Çarpık Düzen

24 dk

Türkiye'de yabancı futbolcu sınırlaması son 12 yılda 9 kez değişti. Ama sorun hâlâ burada aranıyor ve her kafadan bir ses çıkıyor. Socrates olarak sorunun kaynağını aradık...

Türk futbolunun geçtiğimiz ayki gündemi, yabancı sınırlamasıydı. Fatih Terim'in milli takımdan ayrılıp Mircea Lucescu'nun göreve gelişiyle birlikte önce başka ağızlardan, sonra bizzat Lucescu tarafından dile getirilen yabancı serbestliği karşıtı açıklamalar, Ukrayna mağlubiyetiyle zirve yaptı ve Hırvatistan galibiyetiyle birlikte de sessizce gündemden düşmek üzereydi… Derken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın mevcut yabancı kuralına karşı olduğunu ilan etmesiyle konu tekrar açıldı ve sınırlamanın geri getirileceğine dair 'dedikodular' birbiri ardına gelmeye başladı ki belki de dergimiz raflarda yerini aldığında bu söylentiler gerçeğe dönüşmüş olacak.

Kuralın değişmesi gerektiğini savunanlar, yabancı oyuncu sayısının fazlalığı nedeniyle Türk oyuncu yetişmediğini savunuyor. Oysa mevcut kural, yalnızca iki buçuk yıl önce ‘Yerli Futbolcu Teşvik Sistemi’ ismiyle tanıtılmış, Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören de bizzat bunun 'yabancı kuralı' olarak değil, 'yerli kuralı' olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylemişti. ‘Yerli Futbolcu Teşvik Sistemi’, aslında yeni kuralın talimatnamesindeki yedinci maddeydi ve Süper Lig kulüplerinin, oynattıkları yabancı futbolcu başına Yerli Futbolcu Teşvik Fonu'na para vermesini öngörüyordu. Plana göre, fonda toplanan bu paranın yüzde 20'si TFF Gençlik Gelişim Programları için ayrılacak, yüzde 5'i milli takımlara futbolcu gönderen kulüplere dağıtılacak, kalan yüzde 75'i ise Türkiye A Milli Futbol Takımı'nda oynamaya uygun statüdeki futbolcuları oynatan kulüplere, belirlenen bir puanlama sistemi dâhilinde geri ödenecekti. Ancak kulüpler 14 yabancı için 6 milyon TL'yi bulan bu fon payına itiraz edince sistem hiç uygulamadan rafa kalktı. Onun yerine lig statüsünde ‘Federasyon Payı’ adında bir madde yer aldı ve kulüpler, Yerli Futbolcu Teşvik Sistemi’ne yükümlü oldukları ücretin yaklaşık yüzde 40'ını federasyona ödediler. Fakat bu defa, fonda toplanan paranın teşvik amaçlı bir geri dönüşü de yoktu. Dolayısıyla Yerli Futbolcu Teşvik Sistemi ismiyle tanıtılan kural, içinden Yerli Futbolcu Teşvik Sistemi alınmış hâlde uygulamaya konulmuş oldu. Ve şimdi, Türkiye'de oyuncu yetişmemesini yabancı sayısı üzerinden tartışmaya devam ediyoruz…

Peki, ne yapmamız gerek? Futbolun farklı kademelerinden insanlara çeşitli sorular yönelttik. Hepsi de ‘ana’ sorunun yabancı sınırıyla ilgili olmadığını söylerken Türk futbolundaki yetersizlikleri ve yanlışları anlattılar…

Seyit Mehmet Özkan (Altınordu Kulübü Başkanı): Türkiye’de bir futbolcu ancak 25 yaşından sonra kendini buluyor, oyun bilgisini geliştiriyor ve profesyonel anlayışa hâkim oluyor. Kim çok oynarsa gelişiyor, kim oynayamazsa geride kalıyor. Durumumuz budur. Hâlbuki 5-6 yaşından itibaren çocuklara yatırım yapılıp eğitim verilse istenen seviye 20’li yaşların başlarında yakalanır.

