Yabancı

14 dk

Rob Rensenbrink, birçok Hollandalı yıldızın aksine ülkesinde parlamadı. Belçika'da tozu dumana kattı, Hollanda Milli Takımı'nda rolüne ısınamadı. Kahraman olmasına ramak kalmıştı ama…

Çocukluğumuzdan itibaren büyük futbol masallarına kahramanlık yapmış isimler, yaşamın kanunu gereği tek tek aramızdan ayrılıyor. Alfredo Di Stefano kazandığı kupalarla ya da Real Madrid'e transfer edilen yıldızların yanında, kıymetli formayı teslim ettiği anlarla anılmıştı sık sık. Johan Cruyff'un hatırlandığı sahneler ise biraz daha yakın döneme ait olduğu için daha fazlaydı. Brezilya'ya attığı gol, Ajax formasıyla yaptığı şık hareketler ya da İsveç maçındaki o imza dönüşü...

24 Ocak'ta da benzer bir haber yayıldı: Rob Rensenbrink, 72 yaşında hayata veda etmişti. Onun sahalarda olduğu günlere yetişenler ya da futbolun geçmişine meraklı olanlar tek tek üzüntülerini belirten mesajlar attılar. İlginç olan şuydu: Tweet'leri, paylaşımları ya da yazıları süsleyen görüntüler çoğunlukla Rensenbrink'in harika gollerini, süper driplinglerini ya da şık bir çalımını içermiyordu. Unutulmaz sol açık, konfeti ile kaplı yeşil alana süzülen topa dokunuyor, Arjantin kalecisi Fillol'ün koruduğu kaleye doğru süzülen top, son anda direğe çarpıp oyun alanına dönüyordu. Rensenbrink, belki de yüz binlerce futbolseverin aklında 1978 Dünya Kupası Finali'nde son dakikada kaçırdığı o golle kalmıştı…

Gurbet

Hollanda, 1960'larla birlikte futbolu oyun olmaktan çıkarıp, profesyonelliğin temellerini atmaya başlamış hatta Avrupa'nın futbol ülkelerinden biri olmaya aday hale gelmişti. Feyenoord ve Ajax bu yürüyüşte başı çeken takımlardı. Amsterdam'ın bir diğer takımı DWS ise 1963-1964 sezonunu şampiyon bitirmiş ve ülke futbolunun değişim günlerinde ufak da olsa rol oynamıştı. DWS, Hollandalıların Avrupa'ya söz geçirmeye başladığı 1970'lerde yavaş yavaş kabuğuna çekildi. Şampiyon oldukları sezon kulübe ayak basan bir genç ise kulübünün aksine şatafatlı günlerinin sefasını 1970'lerde sürecekti.

Rob Rensenbrink, ilk bakışta çelimsiz ve narin görünen ama özellikle sol ayağında diğerlerinden farklı meziyetler taşıdığını belli eden bir futbolcuydu. DWS'den ayrılacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Ülkenin ağababaları Feyenoord ve Ajax'ın radarında olduğu hep konuşuldu. Ama Ajax'ta Piet Keizer'in, Feyenoord'da ise kulübün simgelerinden, 'Hollanda'nın Stanley Matthews'ü' olarak nam salan Coen Moulijn'in sol açıktaki varlığı bu olasılıkları ortadan kaldırdı. Rensenbrink, bu noktada kariyerini etkileyecek bir adım attı. Bir ara Hollanda Milli Takımı'nda da yer alan, o dönem Club Brugge'ün başına geçen Frans de Munck ondaki potansiyeli gören isimlerdendi. Sol açık, 1969'da 450 bin gulden karşılığında Belçika'ya taşındı.

Ajax, o yıl Şampiyon Kulüpler Kupası'nda finale yükselmiş, bir sene sonra ise Feyenoord bu kupayı kazanmayı başaran ilk Hollanda takımı olmuştu. Dahası Ernst Happel ve Rinus Michels, takımlarına aşıladıkları felsefelerle Avrupa futboluna yön vermeye başlamışlardı. Feyenoord'da Williem van Hanegem, Ajax'ta ise Johan Cruyff bir anda ülke futbolunun en büyük ikonları haline dönüşüyordu.

Rensenbrink ise çok da uzaklarda olmasa da dönemin şartları gereği 'gurbette' sayılırdı. Belçika'da oynanan maçlar, sıradan Hollandalı futbolseverler tarafından pek takip edilemiyor, bu da Rensenbrink'i bir Belçikalı sol açıktan farksız kılıyordu. Club Brugge'de bir Belçika Kupası ve Ujpest antrenörü Lajos Baroti'nin ona taktığı 'Yılan Adam' lakabını kazanmakla yetinmişti. Brugge günleri, 1971'de Anderlecht'in patron koltuğuna oturan ve kulübe parlak günler yaşatacak Constant Vanden Stock'un teklifiyle son buldu. Anderlecht, Rensenbrink'li ilk sezonunda şampiyonluk yaşadı.

