Torpido

10 dk

Ian Thorpe, yüzmenin Michael Phelps'ten önce gördüğü en büyük yıldızdı. 2000 Sydney ile zirveye çıkan Avustralyalı yüzücünün kariyeri ve hayatı ise hiç de sanıldığı kadar toz pembe olmadı.

Bugün yüzme dediğinizde insanların aklına Michael Phelps geliyor ve bunda şaşırılacak bir şey yok. Phelps’in başardıkları, şüpheye zerre mahal bırakmaksızın onu bu sporda tüm zamanların en büyüğü yaptı. Ancak çoğunlukla es geçilen bir nokta var ki o da bu yazının yazılma sebebini teşkil ediyor; modern yüzmede süper yıldızlar çağı Phelps ile değil Ian Thorpe ile başladı ve dünya bunun için Thorpe’a ağır bir bedel ödetti.

1982 yılında Sidney’de, sporun içinden gelen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya adımını attı Thorpe. Babası Ken bir kriketçiydi ve yaptığı işte de gayet iyiydi. Ancak kendi babasının tasvip etmemesinden dolayı sadece 26 yaşında emekli olmak zorunda kalmıştı. Annesi Margaret ise netbol oyuncusuydu. Ian erken yaşlarında, bu genetik mirasa rağmen toplu sporlara herhangi bir ilgi belirtisi göstermemişti. Babası ise acı deneyiminden dolayı, çocuklarına sevmedikleri bir şeyi yapmaları için baskı kurmamayı kendisine şiar edinmişti. Beş yaşındayken, kırdığı bileğini güçlendirmesi için doktorların yüzmesini salık verdiği ablası Christina ile beraber sürekli yüzme yarışlarına gitmek zorunda bırakılan Ian, bir süre sonra, kendi ifadesiyle, sıkıntıdan patladığından dolayı dersler alarak adım attı spora. Sıra dışı sporcuların hikâyelerinde çoğunlukla böyle bir önsözün ardından tam o anda ne derece büyülü bir şey hissettikleri, nasıl da ait oldukları mecrayı buldukları gibi şeyler duyarsınız. Ama bu, o hikâyelerden biri değil.

Genç Ian, havuzdaki henüz ilk haftasında klora alerjisi olduğunu fark etti ve çare olarak kafasını suyun üzerine tutarak kulaç atmaya başladı. Daha sonraları, elde ettiği onca başarıya istinaden kendisine yüzmek için yaratıldığı gibi cümleler her söylendiğinde, bu başlangıcın aklına geldiğini ve içinden “Pek de öyle değil be dostum” diye geçirdiğini anlatacaktı. O noktada koçları annesine “Eğer oğlunuzun bir şampiyon olacağını düşünüyorsanız geniz etlerini aldırabilirsiniz, bu sayede çok daha az sinüs problemi yaşayacaktır” tavsiyesini vermişti. Thorpe şu an 36 yaşında ve geniz etleri yerli yerinde. Gülerek “Sanırım o dönem annem benden bir şey olacağına ihtimal vermemişti” diye yorumluyor bu durumu.

12-13 yaşlarına geldiğinde genç yüzücünün ismi artık ülkesinde bilinmeye başlamıştı. Bilhassa erken boy atması ve büyük ayakları, yaşıtları karşısında ona ciddi bir avantaj sağlıyordu. 1996’da girdiği Avustralya Alt Yaş Şampiyonası’nda elde ettiği 400 serbest ve 200 sırtüstü dereceleri ona Avustralya Şampiyonası’nda mücadele etme hakkı getirdi. Şampiyona, Atlanta Olimpiyatı için seçme platformu anlamına da geliyordu ve eğer bu iki yarıştan birinde ilk ikiye girmeyi başarabilirse daha 13.5 yaşında olimpiyata gitme hakkı kazanacaktı. Bunun çok zor olduğunun hem kendisi hem de koçu Doug Frost pekala farkındaydılar. Thorpe olimpiyat vizesi alamadı ama nihai hedef olan bu yolda, daha sonra kendisine çok yardımcı olacak deneyimi edindi.

1997’ye gelindiğinde hedef artık Japonya’da düzenlenecek Pan Pasifik Şampiyonası için milli takıma seçilmekti. Avustralya Açık Yaş Şampiyonası’nda 400 serbestte üçüncü olarak bu hayalini 14.5 yaşında gerçekleştiren Thorpe, aynı zamanda Avustralya Milli Takımı’na seçilen tarihteki en genç erkek yüzücü unvanının da sahibi oldu. Pan Pasifik Şampiyonası’nda aldığı iki gümüş madalya sonrası ülkesinin havuzdaki yeni kahramanı olması sadece an meselesiydi.