Zamanında Fatih Terim bir karar aldı ve fiyatların çok yükselmesini durdurmak adına piyasayı açmayı planladı. Bence o zaman çok haklıydı, zira gerçekten uçuk fiyatlar vardı. Şimdi o dönem bitti fakat bu sefer de A Milli Takım Teknik Direktörü “Ben kimi izleyeceğim?” deyip oyuncu bulamamaktan şikayet ediyor. Doğru olan, bunun ortasıdır; yani kulüplerin futbola yatırım yapmasıdır. Pazarda çok mal olmazsa fiyatlar artar. O zaman pazara üretim sağlamak lazım. Bunun yabancı sayısıyla alakası yok, her şey üretime bağlı. Bu memleketin 30 milyon genci var. Bu ülkedeki kulüplerin tek görevi insanları eğlendirmek değil, aynı zamanda toplumun çocuklarına spor yaptırmak ve onları geleceğe hazırlamak.

Kulüpler yatırım yapmak istemiyorsa TFF onları ne kadar zorlayabilir? O zaman iş devlete gelecek ve “Ey kulüpler! Madem bu kadar kaynağı israf ediyorsunuz, hadi hepiniz futbola yatırım yapın” diyecek. Çocukların daha çok maç yapması lazım ama akademi ligleri bir yere kadar talebi karşılıyor.

2008’de başladığında çok iyiydi. Ama artık orada oynayacağımız maç sayısı 35’i zor buluyor. 2. Lig’deki Karşıyaka, Altay, Bucaspor gibi kulüplerimiz yeni kural gereği bu liglere giremiyor. Altyapıyla hiç alakası olmayan Süper Lig kulüpleriyle maç yapıyoruz. Hele U21 Ligi, zoraki bir meşguliyete döndü. Zaten A takımdan oraya gelen oyuncu da “Lanet olsun” diyerek maçların bitmesini bekliyor.

Buradaki çocuklar, yabancılardan farklı; bireysel çalışma yapmıyorlar, illa başlarında bir antrenör olması gerekiyor. Mental gelişimle ilgili konular bunlar. Kısacası yapılacak çok iş var. Futbola yatırım yaparak mı, yoksa ikame ederek mi büyüyeceğiz? Bunun kararını vermeliyiz. 10 sene öncesine dönsek ve “Bir daha bu işe girer misiniz?” deseniz, “Girmem” derim. Mümkün değil.

İsmail Sayan (Araştırmacı): Bu bir tartışma değil, kavgadır. Tartışmalarda karşılıklı fikir alışverişi olur. Burada öyle bir durum yok. Bu kadar insanın, düz mantıkla bu işin çözüleceğine inanması bana çok tuhaf geliyor. Yarısı uydurulmuş birçok argüman dolaşıyor ortalıkta. “Yerli oyuncu çok para kazanıyor” diyorlar. Hayır, herkes çok para kazanıyor çünkü vergi alınmıyor. Futbolcular için özel bir sınıf yaratılmış ve bu sınıf ‘indirimli vergi’ uygulamasına tabi tutulmuş. Kulüpler keza... Tüzüklerindeki ‘Amaç’ bölümlerinde, “sporcu yetiştirmek” yazar. Bu sebeple dernek statüsündedirler. Varoluş nedenleri budur. Bu nedenle vergi avantajına sahiptirler ki o minimize edilmiş vergi borçları bile affediliyor. Sonra da “AB ülkeleri ile eşit şartlarda yarışamıyoruz” diyorlar. Oysa eşit şartlarda yarışmaya başlasalar hepsi batacak! Bir FFP çıktı, hepsi dağıldı zaten. Yapılan iş, akıl dışı. Mersin İdman Yurdu, Slovakya’dan transfer ettiği ve sadece 11 maç oynattığı kaleci yüzünden transfer yasağı aldı. Bir milyon insanın yaşadığı Mersin’den bir tane kaleci çıkaramadınız mı?

