Uzun Soluklu

20 dk

Rafael Nadal hâlâ ilk günkü açlığıyla ve hırsıyla kortlarda. Peki bunun sırrı ne? İspanyol tenisçi, Socrates'e anlattı.

Rafael Nadal'ı gördüğünüzde, bir maçını izlediğinizde aklınıza ilk hangi kelimeler gelir? Tutku, şüphesiz. Açlık, aynı şekilde. Hırs, motivasyon, rekabet, savaş... Bunlar onu anlatmak için en uygun sözcükler. Ama gerçek şu ki İspanyol tenisçi de kendisini böyle görüyor. Socrates Almanya ekibinden Alexis Menuge'ün sorularını yanıtlarken de en çok bu temalar etrafında dönüyor. Çocukluğundaki tenisten günümüzdeki rakiplerine, Paris'i ilk görüşünden hâlâ oyuna duyduğu sevgiye kadar... Fazla uzatmayalım ve lafı Rafa'ya bırakalım..

Teniste sizi en çok etkileyen şey nedir?

Rekabet! Tenis öyle ağır bir spor ki neredeyse her gün bire bir mücadelede kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Hangi spor dalı olduğu fark etmez; rekabet içeren her şeye bayılıyorum. Kısacası rekabete aşığım.

Raketi alıp maça çıktığınız anda neler hissediyorsunuz?

Her oyunu kendim belirlemek isterim. Bu konuda diğer sporculardan bir farkım yok. Maça çıkmadan önce pozitif kalıp, o güne odaklanmaya çalışırım. İnsan her zaman gününde olmayabiliyor. Yine de pozitif kalıp, mantıktan şaşmamak gerek.

Çocukken izinden gittiğiniz belli bir isim var mıydı?

Çalışmayı hep sevdim. Fakat hiçbir zaman belli bir oyuncuyu taklit etmedim. Kulüpte sabahtan akşama kadar tenis oynardım. Çok güzel yıllardı.

Başka sporculardan bir şey kaptığınız ya da aynı şeyleri uygulamaya çalıştığınız da olmuştur herhâlde?

E nihayetinde taklit etmek yaratmaktan daha kolay. Başka sporcuları gözlemlerim. Neyi iyi yaptıklarını anlamaya çalışırım. İsim olarak örnek veremeyeceğim çünkü mühim olan birini taklit etmekten ziyade o oyun tarzının altında yatan mantığı anlamak ve kendi oyununa uyarlayabilmek. Kortta doğru yerleşmek, topa göre, nasıl hareket edeceğinizi belirlemek gibi şeylerden bahsediyorum. Yeni şeyler kapmak için YouTube'da belki en az bin video izlemişimdir.

Sadece günümüzde oynanan maçları mı takip edersiniz yoksa 1970'lerden, 80'lerden maçlara göz attığınız da olur mu?

Tenisin farklı dönemlerine göz atmayı severim. Bu, her zaman yeni şeyler kapmak için olmak zorunda değil. Eskileri seyrederim ama modern tenise odaklanmış durumdayım.

"Çalışmayı hep sevdim. Fakat hiçbir zaman belli bir oyuncuyu taklit etmedim."

"Çalışmayı hep sevdim. Fakat hiçbir zaman belli bir oyuncuyu taklit etmedim."

Eskilerden kimi beğenirsiniz?

Ilie Nastase çok klastı. Onun yıllarında oynanan tenisi severim. Daha çok duygu ve daha az bam güm vurma vardı o dönemde. İşin büyüsü daha fazlaydı. Yetenek ve taktiğin önemi günümüze göre daha büyüktü. Şimdilerde özellikle bunu özlüyorum. Toprak kortta adamakıllı sayı üretmek hâlâ mümkünken, çimde veya sert zeminde bu neredeyse imkânsız hâle geldi. Artık oyun çok daha hızlı oynanıyor.

Modern döneme baktığınızda en çok kimleri beğenirsiniz?

Pete Sampras-Andre Agassi düellosunun büyük bir hayranıydım. Sampras'ın hücum ağırlıklı oyun tarzı ve sahadaki zarafeti; Agassi'ninse mücadele gücü ve düşünce yapısı beni hep etkilemiştir. İkisinin oyun tarzı bambaşka ve her karşılaşmaları resmen bir görsel şölen! Şimdilerde antrenörüm olan Carlos Moya da beni etkileyen isimler arasındadır.

Genç jenerasyonda halefiniz olabileceğini düşündüğünüz bir isim var mı?

Alex Zverev iyi bir tenisçi, gün geçtikçe oyunu oturuyor. Denis Shapovalov, Borna Coric ve Stefanos Tsitsipas gibi isimler de epey dikkatimi çekiyor. Frances Tiafoe ve Taylor Fritz'i de es geçmemek gerekir.

Tenis tarihiyle ilgili misiniz?

Elbette... Sonuçta bu spora sizden önce emek vermiş kişiler sizi şekillendiriyor ve değerlerinizi oluşturuyor.

Tenis tarihinde sizce kimler en büyük etkiyi bıraktı?

