Kazanma Geni

19 dk

Bayern Münih, Thomas Müller'in oturma odası gibi. Ve kanepesine yeni kupalar getirmek istiyor. Yıldız isimle buluştuk.

Bir atasözü “Her yerde evinde hisseden, hiçbir yerde evinde değildir” der. Kendinizi bu atasözüyle ya da tam tersiyle tanımlayabilir misiniz?

Kendimi yoldayken de iyi hissediyorum. İşim gereği çok seyahat ediyorum ve bununla başa çıkabildiğimi söyleyebilirim. Ama evet, benim de tam anlamıyla evimde hissettiğim bir yer var. Burada, Bavyera’da, her şey çok güzel.

Bu yolculuklar sayesinde gözünüzde evinizin kıymeti arttı mı?

Asıl soru şu; insanın evde hissetmesi sadece coğrafi koşullara mı bağlı? Elbette ki insanın büyüdüğü yere bir bağlılığı söz konusu. Ama yaşadığınız yer, taşınmanız hâlinde değişebilir. Hepsinin temelinde ise aile var. Bir insana ev duygusu veren asıl şey, kendisi için en anlamlı insanların etrafında olması.

O hâlde Bayern Münih’teki insanlar, sizin için bir aile gibi...

10 yaşımdan bu yana neredeyse her gün Säbener Caddesi’ne (Bayern Münih’in idman tesislerinin olduğu yer) gittim. Bayern’de kendimi evimde hissediyorum. Kulüpte görev yapan herkesi tanıyorum; kastettiğim sadece etrafımda olanlar değil, gerçekten herkesten bahsediyorum. Örneğin, antrenman sahasında etrafıma bakındığımda top toplayıcı çocuklarla ilgilenen Hattab Khalfallah’ı görüyorum, küçükken ben de onunla çalışmıştım. Performans merkezindeki altyapı antrenörlerini, görevlileri tanıyorum; selamlaşıyoruz, konuşuyoruz. Bu başka yerde nasıldır, zihnimde pek canlandıramıyorum çünkü şu ana dek hep Bayern’deydim. Ama ev konusunda futbolla bağlantı kurmam gerekirse Bayern Münih benim oturma odam diyebilirim.

Peki bir de yatak odasına, kış bahçesine ya da çatı katına bakayım dediğiniz olmuyor mu?

Belki bu ihtiyacı birkaç yıl sonra hissederim. Daha bir yıl önce, oturma odasının 2021’e kadar gayet rahat olduğuna ve orada oturup filmler izlemeye devam etmek istediğime karar verdim. Dolayısıyla, şu an başka bir odaya göz atmak gibi bir niyetim yok.

Peki, bu noktada da rahatlığa alışmak gibi bir tehlike yok mu?

Oturma odası bu sezon eskisi kadar rahat değil. Lig, önceki sezonlara kıyasla yeniden rekabetçi bir havaya büründü. Kanepemde rahatça oturup keyif çatmam mümkün değil, yapacak işlerim var. Bu rekabete, alışık olduğum oturma odamda girmek bana zevk veriyor. Gerçekten çok ilginç bir sezon olacak. Bayern Münih’in yarışı yine en önde bitirmesi için çabalamaktan memnunum. Dışarıdan bakanlar genellikle böyle düşünmüyor ama bu kolay, kendiliğinden olacak bir iş değil. Geçmiş yıllarda da ortaya hep büyük bir efor koymak zorundaydık; büyük bir avantaja sahip olduğumuz zamanlarda bile. Bu sebeple, doyuma ulaştığımı söyleyemem. Yani Bayern Münih filmini birçok kez izlemiş olmam, onu tekrar izlemek için duyduğum isteği değiştirmiyor.

Oturma odanıza her sene yeni aktörler geliyor. Onları iyi hissettirmeyi kendinize bir vazife olarak görüyor musunuz?

Takımda işlerin iyi gitmesi, gerekli koşulların sağlanması için takıma katkı sağlanması gibi konularda kendimi sorumlu hissediyorum. Bayern Münih’teki her bir oyuncunun kendini mutlu hissetmesi lazım, böylece sonuçlar da iyi olur. Aslında şöyle; eğer gençsen, öncelikle kendi işlerini doğru yaptığından emin olmalısın. Şimdilerde ise daha çok resmin tamamına bakıyorum. Tabii ki kulübün isminden dolayı, oyunculardan belli ölçüde beklenti söz konusu oluyor. Benim de yıldan yıla sorumluluklarım artıyor. Bir takımın içinde, çerçevenin dışındakilere de bakan, her işin doğru bir şekilde ilerlemesiyle ilgilenen oyuncular olmalı. Bu heyecan verici bir görev.