Oyuncu çıkarmak kulüplerin işi ama onlar da oyuncu yetiştirmeyi bıraktılar. Mesela “Fernando 4 milyon Euro ama Emre Akbaba için 3,5 milyon Euro isteniyor” diyorlar. Tamam da buna karşı çıkmak çok anlamsız. Temel nokta, ihtiyaçtır. Fernando kötü oyuncu değil ama Manchester City’nin ona ihtiyacı yoktu. Oysa Emre, Alanyaspor’un en değerli oyuncusu, ihtiyacı. Sokaktaki adama üzerindeki 40 liralık pantolon için “Sana 100 lira vereceğim, çıkar” desen çıkarmaz. Çünkü adam donla gezemez. Alanyaspor da Emre’nin yerine birini koymak zorunda ama koyamaz. Çünkü oyuncu yok. 2002 Dünya Kupası’na, tarihimizdeki en yetenekli futbolcu Sergen Yalçın olmadan gidip üçüncü olduk. Euro 96’da Şifo Mehmet’i evde bıraktık, zira Sergen ve Oğuz vardı. İsteyince oluyor.

Yabancı sayısının kaç olması gerektiğini bilmiyorum. Dünya üzerinde de bunun cevabını bilen biri olduğunu sanmıyorum. Bu sadece bir kontrol mekanizmasıdır Sen hiç üretmeden, sırf tüketerek sonsuza kadar yaşayamazsın. Tottenham’ın eski başkanı Alan Sugar’ın bir lafı vardır, “Transferde piyasayı en aptal olan belirler” der. Türkiye’de herkes bunu sırayla yaptı. Mesela Mehmet Topuz’a 9 milyon verildi. Bu Mehmet’in kabahati değil ki! Aziz Yıldırım ile Yıldırım Demirören bir bilek güreşindeydi.

Sınır Var, Genç Yok

Uluslararası Spor Çalışmaları Merkezi'nin (CIES) 2009-10 sezonu başından 2014-15 sezonunun devre arasına kadar süren 5,5 yıllık bir dönem üzerinde yaptığı incelemede, Türkiye'nin 31 Avrupa ülkesi arasında 22 yaş altı oyunculara en az şans veren (toplam süreye oranla) ikinci lige sahip olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye’deki kulüpler içinde de son üç sırada; Trabzonspor (yüzde 2,8), Sivasspor (yüzde 2,1) ve Fenerbahçe (yüzde 1,2) yer alıyor. Burada bir ilgi çekici nokta da söz konusu yıllarda yabancı sınırlamasının yürürlükte olması. Yani Türkiye'deki gençler, bugünkü kuraldan önce de forma şansı bulamıyordu.

Dünyada kulüpleri tatlı dille ikna edebilecek bir yöntem çıkmadı. Devletin yapması gereken “Şu tarihten sonra hepiniz şirketsiniz” diyerek kulüpleri iflas edebilir hâle getirmektir. Adamın sırtına o sorumluluğu vereceksin. Şu anki tek sorumluluğu transfer yapmak! Hakem hatası olunca “Biz bu şehri temsil ediyoruz” diyorlar. Bakıyorsun, kadroda bir tane o şehirden çocuk yok. O zaman sen o şehri temsil etmiyorsun, o şehirde yer işgal ediyorsun!

Abdullah Avcı (Başakşehir Teknik Direktörü, A Milli Takım Eski Teknik Direktörü): Türk futbolunun problemi yabancı sınırı değil. Bu konuşmaların boş olduğunu, hiçbir yeri doldurmadığını düşünüyorum. 5 mi olsun, 8 mi olsun, 14 mü olsun? Bu konuşmalar patinaj çekmek gibi. Altyapılarda çalışırken de, milli takımdayken de, şimdi de bunu söylüyorum. Türk futbolunun eğitim amaçlı yatırımlarla yerli-yabancı rekabetini oluşturması gerekmekte. Bunu da TFF yapar; kulüplerin altyapılarına standart getirir, alt ligleri organize eder, uygulama ve denetleme işlerini üstlenir. Beş yıl sonra da meyvesini almaya başlar. Bunu İngiltere, Almanya, Finlandiya, Fransa, Belçika böyle yapmış.

