
Cevapsız Sorular
15 dk
Yeni bir müjdeyle karşınızda değiliz. Futbol iklimimiz geleneği devam ettirdi ve hararetli bir yaz dönemini daha geride bıraktı. Futbol ailesinin çeşitli unsurlarına bilinmez gidişatı sorduk.
Önce yabancı sayısı azaldı. Sonra, ligden düşme kaldırıldı ve önümüzdeki sezon Süper Lig'in 21 takıma kucak açacağı açıklandı. Akabinde yabancı sınırı kararı sonraki sezona ertelendi. Asıl kıyametse harcama limitleri açıklandıktan sonra koptu. Tüm bu karmaşadan geriye kalan soruları cevaplandırmak için tek bir bakış açısı yeterli olmaz diye düşündük; önümüzdeki sayfalarda sporun farklı bileşenlerine danışıp olan biteni anlamlandırmaya çalıştık.
Türk futbolu, bu yaz her haftaya yeni bir gündemle uyandı. 21 takım, harcama limitleri, yabancı sınırı derken kaotik bir havadan bahsedebilir miyiz?
İbrahim Altınsay: Kaos falan yok Türkiye'de. Son derece tutarlı, uyumlu bir düzen var. Ne yapacaklarını bekliyorsan onu yapıyorlar, hiç şaşırtma yok. Bu tamamen feodal aşiret düzeni ve tıkır tıkır işliyor. Federasyon atama ile geliyor, yönetimde bu işi bilen hiç kimse yok. İçerideki profesyonellere inisiyatif tanınmıyor. Burnunu sokanı hemen dışlıyorlar. Ortada üretilmemiş ve havadan kazanılmış bir para var. Daha çok yayın haklarından gelen bir para bu. Avrupa'dan artık para gelmiyor zaten. Bütün sistem bu paranın paylaşımı ve taraftara şirin gözükmek üzerine. Bu bakımdan kendi içinde, Türkiye sınırlarında, çok tutarlı çalışan ve hiç ayrık ses olmayan bir futbol yönetimimiz var. Maşallah, nazar değmesin. Şenes Erzik döneminde özerklik vardı, bağımsızlık vardı, işi bilen insanlar vardı, olumlu ne olduysa o dönemde oldu. Sonra başarı paylaşım kavgası, rant paylaşım kavgası ve en önemlisi FETÖ'cü kayırma ile nüfuz mafyası bizi buraya kadar getirdi.
Mehmet Demirkol: Mal sahiplerinin malını sahiplenememesi üzerine doğuyor bence kaos. Üç tane sahibi var futbolun; sporcu ve teknik direktörler, kulüpler, bir de seyirciler. Bunların hiçbiri malı sahiplenmiyor, dışarıda kalıp bir şekilde var olmaya çalışıyorlar. Küme düşme kalkıyor, 24 saat kimseden ses çıkmıyor, 24 saat sonra Trabzonspor taraftarı ayağa kalkınca Ahmet Ağaoğlu diyor ki "Biz karşıyız, haberimiz yoktu." Halbuki bir gün önce (Kulüpler Birliği Başkanı) Mehmet Sepil'in yaptığı açıklama, 18'de 18 onaylandığı yönünde. Burada kime inanacağım ben? İkisi de doğru olamaz.
Sahiplenmeme, Türkiye'nin yönetsel geleneğiyle alakalı gibi geliyor bana. Mutlak iktidarın bir konuya tek başına karar vermesi ve diğer herkesin de buna uyması bekleniyor. Çıkacak tartışmalardan bir sonuç bulmak yerine birine ihale edip onun karar vermesi bekleniyor. Konu tartışıldığında, sonunda mutlaka kavga çıkacağı varsayılıyor. Bir çözüme ya da sonuca ulaşılacağı değil... Süper Lig ve TFF 1. Lig'i kesinlikle Kulüpler Birliği'nin yönetmesi lazım. Ayrı bir şirket olmaları gerek. Federasyon sadece altyapılar, eğitim ve milli takımla ilgilenmeli.