Bu soruyu, tenis tarihinin farklı dönemlerini yaşamış biri en iyi şekilde cevaplayabilir. Bu da mümkün değil. Rod Laver, Björn Borg, Ivan Lendl veya Pete Sampras gibi kişilerin özel olduğunu söyleyebilirim.

Roger Federer, sayenizde daha iyi bir tenisçi olduğunu belirtmişti.

Roger gibi şampiyonlarla sürekli karşılaşmak, kendinizi geliştirme arzusu uyandırıyor. Kariyerim boyunca Roger gibi 20 veya Novak Djokovic gibi 14 Grand Slam şampiyonluğu olan, aynı şekilde Andy Murray gibi üst seviye tenisçilerle karşı karşıya geldim. Geçmişte zirve yarışı bu kadar net değildi. Bu özel jenerasyonun içinde yer almak beni her gün daha çok çalışmaya itti.

"Roger gibi şampiyonlarla sürekli karşılaşmak, kendinizi geliştirme arzusu uyandırıyor."

"Roger gibi şampiyonlarla sürekli karşılaşmak, kendinizi geliştirme arzusu uyandırıyor."

Federer'le aranızdaki rekabeti hakkında ne düşünüyorsunuz?

Senelerce büyük bir saygı içerisinde mücadele ettik. Bunun gençlere örnek olmasını istedik. Bundan ikimiz de gurur duyabiliriz.

Bir tenis maçını normal bir takipçi gibi izleyebilir misiniz?

O şekilde izlemem zor. Biz tenisçiler birbirimizi öyle iyi tanırız ki oyunda olan biteni anında anlarız. Maçı detaylı bir şekilde analiz etmediği zaman bile bir tenisçinin maçı herhangi bir izleyici gibi takip etmesi mümkün değil.

Geç saatlere kadar tenis izlemek için ayakta kalır mısınız?

Çok özel bir maç olmadığı sürece kalmam. Geç saatlere kadar keyifle izlediğim şey golf! Bence golf çok etkileyici bir spor.

Hiç sıfır uykuyla sahaya çıktınız mı?

(Gülüyor) Şu ana kadar hiç olmadı. Gece dışarı çıkmam ve mümkün olduğunca içmemeye çalışırım. Biliyorum ki sonrasında faturası ağır olabilir. Tabii koltuğa yayılıp televizyon izlemenin hiçbir zararı yok.

Yorumcularla aranız nasıldır?

Soru zor yerden geldi (Gülüyor). Yorumcu olmak hiç kolay değil. Çoğu, gün içerisinde birden fazla maç yorumluyor. Hâliyle bazen konsantrasyon kaybı oluyor ve iş felsefeye dönmeye başlıyor, ki bu da anlaşılabilir bir şey... Sonuçta sıkıcı maçlar da olmuyor değil. Yine de yorumcularla her zaman hemfikir olmadığımı itiraf edeyim.

İstatistikle ilgilenir misiniz?

İstatistiklere öyle kafayı takan biri değilim. Bizim jenerasyonda rekor kırmış oyuncu sayısı çok. Bu beni fazlasıyla gururlandırıyor. Aklıma bir şey takılınca ya da kontrol amaçlı istatistiklere bakıyorum. Antrenörümse rakamlarla tam anlamıyla kafayı bozmuş. Genelde maçtan sonra oturup rakamlar üzerinden tartışırız. Aslında istatistik belli bir ölçüde işe yarıyor.

Örneğin?

Mesela kortta duracağım yeri belirlemeye yarıyor. Yine de asla tüm günümü istatistiklerle geçiremem.

Sizi en çok ne motive eder?

Bence büyük kortlarda, binlerce insanın önünde maça çıkmaktan daha büyük bir motivasyon kaynağı olamaz. Heyecan dolu, her seferinde harika hissettiren bir deneyim bu.

ATP Dünya Turu, organizasyon sebebiyle sıkça eleştiriliyor. Siz bu eleştirilerin önüne geçmek için neleri değiştirirdiniz?

Açıkçası son 52 haftayı değil de son iki seneyi baz alan bir sıralamayı tercih ederim. Tenisçileri sakatlıktan korumanın en iyi yolu da bu. Senelerdir kafamı meşgul eden bir konu bu.

Yönetmelikte de değişmesi gereken şeyler olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu konuda somut bir fikrim yok. Fakat servis konusunda bir adım atılması şart. Oyuncular güçlendikçe servisler hızlanıyor. Korkum o ki; eğer bu duruma mantıklı bir çözüm getirilmezse, tenis gelecekte sadece servis üzerinden tanımlanan bir spor dalına dönüşebilir. Bu da tenisin akıbeti için çok tehlikeli.

Diyelim ki ikinci servis kalktı...

Neden olmasın? Çok da mantıksız olmaz. Sadece bu fikrin akıl kârı olup olmadığını deneyip görmek gerek. Ben hep yeniliklerden yanayım. Belki bu tarz değişiklikleri uygulamaya küçük çaplı turnuvalarla başlanabilir

Fransa Açık'ta tam 11 kez mutlu sona ulaştınız. Bu istisnai başarının altında yatan nedir?

