
Ulusal Kahraman
10 dk
Türk bisikleti, 1970'lerde çalkantılı bir sürece girmişti. Yine de 1960'lı yıllardan miras kalan heyecan, 70'lerin ilk yıllarında da korunmuştu. Bu dönemin 'ulusal kahramanlarının' başında ise Rifat Çalışkan geliyordu.
Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun elli yıllık geçmişini anlatmaya çalıştığım kitabım basılmıştı. Kitabı hazırlarken katkısını gördüğüm değerli bir eski bisikletçi, eserde Rifat Çalışkan'a fazla yer verdiğim konusunda beni eleştirmişti. Ben de ona, "O günlere ilişkin belge ve dokümanlarda kim varsa onun adı doğal olarak ortaya çıktı" demiştim... Haklıydım; 1962 yılından başlayarak, -daha sonra azalarak da olsa- on yıl boyunca manşetlerde ve fotoğraflarda hep Rifat Çalışkan ön plandaydı. Dolayısıyla kitabın ilk bölümü ona ayrılmıştı.
Yıldız
Rifat Çalışkan'ın en büyük şansı 1960'lardaki bisiklet iklimiydi. Talat Tunçalp gibi müthiş bir deneyim her türlü birikimiyle, neredeyse tek adam olarak bisikletin patronuydu. 1959'da federasyon başkanı olan Tunçalp, kendi işini de spor basınının kalbi olan İstanbul'a taşımış, şehrin potansiyel izleyicisinden de yararlanarak yarışların çoğunu burada yapar olmuştu. O yıllarda da parası olmayan devletin spor teşkilatı, Tunçalp'ın 'beynelmilel' yarış rüyasını desteklese de organizasyonların 'içeride' olmasından yanaydı. Güçlü Tunçalp hem Marmara Turu'nu beynelmilel yapacak hem de 1962 yılından başlayarak, takip eden altı yıl boyunca sporcularını dünya şampiyonalarına götürecekti.
Nasıl L'Equipe'in atası olan L'Auto'nun sponsorluğunda Fransa Turu; La Gazzetta dello Sport öncülüğünde İtalya Turu gelişmişse Türkiye'de de Cumhuriyet Gazetesi benzer bir role soyunmuştu. Ülkenin ilk bisiklet yazar ve yorumcusu sayılabilecek Tunçer Benokan, sonrasında Abdülkadir Yücelman; yine aynı gazetenin fotografçıları ve hatta Avrupa'daki benzerleri gibi çalışan karikatüristleri bisiklet sporunun 1960'lardaki parlatıcıları olmuştu. Detaylı yarış yorumlarının yanında, özellikle Rifat Çalışkan'ın bisikletiyle omuzlara alındığı fotoğraflar, günümüzde yarış bitiren sporcunun bisikletini havaya kaldırmasından çok daha etkili görüntü vermekteydi. Omuzlara alınan yalnızca sporcu değil, aynı zamanda onun aracıydı...
Çalışkan'ın bir başka şansı o yıllarda velodrom olan tek şehir Konya'da yaşıyor olmasıydı. Tekniğini ve sprint yeteneğini doğal olarak pistte geliştiriyordu. Konya Şehir Stadyumu'nda yer alan velodromda maç aralarında yapılan elemeli yarışların yıldızıydı. İzleyicinin coşkusundan motive olmayı o yıllarda tatmıştı. Kendi ailesi gibi bir Balkan göçmeni olan ve üzerinde hiç polemik yapılmadan, ittifakla bir değer olarak kabul edilen Türkiye'nin 'tek bisikletçisi' Nezir Sonakın ile aynı takımda pedal çevirmiş, ondan çok şey öğrenmişti.

Soldan Sağa: Rifat Çalışkan, Çetin Yüce, Hasan Selçuk, Talat Tunçalp, Gürol Atasoy, Nusret Ergül.
İlginçtir, Çalışkan daha Marmara Turu'nun yıldızı olmadan Salo di Garda'daki dünya şampiyonasıyla uluslararası bisiklet dünyasına girecek, deneyim kazanacaktı. 1963 yılında düzenlenen Marmara Turu ile başlayan şampiyonlukları, aynı yıl dört etaplı düzenlenen İstanbul-Ankara yarışını ve Büyükada'daki, Vatan Caddesi'ndeki müthiş seyircili kriteryumları alışı; Balıkesir Velodromu'nda yapılan dört yarıştan üçünü kazanması Rifat Çalışkan'ı tam anlamıyla bir yıldız yapıyordu.