Mert Aydın: Kaos, anarşi ve kuralsızlık var ama bundan şikâyetçi kimse yok. Yalandan şikâyet ediyor herkes, edenler de düzenden memnun gibi. Kulüpler bunu başarabilecek; insanları, kitleleri değiştirebilecek kurumlardır fakat bununla pek uğraşmıyorlar.
Değişim deniyor her zaman… Federasyona en iyi fikirleri olan, en vizyoner kişi gelsin yine hiçbir şey değişmez. Format atılması lazım sisteme. Eskiden 'İkinci Cumhuriyetçiler' diye bir mesele vardı. Ben bunu on yıldır söylüyorum: Futbolun ikinci cumhuriyetinin kurulması lazım. Bütün kuralların yeniden yazılması gerek. Futbol planlarının, aksiyonlarının yeniden yazıldığı bir sistem bahsettiğim. Yarı yolda alınan kararlarla, aman şunu değiştireyim aman bunu yapayım diyerek Türk futbolunun düzelme şansı yok. Her şeyi değiştirmek gerekiyor ve bu çok büyük bir irade istiyor. Bu irade var mı? Kimsede yok. Kimse değiştirmek istemiyorsa da bunun bir nedeni olmalı.
Sezon bittikten kısa süre sonra küme düşmenin kalktığı, 2020-21 sezonunun 21 takımla oynanacağı açıklandı. Düşmekten kurtulan takımlar dışında kimin yararına oldu bu değişiklik?
MD: Ben o üç takımın da işine yaradığını düşünmüyorum orta vadede. Şunu biliyoruz, o üç takımın başkanlarından biri toplantıya "Önümüzdeki sene para istemiyoruz yeter ki bizi Süper Lig'de tutun" diye gitti. Sonra pişman oldu bunu söylediğine çünkü zaten gittiğinde bu karar alınmıştı çoktan. Sonra geri aldı bu önerisini, o da payını alacak.
Genel resimdeyse şu var: Parayı veren yayıncı diyor ki "Kur uçtu gitti, bu parayı karşılamıyor artık ortadaki ürün, ben indirim istiyorum." Büyük bir yangın çıkıyor bu para çok az diye. Ertesi gün, bu az olan paraya üç ortak daha çağrılıyor. Nasıl izah edilebilir, mümkün değil. Bire bir kime sorsan hepsi itiraz ediyor. Hep birlikte oturduklarındaysa bu kararı alıyorlar.
Sportif olarak düşüşteyiz, Şampiyonlar Ligi'ne beş sene içinde katılamaz hale gelmemiz mümkün. Gelirler sürekli azalırken, var olanı da doğru planlamadan durumu idare etmeye çalışıyoruz. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
MA: Neymiş, pandemi varmış. Ee, diğer takımlara pandemi yok muydu? Konyaspor'a yok muydu mesela? Sadece Kayseri, Malatya ve Ankaragücü mü etkilendi pandemiden? Maçlar hiç oynanmamış olsaydı tamam, benim hiç itirazım olmazdı. Ama maçlar oynandı. Bence zaten hepsi kalsın. 81 takım olsun lig. Gruplu bir şeye dönelim, herkes mutlu olsun. Eğer herkesin mutluluğu takım sayısının artmasına bağlıysa artıralım takımların sayısını. Şimdi bir de bay geçme olacak. Örneğin cuma-pazar arasında bir hafta, salı-perşembe arası da diğer hafta oynanacak. Salı-perşembe haftası da derbi var diyelim. Derbiden üç gün önce bir takımın bay haftası oldu, hadi bakalım. O dinlenmiş, diğeri dinlenmemiş çıkacak maça. "Eh, önceden ayarlandı tabii" diyenler, "Tesadüfe bakın" diye dolananlar türeyecek hemen. Ne olursa olsun 21 takımla başına çok büyük iş aldı federasyon.
