.jpeg?w=3840&fit=max&q=75)
Uçsuz Bucaksız
19 dk
Toprak zeminde düzenlenen bir golf turnuvası, çocuklarını milli takım kamplarına gönderen bir köy okulu ve her olumsuzluk karşısında aynı derecede motive olan bir öğretmen. Suat Arı, Eziler köyündeki spor atılımını anlatıyor...
Birkaç hafta evvel sosyal medyada önüme düşen bir haberle dikkatimi çekti Suat Arı'nın hikâyesi. "Birileri bana 'Saçmalama' dediği zaman mutlaka saçmalamam gerektiğine inanıyorum" diyordu, altını çizerek. Hâlâ Denizli'nin Eziler köyünde, Mustafa Kaçmaz Ortaokulu'ndaki görevine devam eden Arı'yla iletişime geçtim, röportaj için sözleştik. Sohbetimiz, yine o sihirli kelime ile açıldı:
"Hep böyle bir engel çıkar; illa birileri 'Saçmalama' der. 'Köyde bir golf turnuvası yapalım' dediğimde insanların zihninde devasa bir çim alan, zengin oyuncular, golf arabaları canlanmıştı. 'Türkiye'de kaç tane golf sahası var ki? Nasıl yapacaksın?' dediklerinde sadece 'Yapacağım. Hem de toprak zeminde yapacağım!' dedim. Golf oynamak için illa orijinal bir golf sahasına ihtiyacınız yok. Çukurları kendimiz açtık. Bayraklar için tahtaların üstüne kırmızı bez yapıştırdık. Köylülerin süt satmak için kullandıkları, yanlarında kasa bulunan motorlar var burada. Onları golf arabası yaptık. Sonuçta amaç bir yerden bir yere gitmek değil mi? Sizi alacak, A noktasından B noktasına götürecek. İşte o turnuvaya 300 kişi katıldı. Teyzelerimizden biri röportaj vermiş hatta, 'Bizim çocukluğumuzda böyle bir şey yoktu' diyordu. O gün o kadar çok insan oynamak istedi ki… Saat 20.00'ye gelmişti hâlâ sahadaydık. Neredeyse geceye kalacaktık. En büyük endişem oydu."
Beden eğitimi öğretmeni Suat Arı, Şubat 2016'da atandığı Mustafa Kaçmaz Ortaokulu ve Eziler köyünün geldiği durumu bu sözlerle anlatıyor. 300 kişinin katıldığı, 70-80 yaşındaki köyün büyüklerinin bastonlarını atıp golf sopalarını ellerine aldıkları bir turnuva söz konusu. Bugünlerde "Bu Köyde Herkes Sporcu" sloganıyla anılan köyün hikâyesi ise toprak zeminde düzenlenen bir golf turnuvasıyla sınırlı değil: "Hokeye ilk başladığımızda da 'Bu köyde hokey olmaz. Nerede oynayacaksınız? Antrenman yapacak bir yer bile yok. Boş işlerle uğraşmayın. Olacak işlere bakın' gibi laflar işitmiştik. Yaklaşık bir buçuk sene içinde üç milli sporcu çıkardık. Milli Takım Gelişim Kampı'na giden çocuklarımız, hem açık alanda hem de salonda Türkiye Hokey Birinci Ligi'nde mücadele eden takımlarımız var. Çocuklarımız, dokuz takımlı ligi dördüncü sırada bitirip Türkiye Hokey Süper Ligi'ni sadece bir maçla kaçırdılar. 800 nüfuslu bir köyün evlatları yapıyor bunu. Üstelik de spor salonları yokken..."
