Umut Işığı

15 dk

Giannis Antetokounmpo, dünyanın en iyi basketbolcularından biri ve buna kendisi de hâlâ inanamıyor. Onu, küçüklüğünden beri tanıyan Yunan gazeteci Nikos Varlas'a sorduk.

Getty Images

Milwaukee Bucks ile olağanüstü bir normal sezon geçiren Giannis, play-off'larda istediği noktaya çıkamamıştı. Ama müzesindeki MVP ödülü daha da parlak bir geleceğin habercisi gibi. 2019 FIBA Dünya Kupası'nda, Yunanistan'ı podyuma çıkarmak isteyen yıldız oyuncunun hayat hikâyesi ise Yeşilçam filmlerini aratmayacak cinsten. Şimdi, Nikos Varlas'ın anlatımıyla, en başa dönelim...

Giannis'i ilk kez Filathlitikos takımında görmüştüm. 16 yaş altı takımla ve A takımla aynı dönemde antrenmana çıktığında takım Yunanistan Üçüncü Ligi'ndeydi. Onu ilk izlediğimde çok şaşırmıştım hatta şoka girmiştim. Basketbolu bilen herkes hissettiklerimi anlayacaktır. Aslında ilk bakışta çok uzun değildi ve diğer çocuklardan farkı yoktu. Savunma ribaundu aldı, birkaç güzel oyunla rakiplerini geçti ve potaya gitti. O günden sonra, 2010-2011 civarı tüm takvimimi ona göre ayarlamaya uğraşıyordum. NBA tarafından draft edildiği seneye kadar iç saha maçlarının yüzde 70-80'ini izlemişimdir. Şanslıydım çünkü en yakın arkadaşlarımdan Giorgos Panou, Giannis'in menajeri olmuştu. Giorgos, en iyi antrenörlük okullarından birisinden mezun oldu, AEK gibi takımlarda çalıştı ve 2006 Dünya Kupası'nda ikinci olan milli takımın yardımcı antrenörlerindendi. O dönem bir problemi oldu ve dönüp dolaşıp Filathlitikos'ta yardımcı antrenör oldu. Ancak Giannis ile tanışınca koçluğu bırakıp onun menajeri olmayı teklif etti. Bu sayede gelişimini gün gün takip ettim.

Bana sorarsanız Giannis'in en mühim kabiliyeti herkesin üstüne gidebilmesi. Kimseden korkusu yok. Onlarca yetenekli oyuncuyla karşılaştım: Papaloukas, Spanoulis, Diamantidis... Ancak daha önce Giannis'in kişiliğine sahip kimseyle karşılaşmadım. Zira ailesinin karnını doyurabilmek ve para kazanabilmek adına 10 yaşında sokaklara çıkmış birisinden söz ediyoruz. Fakir bir muhit olan Sepolia'da büyümüş ve 14 yaşına kadar orada kalmış. Küçükken hem para kazanıp karnını doyurmak için sokakta gözlük, saat ve benzeri şeyler satıyor hem de antrenmanlara katılıyordu. 2010-11 sezonu olması lazım, günde iki idman yapıyordu, Sepolia ile Zografou arasındaki 7-8 kilometreyi her gün ya otobüsle ya da yürüyerek aşıyordu. Bu tempoda bunaldığını hatırlıyorum. Çok kötü hissediyordu zira ailesi için bir şeyler satıp para getiremediğini söylüyordu. Evde dört kardeş ve ebeveynlerle beraber toplam altı kişi vardı. Yemek derken öyle fazla bir şey anlamayın, yaşamlarını idame ettirecek kadar yemekten bahsediyorum. Bazen sadece toplam iki kruvasan alabilecek bir para. Ailenin hepsine yetecek yemekleri yoktu. Bu yüzden Giannis'in aklını kurcalayan düşünceler vardı ve bir yerden sonra para kazanamadığı için basketbolu bırakmayı bile düşündü.

