
Başka Bir Hayat
11 dk
Williams ailesi, artık Formula 1 padoğunda yok. 2020 İtalya GP'si ile birlikte Sir Frank Williams ve kızı Claire takıma veda ettiler. Motor sporlarının en gerçek varoluş hikâyesi de böylece nihayete erdi.
Beni asın, asın beni
Ölüp gideceğim zaten
Asılmaya razıyım ama
Onca bekleyiş mezarda, yazık bana
Gezmediğim yer kalmadı dünyada
Son zamanların en etkileyici varoluş hikâyelerinden Inside Llewyn Davis, bu şarkı sözleriyle başlayıp biter. Llewyn Davis bir kahraman değildi. Altın bir kalbi yoktu, iyilik peşinde koşmuyordu. Sadece varolmaya çalışıyordu. Değişen zamanlara bir gün yenileceğini içten içe biliyordu. Üzdüğü insanlardan, kırdığı kalplerden de haberdardı. Ama işi başından aşkındı, müzik yapmaya devam etmek istiyordu. Kurtulmaya çalıştığı araf, günden güne onu tüketirken en zoru beklemekti. Beklemek ve kabullenmek.
Formula 1 tarihinin efsane takım patronu Sir Frank Williams bir gün takımından ayrı kalacağını çok uzun zamandır biliyordu. Devir değişeli çok olmuştu. Her zaman türlü manevralarla Williams takımını çekip çıkardığı bataklığa bir süredir tekrar gömüldükleri aşikârdı. Artık gemiyi başkalarının kurtarması gerekiyordu. Amerikan yatırım şirketi Dorilton Capital, takımı ve tüm operasyonu satın aldıktan sonra Williams markasını ve araçlardaki FW kodunu koruyacağını söyledi. Bu da geri kalan hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına işaret ediyor. Tek bir şey hariç: Williams, varolmaya devam edecek.
Her ne kadar bu veda Sir Frank'in takımından son kez ayrı düşeceği anlamına gelse de aslında bu bir ilk değil. Sir Frank, Frank Williams Racing Cars adlı takımıyla önceleri Formula 2 ve Formula 3'te yer almış, sonra 1969'da bir Brabham satın alarak Formula 1'e adımını atmıştı. O zamanlar gridde birçok garaj takımı vardı. Araç sahiplerinin isimlerini taşıyan takımlar, hobiden daha fazlası olmaya başlayan motor sporlarında giderek azaldı. Frank Williams zenginlerin, aristokratların ve iyi okullarda okumuş dertsiz tasasız çocukların oyun alanında varolmaya çalışıyordu. Yarışmayı oyundan çok daha öteye, hayatının merkezine koyan üç beş kişiden biriydi. Onların içinde de her şeyi ikinci plana atan tek adamdı. Çekleri karşılıksız çıkardı. Türlü çeşitli numaralarla onardığı parçaları ve otomobilleri yeni diye tekrar satardı. Eşi Ginny'den para aldığında bunu otomobillerine harcardı. Bir sonraki sene gridde yerini alabilmek için yapmayacağı şey yoktu. Çoğunu da yapmıştı zaten. Telefon faturasını ödemediği için iş görüşmelerini kırmızı telefon kulübelerinde yürüttüğü zamanlar oldu. "Hallederiz Frank" 1977'de Kanadalı milyoner Walter Wolf'a sattığı takımdan ayrılmak zorunda kaldı. Depresyona girdi, toparlandı. Bir kutuya doldurduğu eşyalarıyla ve mühendisi Sir Patrick Head'le Williams Grand Prix Engineering Limited'i kurdu. Kaybetmek dert değildi, ama varolmamayı kaldıramazdı.
Sir Frank Williams, kaybetmeye alışkın. Damalı bayrağın altından birinci sırada geçemediğinizde kaybetmiş sayıldığınız bir kültürde onun kayıpları daha büyüktü. Hiç yarış kazanmamış biri, kazanamamaya devam ederken kaybettiğini düşünmezdi. Fakat yakın dostunuz sizin aracınızda yanarak can veriyorsa, bu şüphe götürmez bir kayıptır. Frank'in pistlerdeki ilk zamanlarından beri arkadaşı olan Piers Courage böyle bir kayıptı. Zandvoort'ta süspansiyonu kırılınca büyük bir kaza yapmış, De Tomaso'nun magnezyum gövdesi alev alınca da kurtulması mümkün olmamıştı. Frank Williams Racing Cars zaten kazanamıyordu. Ama Piers'ı kaybetmişlerdi.