TFF bunu beceremiyorsa dünyada bu işi yapan sporda verimlilik firmaları var, onlara paslasın. Ben A Milli Takım’ın başındayken 36 kulüp üzerinden bunu yapmak istedim ve o amaçla böyle bir firmayı Türkiye’ye çağırdım. O firmaların belli kriterleri vardır ve o kriterler ışığında antrenörler, oyuncuların beslenmesi, eğitimi, antrenman setleri ve akla gelebilecek her detay denetlenir. Kulüpler de kriterlere verilen cevaplar ışığında yıldızlarla ödüllendirilir. Ama bu ödül para değildir çünkü para bozar; geldiği gibi altyapıya değil, A takımın kasasına gider.

Bunun dışında, rekabet ortamını oluşturacak elit akademi liglerini düzenlemek lazım. Bu noktadan sonra istersen yabancı sayısını serbest bırak; çünkü artık senin altyapından oyuncular çıkar. Bu yatırımı yapmazsan da istersen 23 yerli kuralı getir, hiçbir faydası olmaz. Bu aynı zamanda bir sosyal proje. Ben kendi insanıma yatırım yapıp bunun karşılığını almalıyım. Ailelerin sosyo-ekonomik durumları zayıf, genç oyuncuların hayatla ilgili kaygıları var, okulda iyi bir eğitim alamıyorlar. Devlet politikası olarak bakmak lazım buna. TFF, Milli Eğitim Bakanlığı ve Spor Bakanlığı beraber hareket etmeli. Daha antrenman saatleri ile okul saatlerini birbirine göre ayarlayamıyorsan o çocuğa ne verebilirsin ki?

Altyapıya Verilen Şansta Sonuncuyuz

Kulüplerin altyapılarından yetiştirdikleri oyunculara verdiği şanslara baktığımızda acı bir tablo ile karşılaşıyoruz. CIES'in hazırladığı rapora göre, Avrupa'daki 31 futbol ülkesi arasında Türkiye bu alanda sonuncu. Süper Lig'de 2016-17 sezonunun ikinci yarısında, oynadığı kulübün altyapısında yetişen futbolcuların aldığı sürenin toplam süreye oranı yüzde 4,3'tü. Bu sezonun ilk beş haftası sonunda ise bu oran yüzde 2,2'ye dek düşmüş durumda.

Kulüp bazında ise geçen sezon altyapıdan yetiştirdiği oyunculara en fazla şans veren ilk 100 kulüp arasında herhangi bir Türk takımı yoktu. Yüzde 74,5 ile Slovak takımı FC Tatran'ın başını çektiği listede Athletic Bilbao (64), Real Sociedad (50,1), Lyon (46,8), Schalke (35), Barcelona (34,3), Atletico Madrid (32,1), Bayern Münih (27,7) gibi kulüpler de kendilerine yer bulmuş durumda. Bu alanda geçen yıl Süper Lig'in zirvesinde yer alan Bursaspor'un altyapı ürünü oyuncu kullanma oranı yüzde 14,1'ken; Karabükspor, Alanyaspor, Osmanlıspor, Çaykur Rizespor ve Gaziantepspor hiçbir altyapı oyuncusu oynatmamış. İkinci kalecisi Fabiano sakatlanınca bir maçın son bölümünde Ertuğrul Taşkıran'ı sahaya sürmek zorunda kalan Fenerbahçe’yi de bu takımlara eklemek mümkün.

Önder Özen (Yorumcu): Bugün gelinen noktada 14 yabancı oyuncuya kadar kontrat verilebiliyor. Hatta 16-17 kontratlı yabancı oyuncusu olan kulüpler var. Planlamasını kurala göre yapan kulüpler, olası bir değişiklikte mağduriyet yaşayacak. Geçmişte Beşiktaş, planlamasını her yıl kademeli olarak azaltılacak sisteme göre yapmış ve mağdur olmuştu. Bunun adı Teksas kanunlarıdır, Vahşi Batı’dır.