Bunda soyunma odasının rolü nedir?

Soyunma odası antrenman sahasının merkezindedir. Orası birçok önemli şeyin yaşandığı, devamlı bir araya geldiğimiz yer. Ama aynı zamanda soyunma odasında sürekli bir değişim de söz konusu. Sadece bir sezon için konuşmuyorum, bilakis birçok sezon esnasında bu görülüyor. O zaman da “Kim geldi?”, “Kim gitti?”, “Kiminle beş sezon öncesinde de birlikte oynamıştık?”, “Onlardan kaçı kaldı?” gibi sorular ortaya çıkıyor. Bir sürü yeni insan tanıyorsunuz. Bu durumda benim Bayern Münih’teki konumum da Big Bang Theory’de kanepede hep aynı yere oturan Sheldon Cooper gibi oluyor. Soyunma odasında da aynı onun gibi sabit bir yerim var. Gerçi nasıl olduysa en kötü yer benim; hemen tuvaletin yanındayım. Ama yerimi bırakmaya niyetim yok. Orada rahatım.

Bavyeralı bir bütünleştirici olarak mı, yoksa Bavyeralı bir imparator olarak mı hareket ediyorsunuz?

Bütünleştirici sıfatı her duruma uyuyor. İmparator derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?

Adamlarıyla savaşa giden ve onları komuta eden birini...

Bu bana eski zamanları hatırlatıyor. O dönemde “Kaptan yegâne hükümdardır” şeklinde bir izlenim hâkimdi. Ancak tek bir oyuncuya tanımlı böyle bir iş olmamalı. Sorumluluk birden fazla kişinin omuzlarına dağılalı çok oldu, takım içindeki işleyiş biraz daha insanileşti. Ama elbette size düşen bir görev var; kaptanın takımdaki organizasyonu yapacak ilk kişi olduğunu belirtir şekilde davranmalısınız, bu görev için doğru kişi olduğunuzu kanıtlamalısınız. Esasen, etrafımdaki insanların yaptıklarından zevk almaları ve kendilerini rahat hissetmeleri için çalışan biriyim. Rahatsız edici bir unsur gördüğümde elimden geldiğince pozitif etki yaratmaya uğraşıyorum. Ama burada bir detay çok önemli...

Nedir o?

Gece gündüz diğer oyuncularla meşgul olmuyorum. İlgilenmek ile aralıksız meşgul olmayı birbiriyle karıştırmamak lazım. İnsanın öncelikle kendi görevini yerine getirmesi ve en iyi performansını ortaya koymak için çabalaması gerekiyor. Sorumluluklarım yüzünden artık futbola konsantre olamadığım gibi bir izlenim oluşturmak istemem. Ama soyunma odasında ya da seyahatlerde aramızda konuşup ters giden şeyleri rayına oturttuğumuz oluyor.

Bu konuşmalarda Bayern Münih’in kazanma mantalitesini aktarmak için de çabalıyor musunuz?

Bu, söylemekle aktarılacak bir şey değil; hissetmek gerekir. Her gün. Bunun için antrenmanda genç oyuncuları teşvik ediyorum. Eğlenceli diyebileceğimiz oyunlar var, “Gelin, kim kazanırsa herkesin içeceklerini ısmarlar” diyerek onları çağırıyorum. Gençleri aranıza dâhil etmek zorundasınız.

Bu tip yarışmalar, kazanan oyuncular yaratıyor yani?

En önemli şey şu; kulüpte neyin değerli olduğunu örneklerle göstermelisin. Yeni gelen oyuncular, her yerde “Mia san mia” (Biz biziz) ifadesini görüyorlar, okuyorlar. Bunun gerçekten ne anlama geldiğini kavramaları lazım. Bayern Münih’in sıradan bir işverenden fazlası olduğunu anlamaları, kazanma mantalitesinin burada her zaman var olduğunu hissetmeleri gerekiyor. Bu kulüp, özel bir kulüp. Her zaman başarı baskısı altındasınız. Bunla başa çıkabilmek için de öncelikle hazır olmak gerekir. Ve her şey, tamamen, sahadaki performansa bağlıdır.

Ben kazanma mantalitesi için şu anda iyi bir örnek olabiliyorum. Aynısı Xabi Alonso, Manuel Neuer ya da Philipp Lahm gibi oyuncular için de geçerli. Aramızda bir sürü dünya şampiyonu var ama hepsi hâlâ idmandaki maçları bile kazanmak istiyor. Genç oyuncuların her gün buna şahit olması çok önemli. Ancak bu sayede başarılar ve kupalar kazanabilirsiniz.

