Tufandan Sonra

12 dk

Brad Stevens saha içinde dünyanın en yaratıcı basketbol adamlarından biri. Peki genç koç, Boston Celtics'i geçen sezon içine düştüğü karanlıktan çıkarabilecek mi?

Butler Üniversitesi'nde koçken sıkça başına geliyordu aslında ama NBA'in en ünlü takımlarından birinin başına geçtikten, 30 yaşını devirdikten sonra bile benzer şeylerin tekrarlanmasını beklemiyordu muhtemelen. NBA'deki ikinci sezonunda verdiği bir röportajda "Eskisi kadar sık olmasa da devam ediyor" diyordu Brad Stevens. Bebek yüzlü ve yumuşak hatlara sahip olmasının etkisiyle içki siparişi verdiğinde kimlik soruluyordu Stevens'a. 21 yaşında olduğunu ispatlaması isteniyordu. Gerçi NBA'de birkaç sezon geçirince insanın yüzündeki kırışıklıkların artması normal. O yıllardan bazılarını Kyrie Irving'le geçirince saçların beyazlaması ve azalması da... Stevens'ın alkol alabilmek gibi dertleri kalmamış olabilir ama bir NBA takımının başındayken zaten daha büyük sorunlarla boğuşabiliyorsunuz. Hele ki takım belli bir iddiaya ulaştıktan sonra bu dertler de yankıları da büyüyor.

Her ne kadar zaman içinde insanların yaptıkları işler, imajlarının önüne geçip bize daha gerçekçi değerlendirme kriterleri sunsa da kişinin yarattığı algı ve genel hâlinin yaptıklarından bağımsız tetiklediği duygular var. Ve ne kısır döngüdür ki bu dönüp dolaşıp işini de etkiliyor. Stevens'ın 'toy' hâli de kariyeri boyunca yaptıklarını etkileyen, 'modus operandi'sini (çalışma tarzı) belirleyen önemli faktörlerden biri oldu. Her başarısı "Aferin be genç çocuk" sıcaklığı ile karşılanıp sempati yaratırken, birçok mühim dönemeçte "Bu delikanlı bu kadar yükün altından kalkabilir mi?" şüphesiyle karşılaştı.

Oyuncularla arasındaki ilişkiyi yönetmek belki de koçlar için en önemli konu. Sonuçta hedefe gidecek en iyi yolu biliyor olsanız bile o yolu gerçekten gidecek olan kadronun buna tam olarak uyması için onları ikna etmelisiniz. Eğer oyuncular plana ve düzene bağlı kalmazlarsa gittiğiniz yolun doğru olup olmadığını anlayacak kadar bile görevde kalamazsınız. Stevens'ın bu açıdan bebek yüzlü hâli bir problem olarak karşısına dikiliyor. Kolejde belki çok büyük mesele değildi bu. Nitekim Butler'da asistanken 2007 yazında koç Todd Lickliter görevden ayrılmıştı. Yeni koç arayışı sırasında oyuncular bir araya gelerek üniversitenin spor direktörü Barry Collier'dan başka bir koç bulunmamasını ve Stevens'ın başa geçmesini istemişlerdi. Böyle bakınca Stevens'ın kolej oyuncularıyla iletişim kurmakta sorun yaşamadığı ortada. Ama kolej ortamında zaten dinlemeye hazır oyuncular var.

NBA ise farklı. Buradaki yıldızlar çok şey görmüş geçirmiş; egoları, korkuları, oyun hakkında derin bilgileri olan isimler.

Profesyonel hayatın güç savaşları konusunda da fazlasıyla deneyimliler. Onları ikna etmek aynı ölçüde kolay değil. Hele bazı açılardan imkânsız. En şöhretli koçlar için bile geçerli bu. Pat Riley zamanında "Bazen sizin oyuncuya uymanız gerekir. Bazı istediğiniz şeyleri öyle sunmalısınız ki kendisi öyle yapmayı tercih ettiği için yaptığını sanmalı. Veya bazen kendi kararlarınızı esnetmeniz gerekebilir. En doğru yapı her zaman en ideali olmayabilir" diye özetliyordu bunu.