Bildiğiniz gibi, tek kayıpları da bu olmadı. Williams takımı 1994 Formula 1 sezonu başlarken zaferlerine kaldığı yerden devam edecek gibi görünmüyordu. Önceki iki sezonda tüm şampiyonlukları alan ekibin kadrosuna üç kez dünya şampiyonu Ayrton Senna katılmış ancak takımın egemenliğine FIA'dan müdahale gelmişti. Aktif süspansiyon, anti-blokaj ve çekiş kontrol sistemleri yasaklanınca huysuz ve hırçın bir otomobille yeni sezona girdiler. Belki de bu eksiklikler Imola'da Senna'nın ölümüne giden yolun başlangıcıydı. Williams sezonun başından beri kazanamıyordu. Ama ilk kez Imola'da kaybetmişlerdi. Sporun tarihindeki en büyük kayıp, yalnızca hüzün getirmedi. Suçlamalar, davalar ve gazetecilerin girdabına kapılan Williams'ın tekrar yüzeye çıkamaması muhtemeldi. Her şeye rağmen en iyi bildikleri şeyi yaptılar. Hayatta kaldılar ve sezonun son yarışına kadar şampiyonluk mücadelesi verdiler. 1990'lar bitmeden iki pilotlar ve iki markalar şampiyonluğu daha kazandılar.
Frank Williams her şartta kendi yolunu çizebilen bir takım patronuydu. 1970'lerin sonunda Patrick Head'in teknik önderliğindeki yeni takımla gözlerini zirveye diktiklerinde Suudi Arabistan sermayesi takımı sırtladı. Batı dünyasına kendini göstermek isteyen bir coğrafyanın potansiyelini ilk keşfedenlerden biri Frank'ti. Zaten sponsorluk ve ortaklık için kime gideceğini hep bilirdi. 1977'de Belçikalı bira markası Belle Vue'nün desteğiyle padoğa döndüler. İkinci el, eski March'ın direksiyonuna Belçikalı Patrick Neve'yi geçirip kötü sonuçları pek dert etmediler. FW şasi kodu Williams Grand Prix Engineering Limited kurulduktan bir sezon sonra Patrick Head'in elinden çıkan kendi otomobilleriyle geri döndü.
Değişen zamanın ruhunu en iyi yakalayan takımlardan biri Williams'tı. 1980'lerin tamamında ve 1990'ların önemli bir kısmında üstün araçlar tasarladılar. Yeni dijital çağın öncüleri çoğu zaman çıtayı belirledi. Yıllar içinde Honda, Renault ve daha sonra BMW gibi otomotiv devleriyle ortak başarılar kazandılar. Canon, Camel, Rothmans gibi markalar ikonik otomobillerine unutulmaz renkleri verdi. Bazen parası bol, ünü kötü sponsorlar aldılar. Pastor Maldonado'nun yıllık 30 milyon euro'dan fazla katkı sağlayan sponsoru PDVSA onlardan biriydi. Venezuela'da ekonomi çöküşteyken, devletin petrol şirketi Williams takımını ayakta tutuyordu. Bazen de neredeyse bedavaya prestijli sponsorlarla anlaştılar. Takımın son görkemli dönemi motor sporları ve lüksle özdeşleşen Martini renkleriyle hatırlanıyor. Bu ihtişama tezat olarak Martini isim sponsorluğunu epey ucuza kapatmış, Williams takımı piyasayı düşürdüğü için tepki görmüştü. Hiçbiri önemli değildi. Williams'lar piste çıktı, şov devam etti.
