
Uçurumun Kıyısı
12 dk
Bob Knight, Indiana Hoosiers'ın başında kazandıklarıyla kolej basketbolunun referans noktalarından biri oldu. Ve hep tartışıldı.
"Mayıs ayının başında ona son bir şans vermek ahlaklı bir davranıştı. Sıfır tolerans tanıyacağımızı söylemiştim. Fakat bu fırsatı kullanamadı. Pazar günkü basın toplantısında ise sınırı epey aştı. Indianapolis'te meydan okurcasına yaptığı konuşma ve takındığı düşmanca tavır, kişisel olarak vadettiklerinin aksine bu konuda çok da arzusu olmadığını gösterdi. O yüzden Bob Knight ile yolları ayırma kararı aldık."
**-**I-
Hoosiers Başkanı Myles Brand, 2000 yılında kolej basketbolunun gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biriyle yolları ayırma kararını bu cümlelerle açıklamıştı. Karar, Indiana'da bir çağı kapatıyor, Knight'ın 29 yıllık hükümdarlığını sona erdiriyordu. Mayıs ayında yaşananlar ilk değildi. Knight, 1979 yılında Porto Riko'daki Pan Amerikan Oyunları'nda ABD Milli Takımı'yla altın madalyaya yürürken Porto Rikolu bir polise saldırdığı için tutuklanmıştı. Sonrasında görgü tanıklarının ağızbirliği etmesi sayesinde olaydan paçayı sıyırsa da antrenmana elleri kelepçeli bir şekilde çıkarak hem çevresindekilerin yüzünü hem de kendisininkini kızartmıştı bir kere.
1985 yılında Big Ten Konferansı normal sezon maçlarının birinde çileden çıkarak sahaya sandalye fırlattığı an da epey meşhurdu. Koç, durumu daha sonra kendi sözleriyle şöyle anlatmıştı: "Maçın henüz çok başlarında, hemen önümde, yanlış karar verildiğini düşündüğüm bir pozisyon gerçekleşti. Teknik faul aldım. Purdue oyuncusu Steve Reid, teknik faulden doğan serbest atışı kullanmak için serbest atış çizgisindeyken etrafıma baktım, plastik bir sandalye buldum ve parkeye doğru sertçe fırlattım."
-II-
Bob Knight, Ohio'nun kuzeydoğusunda Orrville kasabasında doğup büyüdü. Annesi öğretmen, babası ise demiryolları çalışanıydı. Aynı zamanda öğretmenliğini de yapan annesinin otoritesi onu her zaman etkilemişti. Knight'ın küçük yaşlarda spora dair tek fırsatı vardı, beyzbolun peşinden gitmek. Uzun boyu, 9 yaşındayken beyzbol takımında 'first base' oynamasını gerektiriyordu. 11 yaşında kasaba takımıyla bazı resmi liglerde boy gösterdi, şampiyonluk dahi kazandılar. Ailesi ile arası hep iyi oldu. Birlikte çıktıkları geziler, Bob'ın da eğlencelerinden biriydi. Balık tutma ve tavşan avlama sevdaları o zamanlarda filizlenmişti. Ebeveynleri hafta sonları alışverişe gitmeye bayılıyorlardı. Bob'ı anneannesinin evinde maç izlerken bırakıp üç saat sonra geldiklerinde aynı şekilde bulabildiklerini fark ettiklerinde bu yöntemi denemeye başladılar.
İşe yarayan bir diğer yöntemse önüne Clair Bee tarafından yazılmış Chip Hilton Spor Serisi kitapları bırakmaktı. Bob, oyunlarla haşır neşir olmadan önce kitap okumakla ilgilenmeye başlamıştı. Bu hobi, zamanla kütüphanelerde de bolca vakit geçirmesiyle devam etti. George Washington, Thomas Jefferson, Benjamin Franklin… Hepsi hakkında okuyor, yeni okuma gruplarıyla kaynaşıyordu. Spor kitapları ise olmazsa olmazıydı.
Basketbol ile haşır neşir olması 12 yaşına, Dave Knight ismindeki koçla tanışmasına dayanıyordu. Dave, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Orrville'e taşınmıştı. West Salem'deki bir ligde oynuyor ve Bob'ı da maçlara götürüyordu. Hatta Bob'ı da oyuna dahil ediyordu bazen. Dave'in bahçesindeki potalarda da maç yapıyorlardı. Bir keresinde Bob, Dave'i savunurken yanlış yerde durduğunda basketboldaki ilk dersini almıştı: "Savunma böyle yapılmaz. Daima savunduğun adam ve pota arasında durmalısın." Knight, daha sonra yakın arkadaşı Bob Hummel'ın Bob Knight: My Story kitabında bu anıdan şöyle bahsedecekti: "Her ne kadar ben bu öneriyi bir savunmacı, top ile savunması gereken adam arasında olmalı şeklinde değiştirsem de o yaşlardayken hiç de fena bir öneri değildi."