İA: Bunların hepsi 'Cambaza bak!' tartışmaları. Meleklerin cinsiyeti gibi sonu olmayan tartışmalar. Günlerce devlet televizyonlarında bunlar tartışılıyor… Bu yönetim çok tutarlı. 21 de yapar, 24 de yapar. Düşenin dostu deniyor mesela, o zaman ideali 81 takım… Düşmeyi kaldırıp puan silmeleri de affediyorsun. Ya o silinmiş puanlarla, mesela Bursa, küme çıkacak olsaydı? İnsanlar evine ekmek götüremiyor, paraları saçmış kulüplere destek çıkılıyor.
Medarı iftiharımız, örnek kulüp Başakşehir, UEFA ile müstemleke anlaşmasından ağır bir anlaşma yapıyor, kimse üzerinde durmuyor. Boş ver, cambaza bak.
Kimse Gaziantep FK'nın nereden geldiğini konuşmuyor. Yanlış anlaşılmasın, hiçbir şehrin takımına ters bir sözüm yok, amacım sistemi eleştirmek. Mesela bir de Yeni Malatyaspor var. Niye Yeni Malatya ya? Kırk yıllık Malatyaspor, bin yıllık Malatya şehri ama takım Yeni Malatya. Ne oldu bunlara? Bu takımlar borçlandılar, sonra toparlayamadılar ve battılar. Ardından birdenbire yeni takımlar ortaya çıktı. Gazişehir diye bir takım çıktı birebir Gaziantepspor'un renkleriyle. Sonra bir anda Gaziantep Futbol Kulübü'ne çevrildi. Şimdi Eskişehir de her dönem 10-15 transfer yaptıran hocalar yüzünden fena halde. Hani köklü bir geçmişi ve eşsiz bir taraftarı olmasa onu da herhalde Yeni Eskişehir yaparlar, oksimorona bak…
21 takımı kabul etmek, biz uluslararası standartta bir lig yapmıyoruz, böyle bir gayemiz yok demek. Bizim ligimiz ona buna yaranmak için yapılan bir ligdir demek. Tam bir tutarlılık. Ben bunu kabul ettim artık, fazlasını da beklemiyorum. Hatta bu yönetim yapmazsa şaşırırdım.
Euro 2020 öncesi pandemi belirsizliği varken bir de 21 takımlı lige geçişle beraber maç miktarı arttı ve oyuncuların sakatlık riski çoğaldı. Bu karar milli takım için de kötü oldu diyebilir miyiz?
İA: Zaten Euro 2020'ye Türkiye liginden yerli oyuncu gitmeyecek gibi duruyor. Kaleci Mert dışında belki İrfan Can, Sangare falan. 11'dekilerin hemen hepsi Türkiye dışında oynuyor. Hatta bu lig bu hale geldiği için senin milli takımında oynayacak kalitede oyuncu, kalkıp senin liginde oynamıyor. O yüzden çok da endişelenecek bir durum yok. Bizim milli takım bizim ligimizin takımı değil; Fransa, İtalya, İngiltere ligleri karması.
MA: Ya geçelim zaten bunları… 21 takımlı olmasının iyi bir fikir olduğunu düşünenler, iyi bir fikir olduğuna dair tek bir madde söylerlerse ben kabul edeceğim. Ama ben kötü olduğuna dair 150 tane neden bulabilirim, bu söylediğiniz de dahil. İyi olduğunu düşünenlerin şu ana kadar söyledikleri şeylerin hiçbiri beni tatmin etmedi ve ben bunu bir türlü anlamlandıramadım.
MD: Her yönüyle kötü bir karar. 20 takım olsun deniyor, bence 20 takımı dolduracak bir oyuncu havuzumuz yok. Elimizde yüksek rekabete uygun, yeterli oyuncu havuzu yok. Büyüklerin yerinde olsam lig maksimum 12 takımla oynansın isterim. Finansal açıdan üç-dört tane FenerbahçeGalatasaray maçı herkes için daha mantıklı. Maç kalitesini artırmak lazım. Yarın öbür gün oyuncu havuzumuz genişler, Almanya gibi oluruz, o zaman 20 takımı konuşabiliriz.