Yabancı sınırının ülke futbolunun gelişimi veya geride kalmasıyla uzaktan yakından alakası yok. Bu kulüplerin sorunudur ve ancak onların yarışma durumunu belirleyebilir. Ülke futbolu deyince benim aklıma kulüplerin yarışması değil, kulüplerin yarışmasından ortaya çıkacak değer gelir. 80 milyonluk ülkenin A Milli Takım havuzu zorla 25-26 oyuncuyu buluyor. Yani konu, oyuncu yetiştirememek. Bunun sebebi de iyi antrenör yetiştirememek. Ben çok basit bazı teknik şeyleri 41-42 yaşında öğrendim. Pro-Lisanslı bir teknik direktörüm, o yaşa kadar biliyorum zannettiğim birçok şeyi bilmediğimi gördüm. Yetiştirici antrenör çıkaramadık. Yarışmacı antrenör de sınırlı eğitimle yetişti.

Problemin nerede başladığını bilmeden, nerede bittiğini göremeyiz. Bununla beraber, -A takım dışında- kulüplerinde oynamayan, az süre bulan potansiyelli oyuncuların gelişimini sağlayabilecek ikinci bir yarışma alanı yok. Liglerin dizaynı doğru değil. Buna 3. Lig’deki yaş sınırı da dâhil ki bu insan haklarına aykırı bir durumdur, federasyonun akıllara zarar bir uygulamasıdır. Bunu gündeme getirmesi gerekenlerden biri de TÜFAD (Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği) ama haberleri bile yoktur kuraldan, emin olun. TFF’nin de bu konuda bir çalışmasının olmadığına eminim mesela. Yabancı kuralı değişirken bir araştırma sonucunda yapılmadı ki bu; biri çıktı, keyfi olarak "Ben böyle karar verdim" dedi, bitti. Yarın başka biri çıkacak, başka keyfi bir karar verecek. Araştıran eden yok...

Hikmet Karaman (Çaykur Rizespor Teknik Direktörü): Bizim bir TFF kurumumuz ve futbol eğitim dairemiz var. Orada bir sürü insan çalışıyor. Sabah 8’de kart basıyorlar ama mesai bitene kadar kafalarını neye yoruyorlar mesela? Esas sorun burada. Almanlar, her ay kendi futbollarını ve futbolcularını geliştirecek yeni düzenlemeler buluyor. Bizde ise devamlı kural değişiyor. Bir ara tribüne çıkarıyorlardı yabancıları. Bizim 1. Lig’de de şimdi 10 yabancı serbest ama 5 tanesini kadroya alamıyoruz. Bu nasıl bir mantık?

Bir adım ileri gidelim; biz Türkiye Kupası oynayacağız, karşımıza Süper Lig takımı çıkacak, onlar 14 yabancı ile oynayacak biz 5 yabancıyla... Bu nasıl iştir? Benim hakkımı nasıl kısıtlayabilirsin? İnanın, teknik adamların yüzde 99’u serbestlikten yanadır. Yabancı oyuncuya da ihtiyaç var. Kendi içimizdeki oyuncuları da geliştirirler; HagiEmre örneği gibi. Fakat bizde öyle transferler yapılıyor ki... Yöneticiler, menajerler ve zaman zaman teknik adamlar kulüpleri batırıyor resmen. Mehmet Topuz transferini hatırlayın mesela... O paralara alınan futbolcular kulüplerine ne verdi? Üç maç oynayıp geri gidenler bile oldu.

Brezilya’da maç izlerken 10 oyuncunun kenarda ısındığını gördüm. Yedek kulübeleri kalabalıktı, aralarında da 3-4 tane genç vardı. Hemen TFF’ye yazdım, yetkili kişilere söyledim. Ardından Süper Lig için bu kuralı çıkardılar ama bizi unuttular. Sonrasında Göksel (Gümüşdağ) Bey’i aradım ve alt ligden bahsettim. O da “Valla biz hiç düşünmedik, doğru diyorsun” dedi. 1. Lig’e de bu kural gelince ben kadroya genç oyuncu almaya, onları oyuna sokmaya başladım. Belki çok büyük yetenekleri yoktu ama hepsi de o idmanların ve maçların ardından transfer teklifleri aldı. Biz onları profesyonel yapmasak burada tel toplayacaklardı! Yani aslında oyuncu yok değil, herkes işini yaparsa oyuncu çıkar.

