Unutulan Kimlik

4 dk

Başarısız bir dönemin ardından Brezilya kimliğini arıyor ama mesele farklı. Arıyor da acaba kimliğini hatırlıyor mu?

1980’li yıllardaki iki Dünya Kupası, Brezilya futboluna dair yapılan bütün tartışmaların gerçeklikten kopmasına neden oldu. Bir de pek sevilmeyen İtalya’ya ve sonrasında Fransa’ya penaltılarla yenilmiş olmaları, o Brezilya’nın olağanüstü bir seviyede hatırlanmasına neden oldu. “Ah o ne takımdı be abi!” diyenlerin çoğunluğu, o takımı çocuklarına adeta bir Harlem Globetrotters gibi anlatıyor.

Sonraki Brezilya takımları da o günlerin bir ‘futbol ideası’ olarak anımsanmasına destek oldu. 1990 takımı, dört maçta dört gol atarak elendi. 1994 takımı, Dünya Kupası’nı aldı ama oynadığı futbol hiç tatmin edici değildi. Belki en doğrusuydu ama 80’lerdeki Brezilya veya Pele’nin mirası değildi. 1998 takımı biraz daha esnedi, göze biraz daha hoş geldi ama o da büyük bir gerçeğin vücut bulmuş haline tosladı; güçlü, fizikli, çok koşan Afrika kökenli ve Avrupa eğitimli Fransızlara...

Brezilya 2002 Dünya Kupası’nı kazandı. Ronaldinho, Rivaldo ve Ronaldo herkesi mest etti. Ama kabul edelim, kötü bir turnuvaydı. Brezilya rakipsizdi. Eleme grubundan güç bela çıktıktan sonra, bir şekilde turnuva onları finale itti. Finalde de tarihin en kötü Almanya’sı geldi. O kadar kötü bir turnuvaydı ki finalist Almanya ve diğer kaybedenler, işlerin ters gittiğini anlayarak zaman içinde bir şeyleri değiştirmeye başladılar. 2006’nın kazananı İtalya oldu, finalisti Fransa, umut vereni Almanya’ydı... Brezilya ise samba yaparak şampiyon olacağını sandı ama karşısına çıkan ilk güçlü takıma yenildi; yani -ve yine- Fransa’ya.

Arayışlar da o zaman başladı; herkesten daha sonra… Topla sanat yapmanın bir kâr getirmediği düşünüldü. 2006 ve 1982 kaybetmişti, 1994 kazanmıştı. Futbol değişiyordu. O zaman Brezilya da değişmeliydi. 1994’ün kaptanı Carlos Dunga’yı takımın başına getirdiler ve 2010’a gittiler.

Çok az sanatçı, çok fazla emekçi vardı. Koşuyorlar, savunma yapıyorlar, gerektiği zaman da işi bitiriyorlardı. Hollanda ile oynanan çeyrek final, Brezilya futbolunun hâlâ devam eden kafa karışıklığının iyi bir özetiydi. Hatta belki de direkt Felipe Melo! Önce şahane bir ara pası attı. Sonra kendi kalesine bir gol (FIFA bunu daha sonra Sneijder’e yazdı), akabinde bir kırmızı kart! Melo’nun milli takımdaki son maçı oldu. Belki de o ikinci yarı farklı yaşansa, finalde Hollanda yerine Brezilya olacaktı.

Sıra 2014’e geldi ama o, ucundan değinilecek bir turnuva değil; başlı başına bir kitap konusu belki de... 1950 Maracana’nın intikamını almak için dört sene hazırlandılar ve başlarına daha kötüsü geldi. 7 gol yiyerek sahneden çekildiler.

2016 Copa America’da gruptan çıkamayınca, tartışmalar iyice alevlendi. Tamamen Avrupa’yı örnek almaları gerektiğini söyleyenlerin inadı sabit. ‘Avrupalı bir hoca’ fikrini önerenler dahi var. Fakat kimileri de “Bizim futbolumuz bu değil” diyerek 1982 vurgusu yapmaya devam ediyor. Fakat 1982 de sadece samba yapan bir takım değildi. O takım da koşuyor, mücadele ediyor, savunma yapmayı düşünüyordu. Savunmacıları ve kalecileri kötüydü ama hücumcuları ve orta sahaları da sadece topla cambazlık yapan isimler değildi. Mesela Zico; ‘Beyaz Pele’ olmasının yanı sıra devamlı hareket halindeydi. Falcao’nun özelliği orta sahayı toparlama meziyetiydi. Görevlerini yerine getiren ama ekstra olarak da rakiplerine göre topla daha çok haşır neşir olan futbolculardı.

Şimdilerde ise bütün yük Neymar’ın omuzlarında. Daha fazlası yok. Ronaldo’dan sonra forvet de çıkmadı. Luis Fabiano ve Fred ile turnuvalara katıldılar. Her sene onlarca, yüzlerce futbolcuyu ülke dışına ihraç ediyorlar ama santrforları olmadı! Brezilya’nın gol atacak oyuncusu yok. Devamlı stoper ve bek yetiştiriyorlar. Hatta Marcelo ve Dani Alves de savunma yapmadıkları için yeterli görülmüyor. Oyunu iki yönlü oynayan orta sahaları Premier Lig’de kapışılıyor. Ama savunma oyuncularına o kadar yüklendiler ki sahanın geri kalanını unuttular. Sahanın tamamını hatırladıkları zaman, kimliklerini de bulmuş olacaklar. Ama şu an buna, en az 1982 senesi kadar uzaklar!

Kutay Ersöz

16. Sayı
Temmuz 2016



Socrates Dergi