İlk Adımlar
Eziler'in çocukları, bugünlerde A Milli Takım'a kadar giden bir yolun yolcusu oluyorlar ancak ilk günler pek kolay geçmemiş. Bir kez daha söz, karşılaştığı tüm olumsuzluklara rağmen yolundan dönmeyen Suat Arı'da: "Eziler'e atandığım gün, inanılmaz sıkıntılı bir dönemin başlangıcıydı. Önce tarih öğretmenliği sonra da beden eğitimi öğretmenliği okumuştum. İki üniversite dönemimi de Denizli'de geçirdim. Şehir artık memleketim gibi olmuştu ama Eziler'de karşılaştığım manzara açıkçası beni biraz şaşırtmıştı."
Alışkanlıklar, kapalı toplumlar ve bir şeyler inşa etmenin zorluğu. Bu üç alt başlığın bizi nereye götüreceği en başından belli. Zaten Suat Arı da bu noktaya dikkat çekiyor ve değişimin zorluğundan dem vuruyor: "Burası, 1939 yılından beri aralıksız eğitim verilen bir köy. Ancak o güne kadar hiçbir şekilde sportif müsabakalara katılmamışlar. Biliyorsunuz, köylerde insanları alışılagelmişin dışına çıkarmak çok zor. Hele ki böyle kapalı toplumlarda daha zor. Velilerin çocuklarından beklentileri genellikle 'Tarlada çalışsın. Bana yardım etsin. Dükkânı beklesin. İneklere baksın' gibi düşüncelerden ibaret. Özellikle kız çocukları için bu geçerli. Erkekler bir şekilde antrenmanlara gelebiliyorlardı ama aileler, kız çocuklarını göndermiyorlardı. İlk günlerdeki en büyük sıkıntılarımızdan biri buydu. Çocuklar antrenman yapmak, müsabakalara katılmak istiyorlardı ama veli engelini bir türlü aşamıyorduk. Biz de tarlası olanın tarlasına, dükkânı olanın dükkânına giderek anlatmaya başladık. Bu çocukların geleceği için, beden eğitimi öğretmeni olabilmeleri için bugün çıkacakları müsabakalarda alacakları puanların ne kadar değerli olacağını söyledik. Puanlar ve öğretmenlik bir yana; sporun, gelişimlerine ne kadar katkı sunacağını tek tek anlatmaya çalıştık. Ne zaman çocuklar düzenli şekilde antrenman yapmaya başladı, başarılar geldi. Başarı geldikçe de velileri antrenman sahasında görmeye başladık..."
Bir Yaz Akşamı
Velilerin bir alışkanlığa dönüşecek bu antrenman ziyaretleri, belki de her şeyin farklı bir yöne gitmeye başladığı ânın simgesi. Suat Hoca, "Galiba bir şeyler değişiyor" dediği o yaz akşamını anlatıyor: "O gün bazı veliler, antrenmanı izlemeye gelmişlerdi. Kenardan da kendi çocuklarına 'Yapamıyor!' gibisinden eleştiriler getiriyorlardı. Dayanamadım ben de. 'Buyurun. Siz geçin' dedim. Veliler 'Biz de oynarız' deyip hokey sopalarını ellerine alınca işler değişmeye başladı. Her yerde bahsettiğimiz 'Bu Köyde Herkes Sporcu' olayı işte orada başlamıştı. Bizim için kıvılcım orasıydı. Anne-babalar, çocuklarıyla beraber oynamaya başlayınca velilere de lisans çıkartmak istedik. Onları da resmi müsabakalara sokmaya başladık."