Savaş ve kıtlık görmüş insanlar hayatları boyunca istifçilik yapar, asla bir şeyleri ziyan etmezler. Frank Williams da motor sporlarının zirvesinde olduğu zamanlarda dahi eli sıkı ve zor memnun edilen biriydi. Ona göre pilotlar yalnızca birer çalışandı. Alan Jones süspansiyonsuz bir konsepti test ettiğinde araçta rahat edemediğini söylemiş, Frank'ten "Rahat etmek için cüzdanının üstüne oturabileceği" önerisini almıştı. Keskin zekalı Avustralyalı "O zaman cüzdanımın içine koyacak bir şeyler ver" diyerek Williams'ın cimriliğini eleştiriyordu. Aynı inat, 1996 şampiyonu Damon Hill'e istediği maaşı vermeme sebebiydi. Hill sonraki sezon için Arrows'la anlaşıp 1 numarayı taşıyan en kötü otomobillerden birini sürdü. Aynı yıl Williams, Jacques Villeneuve ile şampiyon oldu.
Sir Frank Williams'ın bugün hayatta olması bile onun varolma inadı sayesinde. Frank 1986'da geçirdiği trafik kazasında ölmüş olmalıydı. Normal bir insanın sonu böyle olurdu. Güçlü, cesur ya da başka bir asil özelliği sayesinde değil, sadece inadından hayatta kaldı. Omuzlarından aşağısı felç kalmasına rağmen 2020 İtalya Grand Prix'sine kadar resmi olarak takımın başında o vardı.
Yine de, eğer sırf şık bir benzetme olsun diye Sir Frank Williams'ın inadı üzerine bir kitap yazacaksanız, o kitabın son cümlesi "İnat etmeyi Ginny Williams'tan öğrendi" olmalı. Kızları Claire Williams'ın yardımcı takım patronu olarak babası Frank'in gölgesinde elinden geleni yapması gibi, Frank'in başarısının arkasında da eşi Ginny vardı. Frank'in takımını fonlarken de, Frank ölüm döşeğindeyken fişinin çekilmemesinde ısrar ederken de, Williams'ın pilotlarını seçerken son sözlerden birine sahip olurken de o ve varlıklı ailesinden gelen para gizli özneydi. Biz normal insanların anlamakta zorlanacağı bir bencillikle yarışmaya tutkun Sir Frank Williams bile Ginny olmasaydı Williams'ın varolamayacağını söyleyecek tevazuyu kendinde bulabiliyor.
2013'te takımın yardımcı yöneticiliği görevine getirildiğinde Claire Williams, annesinin vakti zamanında çok iyi yapabileceğini düşündüğü bir işe kendini adamak zorunda kaldı. Beklemediği bir görev, sonsuz beklentiler ve öncü olmanın getirdiği zorluklarla baş etti. Takımın başına geçmeden önceki sezon kazandıkları yarış sadece Claire'in değil, Williams'ın hikâyesini de özetliyor aslında. Hızlı ama dağınık Pastor Maldonado'nun mucizevi zaferi hem takım hem de Venezuelalı pilot için bir rüya gibiydi. Galibiyetten sonra Williams garajında çıkan korkutucu yangınsa kazandıkları gün bile hayatta kalma mücadelesi verdiklerini hatırlatıyordu.
Williams Racing'in kaderini belirleyen kararı veren Claire'in, anne babasından bir farkı var. Eksikliğini hissettiği şey yarışmak ya da kazanmak değil: Bir aile olabilmek. Daha önce defalarca takımı satmayacağını açıklayan Claire Williams'ın motivasyonu sadece maddi imkânsızlıklar değil. Takım satıldıktan sonra yönetimde kalmama kararı da bu döngüyü kırmak için. Claire'in ailesi yarışmak için aile olmayı feda ettiler. Claire de ailesiyle olabilmek için yarışmaktan vazgeçti. Kendinden sonra motor sporlarında önemli görevler alacak kadınlar için, o konumu hak eden ama perde arkasında kalan annesi Ginny için elinden gelen en iyi işi çıkardı.
"Bir şey ne eski ne de yeniyse, o bir halk şarkısıdır."
Williams ailesinden sonra Williams Racing, Llewyn Davis'in söylediği şarkılar gibi ne eski ne de yeni olacak. Ama hayatta kalmaya, varolmaya devam edecek.
*2017 yapımı Williams belgeseli, Formula 1'in son aile takımını anlamak için en iyi rehber. Şaşırtıcı şeffaflığını ve dürüstlüğünü ise Ginny Williams'ın yazdığı A Different Kind of Life kitabına borçlu.