Tümüyle Ona Ait

3 dk

Alberto Contador yaşantısı kime ait? Ona mı, bize mi? Yoksa hepimize mi?

Alberto Contador, kariyeri boyunca çok şey yaşadı. Bunların birçoğu öteki spor kahramanlarıyla kesişiyor; kazanmakla, kaybetmekle ve yeniden kazanmakla ilgili olanlar... Bir kısmıysa onu herkesten farklı yere koyuyor; ölümün kıyısında dolaşması, genç yaşta başka bir mücadelenin merkezinde olması... İspanyol bisikletçinin çok sayıda özel an yaşadığına şüphe yok. Tüm bunların gerçekliğine de. Fakat bunların çoğu sadece Contador’a ait değil. Artık kamuya mal olmuş, üzerinde eklemeler-çıkarmalar yaptığımız, olduğundan farklı gösterdiğimiz özel anlar...

O anlardan hangilerini hatırlıyoruz? İlk Fransa Turu zaferi, ikincisi ya da daha sonra doping cezası nedeniyle kaybedeceği üçüncüsü olabilir. 2010’da zincir problemi yaşayan Andy Schleck’e karşı yaptığı atak, yine bir alternatif. Bardağı ters çevirelim. Pek tabii clenbuterol kullandığı gerekçesiyle men cezası aldığı gün de sayılabilir. Ya da cezasının bitişiyle katıldığı 2012 Vuelta’da, Alejandro Valverde ve Joaquim Rodriguez gibi rakiplerini dağlarda silkeleyememesi, buna rağmen Fuentes De etabında düzlükte yaptığı atakla kırmızı mayoyu üstüne geçirmesi olabilir. Bitmedi. Geçen seneki Giro’da iki defa omzu çıkmasına rağmen yarışa devam etmesi, Mortirolo’da mekanik problem yaşadıktan sonra Astana trenine karşı tek başına mücadele etmesi de yine bu özel anlar arasında...

Ama kariyeriyle kamuya mal olmuş Contador’un, gün yüzüne çıkmayan anıları da var. En önemlisi için, az tanındığı yıllara dönmek lazım. Ona göre 2005’te kazandığı bir Tour Down Under etabı başarıları içinde en değerlisi. Evet, Tour Down Under; hani genellikle sezonun açılışı anlamına gelen, bir kısım ünlü, bir kısım ünsüz Avustralyalıların mücadele ettiği o yarış... Contador bu yarışı unutamıyor, nedeniyse biraz daha geride saklı.

İspanyol bisikletçi, 2004’te kariyerindeki ilk Fransa Turu’na hazır hâle gelebilmek amacıyla Asturias Turu’na uğramıştı. Belki de hayatının noktalanacağı o yarışa... Geçen ay The Guardian’a verdiği röportajda orada yaşadıklarını, “Yarıştan önce inanılmaz bir baş ağrısı hissediyordum, iki gün boyunca antrenman yapamadım. Çok büyük bir acı içerisindeydim ama yine de şansımı yarışta denemek istedim. Etabın sadece ilk 40 kilometresini hatırlıyorum. Bir de yaptığım kazayı. Zaten sonra havaleler başladı. Ambulansa götürüldüm ve nefes almamı sağlayacak bir tüpe bağlandım. Tüm bunlar yarış içerisinde olduğu için şanslıydım çünkü antrenman sırasında yaşansa hayatta kalamazdım” sözleriyle anlatıyor.

Ölümün kıyısından döndükten sonraki ilk zaferini, anlaşılır bir şekilde farklı bir yere koyuyor Contador. Bu, kendi anıları arasında ayrı bir önem taşıyor.

Başka bir röportajında ise veda sinyali var: “Önümüzdeki yıl da pelotonda olacağım ama bu sefer son defa.”

‘El Pistolero’nun yeni yıl hedefinde Le TourOlimpiyat dublesi var. Sezonun son kısmında Vuelta’ya uğramadan da olmaz. Sonrası ise meçhul. Yarışmayı bıraktığı gün acımasız antrenmanlar, hakkındaki tüm o tartışmalar ve bazen gerginleşen mücadeleler, kazandığı yarışların mutluluğuyla birlikte tozlu raflara kalkacak. Ancak özel anları hâlâ bizle. Zaten çoğu, hiçbir zaman tümüyle ona ait olmadı.

Socrates Dergi