Ailesi ve bilhassa Giorgos onu basketbola devam etmesi için desteklediler. Giorgos, o günlerden itibaren sadece menajeri değil, kılavuzu da oldu. Sonrasında Giannis de ne kadar iyi olduğunu fark etti. Aynı takımın iki farklı grubuyla günde çift idman yapmaya başlayıp şansını kesin bir şekilde denemeye karar verdi. O yaz başında 80 kilogramdan 87'ye kadar çıktı. İdmanlarda çılgınca şeyler yapmaya başladı ve basketbola devam etmesi gerektiğini anladı. Annesi okuldaki derslerine çalışması için de onu zorluyordu çünkü Giannis çok iyi bir öğrenciydi. Tekrarlıyorum, bana göre Giannis'in karakteri ona yardım eden en önemli faktördü. Sahadaki hiç kimseye hiçbir şey bırakmayacak kadar hırslıydı. Yunanistan Ligi'nde üst seviyelerde hiçbir tecrübesi olmadan mücadele ettiği zamanları hatırlıyorum. Giannis 16 yaşındayken ondan çok daha tecrübeli ve kütleli isimlerle mücadele ediyordu. 35-36 yaşındaki adamlardan bahsediyorum. Ona faul yapıyorlar, üstüne gidiyorlardı, bunun inanılmaz zorlayıcı olduğunu görebiliyordunuz.

"Giannis'in aklını kurcalayan düşünceler vardı ve bir yerden sonra para kazanamadığı için basketbolu bırakmayı bile düşündü."

"Giannis'in aklını kurcalayan düşünceler vardı ve bir yerden sonra para kazanamadığı için basketbolu bırakmayı bile düşündü."

Bir alışkanlığı da şudur. Maç esnasında bileği burkulduğunda bir ay sonra parkelere döneceğini düşünürsünüz. Ancak iki dakika sonra döner ve en iyi oyununu oynar. Bunu en az 5-6 kez gördüm. Bir oyuncu, bileğini çok kötü şekilde burktuktan bir dakika sonra sahaya dönüp inanılmaz bir oyun sergilerse anlarsınız ki o oyuncu başkadır. Kısacası bana sorarsanız Giannis'in olağanüstü gelişiminin temelinde büyüme şartlarından kaynaklı karakteri yatıyor. Onunla ilgili birçok hikâye anlatabilirim. Bir kere içinde bir deli gizli. Saha içinde ve dışında farklı birisi. Dışarıda çok naziktir. NBA'e gittiği zamanlarda bile bana karşı, ondan büyük herkese karşı olduğu gibi, çok nazikti. "Bu kadar nazik davranmana gerek yok, benimle arkadaşınmış gibi konuş" derdim. Bu değişmedi. Çok utangaç, içine kapanık birisiydi. Nezaketini ve mahcubiyetini her yerde görebilirdiniz. Saha içine girdiği andan itibaren ise bir suikastçı ya da seri katilden farksız. Kardeşleriyle, babasıyla hatta profesyonel olmayan kişilerle oynadığı zamanlarda bile, attığınız her baskete sizi pişman edecektir. Kimseye bir sayı bile attırmak istemez.

Türkiye gibi Yunanistan da uzun yıllardır birçok ülkeden göç aldı. Suriye'den Nijerya'ya farklı ülkelerden insanlar geldiler. Diğer yandan da Giannis, Yunanistan'ın şansı oldu. Karakterinden söz ettik ama fiziği de basketbolda gördüğüm en iyi fizik. Sahip olduğu boya rağmen oyun felsefesi, perspektifi ve yetenekleri bir oyun kurucu gibi. İnanılmaz zeki. Doğru yönlendirdiği büyük bir egoya sahip. Bu yüzden de şu anda etkilediği insanlarla kalmayıp daha da büyük kitlelere ulaşabilir. Politikacıların göçmenlere yaklaşımlarını değiştirebilir. Çünkü Atina'da altı milyona yakın kişi yaşıyor ve bu nüfusun iki milyonu göçmenlerden oluşuyor. Bu insanlara şans verebilecek bir sistem de yaratmalısınız. En önemlisi, onlara nüfus belgeleri temin etmelisiniz. Giannis'in 18 yaşına gelene kadar hiçbir vatandaşlığı ve Yunanistan dışına çıkma izni yoktu. Yunanistan'ın dört bir yerinde bazı belgelerle basketbol oynuyordu. Eğer 18 yaşından sonra Yunanistan'da kalmaya devam etseydi ve pasaportu olmasaydı yerel liglerde bile basketbol oynayamazdı. Bu yüzden konu sadece Giannis ile ilgili değil, binlerce insanla ilgili...

