Yanlış Adres

6 dk

1984 NBA Draft’ı ile birçok efsane lige girdi. Dan Trant, onlardan biri değildi. Ama İrlanda’ya uzanan kariyeri yine de anlatılmaya değer.

“Orası, genellikle gençlerin basketbol oynadığı bir yerdi. Babam ve Lance katılmak istediğinde ilk seçilen genellikle Lance olur, o ise sona kalırdı. Ama maç bir kez başladı mı, herkese gününü gösterirdi!”

Alex, babası Dan Trant anısına yazılan bir makale için bu şekilde görüş vermişti. New York’un en ünlü sokak basketbolu buluşma noktalarından ‘The Cage’ (Kafes) adlı sahada, babası ve onun yakın arkadaşı Lance’in basketbol oynama deneyimlerinden bahsediyordu. O günlerde, takımları seçmek için görevlendirilen iki kişi de muhtemelen Trant’in hâlihazırda bir NBA takımı tarafından çoktan draft edildiğini bilmiyor ancak onu oynarken gördüklerinde, karşı taraftan daha şanslı olduklarını fark ediyorlardı.

Trant, gösterişli bir adam değildi. 1.87’lik bir beyaz olarak Lance’ten daha az ilgi toplayabiliyordu. Ancak iş sahaya geldiğinde farklılaşırdı. İleride New York sokaklarında basketbol oynayacağı Lance Faniel de bunu en erken öğrenenlerden olmuştu. Gelecekteki yakın dostunun ismini ilk kez farklı liselerin takımlarında oynarken koçundan duymuş ve “Şu Dan Trant denen çocuğu gözünün önünden ayırma!” cümlesini aklına yazmıştı.

Faniel koçunu dinlemiş, ikili arasındaki ilk maçı kazanan da onun takımı olmuştu. Bir başka anma yazısında Faniel, şöyle diyecekti: “Maçı kaybetmişlerdi ama Dan tutkuyla oynamıştı. Etrafa kendine güven ve cesaret saçıyordu.”

Kendine güven ve tutku... Trant’ten bahsedilirken en sivrilen kelimler bunlardı. Ukalalık ise bir başkası. Çocukluğundan beri kendisinden dört yaş büyük kardeşi Dan Trant’i örnek alan Matt bile bunu söylüyordu. Rakiplerine haddini bildirmek ve sahada herkesin ilgi odağı olmak, anlatılanlara göre Dan Trant’in en büyük tutkusuydu. Clark Üniversitesi’nde kolej basketbolu oynadığı yıllar boyunca yaptığı şey de bundan ibaretti.

NBA Draft’ında seçilmesini sağlayan da aynı tutkuları olmuştu... Yalnızca 20 yıl öncesine kadar günümüzdekinden çok daha farklı ve David Stern’ün bile ‘saçma’ olarak nitelediği bir draft sisteminin son sırasındaki isimdi Dan Trant. Tam olarak 228. sıra seçimiydi. Yine de Michael Jordan, Hakeem Olajuwon, Charles Barkley gibi tarif edilemez yetenekleri, Rick Carlisle gibi genç bir koçu ve bir sürü başka hikâyeyi lige taşıyan 1984 Draft’ının parçasıydı...

Trant, efsane koç ve dönemin yöneticisi Red Auerbach tarafından seçilmişti. Ancak kendine Celtics’te yer bulma konusunda pek başarılı değildi. Başka bir takıma gitmeyi de tercih etmemişti. Trant, NBA’de hiç oynamadı ama basketbola da veda etmedi. Köklerinin dayandığı İrlanda’nın çok da umursanmayan liginde kral oldu. Eşini çok sevdi, onun için Yeni Dünya’ya döndü. New York’a taşındı, iki çocuk sahibi oldu ve Cantor Fitzgerald firması için borsacılık yapmaya başladı.

Onu 1984 Draft’ının en dramatik hikâyelerinden birine dönüştüren şey ise çalıştığı firmanın ofisi oldu. Trant, 11 Eylül 2001 günü Dünya Ticaret Merkezi’ndeki ofislerinde işinin başındaydı. Patlamaları duyar duymaz Lance’i aradı. “Her yerde duman var, çocuklarım ve eşim sana emanet” diyebilmişti. Lance ise onun her zamanki gibi bu işten de sıyrılacağını düşünüyordu. O binadaki herkesten daha atletik ve yetenekliydi. Ancak Dan Trant kurtulamamıştı.

İşin ilginci, bir gece önce Trant, çocukları ve Lance ile birlikte Boston Red Sox-New York Yankees maçına gitmişti. Doğma büyüme Boston’lı ve eski Celtics oyuncusu Trant, deplasmanda takımının formasını taşıyordu. Girişteki güvenlik görevlisi Lance’e takılmış, “Bu gece arkadaşının koruması olacaksın” diyerek şaka yapmıştı. O maç, yağmur sebebiyle oynanamadı. Lance’e göre, oynansaydı Dan Trant o gece eve dönmeyecek, belki de ertesi gün ofise gitmeyecekti.

Socrates Dergi