.jpeg)
Bir yaz akşamında Suat Hoca'nın velilere uzattığı hokey sopaları, çocukların sosyal hayatlarından not ortalamalarına kadar uzanan bir değişim sürecini başlattı. O günden sonra öğrencilerinin anne-babalarıyla daha rahat iletişim kurmaya başlayan Suat Arı, çocuklardaki değişimi ve bu değişimde onun ne kadar önemli bir rol oynadığını herkesin fark ettiğinden bahsediyor. Hatta annebabalarının sözünü dinlemeyen çocukların Suat Hocalarının sözünü dinleyecek raddeye geldiklerinden: "Mesela telefonla çok fazla vakit geçiren öğrencilerimiz olduğunda veli arıyor ve direkt benim ilgilenmemi istiyor. Ben de takımdaki herkesi toplayıp 'Oyun oynamak yasak. Ben 'Bir daha kullanabilirsiniz' diyene kadar ne telefon var ne de sosyal medya' diyorum. Onlar da benim lafımı dinliyorlar. Öğrencilerin diğer dersleriyle de ilgilenmeye çalışıyorum. Belli bir not ortalamasının altında olan öğrencilere 'Not ortalamalarınızı yükseltene kadar antrenmanlara katılamazsınız' dediğim dahi oluyor. Bu tarz durumlarda veliler beni aramayı alışkanlık edindiler. Bazıları 'Hocam, biz yapamıyoruz. Olay bizden çıktı artık. Ama senin lafını dinliyorlar' diyor. Güzel bir diyalog yakaladık çünkü onlar da kendi çocuklarındaki değişimleri görüyorlar. Veli toplantılarında diğer öğretmenlerden de olumlu dönüşler alıyorlar. Diğer öğretmenlerimiz de spor yapan çocuk ile yapmayan çocuk arasındaki farkı görüyor ve bunu velilere aktarıyor."
Öykünmek
Köyün bağlı olduğu Güney Belediyesi'nin desteğini bir kenara atmamak gerek. Güney Eziler Spor Kulübü adı altında hokey müsabakalarına çıkan bu çocukların ortaya koydukları ise hiç hafife alınacak gibi değil. En nihayetinde Türkiye Salon Hokey Birinci Ligi'nde 26-27 yaşlarındaki rakipleriyle karşı karşıya gelen, 15-16 yaşındaki çocuklardan kurulu bir hokey takımından bahsediyoruz. Hatay Arsuz'da, Kriket Büyükler Şampiyonası'nda Türkiye beşinciliği elde eden, yedi oyuncusunu U-19 Milli Takımı'na, iki oyuncusunu ise direkt A Milli Takım'a gönderen bir ekip. Abilerini-ablalarını görüp izleyen çocukların onlara öykünmesi işten bile değil. Türkiye'nin farklı farklı şehirlerinde hokey maçlarına çıkan bu çocuklara köydeki bakışlar da değişmiş elbette. Bu fırsatı herkesten önce gören Suat Arı, köyün ilkokuluna da el atmış vaziyette:
"Bilirsiniz, ilkokullarda beden eğitimi öğretmeni olmaz. Sınıf öğretmenleri girer derslere. Ama onların da özel bir uzmanlıkları olmadığı için daha çok eğitsel oyunları tercih ederler. Bu yüzden de çocuklar profesyonel anlamda spora yönelemezler. Biz, ilkokul ile ortaokulun derslerini birleştirdik. Sekizinci sınıflar ile dördüncü sınıfları, yedilerle üçleri, altılarla ikileri, beşlerle de birleri eşleştirdik. Üç yıldır bu şekilde. İlkokuldaki çocuklarımız bu yönden şanslı oluyorlar çünkü beşinci sınıfa geldiklerinde dört yıl boyunca spor eğitimi almış çocuklar olarak geliyorlar karşımıza. Ayrıca yedinci ve sekizinci sınıftaki çocuklarımız yıllardır bu işin içinde bulundukları için kendilerinden küçük arkadaşlarına da bilgi birikimlerini aktaracak seviyede oluyorlar. Hatta sekizinci sınıflar, bensiz ders işleyecek ve dördüncü sınıftaki arkadaşlarına yardımcı olabilecek seviyeye geldiler. Sistem oturdu gibi artık. Üç-dört ay köye uğramasam bile çocuklar birbirlerine yardımcı olurlar, çalışmalarını sürdürürler."