Giannis, ABD'ye gitmeden önce son üç ay içerisinde pasaportunu alabildi ve bunun ardında iki farklı hikâye var. İlki, Nijerya birkaç düzenleme yaptığı için Giannis, ABD'ye draft gününe gitmeden önce Yunan pasaportu alabilme şansını kaybetmişti. Nijerya pasaportuna sahip olacaktı çünkü ABD'ye başka türlü uçabilme ihtimali yoktu. Fakat diğer taraftan Cotonou Anlaşması ile İspanyol vatandaşlığı alması söylenmişti. Önüne İspanya'dan mühim bir teklif geldi. Ancak bunu kabul etmedi. Sabretti ve Yunan pasaportu almayı bekledi. Çünkü yeni bir ülkede okula gittiğinde, o zamana kadar başka bir kültür görmemiş birisi olarak gidiyorsun. Giannis geldiği yer itibarıyla yüzde yüz Nijeryalı. Çünkü annesi de babası da Nijeryalı. Ancak bir insan olarak; tecrübeleri, kültürü, reaksiyonları hatta mizah anlayışı ve düşünce biçimi yüzde yüz Yunan. Buradaki mühim mesele, çok zorlu ve tehlikeli bir süreçte sakin ve sabırlı kalmasıydı. Dolayısıyla onun gibi insanlara umut ışığı olduğunu biliyorum. Bir ilham kaynağı.

Rüya Gibi

PlayStation oynamayı çok seviyor. Birlikte oynarken ben hep LeBron'u alıyordum, o da Durant'i seçiyordu. Durant için deli oluyor. Hep kaybediyordu, o başka hikâye ama hep Durant'le oynardı. Derdi ki "Durant ile oynamayı seçmek hayal gibi." O sohbetten beş yıl sonra All-Star kadroları için yapılan seçmede LeBron'un karşısında takım kurdu. "Farkında mısın, onlarla PlayStation'da oynadığın için çok mutluydun, şimdi gerçekten seçiyorsun?" O da, "Hayır, rüya gibi" demişti. Her şey çok hızlı oldu ve o bile bazen idrak etmekte zorlanıyor.

Babasını çok ani kaybetti. Kalp krizinden... Bence hayatında yaşadığı en zor an buydu. Biliyorum ki her sabah uyandığında babasını düşünüyor. Kendine onun için hedefler koyuyor. Bu hedeflerini kâğıtlara yazmaktan hoşlanır. Kobe Bryant gibi isimlerden duyduklarını, güvendiği arkadaşlarından işittiklerini de yazar. Onun yaklaşımına göre hayatta kazandığı asıl madalyalar, yaşadıklarından çıkardığı derslerdir.

Zihnini çalıştırmayı sever. LeBron James'in maç önü ritüeli gibi, Giannis'in de küçük dans hareketleriyle hareket edip bir potadan diğerine gittiği bir ritüeli olduğuna dikkat etmiş miydiniz? Her maç aynı hareketi yapıyor. Babasına adadığı bir hareket bu. Dikkat edin, potaya doğru gidip göğsüne vuracağı bu hareketi göreceksiniz. Nike'ın tasarladığı bütün ayakkabılarda aile üyelerinin isminin yazdığını biliyor muydunuz? Bir diğer çift ayakkabıysa 'Güller' adını verdiğimiz kırmızı beyaz bir model. Çünkü babasının en sevdiği renk kırmızıydı ve gül de en sevdiği çiçekti.

Babası çok iyi bir futbolcuydu. Nijerya Milli Takımı'nda oynamıştı. İç savaşta eşiyle beraber ülkeden ayrılmak zorunda kaldılar. Annesi Veronica da yüksek atlamacı bir atletti. Yeni bir ev bulabilmek için Avrupa'da on ülke gezdiler. Gittikleri ülkelerden biri de Türkiye'ydi. Eğer orada kalsalardı Giannis şu an Türkiye için oynuyor olabilirdi. Yani Yunanistan'da doğması tamamen tesadüf. Yaşayacak ülke aradıkları dönemde babası bir Bundesliga takımı tarafından test edilmişti. Beş oyuncuyu test ediyorlardı ve son ikiye kalmıştı. Ama çapraz bağları koptu ve takımdan kesildi. Sonra Yunanistan'a gelmeyi düşündü çünkü Yunanistan'da herkes için okulların bedava olduğunu okumuştu. Bu da onların yolunu Atina'ya kadar getirdi. Spor tarihindeki büyük kırılmalardan biri belki de..

