
Tsubasa Hayalimizdi
7 dk
Bir zamanlar televizyona çıktığı an milyonlarca çocuğu hayran bırakan bir yıldız vardı. Kurgudan daha da fazlası: Kaptan Tsubasa.
İnanışa göre, Japonya’nın kusursuza yakın simetrisiyle büyüleyen en yüksek dağı Fuji’nin tepesinde güneşin doğuşunu izlemek, yeni bir hayata başlayacağınız anlamına gelir. Brezilya Milli Takımı’nın santrforu Roberto Hongo da, intiharla son vermek üzere olduğu hayatında bir sıfır noktası aramak için, Fuji Dağı eteklerindeki Nankatsu şehrine gelmişti. Gözünde meydana gelen rahatsızlığın ardından kariyerine ara vermek zorunda kalan dünyaca ünlü futbolcu, zor günlerinde onu dipten alan uzakyol kaptanı Koudai Oozora’nın önerisiyle şifayı burada arıyordu. Ne var ki Japon doktorlar da aynı fikirdeydi; gözüne alacağı bir darbe, geri dönülemez sonuçlara yol açabilirdi.
Roberto, yaşama amacından uzaklaşmıştı. Ümidini kaybettiği yerde ise, Kaptan Oozora’nın 12 yaşındaki oğlunun üstün futbol yeteneklerine şahit oldu. Bu küçük futbolcu, çok geçmeden “Sen benim hayalimdin” diye sesleneceği Tsubasa’ydı. İsmi Japoncada “kanat” anlamına gelen Tsubasa Oozora, iyi bir futbol eğitimi alabilmek için annesiyle birlikte göç ettiği şehirdeki ilk gününde, kendisini önemli bir ikilemin eşiğinde buldu. Uğruna doğduğu yeri terk ettiği Shutetsu İlkokulu’nu mu, yoksa Shutetsu karşısında ezilen ve ona ihtiyaç duyan, bölgedeki tek devlet okulu Nankatsu’yu mu tercih edecekti? Dergilerden tanıdığı, ayağının tozuyla meydan okumaktan hiç çekinmediği efsane Shutetsu kalecisi Genzo Wakabayashi ile girdiği düello sırasında rastlaştığı Roberto Hongo’nun yönlendirmesi ve takım kaptanı Ryo Ishizaki’nin ısrarıyla, beraber büyüyeceği Nankatsu’yu seçti.
Nankatsu için Roberto’nun yönetimi ve Tsubasa’nın liderliğinde yepyeni bir dönem başlıyordu; yalnızca onları da değil, gezegenin dört bir yanından milyonlarca çocuğun futbolla kurduğu ilişkiyi derinden etkileyecek bir dönem. Bir önceki karşılaşmalarında 30-0 yenildikleri Shutetsu ile 2-2 berabere kalarak start verdikleri serüven sırasında aralarına çok sayıda yeni isim katıldı. Kazanmak için -kuş kafesi dahil- her yolu meşru sayanlara yalnızca yenilgiyi tattırmadılar, başka bir alternatifin mümkün olduğunu da gösterdiler. Henüz bebek yaşında Tsubasa’nın hayatını kurtaran ve onun her yere birlikte götürdüğü en yakın dostu olan futbol topunun etrafında kurulan yeni dostluklar, Nankatsu’yu ve sonraları Japon Milli Takımı’nı zirveye çıkardı. Kurgu dünyasının dışına çıkıldığında ise dünya futboluna damga vurmuş çok sayıda isme futbolu meslek olarak seçme yolunda ilham verdi. Futbola âşıkların dünyasına da en az onlar kadar değerli tatlar bıraktı. Gol yedikten sonra maçı terk etmeye kalkışacak denli büyük bir ego taşırken takımı için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bir lidere dönüşebilen Genzo Wakabayashi, büyüleyici yeteneğini tevazu ile harmanlayan Taro Misaki, babasını kaybetmesinin ardından futbolla hayata tutunmaya çalışan -kolları kıvrılmış formasıyla- Kojiro Hyuga, kalp rahatsızlığının gölgesinde takımını omuzlayan Jan Misugi, kalenin bir köşesinden diğerine direklerden güç alarak uçup giden bir diğer şapkalı kaleci Ken Wakashimazu, gökyüzünde kasırgalar estiren Tachibana Kardeşler, pastel yeşili sahaların Sabri-Selçuk-İbrahim’i Ryo Ishizaki, Hyuga’nın şutlarından korkan kalecisini yüreklendirmek için topu yüzüyle karşılayan Tsubasa Oozora… Hongo’nun Tsubasa’ya dediği gibi, onlar, bizim hayalimizdi. Gerçek olamayacak kadar güzellerdi.
