Umut

11 dk

Mario Gomez, geçen sezon Beşiktaş’ta zirveyi gördükten sonra, bu yıl Wolfsburg ile farklı bir tecrübe yaşıyor. Sahanın içi kadar dışına da değer veren Alman golcü, Socrates’e konuştu.

Dieter Hecking ve Valerien Ismael’den sonra, Andries Jonker‘in artık Wolfsburg’daki son teknik direktörünüz olmasını mı umuyorsunuz?

Evet, öyle olmasını umuyorum gerçekten. Eğer her şey başladığı kadar olumlu gelişirse, benim kişisel düşüncemden tamamen bağımsız olarak, Andries Jonker‘in kulübün gelecek dönemine damgasını vurması, Wolfsburg için harika olur. Bunu gönülden temenni ediyorum. Antrenörle takım arasındaki kimya tutmuş durumda.

Bu kimya, sezon sonunun play-out oynama stresi olmadan geçirilmesine yetecek mi?

Durumu olduğundan güzel göstermeyelim. Ligden düşmemek için oynuyoruz, her maçtan puan almak zorundayız. Ama şu olumlu bir nokta: Andries Jonker’in yönetiminde aldığımız başarılı sonuçlar şans eseri ortaya çıkmadı. Sahadaki performansın somut nedenleri var. Son derece kısa bir zaman içinde, takımdan ne istediğini ve bu zor koşullar altında da iyi futbol oynanabileceğini anlamamızı sağladı. Gerçi oyun kalitesi açısından hâlâ olmayı istediğimiz yerde değiliz ama...

Wolfsburg önümüzdeki senelerde tekrar üst sıralar için mücadele edebilecek duruma gelecek mi?

Kulübün uzun vadeli vizyonu ve hedefi bu. Hiç lafı uzatmaya gerek yok: Kadromuzun kalitesi ve kulübün yaptığı yatırımın büyüklüğü göz önüne alındığında, bu takımın hedefinin ligde kalmak olması düşünülemez. Ama bazen böyle, beklenenden tamamen farklı durumlar ortaya çıkabilir ve bunlarla da başa çıkmayı bilmek gerekir tabii.

Dortmund’u ele alalım örneğin; iki sene önce kış arasına girildiğinde sondan ikinciydiler, hem de inanılmaz kaliteli bir takımla. Bunun sebebini kimse anlayamamıştı. Böyle bir durumda işin nedenlerini araştırmak ve kulübün içinde bunların tahlilini yapmak mecburiyetindesiniz. İşte şu anda Wolfsburg’da yapılan da bu. Öyle hissediyorum ki artık takımla mükemmel uyum içinde olan bir teknik direktörümüz var.

Wolfsburg’a Felix Magath'tan sonra tekrar şampiyonluklar kazandırabilecek bir teknik direktör mü?

Cevabı zor bir soru. Bundesliga’da diğer takımlara göre çok daha üstün olan iki takım var: Bayern ve Dortmund. Bunlar o kadar açık ara güçlüler ki diğer ekipler için önümüzdeki yıllarda herhangi bir şey kazanmak son derece zor olacak. Ve korkarım ki 50+1 kuralı geçerli olduğu sürece bu durum kolay kolay değişmeyecek.

50+1 kuralına, yani Almanya'daki kulüplerin kendi hisselerinin en az yüzde 51'ini ellerinde bulundurma mecburiyetine karşı mısınız?

Eski bir gelenekten gelen kulüplerin taraftarlarını anlıyorum. Ama kanaatimce, Bundesliga’da zirve mücadelesinin tekrar heyecanlı hâle gelmesi için tek şansımız, bu kuralı yeniden gözden geçirmek. Bunu yapmazsak, önümüzdeki 10 sezonda 10 kez Bayern şampiyon olur. Onların bir şekilde tökezlediği senelerde de belki Dortmund ya da bir süre sonra belki Leipzig... Ama mesela İngiltere’de çok daha fazla takım şampiyonluğa oynuyor ve hepsinin gerçek anlamda kupayı kazanma şansları var. Gerçi ben Wolfsburg ve Leipzig’in, özel mali imkânları nedeniyle böyle bir potansiyelleri olduğuna inanıyorum ama bu kulüplerin de Bayern ve Dortmund’la aralarındaki farkı önümüzdeki yıllarda kapatması mümkün değil. Ara çok açıldı, kapatmak yıllar sürecek ama birkaç yıl sürmesi hiç kapanmamasından iyidir.

Söylediklerinizden, önümüzdeki yıllarda Bundesliga’da, kümede kalma mücadelesinin zirve yarışından çok daha heyecanlı olacağı sonucu da çıkmıyor mu?