Giannis bir dernek kurdu ve babasının adını verdi. Kampta sadece parası olmayan, mülteci, ailesini kaybetmiş, Sepolia'da yaşayan çocuklar olacak. Kamp iki senelik olacak, çocuklara burslar verilecek. Giannis bu derneğin o basketbolu bıraktıktan, hatta öldükten sonra bile insanlara yardım etmesini istiyor. Kısacası bu derneğin sonsuza kadar yaşamasını istiyor. LeBron'un yaptığı gibi işler yapmak istiyor, okullar açmak istiyor, bunu birçok kez resmî olarak söyledi.

O artık umudun sembolü, sadece bir NBA ikonu değil. Dürüst olmak gerekirse NBA'in bunu çok daha erken anladığına inanıyorum. Bana göre son iki senede neyin geleceğini anladılar ve Giannis'i NBA'in yeni yüzü olarak seçtiler. Ama, o değişmek istemiyor. Bir nedenden dolayı oynamadığında takım elbise giymiyor. Bench'te spor kıyafetleri giymeye devam ediyor. Bu çok komik. NBA'den ceza alıyor ama "Umurumda değil" diyor. Değişmek istemiyor. Tamamen aynı kalamaz çünkü dışarı çıktığında artık bütün gözler üstünde olduğu için kişisel bir zaman geçiremiyor. Bu yüzden aynı kalmak zor. Ama yıllardır tanıdığı insanlarla beraberken, o hâlâ aynı kişi.

"O artık umudun sembolü, sadece bir NBA ikonu değil."

"O artık umudun sembolü, sadece bir NBA ikonu değil."

Giannis'in beni etkileyen bir diğer özelliği de hiçbir şeyi unutmaması. Yunanistan'a geldiği zamanlarda, büyüdüğü mahallede yürümeyi çok sever. Yürürken çocukluğundan, okul döneminden rastladığı yüzleri hatırlamaya çalışır. Zaten unutmamıştır kimseyi. Mesela okul yolunda bazı günlerde kardeşiyle yürürken onların perişan hâlini gören bir küçük dükkân sahibi onlara tost, su ve portakal suyu vermiştir. Giannis onu daha ilk ziyaretinde görünce hatırlar. O dükkâna ekonomik krizde destek olur. Hatta tüm mahalleye...

Giannis ile arkadaşsanız ve maçına gittiyseniz onu görebilmeniz için maçın bitmesi yetmez. Çünkü her maç sonrası bir idman yapar. Hatta 10 günün sadece birinde maç sonrası direkt yemeğe gider. Diğer dokuz günde hemen antrenman yapar. Maçta en az 35 dakika forma giymiş olsa da... Hayatım boyunca maç sonrası bu kadar özel antrenman yapan basketbolcu görmedim. Böylesine çok antrenman yapması iyi bir şey mi, onu da bilmiyorum. Ama ondaki motivasyon bu. İyi oynadığı bir maç sonrası yemeğe gittiğimizde iyi yaptığı şeyleri söylemenizden nefret eder. Hemen sıkılır. "Bugün nerelerde hata yaptım, bunları söyle" der. 45 sayı atıp kazandıkları bir maçtan sonra bile...