Anlattıklarınız, Münih’in genlerinin nasıl aktarıldığını gösteriyor. Ancak Medhi Benatia gibi buna karşı dirençli gözüken örnekler de var...

Medhi, tam anlamıyla iyi bir insan. Ama Bayern geni onunla yüzde 100 uyuşmadı. Problemi kulüple ya da kazanma mantalitesiyle değil, asıl olarak Alman kültürüyle alakalıydı. O, İtalyan mantalitesine aşık bir adam ve o anlayışı Münih’teyken çok özlüyordu. Almanya, İtalya’dan daha farklı bir yer.

O hâlde, ev sevgisinin futbolda bir rolü var...

Evet, insan kendini iyi hissetmeli. Bir kulüp bir durum değil. Bu, kafanın beyninin tüm hücrelerinde cereyan eden bir his. Eğer İspanya’ya, İtalya’ya, İngiltere’ye gitmiş olsaydım, orada başka değerlerin, başka bir mantalitenin ön planda olacağını bilirdim. Ancak burada, Bayern Münih’te sahip olduğum rahatlığı, muhtemelen başka hiçbir yerde bulamam.

Siz konforu çalışarak elde etmek zorunda kaldınız. Malum, bir dönem Bayern Münih altyapısından yetişen oyuncular yabancı yıldızlar kadar değer görmüyordu.

Kendi oyuncularınızın yeni gelenlere nazaran geri planda tutulması gayet normal bir şey.

Bunu normal mi buluyorsunuz?

Evet, bu böyledir. Dışarıdan gelen bir oyuncuyu sarıp sarmalaman gerekir. Sana gelmesi için ona bir şeyler sunmak zorundasın. Orada olan ise zaten oradadır. Bu sadece futbolda değil, diğer mesleklerde de böyle; şirkete yeni biri getirildiğinde, ilk günlerinde eskilere göre daha farklı bir muamele görür.

Bayern’deki algı ise geçtiğimiz yıllarda değişmiş durumda...

Oyunculara biçilen değerlerde değişim var. Bu bir yandan Alman futbolcuların başarısına da bağlı. Dünya Kupası zaferi sayesinde Alman oyuncuların prestijinde artış var. Diğer yandan, bu durum kadro yapısına da bağlı. Eskiden birçok Alman oyuncumuz vardı. Özel olan oyuncular ise hem kaliteli hem de bir parça egzotik tarafı olan yabancı futbolculardı. Şimdi ise durum farklı; eskiye kıyasla kadroda, altyapıdan yetişmiş daha az Alman oyuncu var. Bu yüzden, altyapıdan gelen oyuncular daha çok ilgi görüyor. Kimse bunu kaybetmek istemez. Bayern Münih kadrosunda altyapıdan yetişmiş oyuncu olmaması kabul edilebilir bir şey değil.

Bu değer, oturma odanızda ne kadar önemli?

Ben de bu konuda herkes gibi düşünüyorum. Değer verilmesi çok önemli. Bu, her gün övülmek zorundayım anlamına gelmiyor tabii. Abartmaya gerek yok. Ama bir çalışan olarak, karar anlarında işvereninizle konuşurken istenip istenmediğinizi hissetmeye gereksinim duyarsınız. “Kadroda bir oyuncuya daha ihtiyacımız var, isteğin varsa kal, bizim için fark etmez” gibi cümleler yeterli olmaz. Oyuncu perspektifinden çıkalım, durum yine aynı; bir kulüp, “Bana gelen dört tane daha teklif var, birini seçeceğim” diyenle değil, yüzde 100’üyle kendini takıma adayan oyuncuyla çalışmak ister.

Yüzde 100’ünüzü vermediğinizi hissettiğiniz bir an oldu mu hiç?

Belirli aralıklarla bunun üzerine konuşursunuz; “Bana burada ihtiyacınız var mı, yok mu?” diye sorarsınız. Elbette bir futbolcu, bu sorulara her zaman olumlu bir yanıt almayı umar. Ben de şimdiye kadar hep bu yanıtları aldım.

Peki ciddi bir şekilde değişimi düşündüğünüz olmadı mı?

Başka kulüplerden ciddi teklifler aldığımda gururum okşanıyor. Elbette bazı dönemler insan kendine soruyor: “Acaba bu teklif daha mı cazip?" Ya da "Burada kalmak daha mı iyi?” Kulübüm asla kafamda soru işareti kalmasına izin vermedi. Bu gibi durumlarda bana hep “Sen Bayern Münih’in oyuncususun, bizden birisin. Seni her zaman burada tutmak istiyoruz” dediler, daima doğru yerde olduğum hissini yarattılar.