"Fenerbahçe'nin itiraz ettiği, borç yapılandırmasının bir çözüm olmadığı gerçeği." - Mehmet Demirkol
Harcama limitinin uygulanış biçimi de Fenerbahçe camiası başta olmak üzere birçok kesimden eleştiri aldı…
MD: Şu anda bir sistem yok. Fenerbahçe kendisi açıklıyor, 436 milyon ekside olmam gerekiyor diye. Sistemden söz edilemez bu tabloda.
Burada iki temel durum var. Borsaya açık şirketler dışındaki kulüplerin ne bildirdiklerini, o rakamların ne kadar güvenilir olduğunu biz bilmiyoruz. Biri borsaya kote, kuruşu kuruşuna her şeyi kontrol ediliyor. Diğeri giderimiz bu diyor ama neye göre, nasıl? Burada adalet açısından asimetrik bir durum var.
İkinci boyutu, Fenerbahçe'nin haklı olarak itiraz ettiği, borç yapılandırmasının bir çözüm olmadığı gerçeği. İki seneye herkes daha büyük bir krizin içine girecek. Anaparaları kimse ödeyemediği zaman devlet yine el atacak ve yeni bir kurtarmaya girecek. Bu sadece Türkiye'ye özgü bir şey değil, zamanında İtalya ve İspanya da bunu yapmak zorunda kaldı ama bunu sürdürülebilir şekilde yapmak lazım. Türkiye'deki mevcut hali öyle değil. Sürdürülebilir şekilde yaparsak, eninde sonunda beş-altı büyük kulübü, zamanla daha büyük bir miktarı sahipli hale getirebiliriz. Çok iyi biliyorum, bu takımlar satışa çıkarsa yurtdışında almaya hazır şirketler var.
MA: Ben bu konuda uzman değilim ama eğer bunu uyguluyorsanız da Fenerbahçe'nin satın aldığı oyunculara lisans verilmemesi lazım. Doğru ya da yanlış, kural o. Herhangi bir şeyi yönetirken, yüzde yüz uygulamasını yapamayacağın, bir yerinde delmek zorunda kalacağın kuralları hiç koymamalısın. Ülkedeki kuralların uygulanmaması zaten yıllardır en büyük sorunlarımızdan biri. Koyuyorsan, uygula; uygulayamıyorsan da hiç başlatma. Başlatma ki sonra başka bir problemle yüzleşme.
İA: Limit de bir başka 'Cambaza bak!' hikâyesi. İler tutar yanı yok. Nasrettin Hoca'nın mezarı gibi. Tamamen hayali. İsteyen kıyısından köşesinden dolaşıyor limitin… Zaten çok transfer yapan kulüp iyi yönetilmiyordur. Transfer tam bir afyon, uyuşturucu. Bu yöneticiler de hayatında hiç çalışmamış ama ailenin altınlarını, halılarını her şeyini satmış, elde avuçta ne varsa afyona yatırmış insanlar gibiler. Transfer bağımlısı olmuşlar. Babadan para koparıp uyuşturucuya yatırıyorlar.
Kulübe para harcamak için değil kazandırmak için yönetici olunur… Kulübün gelirlerini artırayım, oynadığı futbolun kalitesini yükselteyim, daha büyük etki yaratsın. Avrupa'da başarılı olayım, bu sayede gelir artsın, bunu da takıma yatırayım. En küçük işletmede bile yöneticinin görevi gelirleri artırmaktır. Bana gelir artırmak için bir kulübün başına geçen bir yönetici söyle yakın zamanda... Yok, hepsi harcamak için geliyor. Uçaktan adam indirelim, transferlerle fotoğraf verelim. Öyle olunca rantçıların kucağına oturuyorsun, sonra "Limitimiz az." Yahu yüzde yüz artsa ne olacak limit, yok ki o para sende!
