
Tırnaktan Tepeye
10 dk
Futbolculuk döneminde futbol üzerine en çok düşünen isimlerden biriydi. Milli Takımlar Sorumlusu Hamit Altıntop'la Türk futbolunun içinde bulunduğu dönemi ve yolu konuştuk. Ve mahallelerden, okullardan geçen bu yolun nereye gittiğini…
Türkiye Futbol Federasyonu'nun Riva'daki merkezindeyiz. Oradaki dostlarımız tarafından sıcak bir şekilde karşılanıyor ve bir kat yukarı çıkarılıyoruz. Milli Takımlar Sorumlusu Hamit Altıntop, bizi bekliyor. Kısa bir hal hatır sohbetinin ardından "Öncelikle ben bir şey söyleyeceğim" diyen Altıntop, söyleşiyi bizzat açıyor:
Biz, TFF olarak her alanda örnek olmak istiyoruz. Önceliğimiz değerlerimizi korumak ve bunu yansıtabilmek. Doğru soruyu sorup cevap bulmak ve inandırıcılığımızı sürdürebilir hale getirmek. "Türk futbolunu nasıl daha verimli bir yola sokabiliriz, şartları ve imkânları nasıl artırabiliriz" diye bakıyoruz. İsimleri veya kulüpleri ön plana çıkarmadan, en küçükten başlayarak ilgileniyoruz. Bir çocuğun evde topa ilk defa temas ettiğinde yaşadığı mutluluğu koruyabilmektir bizim amacımız. Sonrasında da bunun eğitim kısmı, talimatlara geçmesi, o talimatların uygulanması ve güncellenmesi açısından iletişim ağımızı en iyi şekilde kullanmaktır. İsmimiz hep "TFF bizi desteklemedi, TFF bize karşı" gibi cümlelerde geçiyor. Biz futbolu adil ve güzel hale getirmek istiyoruz. Bir takım yenilmiş, diğeri kazanmış; bunlarla ilgilenmiyoruz. Hepsi bizim takımımız.
Türkiye'de futbol tartışmaları genellikle yüzeysel kalıyor. Asıl sorunları pek konuşamıyoruz...
Stratejisi olmayan bir kurum, günlük işlerle uğraşır. Bu günlük işler Türkiye'de nedir? Büyük bir camianın sonuçlarının iyi olmaması, bir oyuncunun olumlu olumsuz bir aksiyonu, yanlış bir hakem kararı, şöhretli bir spor insanının suçlamaları, iftiraları… Bunlar günlerce, aylarca konu yapılabiliyor. Ve maalesef bizi gerçek sorumluluklarımızdan alıkoyuyor. Veya yabancı futbolcu sayısı konuşuluyor ama bu konudaki yeni kararların uzun vadeli sonuçlarından, o süreçteki çalışmalardan, bu çalışmaların hangi şekilde, hangi periyotta, hangi kriterlerle denetleneceğinden kimse bahsetmiyor.
Elimizde bir Beşiktaş örneği var. Bilinçli mi yapıldı bilmiyorum ama neydi o formül: Feda. Slaven Bilic'le iki yıllık bir çalışmaya girdiler. Büyük bir camia, o stattan o stada maç oynamaya gitti, maaşlar düşürüldü, gençler öne çıkarıldı, herkes fedakârlığa davet edildi ve bu istek kabul gördü. Sonucunda Beşiktaş bunu fırsata çevirdi. Doğru bir yoldu, başarıyı getirdi. Koruyabilselerdi bugün daha farklı bir yerde olabilirlerdi. Bir hedef belirler, oraya ulaşabilirsiniz ama sonrasında o hedefi güncellemeyi, büyütmeyi de unutmamalısınız. Türk insanı olarak bizim alışkanlığımız; rahat bir pozisyona geldiğimizde hemen yaslanmak, zorlanmadığımızda mesai harcamamak. Bu da doğru insanları, doğru pozisyonlara getirerek çözülebilir.
"Bir süre beklentileri düşük tutmalıyız" demiştiniz. Şu an Türk futbolu da feda döneminde mi?