"Seçim Bizim"

Mehmet Demirkol (Spor yazarı): Yine işi yanlış yerinden tutuyoruz ve sebepler yerine sonuçları tartışıyoruz. Sonuç değişince sebepler değişmez. Bizim yapmamız gereken, elimizdeki genç nüfusun yapabileceklerine güvenmek. Mesela Türkiye'nin içinde bir Slovenya var; 2 milyon Boşnak asıllı vatandaşımız Türkiye'de yaşıyor. Dolayısıyla Slovenya'nın basketbolda yaptığını biz de rahatlıkla yapabiliriz. Ama iyi eğitimle rekabetçi sporcular yaratabilmeye odaklanmamız gerekiyor. Bunun için de önce kazanmayı değil, spor yapmayı önemsemeliyiz. Bunun canlı örnekleri var, Cenk Tosun gibi. Beşiktaş'ta Cenk'in üzerine Mario Gomez, Demba Ba, Vincent Aboubakar, Alvaro Negredo gibi çok futbolcu alındı ama o, evrensel anlamda rekabet yolunu seçti ve başarılı oldu. Alman altyapısı almış bir oyuncuydu, Almanya genç milli takımlarında oynamıştı ama seçimleri onu Gaziantep'e götürdü. Beşiktaş'a geldiğinde üçüncü tercihti, Mustafa Pektemek'in gerisindeydi. Ama bununla yetinmedi. Biz de Cenk gibi yetinmeyen, donanımlı, rekabet edebilir sporcular yetiştirmeliyiz. Ancak yabancı sınırlaması gelirse bunu başaramayacağız; tembel, şımarık ve çok para kazanan futbolcularımız olacak. Hangisini istediğimize karar vermemiz lazım.

Hakan Ünsal (Türkiye Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı): Yabancı sayısı 7’ye indiğinde oyuncularımızın daha kaliteli hâle geleceğini bilsem, bu değişikliği deli gibi savunurum. Fakat konu o değil. Türkiye’deki oyun kalitesini yabancı sayısı belirlemeyecek. Asıl problem, yetenek sayısının yukarıya çekilememesi.

Bu tartışmalar Lucescu geldikten sonra yeniden alevlendi. Ukrayna yenilgisi sonrası tavan yaptı. Ben adım gibi eminim ki o maçı berabere dahi bitirseydik kimse sınırı konuşmayacaktı. Zaten Hırvatistan maçını kazanınca tartışmalar azaldı. Lucescu, kendi açısından olayı başka yere taşımak gibi bir strateji çizdi ve tartışmaların bu kadar büyüyeceğini tahmin etmedi.

Yerli futbolcuların, artık iki katı çalışmak zorunda olduklarının farkına varmaları lazım. Çünkü dünya futbolu o noktada. Adam 18 yaşında Şampiyonlar Ligi’ni sallıyor. Demek ki yetenek her yerde, her zaman oynayabiliyor. Yerli oyuncular kendilerine bir haksızlık yapıldığını düşünüyorlarsa bunu kanıtlamak zorundalar. Kimse onlardan Bafetimbi Gomis’i, Mathieu Valbuena’yı kesmesini beklemiyor. Ama aynı kalibrede oldukları, “Olsa da olur, olmasa da olur” dediğimiz yabancı oyuncular da var. Eğer yerli oyuncu bunların üzerinden geçemiyorsa bunun yabancı sınırı ile alakası yoktur maalesef.

Mircea Lucescu ve Yıldırım Demirören

Mircea Lucescu ve Yıldırım Demirören

Ayrıca Türkiye’deki futbolcular, yabancı sınırını konuşurken başka problemleri olduğunu unutuyorlar. Sayıdan çok, “Neden ben yabancı oyuncu ile aynı haklara sahip değilim?” sorusunu tartışmalılar. Sözleşmelerde yazan detaylar bile farklı. Sadece yerlilerin oynadığı 3. Lig’de 25 yaş üzerindeki oyuncular kontenjana, yani bir nevi sınırlamaya tabi tutuluyor. Üst ligdeki oyuncuların askerlik tecil hakkı varken alt liglerde oyunculara bu hak tanınmıyor. Oysa aynı statüdeler ki alt ligler diye bahsettiğimiz 2. ve 3. ligler, Türkiye’deki 3600 profesyonel futbolcunun yüzde 65-70’ini oluşturuyor. Saydığım bu sebeplerden dolayı ailesi dağılan, futbolu bırakan yüzlerce futbolcu var. Asıl problem burada.

