Yaşamak İçin

9 dk

Kilian Jornet’yi Everest’e tırmanırken yakalayabilirsiniz. Yüksek irtifada koşuyor yahut dağlarda kayak yapıyor da olabilir. O, sürekli hareket hâlinde. Yaşadığını hissedebilmek için...

Kilian Jornet tabağındaki salata ve sebzelerin keyfini çıkarıyor, Everest’in zirvesine aynı haftada iki kez çıkışından yaklaşık 48 saat sonra... Şimdi Norveç’te ama bu kadar hızlı olmasına şaşmamalı. Tırmanışı sırasında yanında pek fazla yük ve kimseler yoktu. Oksijen desteği kullanmamış, özel halatlar ve diğer dağcılardan yardım almamıştı. Yalnızca sırt çantasıylaydı. Şimdi de kutlamasını büyük bir partiyle yapmak yahut sadece yatıp dinlenmek yerine, uzun süredir yalnızca pirinç tüketmekten bıkmış bir hâlde salatasını yiyor.

Birazdan meslektaşı ve kız arkadaşı Emelie Forsberg ile birlikte koşuya çıkacaklar. Her ne kadar birkaç ay önce Asya kıtası dışındaki en yüksek zirve olan Aconcagua’da buluşsalar da konuşacak şeyler birikmiş olabilir.

Arjantin sınırları dahilindeki dağda, irtifaya ayak uydurmak için yapılan kamplarda beklenenden fazla zaman harcamışlardı. Yolculukta onlarla birlikte olan ve gözlemlerini New Yorker için kaleme alan Stephen Kurczy, ikiliyi bu tarz bir kampta görmenin, Beyonce ve Jay-Z’yi Central Park’ta piknik sırasında yakalamakla eşdeğer tutulabileceğini söylüyor. Peki Everest ve öncesinde Aconcagua’da bir dağcıdan çok uzak profilde tanıdığımız Kilian Jornet ne yapıyor?

Doğanın Tutkusu

Aslında Katalan sporcunun dağlarla ilişkisi, tahmin edilenden de gerilere uzanıyor. Pireneler’de doğan Jornet, bölgedeki konaklama merkezlerinden birinde koruculuk ve rehberlik yapan babası ile doğa sevdalısı annesi sayesinde henüz 18 aylıkken dağ havasını solumaya başlamış. Üç yaşına geldiğinde ise 12 kilometrelik kayaklı koşu yarışlarını bitirir olmuş. Annesi Nuria Burgada Buron, Kilian ve ondan bir buçuk yaş küçük kız kardeşini bazı geceler çıplak ayaklarla, yanlarında ışık olmadan ormanda gezintiye çıkardığını söylüyor. Tüm bunları yapma sebebi, New York Times’a anlattığı üzere çocuklarının ‘doğanın sakladığı tutkuyu’ anlamasını sağlamak. Bu, Kilian Jornet’nin hayatını şekillendiren kültürel mirasın temeli. Yaptığı şeylerin herhangi bir noktasında ‘doğayla bir olma’ niyetini yakalayabiliyorsunuz. Ancak Pireneler’in ona bir de fiziksel hediyesi var. Belki de doğaya böylesine saygı duyduğu için...

Bir kilogram vücut ağırlığı için bir dakikada harcanan oksijen miktarını mililitre cinsinden gösteren ölçüm birimi VO2 max, dağcılar, bisikletçiler ve koşucular başta olmak üzere dayanıklılığı temel alan spor dalları için çok önemli. Ortalama bir erkek bireyde 45-50 aralığında yapılan bu ölçüm, Tour de France’takibaşarılı günlerinde Lance Armstrong için 85’i gösteriyordu. Kilian Jornet için ise 89,5. Barcelona Üniversitesi’nden Daniel Cuixart’ın yaptığı ölçümler bunu işaret ediyor ve Jornet bu alanda tüm dünyadaki sayılı isimlerden. Bu fiziksel mirası, ailesi ve doğadan aldığı armağanla birleştirmek isteyen Jornet, 13’ünden itibaren Katalan dağ kayakçılarına hem antrenman hem de eğitim fırsatı veren bir programa başlıyor. Onu ‘bildiğimiz Jornet’ yapan şeyler de bu programla birlikte geliyor...