Oynanan futbol belli, futbol ekonomimiz belli. Medyası, kavgası, gürültüsü… Umut veren, proje sunan da yok. Yeni jenerasyon, modern futbol, dinamik futbol gerekiyor. Fransa, Almanya, Belçika gibi ülkeler de yıllar içinde sıkıntılar yaşadı ve aştı. Zaten bir yerde illa bir felaket olacak ki insanlar kenetlensin, motive olsun, yeniden yapılanılsın. Türkiye'miz de maalesef o durumda şu anda.
Bir sorunla başa çıkabilmenin şartı onunla yüzleşmek. Biz bir felaketin içinde olduğumuzun bilincinde miyiz?
Birlik beraberliğin tam zamanı. Şöyle bir adım dışarı atıp baktığınızda; kazanacağınız çok bir şey yok. Büyük camialar şampiyonluk sayılarını artırabilir ama Avrupa'yla rekabet etmek imkânsız. Almanya 5,1 milyar euro'luk yayın ihalesine imza attı. Şu anda bizim ligimiz için konuşulan bunun yakınında bile değil. Ama bu rakamla bile doğru hamleler yapıldığında, beş yıl içinde çok iyi duruma gelebiliriz. Hoca eğitimi çok önemli. Teknik direktörünüz iyi olursa yetenek ortaya çıkar. Sonra bu yeteneği sürdürülebilir hale getirmemiz gerekir. Bir oyuncunun sadece bir-iki yıl değil, belki on yıl boyunca çok iyi performans göstereceği bir yapı kurmamız lazım.
Geçen hafta Fransa' da bir eğitim aldım. Futbolda yıllık bütçeleri 230 milyon euro, yüzde 35'ini amatör futbola harcıyorlar. Yüzde 35! Biz de bu payı ciddi bir şekilde artıracak ve yaza doğru açıklayacağız. Doğru dengeyi kurmamız lazım. Tutkumuz, azmimiz var. Ama beraber olmamız gerekiyor. Biz büyüklerimizi karşımıza almak istemiyoruz. Onları ikna etmek, onlarla aynı safta olmak, daha çok istişare etmek istiyoruz. Tecrübelerinin ne kadar kıymetli olduğunu, buralara hangi şartlardan geçip geldiklerini tahmin edebiliyoruz. Bize el uzatmalarını, yeri ve zamanı geldiğinde alanlarımızı büyütmelerini, sorumluluk vermelerini istiyoruz.

Hamit Altıntop ile Stefan Kuntz
Bu göreve gelirken düşündüklerinizin ne kadarını gerçekleştirebildiniz?
Yüzde birini bile değil. Ama inanılmaz bilgilendim. Eksiklerimi, hatalarımı görme fırsatı buldum. Ve şunu anladım: Biz sadece federasyon olarak hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Evet bizde başlıyor olay, en büyük sorumluluk bizde. Ama günlük çalışma kulüplerde, mahallelerde. Bizim talimatlarımızın daha net olması, daha iyi denetlememiz, daha aktif bir kuruma dönüşmemiz lazım. Kulüplerle, medyayla daha iyi işbirlikleri kurmalıyız. Yeni fikirlere daha açık olmalıyız. Diğer taraftan da buradaki durumu saygıyla karşılayacak bir kitleye ihtiyacımız var. Eylem ve söylemler birbirine uyuyor mu, bunu da taraftarların çok iyi tartması gerekiyor.
Futbola âşık, futbolla gözünü açan biri olarak benim gördüğüm; masada tartışırsınız, bir teori belirlersiniz, sonra sahaya inersiniz. O teorinin doğru olup olmadığını sahada görürsünüz. Doğru insan kaynağıyla onun analizini alır, üzerine tekrar çalışırsınız. Herkes Stefan Kuntz'a bakıyor şimdi. Kimi çağıracak, nasıl oynatacak, ne sonuç alacak? Ama onun arkasında öyle bir ekip olmalı ki işi hafiflesin. Oyuncularımız kulüplerinde hangi mesaiyi yapıyor, hangi performansı gösteriyor, hangi istatistikleri var… Bazı oyuncularımız kulüplerinde problem yaşayabiliyor, saha dışında da onlara eşlik etmemiz lazım. Sorunlar, endişeler masaya serilmediği sürece nasıl ulaşabilirsiniz ki ona? Bağ kurmalıyız oyuncularla. Hocalarla, yöneticilerle, medyayla. Zaten Kuntz ile birlikte en büyük artımız iletişim. Her şey çok açık, çok şeffaf.