Ferudun Tankut (Karabükspor Başkanı): Kulüplerin 14 tane yabancı alma hakkı var. Bu bir zorunluluk değil. İsterlerse 24 tane Türk oyuncu bulundururlar, isterlerse yabancı alırlar. Buna böyle bakmalıyız ki Türk futbolunun marka değerini düşürmeyelim. Bunların çok fazla konuşulmaması gerek. Bu konu Ukrayna maçından sonra konuşulmaya başlandı, Hırvatistan galibiyetinden sonra azaldı, bir galibiyet daha alırsak tamamen ortadan kalkacak.

Biz günlük yaşıyoruz. Yetiştirmeyi ihmal ediyoruz. Bunun için altyapılarda reform hareketine girmeliyiz. 400 bin nüfuslu İzlanda elemelerde bizim üstümüzde yer alıyorsa burada bir yanlışlık var demektir. Bu yanlışlık da yabancı sınırı ile ilgili değil, altyapıyla ilgilidir. Önce bunu çözmek lazım.

Cüneyt Biçer (Altay Teknik Direktörü): TFF bu kararı alırken gerekçeleri hakkında bir açıklama yapmadı. Sadece bir toplantıda, “Liglerimize daha iyi oyuncular gelecek. Bizim oyuncularımız onlarla rekabet edecek ve yurt dışına gidecek” denmişti. Çok kısa bir açıklamaydı ve tatmin edici değildi. Ben o kararın bir amacının fiyatları aşağı çekmek olduğunu düşünüyorum. Bu da önemliydi. Fakat yabancı oyuncunun serbestliği için önce ülkenin buna hazır hâle gelmesi gerekiyor. Altyapı gruplarımızı çok güçlü şekilde hazırlayıp oyuncularımızı yabancılarla mücadele edecek seviyeye getirmeliyiz. Aksi durumda serbestlik hiçbir yarar sağlamaz.

Süper Lig’de 14 yabancı kuralından sonra bazı oyuncular yurt dışına transfer oldu. Fakat onlar kural nedeniyle değil, yetenekli oldukları için gittiler. Diğer oyuncular da aşağı doğru inmeye başladı. Bu gizli bir tehlikedir. 1. Lig’de fahiş fiyatlar konuşulmaya başlandı. Ligin değerinin üzerinde anlaşmalar yapıldı. Bu anlaşmalar da genellikle eldeki para üzerinden değil, gelecek para üzerinden imzalanıyor. Bu noktada bazı kulüpler sıkıntı yaşayacak, hatta belki de borçlar nedeniyle amatöre kadar düşecek.

Baştan aşağı çarpık bir düzene sahibiz. Süper Lig’de ve 1. Lig’de yabancı oynatabiliyorsunuz, 2. Lig ve 3. Lig’de yabancı yok ama Bölgesel Amatör Lig’de var. O zaman aradaki iki ligin günahı ne? Veya aradaki takımlar yukarı çıkınca ne yapacak? Tam aksini düşünün bir de; aşağı düşseler bu kez BAL’da rekabet etmek için 3. Lig’dekinden daha çok para harcamaları gerekecek. Biz geçen sene transfer yasağımız olduğu için geçen sezon altyapıdan oyuncularımızla oynadık. Üst lige çıkınca bu sayı biraz azaldı ama yine belli bir düzeyi koruduk. Ayrıca, Ajax’ın da uyguladığı bir modelden faydalandık. Kulübün kültürünü yaşatmak için, İbrahim Akın ve Murat Uluç gibi; altyapıdan yetişen ama uzun süre dışarıda oynayan, kazanma karakterine sahip tecrübeli oyuncuları geri aldık ve alttan gelenleri de o kültüre adapte ettik. Bu sayede hem yetiştiriyor hem de kazanmayı hedefliyoruz.

Socrates Dergi