Üç Büyükler

6 dk

Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın en prestijli maratonlarından üçüne ev sahipliği yapıyor. Boston, New York ve Chicago, her yıl binlerce maratoncuyu ağırlarken, şehirler de bu heyecanı yaşıyor.

Dünyanın en üst sınıfa dahil büyük maratonlarından üçü ABD topraklarında düzenleniyor. Dev metropollerin büyük maratonları, bu özel kültürün en önemli simgelerinden...

New York Maratonu

1976'nın sıcak bir yaz gününde New York Yol Koşucuları Kulübü başkanı Fred Lebow ve diğer üyeler bir basın toplantısı düzenlemişlerdi. Çok heyecanlıydılar. Büyük bir havadis vermeye hazırlanıyorlardı. New York Maratonu ilk defa şehrin beş ilçesinden birden geçecekti. Bu, büyük bir meydan okumaydı. Zira bu dev şehrin sokaklarını ve işlek köprülerini bir günlüğüne de olsa trafiğe kapattırmak o kadar kolay değildi. Fakat farklı bir sorun daha vardı önlerinde. Toplantıya tek bir gazeteci dahi gelmemişti. O dönem ABD'de Vietnam Savaşı ve Watergate Skandalı'nın yankıları ve artçı şokları devam etmekteydi. Ülke Jimmy Carter'ın seçileceği meşhur ve kritik başkanlık seçimlerine yaklaşıyordu. Bir de üstüne 'Son of Sam' lakaplı seri katil David Berkowitz'in New York'ta kavurucu sıcak dalgasının ortasında yaydığı korku ve endişe dalgası şehre hakim olmuştu. Lebow ve arkadaşları tüm bu kaosun göbeğinde, ilgi artırmak adına yıldızları getirmenin faydalı olabileceğini düşündüler. Frank Shorter, Bill Rodgers, Ron Hill ve Franco Fava gibi isimler listenin başındaydılar.

Henüz daha şehir maratonlarının fazla önemsenmediği günlerdi. Romanya doğumlu Fred Lebow, şehrinin sokaklarında koşmayı seviyordu. Arkadaşları da onun gibiydiler. ABD'de 60'ların sonunda kendilerine 'jogger' diyen 100 bin kadar koşu meraklısı vardı. Lebow ve arkadaşları da onların arasındaydılar. Ama Lebow devasa şehrin bu maratona ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Uğraştılar ve 13 Eylül 1970'te ilk maratonu düzenlediler. Yarışa 126 kişi katılmış ve 55'i, Central Park'ta daha sonra John Lennon'ın da hayatını kaybedeceği Dakota Apartmanlarının önünden geçip dört tur attıktan sonra yarışı bitirmişlerdi. Ne televizyon yayınlamış ne de gazeteciler yarışı takip etmişlerdi. İzleyiciler; katılanların aileleri ve arkadaşları, parkta o gün kaykay yapmaya gelenler, köpeklerini yürüyüşe çıkaranlardan ibaretti. Birkaç yıl içinde katılımcı sayısı arttı fakat 1975'te, yani bu cesur girişimden bir yıl önce 500 kişi maratonu tamamlarken maddi olarak da zarar etmeye devam etti.

Şehrin maraton ve ultra maraton efsanelerinden Ted Corbitt beş büyük bölgeden de geçme fikrini ortaya attığında, bunun halkın farkındalığını artıracağını düşünmüştü. Central Park'ta bile zorluklarla organize edilen yarışın 1976'da bu maceraya girmesinde, ABD'nin 200. bağımsızlık yılını kutlama mevzusu da etkili olmuştu tabii. Aşılan büyük zorluklar, alınan izinlerden sonra ayakla yapılan mesafe ölçümleriyle, 42.195 km'lik, beş ilçeyi, dört köprüyü ve 220 sokağı arşınlayan parkuru tasarlamışlardı. Oynadıkları kumar büyük bir başarı elde edip yarım milyon kişiyi yol kenarına çekerken 1549 yarışçı koşuyu tamamlamıştı. Fred Lebow bu başarının üzerine büyük şehir maratonları kavramını tüm dünyaya yaymak için seyahatlerine başladı. Devamında da 30 ülkede 69 maraton tamamladı.

New York Maratonu ise 1978'de 11 bin 400 kişiye ev sahipliği yaparken, 1983'te bu rakam 17 bine ulaştı. Üstelik 45 bin başvuruyu geri çevirmek zorunda kalarak...

Günümüze gelirsek; 2014'te katılan 50 bin 869 kişiden 50 bin 266'sı Staten Island–Central Park arasındaki parkuru tamamlayarak rekor kırdılar. Tek bir gazetecinin gelmediği 1976'daki basın toplantısından yaklaşık 40 yıl sonra, artık binlerce gazeteci yarışı izliyor. Maratonun kurucusu Fred Lebow, 1994'te kanser nedeniyle hayatını kaybetti. Şimdilerde Central Park'taki heykelinin önünden geçen her New York'lu ise onu saygıyla anıyor.