Evde, üzerinde Scottie Pippen, Michael Jordan ve Allen Iverson gibi oyuncuların kariyerlerinin, gelişmek için yaptıkları şeylerin ve bazı sözlerinin olduğu bir harita hazırladı. Her gün kalkıyor, alıntıları görüyor. Eğer bir sonraki maçları sahalarındaysa antrenman genelde 11'de oluyor. Sabah sekiz gibi kalkar. Kahvaltı yapıp takım antrenmanından iki saat önce arenaya gider. Kendisi çalışır. Ardından takımla bir saat antrenman yapar. Sonra bir saat fazla kalır. Akabinde eve döner, biraz uyur ve maça öyle gider. Maç bitince genelde yemeğini yakınlarda bir yerden alır ve hemen antrenman sahasına döner. Çünkü bütün gün orada olmak ister. "Antrenman yapma, sabah üç saat yaptın, 40 dakika oynadın, yarın da maçın var, dinlen" desen bile hâlâ elinde top tutmaya çalışır. 2018'de Eurohoops belgeseli için yanına gittiğimde dizindeki sakatlığa rağmen -All-Star arası nedeniyle herkes izinliyken- o antrenman yapıyordu. Bu başka türlü bir zihinsel seviye.

Gece Antrenmanları

Bir başka alışkanlığını da Kobe'den aldı. İki gece üst üste oynanan maçlardan konuşuyorlardı. Arka arkaya maçınız olduğunda, karşılaşmayı bitirir, uçağa biner ve başka bir şehre gidersiniz. Genelde otele sabah dörtte gelirsiniz ve akşama maç vardır. Uçuş kaslara baskı uygular ve yorgun düşersiniz. Basınçtan dolayı iyileşecek zaman da yok. Giannis "Vücudumu diri tutmak ve ertesi gün aynı seviyede oynamak çok zor" diyordu. Bu konuşma 2017 Mart'taydı. Kobe ona "Yapabildiğin zaman gece ikiden dörde kadar idman yapmaya çalış. Ama sık sık yapmalısın. Sonrasında vücudun buna alışacak ve arka arkaya maçlar oynadığında üç saatlik uyku ile vücudunun diri kaldığını göreceksin." Giannis o günden sonra böyle yapmaya başladı. Son iki senedir takvimin en sıkışık dönemlerinde nasıl oynadığına bakın. En iyi olmak için yapılabilecek her şeyi yapan biri...

Karakterine her şey için sorumluluk alma hissiyatı yerleşmiş. Milli takımda da kim olduğunu ve takımdaki diğer insanların onun hakkında neler düşündüğünü biliyor. Takım arkadaşlarının kendisini onunla eşit hissetmesine çalışıyor. Bourousis, Printezis, Papanikolaou gibi oyunculara çok saygı duyduğunu söylüyor. Madalya kazanmayı deli gibi istiyor. Bunun için en doğru yaklaşımın gün gün gitmek olduğunu biliyor. Ama yapmaya çalıştığı en önemli şey sözleriyle değil de aksiyonlarıyla herkesin eşit olmasını sağlamak. Takım oyununa ve herkesin birbirine yardım etmesi gerektiğine inanıyor. Bu önemli çünkü o hiç bencil biri değil. Ne de olsa Papaloukas ve Diamantidis gibi basketbolcuları izleyerek büyüdü. Oyun kurucu özelliklerinin bir kısmı oradan geliyor. Küçükken izlediği basketbol, takım olmanın önemini kavratan bir yapıdaydı.

Çin'de de başarılı olmak için en iyi yolun alışkanlıklarına odaklı kalmak olduğunu biliyor. Bu hiç bencil olmamak ve bütün gün çalışmak demek. Milli takım antrenmanına gittiğinizde Giannis'in yüzde 110'unu vererek oynadığını görüyorsunuz. Şut atarak değil, her pozisyonda delice mücadele ederek... Onun gibi diğer oyuncular da agresif oynuyordu. Neden? Çünkü Giannis'in antrenmanda sanki takımda güvenli bir yeri yokmuş gibi oynadığını görüyorlar.

Takım olma hikâyesi mahallede yaptığı maçlara uzanıyor. Kardeşi Thanasis ile bir çift ayakkabıları vardı. Diğer çocuklarla üçe üç oynuyorlardı ama Thanasis ile aynı anda oynayamıyorlardı çünkü başka ayakkabıları yoktu. Sırayla çıkıyorlardı. Şimdiyse, tarihte ABD dışından imza ayakkabısı olan ilk basketbolcu. Bir peri masalı gibi. Giannis, dünya şampiyonluğunun peşinde. Yine tek başına değil de takım olmayı başararak. Paylaşarak. Kendine özgü bir mitolojik kahraman gibi...

Socrates Dergi