Perth’te yapılan 1998 Dünya Şampiyonası artık onun zamanıydı ve kimseyi düş kırıklığına uğratmayacaktı. 400 metre serbesti kazanarak şampiyona tarihinin altın madalyalı en genç erkek yüzücüsü oldu. Kanguruları 4x200 bayrak yarışında zafere taşıyan dörtlünün de içindeydi ve artık o bir yıldızdı. Yüzme sporuna tapan Avustralya, sadece iki yıl sonra Sidney’de olimpiyata ev sahipliği yapacaktı ve oyunların temel direklerinden yüzmede ortalığı birbirine katabilecek bir yeteneğe sahiptiler. Ian bir anda şöhret oldu, onlarca reklam ve sponsorluk teklifi almaya, sürekli röportajlar vermeye başladı. 2000 Sidney’e kadar geçen iki yıllık sürede hem en büyük hayali için çalışmalarını sürdürüyor hem de suyun dışında artan sorumluluklarını yerine getirmeye uğraşıyordu. Uzun yıllar boyunca muzdarip olacağı depresyon ve anksiyetenin bu dönemde yaşamına tesir etmeye başlaması elbette bir tesadüf değil. Buna rağmen idman temposunu korumayı başardı ve 1999’da hem 200 hem de 400 metre serbestte dünya rekoru kırdı.

O günleri anlatırken, olimpiyat başladığında inanılmaz derecede gergin ve stresli olduğunu söylüyor Thorpe. İlk finali olan 400 serbest öncesi zihninde şüphelerin olduğunu, olimpiyattaki çılgın atmosferin etkisine kapılarak ilk kez işlerin kendi kontrolü altında olmadığını hissettiğini anlatıyor. Kocaman bir ülkenin kalbi onunla çarpıyordu ne de olsa... Sidney’in Daily Telegraph gazetesi tam sayfa bir fotoğrafını kapak yaparak “Yenilmez” başlığını atmıştı. Herkes ondan leblebi-çekirdek gibi altın madalyalar ve hatta dünya rekorları bekliyordu. Thorpe’un o halini en iyi betimleyecek analoji herhalde sudan çıkmış balık olmalıydı.

Ancak doğal ortamına döndüğünde ipleri eline alması uzun sürmedi. 400 metre serbesti 3.40.59 ile dünya rekoru kırarak kazandı ve aynı gece Avustralya’nın 4x100 serbest bayrak takımında Michael Klim, Chris Fydler ve Ashley Callus ile beraber tarih yazdı. 4x100 serbest bayrak, ABD’lilerin olimpiyatta o güne değin hiç kaybetmedikleri bir yarıştı. Üstüne üstlük, renkli kişiliği ve yarışlar öncesi verdiği iddialı demeçlerle tanınan ABD’li sprinter Gary Hall Jr., blogunda Avustralya'yı “Bir gitar gibi parçalayacaklarını” yazmıştı. Kampta tesadüfen bu açıklamayı gören Avustralya dörtlüsü, bunu bir onur meselesi haline getirmişti. Aslında tüm Avustralya için durum aynıydı. Yarışta son 50 metreye girilirken Gary Hall Jr., Thorpe’un önündeydi. Kangurular kaybedeceklerini düşünmeye başlamıştı ve tribünlere bir anda derin bir sessizlik hakim oldu. Ancak Thorpe son metrelerde arayı kapattı ve az bir farkla duvara önce değerek dünya rekoruyla altın madalyayı ülkesine armağan etti. İşte bu an, onun ölümsüzlük iksirini içtiği andı. Takım ABD’lilere atıfla hayali olarak gitar çalarak kutlama yaparken Thorpe artık Avustralya’nın denizler tanrısıydı.

2001 Dünya Şampiyonası’nda kırdığı 3 dünya rekoru ile elde ettiği 6 altın madalya, statüsünü pekiştirdi. Uzun kulvar dünya şampiyonalarında ilk kez bir yüzücü 6 altın madalya alıyordu ve bu şaheser performans sayesinde Avustralya, 1956 Yaz Olimpiyatı’ndan sonra ilk kez bir uluslararası yüzme organizasyonunda altın madalya listesinde ilk sıradaydı.