Ben, futbolcuyken de takım oyuncusuydum. Takım olmak zordur ama takım olduğunuzda büyük şeyler başarabilirsiniz. Çünkü herkes çok değerli, herkesin büyük sorumlulukları var. İletişimde olduğumuz herkese değerini hissettirmeliyiz. Buradan bilgi akması lazım. Son röportajlarımda en çok hoca eğitiminden bahsettim. Müfredatı değiştirdik, eğitmenlerimizi güncelledik. Daha sıkı, daha ciddi kurslar uyguluyoruz. Dışarıdaki insan bu değişimi görebiliyor mu? Gösterebilmeliyiz. Futbolun dezavantajı, her şeyin sonuca bağlı olması. 4-5 yıl sonra o antrenörler iyi sonuçlar aldığında bunlar konuşulacak. Pro-Lisans kurslarında UEFA'dan da bir kişi dahil oluyor, bir nevi mentorluk yapıyor bize.
Bernhard Peters mı?
Hayır, John Peacock. Ama Bernhard Peters da bizimle. Biliyorsunuz, Almanya Hokey Milli Takımı'nın hocasıydı, Jürgen Klinsmann onu futbola kazandırdı. Hoffenheim'ın temellerini atan isimlerden biri ve Julian Nagelsmann'ın danışmanlığına bugün bile devam ediyor. Genç milli takımlarda görev alan arkadaşlarımızı modern, dinamik futbol konusunda geliştirmekte onun çok faydasını görüyoruz. Bir yıldır bu konuda yoğun bir çalışma içindeyiz ve muazzam bir ilerleme kaydettik. Ümit milli takımın sonuçları henüz çok iyi değil ama zaman zaman inanılmaz işler yapıyoruz. Mesela Belçika'ya yenilsek de onları çok zorladık ki takımımız ortalama iki yaş daha küçük. Bizim oradaki hedefimiz sonucu almak değil ki. Oyuncuyu kazanmak, profesyonelliğini hızlandırmak için oradayız. Kerem Aktürkoğlu kaç yaşında ortaya çıkardı yeteneğini? Bunu bir-iki yıl bile geri çekebilsek herkes kazanacak. İmkânları artıracağız, cesaret vereceğiz ve o değerli kardeşlerimiz daha iyi performanslar sergileyecek.

Bernhard Peters ve Ralf Rangnick
Antrenörlerimiz yurtdışında takım çalıştıracak. Biz onları hazırlayacağız, onlar da biraz işe bakışlarını değiştirecek. Belki sonra yeni Nagelsmann'lar olacaklar. Profesörler lisanslarını alıyorlar, sonra mesleklerini hep o eğitimle mi sürdürüyorlar? Hayır; seminerlere gidiyor, yenilikleri takip ediyorlar. Diğer ülkelerle, diğer profesyonellerle irtibat halindeler, birbirlerinin birikimlerinden besleniyorlar. Biz de hocalarımızın "Sen 4-4-2'yi nasıl oynuyorsun, 3-5-2 oynadığında hangi idmanları yapıyorsun?" diye konuşmalarını istiyoruz. Antrenörlük "Bir saat idman yaptık, hafta sonu maç oynadık, biri gazetede şunu yazmış" gibi şeylerden ibaret değil. Tabii bir şeyi çözerken başka engeller çıkıyor, lisansı almadan hoca olmak mesela. Bu da bir ara dönem. Biz Türk futbolunu yeniden tasarlamaya çalışıyoruz, konusunda bizden destek alabilir. Bu, herkesin sorumluluğu. Çünkü ana hedef, o bahsettiğim çocuğun iyi bir birey olması. Bunun yanında iyi bir futbolcu olursa hepimiz çok seviniriz ama çok iyi bir masör de olabilir, analist de… Yeter ki iyi bir birey olsun. Rekabete açık, özgüvenli, sorgulamasını bilen, sorumluluk alan, hedefi olan bir birey… O yüzden temelimiz amatör futbol diyoruz. Amatör futbolu sevdirmek istiyoruz. İnsanlar bölgelerindeki stada gitsin, ailece futbol seyahatleri yapsın istiyoruz. "Deplasmana gidelim, şehir de güzel, bir aktivite de yaparız" desinler. Futbolun birleştirici gücünü yaşamaya buradan başlayalım. bu aşamada yumuşak geçişler de yapmak zorundayız. Birikmişlikler, kötü alışkanlıklar, amacından sapmış iyi projeler var. Alt liglerde de en tepede de.