Boston Maratonu

Şehir maratonları, bilhassa 70'li yıllarla beraber iyi sıralama almanın önemli olduğu bir rekabet veya müsabaka mecrası olmaktan çok, asfalt üzerinde, şehir yollarında, o mesafeyi tamamlamanın, yani irade ve direncin sembolleri haline geldiler. New York Maratonu çığır açan organizasyondu ama 1896'daki ilk olimpiyat oyunları sonrasında ilk şehir maratonunu düzenleyen, hemen bir yıl sonrasında Boston kentiydi. Organizasyon, 1887'de kurulan Boston Spor Derneği tarafından düzenlenmişti. Boston, sadece tarihin en eski maratonuna sahip olmakla kalmayıp ABD'nin en önemli spor kentlerinden biri olma özelliğini de taşıyor. Sonuçta, birçok kez ABD'de yılın spor kenti unvanını kazanan bir kentten bahsediyoruz.

Yeni dünyaya 17. yüzyılda ilk göçlerin yaşandığı yerlerden biri olarak İrlandalılar ve İtalyanların temellerini attığı bir şehir Boston. Uzun yıllar boyunca, kendi kolonilerinden çıkıp yeni bir vatan oluşturan ve bu yolda yaşadıkları zorlukların beslediği mücadele gücü ve vatanseverlik duygularıyla sporu hep bir kendini ifade biçimi olarak görenlerin kenti olmuş. Boston Celtics, New England Patriots, Boston Red Sox, Boston Bruins gibi büyük spor takımlarına sahip olmaları şaşırtıcı değil. Maratonları dahi, nisan ayında, Vatanseverler Günü'nde koşuluyor. Bir süre Boston Celtics forması giyen Bill Walton şöyle anlatıyor: "Bu kentte yaşarken mücadele temellerini çok iyi anlıyorsun. Sporu da yaşadıkları gibi yapıyorlar. Büyürken Bill Russell ve Celtics favori takımımdı. Oynama tarzları, paylaşımları, takım çalışması, fedakârlık, kendini adama, kararlılık, keyif alma, dostluk, seyirciyle özel iletişim... Şehrin kimliği onlarda vücut buluyordu."

Her yıl 500 bin kişi Boston Maratonu sırasında belki de bu yüzden yol kenarında koşanlara destek veriyorlar. Dünyanın en iyi üniversitelerinin bulunduğu eyalette, Wellesley Koleji geçişinde saf tutan öğrenciler koşanlara destek vermek adına her yıl Çığlık Tüneli oluşturuyorlar. 2013'teki bomba olayının ardından maratonlarına sahip çıkıp, onun etrafında birleşerek şiddete karşı durmaları da bu duruşun tezahürü gibi. Ne olursa olsun bu yarış onlar için mutluluk kaynağı. Haruki Murakami bunu en güzel şekilde anlatmış aslında: "Boston Maratonu'nu altı kez koştum. Maratonun en güzel yanlarından biri, şehir dışından başladığı için manzaranın yol boyunca sürekli değişmesi. Diğeri ise yol kenarındaki insanların muhteşem ve sıcacık desteği. Her katıldığımda daha da mutluluk hissediyorum." Boston, büyük şehir maratonlarının en mutlu olanı belki de, her şeye rağmen...

Chicago Maratonu

Yetmişli yılların ardından, nüfus arttıkça dünyanın büyük şehirleri taşradan göç alıp daha da büyümeye başlamışlardı. Mega şehirler bir bir yükselirken, bu yapılar kendilerine birer kimlik edinmeye çalışıyorlardı. Şehir maratonları bu yolda önemli bir araç haline gelmeye başlamıştı. 70'lerde alevlenen sağlıklı yaşam akımının üzerine Frank Shorter'ın 1972 Olimpiyat Oyunları'ndaki maraton şampiyonluğu gelince, ABD'de orta gelirli sınıfın iyice koşuya merak salması kaçınılmazdı. Chicago, 1976'dan itibaren New York Maratonu'nun yakaladığı başarının da etkisiyle, 1905'te ilk adımları atılan kendi maratonlarını New York ile rekabetlerinin bir parçası olarak tekrar devreye soktular. Yıllar içinde, rüzgârlı şehir Chicago'nun muhteşem mimari güzelliği konuşulur oldu. Frank Lloyd Wright gibi mimari devlerinin "ABD'de güzelliği ayakta kalacak son büyük şehir" dedikleri bir yerdi sonuçta. Maratonu ise düz parkurunun etkisiyle rekorlara imkan tanıyordu. Chicago, amatör koşuculara profesyonel atletlerle aynı start çizgisinden başlamanın gururu ve ayrıcalığını en fazla hissettiren maratonlardan birine ev sahipliği yapıyor. Dört kez dünya rekoru kırılan parkurunda her yıl 40 bin civarında insan yola koyuluyor. İnsanoğlunun en önemli fiziksel meydan okumalarından biri olan maratonu koşarken, yoğun acının farklı seviyelerini yaşarken dahi içten yanmalı ayrı bir coşku ile her yıl yeniden gelmeye can atıyor insanlar. Büyük şehir maratonunun sihri de bu...

Socrates Dergi