Abiler, ablalar ve kardeşler… Ama işler bununla da sınırlı değil. İnternet üzerinden kriket, hokey ve golf gibi branşları takip edenler, meraklı gözlerle ekrana bakan küçük çocuklardan ibaret değil: "Aileler de bu sporlara hâkim. Mesela tüm velilerimiz hokeyde tutuşların ve vuruşların nasıl yapıldığını, krikette hangi pozisyonların faul olduğunu falan bilirler. Çünkü onları da işin içine dahil ettik. Golfte çocuklardan çok daha iyi olan velilerimiz var. Müsabakalara katılmak isteyenlerin sayısı hiç az değil. Hatta Urla Golf Kulübü'nün düzenlediği bir turnuva vardır. Velilerimizle birlikte önümüzdeki yaz için ona hazırlanıyoruz."
Destek
Golf ve hokeyin yanı sıra kriket, beyzbol, softbol, bocce gibi farklı ve 'yabancı' sporlara merak salmalarına rağmen Suat Arı ile Eziler köyünün öğrencileri, arkalarından destek elinin çekildiğini hiçbir zaman hissetmemiş: "Yaptığımız sporların malzemeleri yurtdışında üretildiği için inanılmaz pahalı oluyor. Genellikle sponsorlarla beraber yol almaya çalışıyoruz. Bizim köylümüz olup yurtdışında yaşayan birkaç velimiz var. Sağ olsun, onlar destek oluyorlar. Bazı firmalarla, köyün zenginleriyle, dışarıdan yardımcı olmak isteyen hayırseverlerle işbirliği içindeyiz. Bugüne kadar yardım için elimizi kaldırdığımızda elimiz hiç havada kalmadı."
Söz konusu pahalı ekipmanlar ve malzemeler olunca herkes, en büyük sıkıntının orada olduğunu düşünüyor. Ancak işler sanıldığı gibi değil: "Ekipmana ulaşma sorunu en büyük sıkıntımız değil. Asıl masraflarımız müsabakalara gidiş-geliş, orada konaklama, yeme-içme. Spor kulüpleri en çok bu hususta sıkıntı çekiyor zaten. Ama bu konuda Güney Belediyesi bize çok destek oluyor. O konuda çok şanslıyız. Onların destekleri bizi rahatlatıyor."
Belki de bütün bu destekler sayesinde desteklerin en büyüğüne kavuşan Suat Arı'nın yolu, Sabancı Vakfı'yla da kesişiyor. Geçtiğimiz yıl, vakfın her yıl düzenlediği 'Fark Yaratanlar' serisinin 12'nci sezonunun beş fark yaratanından biri seçilen Suat Arı, o süreci hayatının ve haliyle öğrencilerinin hayatlarının kırılma noktalarından biri olarak görüyor: "Seçildikten sonra çeşitli eğitimler almaya başladım. Bu işi biraz olsun amatörlükten profesyonelliğe çevirmeye çalıştık. İnanılmaz bir ekipleri var. Ben hayatımda bu kadar detaycı ve iyi çalışan bir ekip görmedim. Koordinatörleri, destek ekipleri, mentorları… Bir yapbozun eksik parçalarını tamamlarsınız ya, işler o şekilde ilerledi. Yaklaşık bir yıldır beraber çalışıyoruz. Burada çok güzel iki turnuva düzenledik. Golf turnuvamız zaten çok ses getirdi. Konuştuğumuz gibi, inanılmaz bir gündü. Aynı şekilde Türkiye'de ilk defa veteran hokey turnuvası düzenledik. Onda da çok renkli görüntüler vardı. Çok eğlenceliydi bizim için. Herhalde Sabancı Vakfı'yla artık ömürlük bir birlikteliğimiz var."