Yıllarca Almanya'dan gurbetçi futbolcu getirdik. Şimdi Kenan Koçak, Levent Sürme gibi antrenörlere umut bağladık. Bundan, şu anda asıl açığımızın teknik direktör olduğuna dair bir çıkarım yapabilir miyiz?
Türkiye'de her sektörde birçok yönetici yurtdışında eğitim alıyor. Biz de farklı eğitmenleri aramıza dahil etmek istiyoruz. O bilgileri kendi coğrafyamız ve gerçeklerimizle bağdaştırmanın çok verimli olacağını düşünüyorum. Ben iki kültürde büyüdüm. Evde Türk kültürü; kapıdan çıktıktan sonra Avrupa kültürü. İkisinin de artıları var. Biz buradaki temelimize, sporcu ve hocalarımıza inanıyoruz. Ama son yılların performansı hiç hayal ettiğimiz seviyede değil. Onun için evet, bir süre dışarıdan destek alacağız.
"İşimiz, topla tanışan çocuğun içindeki hevesi korumak" dediniz. Sokaklarda futbola alan kalmadı. Okullarda ne yapılabilir?
Bakın, kadın futbolu harika bir hava yakaladı. İlgi gitgide artıyor, kadınlarımız çok mutlu. Ülkemizi bu kadar meşgul eden, herkesi ilgilendiren bu futbol nedir? Adam doğuyor, tuttuğu takımı babası belirliyor, düşünün. Bu kadar sevilen, önemsenen bir sporun okullarda olması gerekir. Haftada iki saat futbol dersi verilmeli çocuklara. Ülkemizde kuralları bilmediğimiz için oyun da oyunun çevresinde dönen tartışmalar da çirkinleşiyor. Top taca çıkıyor, adam "VAR nerede?" diyor. Taraftar her şartta takımını haklı görüyor. Konuşmuyoruz, kavga ediyoruz biz. Ama kuralları öğrenirsek kavgaya gerek kalmaz. Evde, iş yerinde, tribünde fanatizm yapan futbolseverlere çocukları üzerinden futbolun doğru şeklini anlatmış bile oluruz. "Ya baba sen öyle diyorsun da kural bu, biz okulda öğrendik" der.

"Türk futbolunu kendime dert etmiş durumdayım, bu derdi bizimle paylaşan herkese kapımız açık."
Genç bir yaşta büyük bir sorumluluk üstlendiniz, birçok sorunu çözme pozisyonundasınız. Siz kendinizi nasıl geliştiriyorsunuz? Uli Hoeness ve Karl-Heinz Rummenigge gibi büyük figürlerle iyi iletişiminiz var, onlardan fikir alıyor musunuz?
UEFA'nın eski elit oyuncular için sunduğu MIP eğitimini alıyorum ve çok verimli geçiyor. Hoeness, Rummenigge, Emilio Butragueño; birçok kişiyle irtibat halindeyim. Yükümün de çok ağır olduğunu düşünmüyorum, öyle bir hissiyatım yok. Evet, Türk futbolunu kendime dert etmiş durumdayım ama bu derdi bizimle paylaşan herkese kapımız açık. Belki en üst seviyede olmaz amatör futbolda olur, mahalle takımında olur, orada gördüklerini bizimle paylaşabilir, uygulamak istedikleri konusunda bizden destek alabilir. Bu, herkesin sorumluluğu. Çünkü ana hedef, o bahsettiğim çocuğun iyi bir birey olması. Bunun yanında iyi bir futbolcu olursa hepimiz çok seviniriz ama çok iyi bir masör de olabilir, analist de… Yeter ki iyi bir birey olsun. Rekabete açık, özgüvenli, sorgulamasını bilen, sorumluluk alan, hedefi olan bir birey… O yüzden temelimiz amatör futbol diyoruz. Amatör futbolu sevdirmek istiyoruz. İnsanlar bölgelerindeki stada gitsin, ailece futbol seyahatleri yapsın istiyoruz. "Deplasmana gidelim, şehir de güzel, bir aktivite de yaparız" desinler. Futbolun birleştirici gücünü yaşamaya buradan başlayalım.