Bob daha sonra başka koçlarla da tanıştı. Örneğin Bill Shunkwiler ile iki sene antrenman yaptı ve onun takımıyla maçlara çıktı. Bu, onun liseden önce organize olarak basketbol oynadığı ilk zamanlardı. Lisede ise Kentucky Wildcats basketbol takımına hayranlık duymaya başladı. Sebebi pek de takımla ilgili değildi. Wildcats'in radyo spikeri John Walsh'un anonslarına bayılıyordu: "İyi akşamlar bayanlar ve baylar, Kentucky Wildcat basketboluna hoş geldiniz. Kentucky'nin en güvenilir bankası Citizens Fidelity bu maçta sizinle birlikte…"
Bahsi geçen biyografi kitabında Bob, 1950'lerin sonu ve 1960'ların başında, tüm cumartesi öğleden sonralarını en iyi arkadaşı Norman Douglas ile birlikte "Game of the Week" kapsamında televizyonda verilen maçı izleyerek geçirdiğinden bahseder. Hatta bir defasında, Ohio State ile Minnesota arasındaki maçı izlemek üzere yine bir araya geldiklerini anlatır. Diğer yandan Knight, o maç partilerinde sık sık tartıştıklarından da söz eder. Sebebi, maç hakkında konuşurlarken arkadaşlarının onun söylediklerini ilk seferde anlayamamasıdır. Bob'ın buna tahammülü yoktur. Koçluk günlerinde de oyuncularıyla kurduğu diyaloglarda söylediklerini ilk seferde anlamayanlara ya da uygulamayanlara karşı olan tavrı açıktır. Sabırsız kişiliği hem en önemli özelliği hem de lanetidir.
-III-
Bob Knight koçluk kariyerinde tam 902 NCAA maçı kazandı. Emekli olma kararı aldığında bu alandaki rekor kendisine aitti. Vaktiyle hem oyuncusu hem de yardımcı koçu olan iki isim, Duke'tan Mike Krzyzewski ve Syracuse'dan Jim Boeheim daha sonra onu geçtiler.
Efsanenin kariyeri, yirmilerinin başındayken NCAA'de forma giydiği Harold Andreas'tan Cuyahoga Falls takımında yardımcı antrenörü olması için aldığı teklifle başladı. Kendi ifadesiyle: "Verdiğim en iyi karar ve geçirdiğim en değerli yıl. Mesleğimi orada öğrendim. Koçluk ve basketbol oynamak arasındaki farkı ve bir antrenörün vermesi gereken tüm kararları ondan öğrendim. Andreas çalıştığım en iyi koçlardan biriydi."
Daha sonra ABD Kara Kuvvetleri Takımı'nda iki yıl boyunca Taylor Tates'in asistanlığını yaptı. Görevi, rakipler hakkında bilgi toplamaktı. Pek çok rakip koçla samimi oldu. İkinci yılın sonunda başantrenörlük teklifi aldı. Ve orada tam 102 maç kazandı. Aynı dönemde Krzyzewski ve Mike Siliman gibi iki isim, Bob'ın öğrencisi olmuştu. Koç, daha sonra Siliman'dan "Çalıştırdığım en iyi oyuncu" diye bahsedecekti. Henüz o yıllarda patlayıcı bir öfkeye sahip olmasıyla ün kazanmaya başlamıştı bile. Brigham Young Üniversitesi'ne karşı 66-60 kaybettiklerinde hakemleri tehdit etti ve karşılaşma sonunda salondaki tüm dolapları tekmeleyerek oradan ayrıldı. Genel performansına bakıldığında ise epey başarılıydı. Tekliflerin ardı arkası kesilmemesine rağmen sabırlı davranıyordu. Final oynamak, en tepeye çıkmak istiyordu. Doğru tercihi yapmalıydı.
Indiana Hoosiers, o takım olabilirdi. Yetkililer onu görüşmeye çağırdığında mülakat tuhaf başlamıştı: "Sana soru sormamızı mı istersin yoksa sen mi bize sormak istersin?" Knight'ın yanıtı, özgüvenini kanıtlar nitelikteydi: "Bana 15 dakika verirseniz Hoosiers'a neler katacağımı anlatayım. Eğer hoşunuza giderse, anlaşalım. Yok gitmezse, hemen başkasını bulun."

"Evine Hoş Geldin Koç Knight" yazılı bir pankart...
Bu özgüveni boşa çıkmadı. Knight, Indiana'da kaldığı 29 yıl boyunca takıma tarihinin en şaşaalı yıllarını yaşattı. 1976, 1981 ve 1987'de NCAA şampiyonu oldular. İki kez yarı finalde elendiler. Knight, üç şampiyonlukla en fazla NCAA şampiyonluğu olan üç koçtan biri olma payesini edindi. Aynı zamanda Big Ten'i de 11 kez zaferle tamamladılar. Efsane, Indiana'da geçirdiği 29 yılda tavanı da tabanı da yaşadı. Mesela, 1975 takımı oldukça yetenekliydi. Hatta o kadroyu "Kolej basketbolunda gördüğüm en iyi takım" diye tanımlamıştı. 1976 takımı ise mental olarak hayatında gördüğü en iyi basketbol ekibiydi. 'Yenilmez' olarak anılan o takımla ilk şampiyonluklarını elde ettiler.