Evet ve ben bunu çok üzücü buluyorum. 14 takım her hafta stres yaşıyor, her hafta baskı altında. Bu takımlar, aslında oynayabilecekleri futbolu oynayamıyorlar çünkü tek mesele, ânı kurtarmak. Asabiyet hâkim Bundesliga‘ya. Oysa ben, sportif sonuçların bütün el yakıcılığına rağmen kulüplerden, kuruluş felsefelerine dönmelerini ve buna uygun hareket etmelerini isterdim... Ve kamuoyundan, sadece aktüel gündemi izlemekten vazgeçmesini... Ve antrenörlerden, her mağlubiyetten sonra mevcudiyetlerinin sorgulanması korkusuyla sadece hayatta kalma mücadelesi vermemelerini, bir oyun felsefesi inşa etmeye çalışmalarını...

Wolfsburg’la sözleşmeniz 2019’da sona eriyor. Sözleşmeniz bittiğinde 33 yaşında olacaksınız ve 33, profesyonel kariyerinizin en başından beri sırtınızda taşıdığınız numara...

İşin komik yanı ne, biliyor musunuz? 20’li yaşlarımın başından sonuna kadar aklımda olan hep şuydu: 33 yaşında bırakacağım. Tam da bu yüzden. 33, bütün kariyerim boyunca bu kadar önemli bir rol oynadığı için. Eskiden çok sayıda batıl inancım vardı, son senelerde biraz kurtuldum bunlardan. Tamam, maçlardan önce hâlâ birtakım tuhaflıklarım vardır. Mesela önce sol, sonra sağ ayakkabımı giyerim ya da bu tarz şeyler işte... Ancak kariyerime nokta koymak gibi önemli bir adımı, batıl inançlarıma bağlı kalarak atmayacağım elbette. Başarılı olduğumu ve keyif aldığımı düşündüğüm sürece oynamaya devam edeceğim. Futbolu bıraktıktan sonraki zamanı düşündüğümde ise hep pozitif duygular hissediyorum. Kendimle tamamen barışığım. Her şey hemen yarın bitecek bile olsa kendime şunu söyleyebilirim: Harika bir kariyerim oldu.

Futbolu bıraktıktan sonra teknik ya da sportif direktörlük gibi planlarınız var mı?

Antrenör ya da sportif direktör olarak çalışmam bugün için söz konusu değil; çünkü istediğim gibi hareket edebilme özgürlüğünden vazgeçmek istemiyorum. Kariyerimi sona erdirdikten sonra, cuma akşamları benzer otellerin lobilerinde oturup önümüzdeki maç üzerine düşünmek zorunda kalmak gibi bir planım yok.

Dirk Nowitzki ile gerçekten yakın arkadaş mısınız?

Arkadaşlık demek pek mümkün değil, sadece 2015 Şampiyonlar Ligi Finali’ni beraber seyrettik ve muhteşem bir hafta sonu geçirdik. Dirk, mizah duygusu kuvvetli ve yeni fikirlere açık bir tip. Devamlı futbolla ilgili sorular sordu. Herkes onun ne kadar doğal olduğunu anlatıyor ve onunla bir kez bile aynı ortamda bulununca siz de kendi kendinize bunu söylüyorsunuz: Hakikaten son derece doğal, mütevazı. Sanki NBA’de hiç maça çıkmamış gibi normal. O gerçekten etkileyici bir figür ve her sporcu için bir örnek.

Peki, kim daha önce emekli olacak? Dirk Nowitzki mi, Mario Gomez mi?

Uzun olanımızın aklında ne var bilmiyorum, bekleyelim görelim. Sanki hiç yaşlanmıyor gibi görünüyor ama hissiyatım öyle ki ben daha uzun süre oynayacağım.

Wolfsburg’dan sonra Bundesliga’da başka bir takımda oynamayı düşünebiliyor musunuz peki?

Zor... Ancak kesin ifadeler kullanmaktan hoşlanmam çünkü insan gelecekte nelerle karşılaşacağını bilemez. Geçmişte, yaptığım planlarla ilgili kötü tecrübelerim de oldu. Artık sadece ânı yaşamaya ve içinde bulunduğum zamanın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Bu beni inanılmaz ölçüde rahatlatıyor. Sportif açıdan bundan sonraki adım, beni şu anda hiç ilgilendirmiyor.

Yurt dışında son bir durak da mı?

Şu anki durumda Almanya’ya, Bundesliga’ya dönmüş olmaktan mutluyum. Statlar dolu, harika bir atmosfer var, ayrıca aileme daha yakınım, onların da beni ve eşimi ziyaret etmeleri çok daha kolay. Ailemizde şu sıralar birçok küçük çocuk var ve biz, onların bu hâlini yaşamak niyetindeyiz. Onları ilk kez beş yaşına bastıklarında görmek istemiyoruz yani.