Her zaman mı?

Sadece örnek olsun diye söylüyorum; 2010’da Inter’den teklif almak, şimdiye kıyasla şüphesiz daha cazipti. Ama Bayern Münih bu süre zarfında çok büyüdü ve gelişimini düzenli bir şekilde sürdürdü. Bu nedenle, benim adıma sportif açıdan daha etkileyici ve “Oraya gidip bir yükseliş yaşayacağım” diyebileceğim seçeneklerin sayısı gerçekten çok az.

Aktif futbol yaşantınızı sonlandırdıktan sonra Bayern Münih’te önemli bir pozisyonda görev alabilirsiniz...

Önümde hâlâ ‘üst seviye bir futbolcu’ olarak kabul edileceğim birkaç yıl var. Ayrıca, oyunculuktan kulüp içinde başka bir role geçiş de çok sık rastlanan bir durum değil.

Philipp Lahm’ın 2018’de sportif direktörlük görevine getirileceği konuşuluyor ama...

Evet, Philipp’ten şu ana kadar “Sportif direktör olacağım” diye bir cümle duymasam da bana da bu söylentiler ulaştı.

Bu görevin altından kalkabilir mi?

Kaptan olduğunuzda, oyuncu grubunun yönetime uzanan kolu gibisinizdir zaten. Philipp mesela, yeni profesyonel olmuş 21 yaşındaki bir futbolcunun yapamayacaklarını yapmak için bu aracılığı sağlıyor. İlgili kişileri uzun zamandan beri tanıyor, kulübün nasıl işlediğini biliyor. Bunların hepsi avantaj. Şüphesiz ki Philipp, sportif direktörlük gibi bir görev için gözünüz kapalı güvenebileceğiniz bir insan. Oldukça ciddi ve çerçevenin dışındakileri de görebilen biri.

Kariyerinizin sonuna yaklaştığınızda oturma odanızı terk etmek isteyebilirsiniz, Philipp Lahm bu konuda bir endişe duymalı mı?

Philipp, oturma odamın bir demirbaşı gibi adeta. Yani onunla her şeyi açık açık konuşabiliriz. Ama gelecekte sözleşme görüşmeleri yaptığımızda, bu konuşma biraz daha uzun sürecektir.

Düşüncelerinizi özgürce dışa vurabildiğiniz bir ülkede yaşamak sizin için ne kadar önemli?

Biz Almanya’da düşünce özgürlüğüyle yaşamaya alıştık ki bu, günümüz dünyasında her ülkede bulunabilen bir şey değil. Her ne kadar aksini daha önce yaşamış olmasam da bunun kıymetini biliyorum. Yine de bazen, yanlış kabul edilen kelimeler seçtiğimde eleştiriliyorum.

San Marino’yu 8-0 yendiğiniz maçın ardından sarf ettiğiniz ve çok eleştirilen sözlerinizden mi bahsediyorsunuz? Maç sonunda o maçın profesyonel futbolla bir alakası olmadığını belirtmiştiniz.

Ah, o açıklama tamamen zararsızdı. Orada öyle bir fikir beyan etmedim, bu atılan başlıklardan sonra ortaya çıktı. Mesela bu olay, bahsettiğim konuya iyi bir örnek sayılabilir.

Niçin?

Biz futbolcuların söyledikleri her zaman hızlıca değerlendiriliyor, her kelime dikkate alınıyor. Bu nedenle, özellikle milli takım futbolcusu kimliklerimizle çocuklar için rol modeli olduğumuzun farkına varmak zorundayız. Bundan dolayı, böyle durumlarda ne söyleyeceğimi, nasıl söyleyeceğimi dikkatlice seçmem gerekiyor. Kameralar karşısında ağzına gelen her şeyi söyleyen birisi olamam.

Eskiden bunu yapıyordunuz...

Evet ama bunun insana bir avantaj sağladığı çok nadir görülüyor. Günümüzde her şeyin kayıt altında olduğunu unutmamak zorundasınız. Bu yüzden profesyonel futbolcuların özgürlükleri ciddi ölçüde kısıtlanmış durumda. Ama bu da işimizin bir parçası.

Peki milli futbolcuların kendi fikirlerini beyan etmesini bir görev olarak görüyor musun?

Bunu yapmak zor bir şey. Milli futbolcu olarak Almanya’nın tamamını temsil ediyorsun. Ve herkesin farklı fikirleri var. İnsanların kendi düşüncelerine sahip olmalarını önemsiyorum ancak bir oyuncu bunları her zaman dile getirmeli mi derseniz, o konuda birtakım şüphelerim var. Bizim işimiz futbol...

Socrates Dergi