.jpeg)
Taşradan Merkeze
Dört duvar, bir çatı, bir de kapı. Eziler köyünün ve Suat Hoca'nın öğrencilerinin belki de her şeyden çok sıkıntı çektiği husus, kış aylarında ortaya çıkan zor şartlar ve köyde spor yapılacak kapalı bir alan olmaması: "Burada kışın iki buçuk ay boyunca spor yapma imkânımız yok. Üstü kapalı spor yapabileceğimiz bir alan yok. Olmayınca da pazar yeri gibi beton zeminlerde çalışıyoruz. Belki de bizim hikâyemizdeki en önemli kısımlardan biri bu. Yaklaşık bir buçuk ay önce Türkiye Salon Hokey Birinci Ligi'nde maçlardaydık. Turnuvayı dördüncü olarak tamamladık ama dördüncü olan takımın oyuncuları o güne kadar salon görmemişti. Müsabakadan müsabakaya görüyorlar salonları. Kardan etkilenmeyen beton zeminlerde çalışıp müsabakalara katılıyoruz. Bu çocuklar bütün imkânsızlıklara, tüm olumsuzluklara, antrenman yapacak bir alan olmamasına rağmen; sadece maçtan maça salon yüzü görerek Türkiye dördüncüsü olmayı başardılar."
Bütün bu imkânsızlıkların içinde iyi işler olmuyor değil. Güney ilçesiyle Eziler köyü arasındaki bir arazide spor salonu yapmak için girişimlerin başladığı haberini de veriyor Suat Arı. Her şeyin hokey takımı sayesinde olduğunun altını çizerken, sadece Eziler'i ilgilendirmeyen, çok daha büyük bir derdi de dillendirmeden geçmiyor: "Türkiye'de yanlış giden bir şeyler var. Bizim ülkemizde işler genellikle merkezden taşraya gidiyor. Önce her şey merkeze yapılıyor. Merkezi tükettikten sonra taşraya yöneliyoruz. Bir yere spor salonu yaparken bile oranın nüfusuna bakıyoruz. Güney ilçesinin yıllardır bir spor salonu yok. Neden? Nüfus 10 binin altında olduğu için. Yapılması gereken ise tam tersi. Taşradan merkeze doğru gitmesi gereken bir yol var. Eğer taşradan merkeze doğru genişleyecek bir politikayla ilerlersek olimpiyatta bile müthiş başarılar yakalayabiliriz."
Merkezi tüketmeden taşraya yönelmek, bir yerin değerini görmek ve mümkünse oraya değer katmak. Bölge insanından faydalanmanın, nüfusa bakmadan orayı değerli kılabilmenin ne kadar önemli olduğunu gören Suat Arı, hokeyin bölgedeki çocuklar için ne kadar uygun bir spor olduğunun da altını çiziyor: "Şehir merkezinde bir çocuğa eksi beş derecede antrenman yaptıramazsınız. Çok zor. Yağmurda, çamurda, karda… Olmaz o iş. Kriket ve hokey gibi sporlar zaten taşrada yaşayan çocuklarımız için çok uygun. Bunlar, diğer sporlara nazaran sert ve çalışma şartlarının zor olduğu sporlar. O yüzden bu sporları merkez yerine taşrada yapmak hem başarı getirecektir hem de çok keyifli olacaktır. Kışın eksi beş derecede, öğretmenlerin beş dakikalık teneffüs aralarında hava almak için dışarı çıkmaya dahi üşendikleri havalarda bu çocuklar, bir buçuk saat boyunca hiç şikâyet etmeden antrenman yapıyorlar. Böyle yerlere spor eli değmeli. Buraya ilk geldiğimde de bunu düşünmüştüm; bu ülkede tamamen beden eğitimi öğretmeninin vicdanına bırakılmış yerler var. Burada, Eziler köyünde bu çocukları sporla buluşturmak için yıllarca hiçbir şey yapılmamış. Hiçbir çocuk beden eğitimi öğretmeninin vicdanına bırakılmamalı."