O yıllarda Almanya'da eğitim gören Ünal Tolun da Türk bisikletinin bir başka şansıydı. Daha sonra federasyon başkanı da olacak olan Tolun, Almanya'daki yarışlarda sporculara eşlik ediyor, onlara ev sahipliği yapıyordu. Çalışkan, 1965 yılında katıldığı Almanya Turu'nda etap alınca, yurda dönüşte Sirkeci Garı'nda İtfaiye Bandosu eşliğinde karşılanacaktı. Karşılama heyetinde Beden Terbiyesi Bölge Müdürü, Olimpiyat Komitesi görevlileri, Pirelli ve Goodyear firmalarının temsilcileri de yer alıyordu! Gazeteci Tunçer Benokan'ın, "Bisiklet sporunun gelişmesi için Çalışkan'ın milli forma ile şehirlerden geçmesi gerektiği" yönündeki görüşü, TUR'larda gerçekleşiyor, bu da sporcuyu ulusal bir kahramana dönüştürüyordu.
Namus Belasına...
1966 yılında Marmara Turu, uluslararası seviyede yapıldı. Özellikle güçlü Rus ve Bulgar sporcuların katılımıyla görece kolay TUR birincilikleri dönemi sona eriyordu. Doğal olarak basından eleştiriler geliyor, Çetin Yüce'den başka Çalışkan'a takım içinde yardım edecek sporcunun olmayışından yakınılıyordu. Bulgar Kotev'in ardından ikinci olarak bitirdiği 1967 TUR'u sonrası, profesyonel olup Avrupa'da yarışmak isteği gazetelerde yer almıştı. 1968'de Marmara Turu'nun Türkiye Turu diye adlandırılıp 14 etaba çıkarılışı bir dönüm noktası olacaktı. Sporcular hazır olmadıkları uzun etaplarda kırılmış, bisiklette sorgulama dönemi başlamıştı. Çalışkan'ın, "Namus belasına çeviriyorum" demecinin ardından, Çetin Yüce ile birlikte gösterdikleri bunca çabanın maddi karşılığını alamadıkları için bisikleti bırakmayı düşündükleri minvalinde haberler de çıkmaktaydı.
1969 Türkiyesi'nin siyaset ve ekonomideki çalkantılı yılları doğal olarak sporu da etkilemekteydi. 1968 yılında görevden alınan Talat Tunçalp'ten sonraki federasyon başkanları onun kadar güçlü olamadıkları için Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ve spor bakanlığı ile sorun yaşıyorlardı. Doğal olarak sporun kendisi ve sporcular da bundan zarar görüyordu. 1969 yılında Çalışkan'dan beş yaş küçük olan Bulgaristan göçmeni Ali Hüryılmaz, Türkiye'ye iltica edecek, bisiklet bilgisi ve gücüyle spora damga vuracaktı. Aynı yıl, spor teşkilatı her ne kadar tasarruftan bahsetse de Akdeniz Turu adıyla, etaplı yeni bir yarış düzenlemeye başlayacak ve Çalışkan, eski rakibi Nusret Ergül yerine bu kez Halim Aytıç ve Ali Hüryılmaz ile sprint savaşımına girecekti. Çalışkan ne kadar millici ve otorite ile iyi geçinmeyi düstur edinmişse, Hüryılmaz da o denli çatışmacı, hakkını arayan, doğru bildiğini söylemekten kaçınmayan bir karakterdi. Dolayısıyla başı hiç beladan kurtulmadı. Türkiye'ye sığındığı yıl 1969 TUR'unda koşup yarışı Çalışkan'ın önünde dördüncü bitirse de uluslararası yarışma kuralları önüne konacak ve sonrasındaki iki TUR'da yer alamayacaktı.

"Neden geriledin?"
1971 yılında dolar yüzde 33 oranında devalüe edilmiş, 11,3 liradan 15 liraya yükselmişti. Ülkede müthiş bir bisiklet ekipmanı sıkıntısı yaşanmakta, spor teşkilatında da cadı kazanı kaynamaktaydı. O yılların demokratik Türkiyesi'nde bu çatışmalar basında genişçe yer bulabiliyordu. 1971 TUR'u öncesi, artık gelenekselleşen cumhurbaşkanı ziyaretinde, sporcu psikolojisinden hiç anlamayan dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın Çalışkan'a, "Nasılsın, neden geriledin?" demesi unutulmaz anlar arasına girecekti...
