Ve Perde İndi

12 dk

Tom Boonen, son yarışına 2017 Paris-Roubaix'de çıktı. Efsanenin vedasını yerinde izledik ve uzmanlara sorduk.

“Hadise de Mol’dan değil miydi?”

Ata Atay bu soruyu sorduğunda, 2017 Paris-Roubaix’nin henüz ortasına gelmiştik ve basın odasındaki büyük televizyonun karşısındaydık. O an Berkem Ceylan ile birbirimize baktık. Vaktiyle Eurosport Türkiye’de beraber çalışan üç arkadaş olarak Tom Boonen’ın son yarışını yerinde izlemeyi çok istemiştik. Bu, belki de son zaferi olacaktı. Bütün bu süreçte planlar yapmış, parkurun neresinde durmamız gerektiğini tartışmış, Belçikalı isim hakkında bir sürü yazı okumuştuk. Ama açıkçası Hadise ile hemşehri olduğunu bilmiyorduk. Barselona’da matematik yüksek lisansı ve ekonomi doktorası yapan Ata, bu gerçeği bir anda işaret etmiş ve tahsilin ne kadar mühim bir şey olduğunu yüzümüze çarpmıştı. Sonra düşünmeden edemedik. Acaba Hadise, ünlü hemşehrisini tanıyor mudur? Muhabbetleri var mıdır?

Gerçekten de 2017 Paris-Roubaix’nin bizi getirdiği nokta buydu. Büyük pazar gününe hazırlanırken Tom Boonen’a dair bütün arşivleri karıştırmış, kariyerinin birçok sayfasını Lille’deki içki masamıza meze etmiştik. Herkes gibi. Sadece zaferlerini değil; kokainden ceza aldığı dönemleri ya da araba kazalarını da konuşuyorduk. Ve şimdi vedası gelirken elbette üzereydi. Bekliyorduk; yeni bir şampiyonluğu, tarihe geçecek başka anları, velodromda atılacak son bir zafer turunu…

Ama olmadı. Tom Boonen, son yarışını 13. bitirdi. Yine de hakkında söylenecek sözler bitmemişti. Sadece, bunları duymak için mikrofonu başkalarına çevirmek gerekiyordu.

Sahne

Philippe Brunel tutkulu. Siyahtan başka renk giymeyen L’Equipe gazetesi başyazarı, basın odasının en kendine has kalemi. Ve şimdi, büyük vedayı ona sorduğumuzda, sıradan bir övgü cümlesi kurmuyor: “Boonen’a dair en hoş şey, kariyerini başladığı yerde bitirmesi. O, hikâyesinden bir tiyatro sahnesi çıkardı. Bence bugün beşinci zaferini kazansa bile bu onu Roger De Vlaeminck’ten daha büyük bir bisikletçi yapmayacak. Onu daha farklı kılan şey, kazandıkları değil; görüş açısını daraltması ve uzmanlaşması. O, Kuzey’de yapılan Bahar Klasikleri’ni hedef koyan ve sadece bunlara odaklanan bir yarışçı. Evet, geçmişte Fransa Turu’nda da sprint etapları alıyordu ama bir noktadan sonra oralardan kayboldu. Kendine bir sahne seçti ve burada, bu bölgede yenilmesi çok zor bir adama dönüştü. Ben bu teatralliği seviyorum.”