Türkiye medyasındaki bütün söylentilere rağmen Beşiktaş‘a dönmek söz konusu değil yani?

Bana doğru aktarılıyorsa eğer Türk Basınıa göre şu ana kadar üç defa İstanbul'a dönmüş ve üç kere sözleşme imzalamışım zaten. Ama ciddi olmamız gerekirse Türkiye dönemim benim için çok faydalı oldu, her şey muazzamdı. İnsanlar çok cana yakındılar, harika bir sene geçirdim orada. Ama basın gerçekten abartılı. Şanslıydım ki gazetelerde yazılanları anlamıyordum ama hiç olmamış hadiselerin anlatıldığını ve söylediklerimin tamamen çarpıtılarak aktarıldığını biliyorum.

Buna tepkiniz nasıl oldu?

Hiçbir tepki göstermedim. Yazdıklarını değiştirmeye çalışmadım, bu tür atışmaların içine hiç girmedim. Bıraktım, işler kendi kendine yolunu bulsun. Ben sadece spora konsantre oldum. Bu yüzden de bütün gazetecilerle aram iyiydi. (Gülüyor) Şimdi geriye bakınca hepsi bir şekilde eğlenceli geliyor insana.

Benimle ilgili tatsız bir hikaye yazanların aklı, bir dahaki görüşmemizde dostça bir tavır gösterdiğimde iyice karışıyordu. Ama aslında bilmiyordum, karşımdaki iyilerden miydi yoksa kötülerden mi? Bu tavrımı buraya da taşıdım. Artık başkalarının ya da gazetecilerin beni hangi gözle gördükleriyle fazla ilgilenmiyorum. Bu yüzden, sadece kendim olmaya ve bu sırada herkese dostça davranmaya çalışıyorum. İşte bu yüzden Türkiye, benim için belirleyici önemdeydi. Ama şimdi her şeyimle Wolfsburg’dayım ve şunu gayet net biçimde açıklamak isterim: Türkiye’de yazılanlar, Almanya’da keyifsizmişim ve geri dönmek istiyormuşum falan filan, hepsi masal bunların.

Son Dünya Kupası şampiyonusunuz, 2018 için hedefler ne?

Şampiyonluk Almanya için daima gerçekçi bir hedeftir, özellikle de şu anda sahip olduğumuz kadroyla. Ama bu hedef gerçekleşir mi? Bu sorunun cevabı birçok faktöre bağlı. Mesela bu seviyede, yani en tepe noktada, anlık form durumları daima belirleyici bir etken olur. Ama şimdiden kesin olan bir şey var: 2018’de Rusya’ya, her zamanki gibi favorilerden biri olarak gideceğiz.

Benim de kariyerimin muhtemelen son turnuvası olacak. Öyle ya da böyle, güzel bir son. 2014’de sakatlanıp Brezilya’ya gidemeyince kendime hep şunu söyledim: Bir Avrupa Şampiyonası ve bir Dünya Kupası şansım daha var. Beni geçmişte ve bugün motive eden bu oldu. Euro 2016’ya gidebildim, şimdi de Dünya Kupası için çalışmaya devam ediyorum. Kendime güvenim tam ve ciddi şekilde umutluyum.

Sosyal anlamda, Türkiye’nin içinden geçtiği süreçle ilgili neler söylemek istersiniz?

Büyük politik tartışmaların içine girmek istemiyorum. Türkiye’de yaşayan insanlar için tek arzum, bütün huzursuzluklardan sonra koşulların tekrar normalleşmesi. Barış istiyorum; sadece Türkiye’de de değil, her yerde.

Dünya siyasetinin mevcut durumu sizde kaygı mı yaratıyor?

Biliyorsunuz, her zaman döngüler yaşanır. Bir dönem büyük yapılar kurulmuş: AB, NATO vs. Farklı uluslar bile bir araya gelmişler, birleşmişler. Çünkü insanlar şunu anlamış: Beraber olduğunuz müddetçe kuvvetlisiniz. Bu uzun süre gayet iyi işlemiş ama şimdi insanların şöyle bir hissiyatı var: Herkes kendini denemek istiyor, sürtüşme istiyor, kavga istiyor. Sonunda yine anlayacaklar ki işler sadece beraber hareket ettikleri takdirde yürüyecek. Nihayetinde daha iyi ve barışçıl bir sonuca ulaşılacağını umuyorum. Gelecek için en büyük isteğim bu.

Socrates Dergi