Bir geçmişi olan, sönmüş yıldızlara tonla para döküyor kulüpler. Yıldız söner de ışığı kalır ya, gitmiş o yıldız artık ama kalan ışığı gözünü boyamaya yetiyor işte. Regülasyon, yabancı sınırı falan değil, bayağı bayağı transferi yasaklayacaksın. Yöneticileri de aynı bağımlılık tedavisi gibi tedaviye alacaksın. Ali Koç çok doğru bir anlayışla geldi. Ama öyle yanlış insanlarla yaptı ki bunu... İkinci ayında sisteme uydu. FEDA döneminde Beşiktaş da iyi başlayıp aynı sürece girdi. Futbolda krizlerin hepsi bir şanstır, yürü biraz yolunda, korkma ya. İnanıyorsan, vizyonun varsa yürüyeceksin.
Hemen her sene dilimizden düşürmediğimiz yabancı sayısı tartışmaları bu yaz da vuku buldu. Bize de geleneği devam ettirip soruyu sormak kaldı: Yabancı sınırlamasında doğru düzenleme sizce nasıl olmalı?
MA: Benim idealim yabancının serbest kalması. Zaten ben Türkiye'de artık ne bir futbolcunun ne de bir teknik adamın kendini geliştirebileceğini düşünüyorum. Bu yüzden genç oyuncular hedef olarak yurtdışını seçiyor. Ancak Türkiye'deki orta oyununun içerisinde piyon olur burada kalanlar. Merih, Yusuf gibi gençler sınırdan dolayı mı yurt dışına gittiler, bunu bilmiyorum ama emin ol Emre Çolak Deportivo'ya gitmezdi, Semih Çekya'ya gitmezdi. Yedek kalıp iyi paralar kazanabilirlerdi.
MD: Fatih Hoca'nın çıkardığı sistemi yetersiz bulmuştum ben ama o bile uygulanamadı. Fazla yabancı oynatan havuza para atacaktı, az oynatan oradan para çekecekti. Sonra dedik ki bu olmadı. Hiç uygulanmamış bir sistemin olmadığını nereden biliyorsun? Uğraşsan bu kadar kötü yönetebilirsin anca. Bir de her ne kadar bizim vatandaşımız olmalarından gurur duysam da yurtdışında yetişmiş oyuncuların yerli statüsünde oynamamaları gerektiğini düşünüyorum. Almanya'daki oyuncuların fiyatları değerleniyor, oradaki kulüpler ciddi paralar kazanıyorlar. Yerli, Türk ve yabancı olarak üç farklı başlık lazım. Kısıtlamanın bir faydası olmadığını düşünüyorum ama teşvik katkı sağlayabilir.
İA: Hâlâ yabancı sınırının tartışılması pes artık. Yasaklar, limitler hareket alanını daraltır. Kötüyü daraltırken iyiyi de sıkıştırıyorsun. Çözüm teşviktir, özgürlüktür. Sene sonunda Rıdvan'ı kaç dakika oynattıysa Beşiktaş al kardeşim şu kadar para sana, helali hoş olsun. Milli takıma oyuncu yetiştiriyorsun çünkü. Ama Welinton'u mu aldın sen 31 yaşında, ver bakalım o transfere verdiğin paranın yarısını fona. Niye yerli-yabancı ayrımı… Yaşlı ve pahalı transferden kes, genç ve altyapıdan geleni oynatana resmi maçlarda aldığı dakikaya göre dağıt. İran'dan, Balkanlardan 18 yaşındaki oyuncuyu alıp oynatabileyim ben bırak.
