
Umuda Yolculuk
14 dk
EuroBasket 1999’da Hidayet Türkoğlu, Kerem Tunçeri, Mehmet Okur gibi yeteneklere yeni bir yol açılmıştı. Cedi Osman da EuroBasket 2017’de aynı yolun peşinde…
Milli takımın kaptanı Sinan Güler ama sen de alttan gelen 95-96-97 jenerasyonunun liderisin ve gelecekte de takımın lideri olmaya adaysın. Milli takımdaki hedeflerin nedir?
Biz takım olarak artık o altın jenerasyon senelerine doğru geliyoruz. Önceki turnuvalara kıyasla bu sene takımda daha fazla genç oyuncu var. Bir jenerasyon geçişi dönemindeyiz ve biz de 95-96-97 jenerasyonu olarak altyapılarda hep madalya kazanma başarısı gösterdik. O yüzden, kendi adıma çok heyecanlı olduğumu söyleyebilirim. İlerleyen senelerde dünya şampiyonaları, olimpiyat oyunları oynayacağız. Her biri için ayrı heves duyuyorum.
Bireysel olarak hedefim, takım için elimden ne geliyorsa yapmak. Liderlik konusunda ise sizin de bahsettiğiniz gibi bir durum var. Elbette takımda kaptan Sinan Abi var, Semih (Erden) Abi var ancak ben de genç oyuncular arasında gerektiğinde hiç korkmadan sorumluluk almaya çalışıyorum. Gelecek sezon NBA’de forma giyeceğim, oyunumun üzerine bir şeyler koymam lazım. Milli takımla geçireceğim bu turnuva da oraya gitmeden önce harika bir basamak olacak.
Türkiye’nin genel Eurobasket karnesi pek de iyi değildir. 2001’de elde ettiğimiz ikincilik var ancak onun dışında hep sıkıntı yaşadık. Sen 2017 Avrupa Şampiyonası’na gidilirken takımın havasını nasıl buluyorsun?
Bence şu anda üzerimizde çok fazla baskı yok. Evet, Türkiye’de ve kendi seyircimiz önünde oynayacağız ama bence insanlar şu an bizden madalya beklemiyor. Ama söylediğiniz gibi, az beklenti bizim için daha iyi olabilir. Beklenti olduğunda daha ilk günden çeyrek finali düşünüyorsunuz; “Kim kimi yener, kim gelir?” falan diye. Bizse bu hatayı yapmayıp maç maç ilerleyeceğiz. İlk maç Rusya, ikinci maç Büyük Britanya... Bir şeyler başarmak istiyorsak tek yolu bu.

Bu kadro aklıma 1999’daki takımı getiriyor. Hidayet Türkoğlu, Kerem Tunçeri, Mehmet Okur... 79’lular ilk kez forma giymişti ve henüz 19-20 yaşlarındalardı. Bir basketle yarı finali kaçırdılar. Henüz yıldız statüsünde olmayan oyuncuların çoğunluğu oluşturduğu o takımda birliktelik de çok yüksek görünüyordu. Sizde de o havayı hissediyorum, ne dersin?
Şu an milli takımda olanlar, Sinan Abi hariç, bir yıldızdan ziyade ‘savaşçı’ rolünü üstlenecek oyuncular. Takımdaki herkes savaşacak, 40 dakika boyunca baskı yapacak, hızlı oynayacak oyuncular ki en önemlisi de bu. Daima en iyisini yapmaya çalışacağız. Kendi seyircimiz önünde oynayacak olmak da ayrıca harika. 2001, 2010... İki turnuva da çok iyi geçmişti. 2017 neden olmasın? Beklentiler düşük olsa da ben içten içe takımımıza güveniyorum.
NBA’e gitmeyi hedefleyen bir oyuncu olarak çok fazla gelişim kaydettin; köşe üçlüklerin artık daha keskin, daha çok ikili oyun oynayıp daha çok penetre ediyorsun, yani transition (geçiş) oyununun yanına başka şeyler de koydun. Bunlar bilinçli bir çaba sonucunda mı oldu, yoksa seneler içinde yeteneklerin mi gelişti?