Çalışkan, 1971 TUR'unda üçüncü olmuş, 1972 yılında Ali Hüryılmaz'ın yer aldığı yarışta ise onun ardından altıncı bitirmişti. 1972 yılı TUR'u, bisiklet sporunu o yıl bırakacak olan Rifat Çalışkan, 1970'lere damga vuracak yeni yıldız Erol Küçükbakırcı ve Ali Hüryılmaz'ın aynı takımda buluştuğu ilk ve tek yarış olacaktı.
Çalışkan, dünya şampiyonalarında altı, Akdeniz Oyunları'nda ise iki kez boy göstermişti. Fakat bisiklet, olimpiyat oyunlarına dahil olmadığı için aktif döneminde bu deneyimi yaşayamamıştı. Nihayet Münih Olimpiyatı'nda bu şans doğmuştu. Şampiyonluklarla dolu kariyerinde olimpiyat oyunları, Çalışkan için son uluslararası katılım olacak; sonrasında bisiklete veda edecekti.
Rifat Çalışkan hemen ertesi yıl antrenör olarak görev alırken Ali Hüryılmaz, kurduğu Meriç Tekstil takımına aldığı Küçükbakırcı, Seyit Kırmızı, Ferhun Öğünç gibi yıldızlarla yurt içinde olduğu kadar, çok güçlü takımların yarıştığı Sırbistan Turu gibi yarışlarda da önemli başarılar elde edecekti.
Tuhaflıklar
1960'lı yıllarda, özelde Rifat Çalışkan'ın şampiyonlukları ile gazetelerde büyük oranda yer bulan ve teknik anlamda tartışılan bisiklet sporu, artık 1970'lerde kişisel çatışmaların yansıdığı satır aralarına sığdırılmaktadır. O yıllarda atamayla göreve gelen federasyon başkanlarının neredeyse hepsinin çok kısa süre içinde ya istifa etmesi ya da görevden alınması, sporun durumuna ilişkin en önemli göstergedir. 14 Mart 1973 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde son kırk ayda iki bakan, bir genel müdür ve 23 ayrı spor dalında federasyon başkanının değiştiği haberi yer almaktadır.
Yaşanan tuhaflıklar hiç de az değildir. İstanbul'a, şehirde yalnızca yirmi lisanslı sporcu olduğu için Genel Müdür İsmail Hakkı Güngör tarafından velodrom oluru verilmemesi, 1973 TUR'unda Ören Bayan firmasının sponsor oluşunun eleştiri konusu olması akla ilk gelenlerdir. Federasyon başkanının başarılı sporculara ödül verileceğini açıklaması üzerine TMOK Genel Sekreteri Suat Erler'in, "Bu tür profesyonellik arzularına asla izin verilmeyeceği" demeci ve milli takım kampına gelen Konyalı, Et Balık Kurumu sporcularının maaşlarının kesilmesi de vardır tabii... Spor teşkilatı o denli kontrolden uzak çalışmaktadır ki, Bursa'ya yapılmakta olan ülkenin üçüncü velodromu yapım hatası nedeniyle bir kez bile kullanılamadan sökülecektir.
1975 sonrası Fatih Özmen, Hasan Can, Şendoğan Yörük gibi kaliteli genç sporcuların bir önceki nesle eklenmesiyle çok daha hareketli geçer. 1970'lerin ilk yarısından farklı olarak hem TUR'a hem de Akdeniz Turu'na çok güçlü sporcular gelecek, ülke bisikletçisi de kendisini sınama olanağını bulacaktır. Erol Küçükbakırcı ve dönemin diğer bir başarılı ismi olan Haluk Günözgen'in yanına eklenen gençlerden oluşan bir takım ile ülke bisikleti en büyük sınavlarından birini 1977 yılı Tour de l'Avenir yarışında verecek, oradan iyi sonuçlarla dönecektir.
1960'ların yıldız ismi Rifat Çalışkan bu ve sonrasındaki dönemin başarılı Türk antrenörlerinden ve yöneticilerindendir. Çalışkan, yıldız sporculuğu hazmetmiş ve bunun getirisini sosyal yaşamında da görmüş birisi olarak, sakin ve olgun kişiliği ile spora her anlamda hizmetini sürdürmüştür. Bu nedenle, bisiklete -sporcu olarak- vedasının ardından yarım asır geçse bile onun bisikletiyle birlikte omuzlara alınış görüntüleri bir fotografik değerden öte, hâlâ yaşayan bir bisiklet efsanesi olduğunu hatırlatmaktadır...