Sistem Dışı

Hollanda, 1974 Dünya Kupası için vize aldığında takımın başında Frantisek Fadrhonc vardı. Fakat federasyon, üç sene üst üste Avrupa'da zirveye çıkan Ajax'ın sinerjisinin milli takıma da yansımasını amaçlamış ve Rinus Michels'i milli takımın başına getirmişti. Michels, takımda bazı dokunuşlar yaptı. Rijsbergen ve Haan'ı savunmanın ortasında görevlendirdi, klasik santrforsuz bir 11 düşündü. Zaten as takımın birçoğu Ajax'tan öğrencileriydi. Dışarıdan eklenen parçalar da Feyenoord ağırlıklıydı.

Gerrie Mühren ailevi sebeplerden milli takıma gelememişti ama oyun kurucu pozisyonunda Van Hanegem zaten ondan iyi bir oyuncuydu, savunmadaki sakatlıklar nedeniyle Haan'ı liberoya çekmiş ve bir diğer Feyenoord'lu Wim Jansen'e orta sahada yer açılmıştı. Fakat sol kanatta zor bir seçim onu bekliyordu. Ajax'ta Cruyff seviyesine en yakın oyuncu olarak gösterilen Piet Keizer'e forma vermedi Michels. Hem araları pek iyi değildi hem de Keizer yaşlanmıştı. Ama döneme göre farklı olan ileri üçlü sistemlerini en iyi oynayan isimdi. Michels, Anderlecht ile o sezon bir şampiyonluk daha yaşayan Rensenbrink'in omuzlarına büyük bir yük bırakmıştı.

"Taktikler beni ilgilendirmiyordu. Kısa sürede çok şey öğrenmem gerekiyordu." Rensenbrink, David Winner'la yaptığı röportajda yıllar sonra hazırlık sürecini bu sözlerle anlatmaya başlamıştı. Total Futbol olarak nam salan, Ajax ile özdeşleşen yapı içerisinde ilk kez yer alıyordu ve dediği üzere işin sırrını öğrenmesi için sadece birkaç ayı hatta belki de birkaç günü vardı. Rakibi kovalamak, ofsayt tuzağı ya da kaybedilen top sonrası ani pres, Anderlecht'te uyguladıkları şeyler değildi. Daha da önemlisi, onu farklı yapan toplu oyunda da öğrenmesi gerekenler vardı. Anderlecht'te ikinci forvet gibi oynayan ve gol kovalayan Rensenbrink, 1974 yazında safkan bir sol açık görevine soyunmuştu. Sahte 9 pozisyonunda ülkenin futbol simgesi Cruyff vardı. Anderlecht'te ceza sahasında Rensenbrink'in yaptığı işler, burada Cruyff'tan bekleniyordu…

Hollanda, o turnuvanın en şatafatlı takımı oldu ve finale kadar yürüdüler. Federal Almanya'ya yenilip ikinci olsalar da bugün bile birçok insan onları şampiyon kabul ediyor. Ama bugün oturup da o maçları izlediğinizde Rensenbrink'in takımın en zayıf halkası olduğunu anlamak zor değil. Bir kanat oyuncusu gibi maça başlayan Johnny Rep, Ajax sistemini iyi bildiği için yaptığı koşular ya da organizasyon içindeki hamleleriyle turnuvanın yıldızlarından birine dönüşürken Rensenbrink, çoğu zaman sol çizgide bir şeyler göstermeye uğraşan, 'yetenekli ama çalışmayan' öğrenci durumuna düşüyordu.

Kıyas

"Yanına yaklaşmak, onunla konuşmak, röportaj yapabilmek için binlerce dolar ödenen Cruyff nerede, cana yakın hali daima gülen yüzü ve asil hareketlerin sahibi Rensenbrink nerede?.." Milliyet'in Brüksel muhabiri Nusret Özgül, 2 Kasım 1976'daki röportajına bu cümlelerle giriş yapıyordu.

Rob Rensenbrink, Anderlecht ile 1976'da Kupa Galipleri Kupası'nı kazandı. West Ham United ile oynadıkları finalin iki golle kahramanıydı. O sezon birçoklarına göre Avrupa'nın en etkili hücumcusuydu. Ballon d'Or oylamasında Beckenbauer'in ardından ikinci oldu, Onze dergisinin verdiği Onze d'Or'u kazandı. 1977'de bir kez daha Kupa Galipleri Kupası'nda finale çıktılar. Hatta final yollarının bir turu da İstanbul'dan geçmiş, Galatasaray karşısında 5-1'lik iki skorla tur atlayan taraf olmuşlardı. Fakat finalde Hamburg'a mağlup oldular. 1978'de Austria Wien'i 4-0 yenerek kupayı kazandılar. Yine iki gol atan Rensenbrink takımın tartışmasız yıldızıydı. Anderlecht antrenörü Raymond Goethals, yıllar sonra jönü için şunları söylüyordu: "Cruyff kadar iyiydi. Ama tamamen farklıydı. Cruyff sahada bir antrenör gibiydi. Rensenbrink ise çok içine kapanıktı." Anderlecht'teki takım arkadaşlarından Jan Mulder ise "Cruyff kadar iyiydi, yalnızca zihinsel olarak o seviyede değildi" ifadelerini kullanıyordu.