Belki konferansın en kötüsü olmadılar ama dibi gördükleri zamanlar oldu. Örneğin 1984- 85, kariyerindeki en berbat sezondu. Dokuz ay önce ABD ile olimpiyat şampiyonu olmuştu ama Indiana'da her şey tepetaklak gitti. As oyuncularını bench'e çekti, en iyi ribaund alan oyuncusunu takımdan kovdu. Antrenmanlarda terör estiriyordu. Hatta bazı arkadaşları Bob'ı mesleğe ara vermek konusunda ikna etmeye dahi çalıştı. Tabii ki istemedi. Yeniden ispat etmesi gerekenler olduğunu düşünüyordu. 45 yaşında yeniden başladı. Belki sıfırdan değil ama çok yakınından... Kara Kuvvetleri'nde altı, Indiana'da 16 senede yaptığı gibi takıma istediği basketbolu oynatabileceğini biliyordu. Sadece, bir yolunu bulmak zorundaydı.
-IV-
Bob Knight böyle bir karakterdi. Kaybetmek, ona hiçbir şeyin yaşatmadığı acıyı yaşatıyordu. Koç Al McGuire bu durumu şöyle anlatıyordu: "Bob oyunu yenebileceğini düşünüyor. Oyunu hiç kimse yenemez. Eğer bunu yapabilen biri olsaydı oyun diye bir şey kalmazdı. Fakat o bunu yapmaya çalışıyor ve yapamayınca kendi başarısızlığı olarak görüyor. İçi parçalanıyor."
Ünlü spor yazarı John Feinstein'in 1985-1986 sezonunda takımla birlikte geçirdiği altı aydan sonra yazdığı, Profil Kitap tarafından Zaferin Kıyısında ismiyle çevrilen kitapta koçun yaşadığı değişimi görmek mümkün. Knight, karakter olarak değil ama oyun anlayışı olarak değişimin ona yardımcı olacağını düşündü. Haklı da çıktı. Aynı sezon, Big Ten şampiyonluğundan bir maç uzaktayken Spartans karşısında oynadıkları ve farklı kazandıkları maçtan sonra bir radyo muhabiri, onu takip etmiş ve takımı nasıl yeniden bu hale getirebildiğini sormuştu. Knight'ın cevabı netti: "Alan savunmamız asıl farkı yarattı. Bunun için çok uğraştık. Farklı alan savunmaları denedik. Belki bir gün oturup onlar üzerine de konuşabiliriz." Bu ilginçti çünkü tecrübeli koç, geçmişte alan savunmasından nefret ederdi. O da değişime ayak uyduruyordu. Yine de o sezon şampiyon olamadılar. 1986-1987'de Steve Alford takımı sırtladı. Knight dönemindeki üçüncü NCAA şampiyonluğunu kazandılar. Koç, soyunma odasında tahtanın önüne geçip şunları söyledi: "Yaptığınız şey, kaybetmeyi reddetmekti. Tüm sene böyle bir takım oldunuz. Bugün kaybetmiş olsaydınız da sizinle gurur duyacaktım, bunu bilin." Parkeye sandalye fırlatma olayının üzerinden 765 gün geçmişti; Bob Knight çok yol kat etmişti.
-V-
Efsane, 2000 yılında ayrıldığı Indiana'ya bir daha geri dönmedi. Texas Tech'te geçirdiği sürenin ardından da basketboldan emekli oldu. Indiana'nın salonuna bir maç izlemek için dahi gitmedi. Ta ki geçtiğimiz aya kadar... 8 Şubat 2020, 1980 Big Ten konferans şampiyonluğunun kırkıncı yılıydı. General, Indiana'nın Purdue ile oynadığı maçı izlemek için salona davet edildi. Bu daveti geri çevirmeyen Knight, yıllar sonra da olsa hak ettiği yerde onurlandırıldı. Omuzlara alındı. Ayrılışının ardından Myles Brand tarafından kurulan cümleleri hak etmediğini düşünüyordu. Ancak yine de efsaneleştiği yere dönme vaktiydi. Küçük bir parti için olsa bile...
Bob Knight, plastik sandalyeyi parkeye fırlatıp o simge sahneyi yaşadığında pek çok arkadaşının deyişiyle uçurumdan aşağı yuvarlanmıştı. Toparlaması zordu. Al McGuire'a göre uçurumun kıyısında o kadar uzun süredir geziniyordu ki onun kadar zeki biri bile bir gün mutlaka aşağı düşecekti. Belki düşmüştü de... Ama yeniden çıkmış gibiydi. Veya çıkmamıştı. Ya da hepimiz bu konuda farklı düşünüyorduk. Mevzubahis Bob Knight olunca karar vermek çok zordu.