- 1981 yılında manga olarak doğan ve iki yıl sonra çizgi film olarak yayınlanmaya başlayan Kaptan Tsubasa, ülkesinde futbolun gelişimine çok büyük katkıda bulundu. Dönemin çocuklarının büyümesiyle 1998 yılında ilk kez Dünya Kupası’na katılan Japonya, o tarihten bu yana turnuva kaçırmadı.
- Serinin yaratıcısı Yoichi Takahashi, gençliğinde beyzbol mangası çizerken, 1978 Dünya Kupası’nı izlediğinde futbolun büyüsüne kapıldı. Tsubasa’yı yaratırken ise Mario Kempes’ten ilham aldı. Jan Misugi ise Johan Cruyff’u sembolize ediyor.
Wakabayashi Muslera
Uruguay’da 90’ların futbola âşık çocukları için Los Super Campeones isimli çizgi filmin ve kahramanı Tsubasa’nın anlamı büyüktü. Kaleci eldivenlerini takmış küçük bir çocuk da antrenman dönüşü koltuğa kurulur ve televizyonda kahramanını izlerdi. O kahraman, bizlerin Genzo Wakabayashi diye bildiği Benji, o çocuk ise Galatasaray’ın Uruguaylı kalecisi Fernando Muslera’ydı. Yıllar sonra, yine bir antrenman öncesinde Muslera ile bir araya geldik ve ona Nankatsu’nun karizmatik kalecisini sorduk…
Wakabayashi senin için ne anlam ifade ediyor?
Küçükken çizgi film seversiniz. Bir de benim gibi futbola ilgili olup da kalecilik yapıyorsanız, Los Super Campeones izler ve kendinizi direkt olarak Benji ile özdeşleştirirsiniz. Benji, Nankatsu takımının en iyi oyuncularından ve en önemli karakterlerinden biriydi. Ona hayran olmak için kalecilik yapmaya da pek gerek yoktu.
Peki sen, kaleci olma yolunda ilhamı Wakabayashi’den almış olabilir misin?
Hayır, ben çizgi filmi izlediğim dönemde zaten kaleciydim. Futbola yedi yaşında başlamıştım, çizgi film Uruguay’da yayınlanmaya başladığında ise on yaşındaydım.
Futbol oynarken, antrenman ya da maç sırasında aklına Wakabayashi’nin geldiği oluyor muydu hiç?
Açıkçası hâlâ oluyor. Benji çizgi filmde zor, mucizevi kurtarışlar yapıyor ve ben maçlarda bazen kendimi onunla özdeşleştiriyorum. Belki bir direkten ayağımla güç alıp diğerine sekemiyorum ama özellikle zor bir kurtarış yaparsam, kendi kendime “Aynı Benji gibiydim” diyorum. Çünkü kendimi bu hayalle geliştirdim. Üç direk arasına yönelen topları çıkarmaya çalışarak geçen antrenmanın ardından eve gelirdim, televizyonda Los Super Campeones olurdu. Onu izlerken, bir gün onun gibi olup olamayacağımı düşünürdüm.