Ben altyapıdan itibaren transition oyununu, hızlı hücum etmeyi hep sevdim. Ancak o dönemlerde şutum o kadar iyi değildi. Seneler içinde, sürekli çalışarak şutumu geliştirdim. Şut, normal bir çalışma sürecinde kendi kendine gelişecek bir şey değil. Evet, yeteneğin ya da kusursuz bir şut mekaniğin olabilir ama tekrar, hepsinden çok daha önemli.
Ray Allen da hep “Çalışmadan olmaz” demiştir...
Aynen öyle. İki sene önce çok yüzdeli atmıyordum ancak geçen sene Velimir Perasovic’le birlikte yüzdem epey arttı. Sonlara doğru biraz düşse de sezon performansımı beğendim. Çok çalışıyordum ve NBA düşüncesi de mesafeyi artırmama neden oldu. Biraz daha uzaktan atmaya başladım. İkili oyunları altyapıda da çok oynuyordum ancak üstyapıda zaman zaman rolüm değişti; hiç ikili oyun oynamayıp genelde köşede bekleyen bir rol oyuncusuna dönüştüğüm zamanlar oldu. Oysa ben topla da oynayabilen bir oyuncuyum. Milli takımda ise hep bu özgürlüğe sahip oldum, gerek Ergin (Ataman) Abi, gerek Ufuk (Sarıca) Abi döneminde.
Ben, o ikili oyunları oynadığım takdirde skora daha çok katkı verebiliyorum ancak diğer taraftan, köşelerde sınırlandırıldığım dönem de oyunuma çok şey kattı; arkadan cut’lar, hücum ribaundları, ekstra savunma işleri... Hem onu hem bunu öğrendim yani, çok güzel oldu. Tabii bir de sırtı dönük oyun var, bu sene Perasovic’le çok oynadım. Kendisi de ısrar etti ve o özelliğimi geliştirme imkânı buldum.

Özgürlükten bahsettin, aklıma Berlin’de büyük rol aldığın şampiyona geldi. Ancak bizim oyuncularımız genelde sürükleyici özellikte değil de rol oyuncusu sayılabilecek tipte oluyor. Bunu bir sorun olarak görüyor musun?
Ben bu sene Velimir Perasovic’le oynarken birçok farklı görev aldım. Bu da bana çok şey kattı. Dusan Ivkovic’le oynarken köşede duruyordum ve bir şekilde kendim yaratmaya çalışıyordum. Milli takımda da biraz zorlanacağımı düşünüyordum, tam o Berlin senesiydi hatta... Bir baktım, aksine kendimi çok daha iyi hissediyorum. Böylece iyi bir turnuva geçirdim. Üstüne Perasovic’leyken daha da geliştim. Umuyorum ki edindiğim tüm bu özellikleri NBA’de de kullanabilirim.
Hazır NBA macerana başlarken sormak istediğim bir şey var... Bu sene çok iyi başladığın maçlarda uzun süre kenarda oturduğunu gördük. Sanki biraz kenarda unutulduğun gibi bir görüntü vardı. Bu senden ziyade, Perasovic’in rotasyonuyla ilgili tabii... Ancak bu tip durumlarda, sonradan oyuna girsen bile, takım fark da yemiş olsa, oyuna saygın hep aynıydı. O ‘bırakmama’ duygusuna sahipsin yani. Bu mental seviyeyi nasıl sağlıyorsun?
Ben oynamaya çok açım. Tabii ki sezon içinde iyi oynarken kenara geldiğim ve unutulduğum zamanlar oldu ama orada kafa olarak sağlam kalmak çok önemli. Eskiden sinirleniyordum, moralim bozuluyordu ancak olgunlaştıkça bu değişti. Hem kendi iyiliğim hem takımın iyiliği için, kenarda 15 dakika otursam bile sahaya her çıktığımda aynı seviyede oynamam gerekli. Bu anlarda kafada ne kadar güçlüysem sahada da o kadar güçlüyüm çünkü oyundan düşersem takım arkadaşlarımı da kötü etkileyeceğimi biliyorum. Ben enerjiyle oynayan bir oyuncuyum, o enerjiyi takımıma da geçirmek isterim.
Kulüp personeli dışında özel olarak çalıştığın birileri var mı peki? Sonuçta NBA’e giderken bu tip çalışmalar biraz daha önemli olur. Senin gibi hedef koyan gençlere bu konuda bir önerin var mı?