Peki, alkol istediği zaman bile yaş konusunda yeterince ikna edici olamayabilen Brad Stevens nasıl olacak da bu kurtları kendisine inandıracak? Sonuçta imaj ve algı sadece kısa vadede belirleyici oluyor. Orta ve uzun vadede de etkili olduğunu inkâr etmiyoruz ama belirleyici olan o bebek suratın içeriği. Nitekim o alanda Stevens'ın şu ana kadar kendini defalarca ispatladığına şüphe yok.

Başından beri koç olacağını bilenlerden, en azından bunu mutlak hedefleyenlerden biri Stevens. Lisede iyi bir oyuncuyken, NCAA'e girmesiyle birlikte bir üst seviye için yetersizliğini görünce top yerine eline taktik tahtasını almaya karar verecek kadar farkındalığı ve oyun aşkı yüksek. Zaten gerek lisede gerekse DePauw Üniversitesi'nde defalarca en iyi beşlere seçilirken basketbol yerine akademik beşlerde yer alması bu kararda eline yeterince kanıt vermiş olabilir.

Jaylen Brown ile Jayson Tatum

Jaylen Brown ile Jayson Tatum

DePauw gibi akademik olarak çok saygın bir üniversiteden ekonomi alanında dereceyle mezun olanların genelde hayali Wall Street oluyor. Stevens'ınki ise Butler Üniversitesi'nde stajyer koçluk olmuş. Müstakbel eşi Tracy'nin aileyi geçindirmek için hukuk okumaya karar vermesi ile diplomasına değil, yüreğinin götürdüğü yere gitmiş Stevens. "Hem evde içgüveysi olmayı hem de koçluk hiyerarşisinde dibi aynı anda seçtim" diyor Butler'da stajyer olarak başladığı dönemi anlatırken. Ayrıca biraz da kendini idare edebilmek için yarı zamanlı bir fast food zincirinde çalışmış. Yani 2000 yılında bu işe ilk girdiğinde her açıdan en alt seviyeden başlamış.

Sonrasında bir miktar ilerlediğini söylemek mümkün... Önce maaşlı asistan koç ardından da 2007'de sadece 31 yaşındayken Butler'ın başına geçti. İlk sezonunda en genç ikinci koçtu. Butler ile 2010 ve 2011'de okul tarihinin ilk iki Final Four'una yükselip ikisinde de final oynatmayı başardı. 4500 öğrencili, tarihinde son sekiz görmemiş takımı o çok şöhretli okulların arasında iki defa son dördün içine soktu genç koç.

2013'ten itibaren Boston Celtics'in başına geçti. Gerisini zaten biliyorsunuz. Çok kısa sürede adı en saygın isimlerle anılmaya başladı. Butler'dan getirdiği basketbol anlayışı başarılı olmakla kalmadı, izleyen herkesi kendine hayran bıraktı. Topun ve oyuncunun sürekli hareket ettiği akıcı, göz okşayan bir düzen. Stevens, 2014 San Antonio Spurs'ü bir basketbol felsefesi hâline getirdi. Basketbolun mutlak ütopyası da bu değil mi zaten? Savunma ve hücumda sürekli hareket eden, yardımlaşan, paylaşan beş kişi. Hayır beş kişi değil, tek bir yapının beş uzvu. Bu sayede o çok şans verilmeyen Butler iki defa Final Four oynadı. Keza yine fazla şans verilmeyen Celtics'le iki defa üst üste Doğu Konferansı Finali oynadı. İkincisinde LeBron James ve Cavaliers'ı yedinci maça kadar zorladı.