Anaokulu
İA: 1960'larda ilk altyapı hamlesi geldiğinde Hakkı Yeten'e "Ana mektebi (anaokulu) mi açtın?" diyorlar. Yanıtlıyor, "Buradan Sanlı'lar, Yusuf'lar çıkacak, onlar bizim için paradan değerli evlatlarımızdır." 1967'den sonra yine şampiyonluktan uzak yıllar başlıyor. Her sene sekiz, dokuz transfer. Mehmet Üstünkaya ve Serpil Hamdi Tüzün böyle gitmez deyip Özkaynak Düzeni'ni kuruyorlar. Ziya'lar, Rıza'lar, Fikret'ler, Fuat'lar ve hepsinden önemlisi bir kültür, bir vizyon çıkıyor ortaya. Bu sadece ideolojik bir tercih değil ki endüstriyel futbolun gerçeği.
Tüm bu sorunları göz önüne alınca ülke futbolunu iyileştirmek için bir reçete yazmaya nereden başlarsınız?
MA: Ben bu konuda radikalim. Hiçbir şeyin düzelme ihtimali yok. Tamamen format atılması lazım. Bu formatı atmadığın sürece sadece yönetici değiştirerek, sadece bir kuralı esneterek içindeki bu sıkıntıları çözmen mümkün değil. Bütün kuralları, bir daha bozmamak üzere, sıfırdan koymak gerekiyor. Bizim bunu çok önceden yapmamız lazımdı zaten. Belki 2007- 08 gibi işler daha kontrol edilebilirken. 3 Temmuz olduktan sonra geri dönüşü olmayan bir girdaba girdik. Çünkü o senaryo hiç kimse için mutlu sonla bitmedi. Mutlu sonla bitmediği gibi sıfıra yakın olan güven müessesesini sıfıra indirdi.
MD: Finans. Kulüplere şöyle bir şirket kuracaksınız, varlıkları şunlar şunlar olabilir. Borcun mu var, gel kardeşim sana 15-20 yıllık bir borç yapılandırması. İlk beş yıl geri ödemesiz ama seni ay ay denetleyeceğim, neyi nasıl yaptığını göreceğim. Batağa gittiğin anda beş lig düşürürüm seni, Glasgow Rangers'a yaptıkları gibi. Adını değiştirip çıkmana da izin vermem. Yirmi yıl içinde şöyle düze çıkacağız, sen de sportif tarafta bir yandan altyapına şu kadar hoca koyacaksın, üst yapıya taşıma planın olacak... Önce doğru şema, sonra borç yapılandırması, akabinde doğru denetlemeyle finansı tepeye çıkaracaksın, ilk yapman gereken bu. Sektör batık ama batması için bir sebep yoktu, biz kendimiz batırdık. Bence mantıklı olan bunu kurtarmak çünkü bankaların da paraları batacak kulüpler batarsa. Toplumsal bir sözleşme imzalamamız lazım bu işler üzerine böyle böyle kurtaracağız diye. Yapısal olarak finansal tarafı düzeltelim, sportif boyutu zaten iyiye gider. Aksi mümkün değil. Belçika elindeki 200 bin çocukla bunu yapıyorsa biz de yaparız, o kadar aklımız çalışıyor herhalde…
İA: Önce bir transferi yasaklamak lazım. Sonra Beşiktaş taraftarının çok güzel bir sorusu var: Paralar nerede? Sözleşmeler belli, hepsini serersin kamuoyunun önüne. Ne almışsın, kime ne vermişsin? Türk futbolu "Paralar nerede?" sorusunun cevabını vermezse hiçbir yere gidemez. Halkın parasını çöpe atıyorsunuz. Atanı ödüllendiriyorsunuz. İnsanları futboldan nefret eder hale getirmemek lazım. İlgilendiğine utanır hale getirmemek lazım. Sonra 2000'li yılların başındaki mali reformlar ve bankalar düzenlemesi gibi beyaz sayfadan yeni bir yapı kuracaksın. Hiç de zor değil. Aslında basit de basiti yapmak zor. Aynı futbol gibi.