İki sene sonra Barselona’daki 3 altın-1 gümüş-1 bronzluk performans normal şartlarda oldukça doyurucu olsa da Ian Thorpe’un havuzdan kopuşunun temellerinin o şampiyonada atıldığını düşünmek mümkün. Zira 15 yaşındayken 2000 Sidney’de yarışan ve bir süredir ayak seslerini hissettiren Michael Phelps, kazandığı 4 altın-3 gümüş madalyayla Thorpe’un tahtını iyiden iyiye sallamaya başlamıştı.

2004 Atina Olimpiyat Oyunları, Ian Thorpe’un son ve en büyük dansına sahne oldu. Yüzmede “Yüzyılın Yarışı” olarak nitelenen 200 serbestte Pieter van den Hoogenband ve yeni harika çocuk Michael Phelps’e karşı kazanmayı başararak müthiş kariyerinin ustalık eserini verdi. Oyunları 2 altın-1 gümüş-1 bronz ile kapattı ancak Phelps’in 6 altın 2 bronzluk insanüstü karnesi değişim rüzgârlarının kasırgaya dönüştüğünü ilan ediyordu. Yüzmenin başkanlık mazbatası artık Phelps’teydi.

Atina’nın ardından yavaş yavaş yüzmeden kopan Ian Thorpe, 2006 ve 2012’de iki kez geri dönüş yapmaya çabalasa da başarılı olamadı ve başka bir majör şampiyonada yüzemedi. Bunda Phelps’in birinci adamlığı zaptetmesinin büyük payı var. Thorpe kariyerinin başından beri altın standartlarda ülkesini ve kendisini temsil etmiş bir sporcu olarak başka türlü bir rolde olmayı kabullenmekte mutlaka bocalayacaktı ve öyle de oldu. Hiçbir zaman Phelps’in etkisiyle ilgili bir açıklama yapmadı, zaten kişilik olarak da hasis ve kötü kaybeden biri asla olmadı. Ancak erken yaşlardan itibaren ruh sağlığı bozulacak kadar performans anksiyetesiyle cebelleşen bir figürden bahsettiğimizi unutmayalım. 2012’de çıkan otobiyografisinde bu durumu kamuoyuyla paylaştı Thorpe ve majör depresyon sebebiyle intiharı düşündüğünü, planladığını itiraf etti.

Ancak This Is Me adlı kitabında kamuoyuyla paylaşmadığı bir şey vardı; gay olduğu. Kariyerinin ilk dönemlerinden itibaren Thorpe’un seksüel yönelimi sürekli tartışıldı. Fakat o daima bunların dışında kalmayı tercih etti. Biyografisinde ise net ifadelerle heteroseksüel olduğunu deklare ediyordu. 2014’te verdiği bir televizyon röportajında ise gay olduğunu açıkladı. 16 yaşından beri karşılaştığı bu soruya daha önce istediği şekilde cevap verememek, bu konuyu bir yük olarak taşımak Thorpe’a mental sağlığı açısından büyük zararlar vermiş olmalı.

Görünen o ki yüzmenin ilk süper yıldızı, bu beratın getirdikleriyle nasıl baş edeceğini asla tam olarak çözemedi. Büyük sporcuların üzerine binen tonlarca ağırlık, perfromans beklentisi ve toplumun belirlediği normlara göre yaşamlarını idame ettirme baskısı bir araya geldiğinde olayın ne kadar yıkıcı olabileceğinin en çarpıcı örneklerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor, nam-ı diğer Torpido. Halefi Michael Phelps’in de benzer yollardan geçtiğini ve yakın zamandaki bir söyleşisinde, kariyeri devam ederken intiharı düşündüğünü açıkladığını da göz önüne alırsak aslında meselenin ne kadar vahim ve karmaşık olduğu daha net anlaşılacaktır.

Ian Thorpe şimdilerde LGBT hakları için aktivistlik yapıyor ve vakfı aracılığyla engelli ya da muhtaç durumdaki çocukların eğitim masrafları için fonlar oluşturmaya yönelik projeler üretiyor. Kariyeri boyunca 22 dünya rekoru kıran efsane sporcunun yaptığı bir iş daha var. Yakın zamanda özel mülklerdeki havuzların temizlik ve bakımı üzerine hizmet veren Thorpe Do isimli bir şirket kurdu ve kendisi de bizzat işçi olarak ekipte görev yapmaya ve havuz temizlemeye devam ediyor. Bunun kendisi gibi tutkulu biri için içindeki eğlenceli insanı göstermek adına bir şans olduğunu söylüyor.

Torpido, yıllar süren depresyonuyla yüzleşmenin çaresini nihayet bulmuş gibi. O artık şeytanlarından kaçmıyor, onları troll’lüyor.

Socrates Dergi