Hayal
Eziler'de 70-80 yaşlarındaki insanların da katıldığı bir golf turnuvası düzenleyen ve hokeye yönelen öğrencilerini milli takım kamplarına gönderen Suat Arı'nın hayalleri ise kelimenin tam manasıyla uçsuz bucaksız. Söz, en büyük hayalinin Güney'de, ilk etapta çevre köyleri de dahil ederek bir köy olimpiyatı düzenlemek olduğunu söyleyen Suat Arı'da: "Burada dört-beş köy daha var. Kaymakama, belediye başkanına gidip 'Suat Hoca'yı ilçeye Gençlik Spor İlçe Müdürü yapalım. Bu sayede diğer köylere de ulaşalım' diyenler oldu. Zaten yaklaşık iki yıldır vekaleten ilçe müdürlüğü yapıyordum. Bu teklifi Gençlik ve Spor Bakanlığı'na sunduk ama bakanlık dışı personel olduğum için olmadı. Farklı kurumlardan gençlik spor ilçe müdürü olunmuyor mu? Olunuyor tabii. Ama bizim iş bakanlıktan döndü maalesef. Öğretmen olduğum için sadece kendi köyümde öğretmenlik yapıyorum. Resmi olarak farklı bir yere gidip çalışamam. Bu durum sıkıntı yaratıyor işte. Çünkü biz diğer köylere de ulaşıp en büyük projelerimizden birini hayata geçirmek istiyoruz. Çevre köylerin de işin içinde olacağı bir köy olimpiyatı fikrinden bahsediyorum. Bütün köylerin bir araya gelip hokey, golf, okçuluk, kriket gibi farklı branşlarda yarışacağı bir olimpiyat. İlk etapta, çevre köylerdeki çocuklara ve hatta yetişkinlere eğitim verip kendi aralarında ve diğer köylerle yarışmalarını sağlamak istiyorum. Sonra bunu Denizli'ye, ileride ise tüm Türkiye'ye yaymayı istiyoruz. Çünkü ben eminim ki bütün köylerde -tıpkı Eziler'de olduğu gibi- keşfedilmeyi bekleyen çok yetenekli çocuklar var."
Suat Arı, telefonda vedalaştığımız günden beri çalışmalarını sürdürmeye, hayal kurmaya hatta kendi tabiriyle 'saçmalamaya' devam ediyor. Aslında tüm bu yaşananların sebebi belli. Tıpkı kendisinin de dediği gibi beş dakikalık teneffüs aralarında öğretmenlerin dışarı çıkıp hava almaya dahi üşendikleri ve spor yapılacak ekipmanının kolay kolay bulunmadığı okullarla dolu bir ülkede hayal kurmadan birkaç adım ileri gidebilmek, bir spor kültürü inşa edebilmek mümkün olmuyor. Ancak sosyal aktiviteleri tarlalarda çalışmakla sınırlı, kışın beden eğitimi derslerini sınıflarında işlemek zorunda kalan çocukların coğrafyasında, beden eğitimi öğretmeninin vicdanına bırakılmayı hak etmeyen ve hayal kurmayı öğrenmesi gereken birçok çocuk var.
Sohbetimize ses kayıt cihazının eşlik etmediği ilk birkaç dakikalık bölümde Adıyaman'daki ilk görev yerini ve orada karşılaştığı zorlukları da anlattı Suat Hoca. Şambayat ve orada hayatlarına dokunduğu öğrencileri de -aralarından beden eğitimi öğretmeni çıkacakları tek tek sayacak kadar- hatırındaydı: "Biri, Adıyaman Üniversitesi son sınıfta, Malatya Üniversitesi üçüncü sınıfta olan var, Aksaray Üniversitesi'ni geçen yıl birincilikle bitiren bir öğrenci daha…" Bazen bu uçsuz bucaksız dehlizde uçsuz bucaksız hayallere kapılmak ve hayal kurdurmak bile yeterli oluyor. Dün Şambayat'ta, bugün Eziler'de. Tüm 'rağmenlere' rağmen...