Geçen sezon başında NBA'in her sezon 30 genel menajer arasında yaptığı o geleneksel anket sonucunda en iyi koç olarak belirledikleri isim yüzde 47 oyla Brad Stevens'tı. Ne muhteşem bir yükseliş, değil mi? Ama aynı anketin bu yılki versiyonunda kendisine tek bir oy bile çıkmadı. 2016-18 arası yere göğe sığdırılamayan Boston'da başarının aslan payı Stevens'a ayrılırken, geçen sezon takım bocalarken de eleştirilerden nasibini aldı. Koçların hayatı böyledir işte. Başarı ve başarısızlıkta payları olduğuna şüphe yok ama çoğu zaman övgü de eleştiri de hak ettiği düzeyi aşıyor. Brad Stevens, bir senede bildiği her şeyi unutmadı elbette. Peki ne oldu da geçen sezon bir anda her şey tepetaklak gitti? Kariyerinin en başlarında verdiği bir röportajda Stevens "Kenarda çok gergindim. Bunun takıma da yansıdığını gördüm. Kenarda gergin bir koç görürse oyuncular da geriliyor. 'Eğer ben sakin olmazsam onlar nasıl olsun?' dedim ve kendime bir söz verdim. Ne olursa olsun hep çok sakin kalacağım" diyordu. Buna uydu da... Ne Final Four deneyimlerinde ne Cleveland'la oynanan o kritik maçların ölüm kalım anlarında en ufak bir duygusal reaksiyon gösterdi. Heykel gibiydi saha kenarında. Larry Bird tarzı koçluk anlayışının bir devamıydı. Ne de olsa Stevens da Indiana'lı. Kendisine yönetilen övgüleri espriyle karışık çok büyük hatta abartılı bir alçakgönüllülükle karşıladı. Bu biraz bebek yüzlü olmakla verdiği mücadelenin de bir parçası olsa gerek. Kimse kendisine sempati duymasın ama öte yandan kendisini küçük de görmesin istiyor Stevens. Yaptığı işle değerlendirilmek istiyor. Fakat spor, yapılan işle izleyenlerin duygusal bağının yarattığı katalizör etkisinin altında kalan ve abartılı tepkilerle yorumlanan bir alan.

Kyrie Irving

Kyrie Irving

Geçen sezon Kyrie Irving'le Brad Stevens'ın yıldızının barışmayacağı aslında sezon başında belliydi. Irving basketbolu bir yetenek gösterisi olarak düşünen, bireysel olarak sahada her şeyi, herkese karşı yapabildiği için bunların başarının yolu olduğuna inanan bir kişilik. Genelde de kendisinden daha akil kişilere fazla itibar etmemesiyle ünlü. Onu bilim âlemi dünyanın düz olmadığına ikna edemedi, Stevens nasıl basketbolun daha paylaşımlı oynanmasına ikna etsin?

Nitekim bu fikir çatışması sezona Golden State'e en büyük tehdit olarak giren Celtics'in dağılmasına yol açtı. Bu süreçte elinden gelen her şeyi yaptı Stevens. Topu aslında pek de bu role uygun olmasa da Marcus Smart'la getirmeyi tercih etti. Sırf Irving topu domine edip akışı tamamen tıkamasın diye. Ancak Irving ile diğer oyuncuların da arası hem saha içi hem saha dışında açılınca yapabilecekleri, bir yerde tıkandı. O kadar tıkandı ki Cleveland yedinci maçında veya Duke'la NCAA finalinde bile heykel gibi duran; tek bir hareket hatta mimik bile göstermeyen o Stevens, Aralık ayının ortasında sıradan bir Chicago maçında kenarda Zeljko Obradovic cosplay'i yapar hâle gelmişti. Çaresizliğini, o kendi çizgisinin çok dışında bağıran, taktik tahtasını yere atan adamda görmek mümkündü.

Nitekim bir sene önce genel menajerlerin bir numarasıyken bu sezon adı bile anılmadı. Kendisini dinlemeye hazır ve uyumlu takımla herkes düzenini oynatabilir. Önemli olan daha zor yapılardan sonuç çıkarmak. Bunu her koç yapamayabilir. Ama burada sorumlu, en azından baş sorumlu koç olmayabilir. Geçen sezonki Boston'da herhangi bir koç ne yapabilirdi ki?

Bu sezon elinde kapasitesi daha düşük ama stiline daha uygun bir kadro var. Gerçek sınav belki de bu yıl olacak onun için. Hoş, koçlar için her yıl hatta her maç ayrı sınav. Ama bütün bunlar da olgunlaşma sürecinin bir parçası işte. Oyuncular gibi koçlar da tecrübe kazanır, gelişir. Ve zor zamanlar eğer doğru çıkarımları yaparsan en eğitici süreçlere dönüşür. Stevens için geçen sezon ateşle imtihandı. Bağırmaktan dudak kenarındaki kırışıklıkları, endişeden saçlarındaki beyazlar arttı. Ama iyi yönden bakalım. Artık en azından içki istediği zaman ondan kimlik isteyen olmayacak.

Socrates Dergi