Son iki senedir özel antrenörle kondisyon idmanları yapıyorum. Bu sene de Ohrid’de çalıştım. Sabah halter, akşam koşu ama o arada eğleniyordum da; göle falan gidiyorduk. İki-iki buçuk saat haltere konsantre oluyor, sonra göle gidip eğleniyor, akşam geri dönüp yeniden idman yapıyordum. Bu bahsettiğim, iki-üç haftalık bir dönemdi ve çok güzel geçti. Son iki yılda uyguladığım bu düzenin sporcular için çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Sezon bittiğinde sabah akşam eğlenmek ve tatil yapmak vücudu epey düşürüyor ama böyle bir aktif dinlenmeyle kendinizi çok dinç tutabiliyorsunuz. Tatile de vakit kalıyor...
Türkiye’de eğitim ve sporu birlikte yürütmek, bunu yaparken de hayatta diğer alanlara vakit ayırmak çok zor. Ancak bunu yapabilmek, bir gencin gelişimi için çok önemli. Sen oraları nasıl aştın? Abinin basketbolcu olduğunu biliyoruz, yardımı oldu mu?
Basketbola ilk olarak abim başladı. Sonra ben onu takip ettim. Türkiye yolculuğumuz bizim için farklı bir riskti. Sonuçta farklı bir ülkeye gidiyorsunuz... Ancak bizim için dil sorunu yoktu, Makedonya’da biraz farklı da olsa Türkçe konuşuluyor. Babam gidip geliyordu, onsuz ilk iki ay epey zorlandık. O ara abim lisansını alamadığı için çok oynayamadı. Yine de her problemde aile olarak birlikte durmayı başardık. O ilk ayları aştık ve her şey yoluna girdi. Bir yandan da okul vardı tabii. Başta çok zorlandım. Kültür Koleji’ne gittim. İlk günü hatırlıyorum, kâbus gibiydi. Sonra gün geçtikçe ona da alıştım. Antrenmanlar arttıkça bir seçim yapmanız gerekiyor; ya basketbol ya okul... Ben o riski aldım ve basketbolu seçtim.
Şu an üniversiteyi de yurt dışında okuyorum, online olarak, hatta son senem. Maalesef Türkiye’de üniversite okumam çok zor olurdu. Günde zaten çift idman yapıyorum, sonuçta okulun da takımı, maçları var ve onlarla da bir sorun yaşamak istemezdim. Şu anda üniversitede son senemdeyim, diplomamı da alacağım.
Online okumaya vakit ayırman bile çok önemli. Peki eğitimin sana neler katıyor? Kariyerini yönlendirmene yardımcı oluyor mu?
Her şeyi iki kere okur, okuduğum her şeyden emin olmaya çalışırım. Eskiden problemlerle karşılaşınca çok stres yapardım ama artık bunu bir kenara bıraktım. İlk olarak sakin kafayla düşünüyor, sonra karar veriyorum.
NBA kararını vermek hiç kolay değildir. Sonuçta Türkiye’de iyi bütçeli bir takımda top kullanan bir oyuncuyken bir anda NBA’e, hem de Cleveland Cavaliers’a gidiyorsun. Önemli bir hayal, önemli bir hedef... Karar sürecin nasıl gelişti?
Draft olduğumda iki senelik kapalı kontratım vardı, aslında üç sene ama ikinci senenin sonunda buyout çıkışlı. Draft olduğum günden itibaren amacım, Efes’te iki seneyi çok iyi geçirip ABD’ye öyle gitmekti. Sonunda bu hayalim de gerçekleşti. Karar vermek zor oldu mu? Açıkçası olmadı çünkü zaten o kararı vermiştim çoktan. Hep aklımda vardı, hep takımımın maçlarını takip ediyordum. Oyuncuları zaten tanıyordum ama videolarını izledim, istatistiklerine daha detaylı baktım.
LeBron James’le antrenman yapmak bile müthiş bir deneyim olacaktır ki maça çıkmaktan hiç bahsetmiyorum bile... Bununla ilgili hayallerin neler?
Çok heyecanlı bir durum var ortada. Hatta geçenlerde tekrar bir kadroya baktım, 2-3 pozisyonunda epey oyuncuları var. Rekabetin yüksek olacağı, zorlu bir süreç beni bekliyor. Büyük tecrübe yani. Lebron James’le, diğer büyük yıldızlarla antrenman yapmak, onu savunmak ya da savunamamak. Her hâlükârda çok güzel olacak, eminim...