Bu yarış, gerçekten de Belçikalı bisikletçinin sahnesi olmuştu. Yarıştan önce L’Equipe’e verdiği röportajda “Bu yarış benim hayat hikâyem” diyordu ve haksız değildi. Burada büyümüştü, yirmili yaşlarının başında bu Arnavut kaldırımlı yollarda ünlenmişti, ilk epik zaferini bu velodromda almıştı ve şimdi son perdeyi de Kuzey Fransa yollarında çekecekti. Ve Brunel’e göre onu Eddy Merckx gibi efsanelerden ayıran şuydu: “Eski yıldızların dini bir yanları vardı. Bisikleti bir manastır gibi görürlerdi ve sürekli, 12 ay boyunca kapanırlardı. Boonen’ın da bazen böyle bir tarafı oldu. Ama bir yandan da ünle her zaman başı beladaydı; kokain sorunları oldu, başka problemler yaşadı. Ve dini benzetme yaparsak kendisine birkaç ay seçti, iki klasikte uzmanlaştı ve bunlar için yaşadı. Onun dışında ise özgürlüğü hissetmek istiyordu, buna ihtiyacı vardı.”

Elbette bu, bisikletin nasıl değiştiğinin de kanıtı. İki tekerin tarihine hâkim olan Brunel, “Roger kendi çağını yarattı, Boonen ise o çağ tarafından yaratıldı” diyor. Zira gerçekten de bisiklet, zaman geçtikçe uzmanlaştı. Merckx gibi yıldızların Fransa Turu ile Paris-Roubaix’yi aynı yıl içerisinde aldığı günler geride kaldı. Artık ne kadar büyük olursanız olun, kadrajınızı küçültmek zorundasınız. Boonen da bunu en iyi bilenlerden. Kariyerinin uzun bir döneminde, senede sadece iki ya da üç hafta öne çıktı ve bu, onu efsane yapmaya yetti.

Yarış

Tyler Farrar yorgun. Bir dönemin gözde ABD’li sprinteri, 2017 Paris-Roubaix sonrası bitik vaziyette. Sorularımıza yanıt vermeyi kabul ediyor ve ilk cümlesi “Bu korkunç bir yarış” oluyor. Korkunç; iyi ve kötü anlamda. Arkasından “Hiçbir yarışı Paris-Roubaix ile kıyaslayamazsınız” diyor ve devam ediyor: “Hem Belçika’da hem Fransa’da birçok farklı klasiğe katıldım ama bunlardan hiçbiri vücudunuzu Paris-Roubaix gibi parçalamıyor. Bunu bitirdiğinizde kırılmış, parçalanmış hissediyorsunuz.” Gerçekten de 257 kilometre süren, 29 Arnavut kaldırımlı sektörden oluşan yarış, takvimin açık ara en zorlu günü.

Yine de bütün yorgunluğuna rağmen, Farrar’ın da birkaç övgü dolu sözü var. Ona göre Boonen’ı en iyi yansıtan sözcük, klas. Ya da kalite. Sadece görünüşü, başarıları ve yarış stili değil bu bakışın sebebi. Belçikalı bisikletçinin alçak gönüllü ve sempatik tarafı da onu yıllarca pelotonun gözdesi yaptı. Sözü Farrar’a bırakalım: “Büyük bir dünya şampiyonu olmasına rağmen özellikle küçük yarışçılarla, gençlerle çok yakından ilgilenir. Cofidis’teki ilk sezonumda Coupe de France çerçevesinde yapılan ufak yarışlardan birine gitmiştim. Bir yerde yanıma geldi ve benimle konuşmaya başladı. Bu sohbet aklımı başımdan almıştı, hiç beklemiyordum. Zira 20 yaşındayken, bir anda dünya şampiyonu bir bisikletçi gelip sizinle konuştuğunda kafayı yiyorsunuz.”

Sadece o değil, birçok bisikletçi ‘Boonen Jenerasyonu’ olarak kabul ediliyor. Onu izleyenler, ondan etkilenenler, tavsiye ve ilham alanlar… Girdiği bütün yarışların doğal favorisi olarak görülen Peter Sagan da yol bisikleti izlediği ilk yıllarda ekran başında “Haydi Boonen!” diye bağırdığını ifade ediyor ve yarış öncesi şunu söylüyor: “Elbette kazanmak isterim ama ben kazanamayacaksam da Boonen’ın almasını isterim.” Bu düşünce, 2017 Paris-Roubaix öncesi birçoklarında vardı. Hatta bir bisiklet yazarı ileri gidiyor ve bu yarışı “tarihte katılan bisikletçilerin hem kazanmaktan hem de kaybetmekten mutlu olacağı ilk yarış” ilan ediyordu. Zira onu kazanırken görmek, kaybedenleri bile mutlu edebilirdi. Ama öyle olmadı, Greg Van Avermaet günün galibi oldu.