1976 ile 1978 arasında kariyerinin en iyi performansını veren Rensenbrink, Johan Cruyff'un milli takımdan elini ayağını çekmesiyle sürekli bu karşılaştırmaya maruz kaldı. Türkiye'de yayımlanan gazeteler veya dergilerde bile "Yeni Cruyff" başlıkları atılıyor ya da Rensenbrink'in "Ben Cruyff değilim!" demeci yer alıyordu. Belki fiziksel benzerliğinin bunda payı büyüktü, belki de Cruyff sonrası Hollanda'nın çıkardığı bütün yeteneklerin sırtına fırlatılan bu yükün ilk kurbanıydı.

1978 Dünya Kupası'na Cruyff'suz ve kişisel sorun ustası Van Hanegem'siz giden Hollanda, hücumlarda sarılacağı can simidi olarak Rensenbrink'i belirlemişti. Üstelik bu sefer taktiklere çok da kafa yorması gerekmiyordu. Evet, takımın antrenörü Ernst Happel de büyük bir taktik dehaydı ama onun için daha da önemli olan şey, oyuncularına uygun bir sistem oynatmaya çalışmasıydı. Rensenbrink, yine sol kanattaki yerini alsa da Rep ve Rene van de Kerkhof'lu hücum hattında istediği ceza sahası dalışlarını yapabiliyordu. Hollanda, belki 1974'teki kadar ihtişamlı değildi ama yine de finale ulaşmayı başardılar. 'Yılan Adam' da beş golle katkı vermişti bu başarıya.

Ev sahibi Arjantin karşısında final maçına çıktıklarında baskıyı hissediyorlardı. Maç başladı, 38. dakikada golü yediler ve eşitliği yakalayana kadar üstün oynadılar. Dick Nanninga'nın 83. dakikadaki golü durumu 1-1 yaptıktan sonra da baskıyı düşürmediler. Dakikalar 89'u gösterirken takımın kaptanı Ruud Krol orta yuvarlağa yakın bir bölgeden topu Arjantin ceza sahasına yolladı ve olanlar oldu... Defansın sektirdiği top, Rensenbrink'in önüne düştü ve onun dokunuşu da direkten döndü. Bugün birçok Hollandalı, o ânı maçın spikeri Theo Reitsma'nın "Tegen da paal!" (Direkten döndü) feryadıyla hatırlıyor. Uzatmalarda iki gol yiyerek kupayı bir kez daha son virajda kaçıran Hollanda için hatırlanması gereken bir an kuşkusuz… Kariyerinde ilk kez Cruyff'un gölgesinden kurtulmaya yaklaşan Rensenbrink için de.

İnziva

"Futbolu bıraktıktan sonra Dennis Bergkamp'ı bile Dennis Rodman gibi gösterecek o içe dönük tevazusuyla olağanüstü düşük bir profil sergiledi." David Winner, Harika Portakal kitabında Rensenbrink'e tahsis ettiği bölümde sol açığın emeklilik günlerini bu benzetmeyle özetliyordu. 1980'de Anderlecht'ten ayrılan ve önce ABD, sonra da Fransa'da top koşturup kariyerini noktalayan Rensenbrink, 1970'te Amsterdam'ın kuzeyindeki Oostazan'da satın aldığı evde hayatının sonuna kadar yaşadı. Hiç yorumculuk yapmadı, fazla röportaj vermedi, antrenörlüğe ise zaten pek sıcak bakmıyordu: "Futboldan sanki akademik bir konuymuş gibi bahsediyorlar" cümlesi, taktiklerle arasının düzelmediğinin kanıtıydı.

Aynı kitapta, insanların aklından çıkmayan o pozisyon için de yorumunu yapmıştı: "Aslında çok rahat bir pozisyon değildi. Bazen keşke auta gitseydi diyorum. O zaman insanlar o ânı sorup durmazdı. Çok kolay bir pozisyon olsa hâlâ hayıflanıyor olurdum ama golü atmak gerçekten imkânsızdı."

1976'da West Ham, 1978'de Wien finallerinde oynadığı futbol, attığı goller, Bayern Münih ve Liverpool ile oynadıkları Süper Kupa finallerinde fark yaratan oyuncu olması ya da 1978'de Avusturya maçında farklı skordaki en büyük rolü oynaması... Rensenbrink'i harika maçlarla da hatırlayabilirdik. Ama hayatına ve kariyerine bakınca direkten dönen o topu hatırlamak hikâyeyi daha iyi özetliyor gibi…

Socrates Dergi