Sınav Zamanı
Pandemiyle birleşen 21 takımlı lig, fiziksel hazırlıkları nasıl etkiliyor? Başakşehir atletik performans antrenörü Dursun Genç'e sorduk.
"Pandemi süreci, dünya futbolu için bir ilk. Tüm performans antrenörleri bir sınavdan geçecekler önümüzdeki sezon. Oyuncu performansı, sadece antrenmanla değerlendirilemez. Gerek tesis gerek yönetim gerek finansal şartlar olarak çok düzenli bir kulüp burası. Kafası ne kadar rahat olursa, maaşı ne kadar gününde yatarsa oyuncu antrenmanı o kadar verimli geçirir. Önceki takımlarda yaptığımız test sonuçlarıyla kıyasladığımızda burada daha iyi veriler elde ediyoruz. Bunların yanında tüm teknolojik aletlere sahip oluşumuz bizim için avantaj. Pandemide her takım, oyuncusuna program vermiştir ama biz bütün oyuncularımızın evine bisiklet yollayabildik örneğin.
Futbolcular, mayıs ayında sezonu kapatıp yaklaşık bir aylık dinlenmeye, üstüne 35-40 günlük kamp sürecine alışıklar. Vücutlarının, kas sistemlerinin bu yeni takvime nasıl cevap vereceğinin cevabı yok. Makaleleri yakından takip ediyoruz, bundan birkaç yıl sonra pandemi sürecindeki antrenman teknikleriyle ilgili bolca makale yayımlanacaktır. Zor bir süreç, bugün ne desek havada kalacak.
Avrupa Ligi maçımızdan ötürü önceki sezonu diğer takımlardan yaklaşık 15 gün sonra kapattık. Mecburen oyunculara biraz ara verdik. O süreçte on günlük bir program gönderdik, bireysel olarak takip edip kampa tamamen boş gelmemelerine yardımcı olmaya çalıştık. Çok dikkatli gideceğiz, sezonun ilk maçı başladığında belki hâlâ hazırlık kampı sürecimiz devam edecek. Klasik hazırlık kamplarındaki güç yüklemelerinin yoğun şekilde günde iki antrenmanla geçtiği bir dönem olmayacak bizim için bu sene. Vücut iki ay bir şey yapmadı, sonra yüklenip sezonun son sekiz maçını oynadılar. Tekrar kısa süre dinlenip yükleme yapmanın oyuncu için sağlıklı olmayacağını düşünüyoruz, bu yüzden günlük tek idmanla devam ettiğimiz, kuvvet antrenmanı yoğunluğunun düşük olduğu bir kamp geçiriyoruz. Sakatlık riskini azaltmak için mecburen bunu yapmak gerekiyor. Geçen sezondan beri recovery (toparlanma, iyileşme) testlerine büyük önem veriyoruz. Hafta içi maçımız varsa, adalelerdeki yoğunluğa, kas gruplarındaki sorunlara göre oyuncuları sakatlıklardan sakınmak için hocamıza rotasyon önerilerinde bulunuyoruz.
Geçen sezondan örnek vereyim; Skrtel ve Epureanu'yla oynuyorduk savunma merkezinde ama genelde birini dinlendirip yerine Ponck'u kullandık. Birini koruma yoluna gittik hep. Aynı oyuncuları haftada üç maç kullansak diğer takımlar gibi daha fazla sakat verebilirdik. Geçen yıl Avrupa Ligi'yle haftada üç maçı biraz deneyimlemiştik. 21 takım ve Şampiyonlar Ligi'nin getirdiği yoğun maç temposunda bireysel antrenmanlara ağırlık vereceğiz. Elimizdeki test verilerine göre mesela Epureanu'nun geçen seneden gelen diz sakatlığı için onu rotasyona sokup, oynamadığı haftada onunla bireysel antrenman yaparak dizini şişirmeden nasıl ilerleyebileceğiz sorusunun yanıtını arayacağız."