Gelenek

Mathew Hayman yalnız. Geçen yılın Paris-Roubaix şampiyonu, bu seneyi 11. bitirdi ve yeni bir masalın kahramanı olamadı. O da yarışa katılan herkes gibi tükenmiş gözüküyor. Ama durduğu nokta, meslektaşlarından biraz daha farklı. Avustralyalı bisikletçiyi Paris-Roubaix duşlarının hemen dışında yakalıyoruz. Burası, geçmişte kazanan ve kaybedenlerin beraber duş aldığı, kabinlerinde eski şampiyonların adlarının ve zafer kazandıkları yılların yazılı olduğu yer. Bir zamanlar bütün yarışçıların gelip kirini pasını döktüğü, kaybettiklerinde kazananların isimlerine bakıp “Seneye bir daha geleceğim” diye bilendiği bu duşlar, artık çok az ismin ilgisini çekiyor. Hayman buna kızgın ve uzattığımız mikrofonlara şunu söylüyor: “İlk profesyonel yılımda, yani 2000’de burası bisikletçi doluydu. Herkes burada yıkanıyordu, peşlerinde fotoğrafçılar oluyordu. Şimdi bir-iki takımı orada görüyorum. Bu elbette utanç verici. Belki her sene orayı kullanamazsınız artık ama en azından genç isimlerin bir kereliğine de olsa burada yıkanması önemli.”

Tom Boonen ise romantik bir adam değil. Her ne kadar bu yarış onun hayat öyküsüne dönüşse de kalbinde duşların özel bir yeri yok. O da artık, takım otobüsünde yıkanmayı tercih edenlerden. Belki son yarışında burada özel bir veda yapar diye düşünüyoruz ama muhtemelen peşindeki gazeteci ve hayran ordusundan çekinerek direkt otobüsün yolunu tutuyor. Bütün bu veda öyküsü içerisinde en sakini o. Kariyeri hakkında çok konuşmuyor, ne kadar büyük bir iş yaptığını bilmediğini söylüyor, emekli olduktan sonra dönüp geçmişine bakacağını itiraf ediyor. Ama Hayman, Farrar, Brunel ya da biz, gerçeği biliyoruz. Herkesin söylediği gibi Tom Boonen’ın vedası, bir çağın kapanışı anlamına geliyor.

Bir pazar günü, o çağ kapanırken, biz de yarış alanını terk ediyoruz. Tom Boonen belki hiçbir zaman Eddy Merckx kadar çok kazanmadı ama yaklaşık 15 yıldır, her sene birkaç haftalığına hayatımızın başköşesine oturdu. Yolculuk başladığında sarı saçlı bir gençti; bitirdiğinde ise kel ve sakallı bir adama dönüşmüştü. Yükseldiğinde kokain ve hız problemleri olan bir magazin malzemesiydi; düştüğünde ise çocuklarının okul hayatları üzerine konuşan bir baba olmuştu.

Zaman çok hızlı geçiyor. Belçikalı efsane, geçen sene 35 yaşındayken kaçırdığı beşinci Paris-Roubaix zaferine bu yıl hiç yaklaşamadı. Yarışın ortalarında öndeydi ama son bölümde gücü yetmedi. Belki bacakları gününde değildi, belki de yaşlılık duvarına çarpmıştı. Ne olursa olsun, hayat kimseye kusursuz son hazırlamıyor. Son yarışında Tom Boonen’a da hazırlamadı. Bu güneş de batacaktı, battı.

Socrates Dergi