Maratondan uzun olduğu gerekçesiyle isminin önüne ‘ultra’ sıfatını alan ve patika yollar başta olmak üzere dağlarda, bayırlarda koşulan ultra-trail yarışlar, fazlaca dayanıklılık gerektiriyor. Ayrıca çeviklik ve yüksek irtifaya uyum istiyor. Çocukluğundan beri bunlara yabancı olmayan Jornet, 2008 yılında, henüz 20 yaşındayken kazandığı Ultra-Trail du Mont-Blanc in Chamonix ile adını yavaş yavaş yarış dünyasına duyuruyor. Birleşik Devletler dışındaki en prestijli ve zorlu ultra-trail olarak bilinen bu yarışta Jornet, sporun o dönemki yıldızı Scott Jurek’i de geride bırakıyor. Runner’s World dergisi Chamonix’de elde ettiği başarıyı ‘aynı anda hem devrim hem taç giyme töreni’ şeklinde tanımlarken, Jornet de 2009 ve 2011'de de zirveyi kimseye bırakmıyor.

Yine de onun başarılarla çok işi yok. Bu tarz koşulardaki rakiplerinden Anton Krupicka, bazı yarışlarda Jornet’nin kendilerini beklediğini ve manzaranın keyfini birlikte çıkarmak istediğini söylüyor. Krupicka, durumun rahatsız edici olabilecek boyutuna dikkati çekse de “Bu neredeyse aşağılayıcı. Ancak Kilian kendisi gibi davranıyor. Bunu da kimsenin yüzüne vurmadan yapıyor” diyerek rakibini aklıyor...

Zamanla trail yarışların daha eğlenceli ve tehlikeli kuzeni ‘skyrunning’e de el atan Jornet için burada da övgüler eksik olmuyor. Skyrunning, isminden de tahmin edilebileceği şekilde, 2000 metre üzerindeki koşuları barındırıyor. Dağcılık, uzun mesafe koşuculuğu ve kayak disiplinleri arasındaki çizgileri farklı yetenek yelpazesiyle bulanıklaştıran Jornet, kısa sürede yıldızını yükseklerde de parlatıyor. Uluslararası Skyrunning Federasyonu’nun kurucularından Lauri van Houten onu “yerdeki tanrı” olarak tanımlıyor. Yarışları sırasında sadece yollarda bulduğu yabani çilekleri yiyen ve akıntılardan su içen Jornet’nin bu tarz tanımlardan çok hoşlandığı ise söylenemez...

Hayatın Zirvesi ve Dibi

“Kilian Jornet’den nefret ediyorum. Bir Nazi, bir katil ya da sadece kötü biri olabilirim. İnsanlar hakkımda hiçbir şey bilmiyor. Bu fanatik dünyada sadece hızlı koştuğum için idol olarak görülmek çok boş ve anlamsız...”

Kısa sürede adını dünyaya duyurmasıyla birlikte üzerindeki gözlerin de sayısının artması, Kilian Jornet’nin canını sıkmıştı.

Bir yandan da, koyduğu hedeflere erken yaşta ulaşmanın verdiği yükü ve can sıkıntısını sırtlamaya çabalıyordu. Düzenli alkol tüketmemesine rağmen bu sarsıcı dönemi sürekli sarhoş olmasıyla hatırlayacaktı. Yeniden yaşadığını hissetmek istiyordu. Ve Jornet, ancak ‘ölüme yakın’ bir tecrübe yaşarsa bunun yeniden gerçekleşeceğini aklına koymuştu.

Summits of My Life (Hayatımın Zirveleri) projesinin doğuşu da bu düşünceden yola çıkarak gerçekleşti. Projeyi, Jornet’nin ortaya koyduğu 10 şahsi değere bağlı kalarak dünyanın en zorlu dağlarına tırmanışı olarak özetleyebiliriz. Yani Jornet yazının başında uğradığımız Everest ve Aconcagua’da tam da ‘yeniden yaşamak’ için tırmanışlarını yapıyordu. Mont Blanc, Matterhorn, Elbruz ve Denali, ‘Summits of My Life’ın diğer zirveleriydi.

Son dönemdeki Fastest Known Time (FKT) yani ölçülen en hızlı zaman hareketi de Jornet’nin projesinin bir parçası olmuştu. Zirvelere en hızlı çıkan isim olarak kayıtlara geçmek istiyordu. Gittiği bazı yerlerde FKT onun olsa da Everest istisna kaldı. