geçtiği konuşuluyor. Yani Carlo Mazzone'nin Pirlo'yu orta sahanın merkezine çekmesi aslında bir icat değil. Antognoni ve Giannini ile mesai yapan bir antrenörün Pirlo'da 'gerçek 10 numara' kumaşını görmesi gayet normal. Pirlo'yu orada özel yapan, dönemin diğer regista'larına göre eski stil bir oyun kurucu zarafetine sahip olması ve özellikle de Milan'da Ancelotti'nin onu aynı rolde kullanarak harika bir takımın parçası haline getirmesiyle bir nevi 'regista' kavramını popülerleştirmesiydi… Velhasıl Pirlo aslında Rivera, Giannini ya da Antognoni'nin 2000'ler sosu katılmış haliydi. Gol bölgesinde onlar kadar faal değildi ama onlardan daha çok koşan ve takım savunması içine daha çok monte olan, revizyona uğramış, İtalyan geleneğinin yeni dünyaya adapte edilmiş ürünüydü…
Giannini ise 'yönetmenlerin' iki parlak döneminin arasına sıkışmış 'eski tip oyuncu' damgasını sık sık yiyen bir yetenekti. Yine de son virajda kaçırdıklarını düşünürsek, onları kazanması bile farklı anılmasına sebep olabilirdi: "Her şeyi kazanmış bir çocuk olabilecekken İtalya Kupası ile yetinen birine… Zaferler hep bir metre önümden geçti. Hem Roma'yla hem de milli takımla… 1986'da Scudetto, 1990'da Dünya Kupası, 1991 UEFA Kupası… Yazık!"