Belli bileşenlerin bir araya gelmesi gerekiyor: Zirveye odaklanmak, hep aç, kendine sürekli yeni hedefler koyan biri olmak, yaptığı spora hep büyük bir tutku duymak, biraz şanslı olmak ve kendini her ortamda sürekli geliştirmeye çalışmak.

Yıllar içerisinde her sporcu oyunundan bir şeyler kaybeder. Bu kaybı telafi etmek ve rekabeti en üst seviyede sürdürebilmek için yenilikçi bir bakış açısıyla, farklı şeylere uyum sağlamak gerek. Bence başarının sırrı da bu. Her zaman ağır bir tempoda çalıştım. Amcam Toni, henüz çocukken bu tempoya soktu beni. Çocuk yaşta iradeyle tanışan birinin ileride bunu koruması daha kolay oluyor.

"Rekabeti en üst seviyede sürdürebilmek için yenilikçi bir bakış açısıyla, farklı şeylere uyum sağlamak gerek. Bence başarının sırrı bu."

"Rekabeti en üst seviyede sürdürebilmek için yenilikçi bir bakış açısıyla, farklı şeylere uyum sağlamak gerek. Bence başarının sırrı bu."

Roland Garros size ne ifade ediyor?

Profesyonel bir tenisçi olarak şüphesiz ki Paris benim için en önemli yer. 12 yaşında ilk Fransa Açık turnuvama katıldığımda, şehrin öyle bir albenisi vardı ki saniyeler içinde Paris'e âşık oldum. Caddelerini gezmek, sadece bir kokusunu almak bile eşsiz bu şehirin.

Roland Garros benim için özeldir. Bunun tek sebebi orada defalarca kazanmış olmam değil. Bu turnuvayla inanılmaz bir bağım var. Kendimi en iyi hissettiğim yer orası.

Korttaki Rafael Nadal kort dışındakinden farklı mı?

Öyle bir şey yok. Rekabeti seviyorum. Sahadayken kendimi iyi kontrol ediyorum. Asla raket kırmıyorum veya sağduyumu kaybetmiyorum. Pes eden, çabuk gevşeyen biri değilim. Genel olarak spora bakış açım bu. Tenis, golf, arkadaşlarla futbol; fark etmez. Hepsinde bütün gücümü ortaya koyarım.

Tenis sizin gözünüzde hep bir oyun olarak kalabildi mi?

Tenise hiçbir zaman iş gözüyle bakmadım. Her ne kadar hayatımın çok önemli bir parçası olsa da eğlence yanı hep ağır bastı.

Mevcut turnuvaların hepsini kazandınız. Sizi motive edebilecek başka bir şey var mı?

Kortta olmayı seviyorum. Her günüm böyle geçiyor. Motivasyonum hep aynı, zerre eksilmedi. Senelerdir tenis oynayabildiğim için ne kadar şanslı olduğumun farkındayım. Mutlu bir insanım ve böyle bir hayatım olduğu için şükrediyorum. Bence hayatta en önemli şey mutluluk. Ben de tenis sayesinde mutlu ve sağlıklıyım.

En çok neyle gurur duyuyorsunuz?

ATP Dünya Turu'ndaki başarım ve büyük sakatlıklar atlatıp her seferinde geri dönerek yine en yüksek seviyeye ulaşabilmem... Bunlarla hayatım boyunca gurur duyacağım. Oyun tarzımın fazla güç kaybettirdiği ve bu sebeple ATP'de uzun soluklu olamayacağım konuşuluyordu seyirciler arasında. Bunu hiç unutmadım. Neredeyse kendim bile inanmıştım bu söylenenlere. 32 yaşında hâlâ zirvede mücadele edebildiğim için şanslı ve gururluyum. Senelerdir aynı düşünce tarzı ve tutkuyla devam edebiliyor olmak benim için çok değerli. Bunu herkes başaramaz.

Kariyerinizi ne zaman sonlandırmayı düşünüyorsunuz?

Bu motivasyonu kendimde bulamadığım noktada bırakırım. Fakat o günün gelmesine daha var gibi gözüküyor (Gülüyor).

Tüm hayallerinizi gerçekleştirdiniz mi?

Açıkçası asla bu noktaya geleceğimi düşünemezdim. Fransa Açık'ı ve Monte Carlo'yu 11 kere kazanmakmış, toplamda 17 Grand Slam şampiyonluğu elde etmekmiş... 15 yaşındayken bunların hiçbiri aklımın ucundan geçmezdi. Bu başarılara her seferinde daha çok seviniyorum çünkü her sakatlıkta daha geriye düştüğümü hissediyordum. Bir kere oyunun dışında kalıp geri dönememe korkusuyla yaşadığınızda, bu gibi başarıların değeri artıyor.

On sene içinde kendinizi nerede görüyorsunuz?

Hâlâ sporun içinde olacağımı düşünüyorum. Açtığım tenis akademisi sebebiyle tenisten kopmayacağım da aşikâr. Genç oyuncuları desteklemeyi seviyorum. Kariyerim bittiğinde kurduğum vakfa daha çok zaman ayıracağım. Tenissiz hayattan da asla korkum yok.

Çeviri: Göksu Bulut

Socrates Dergi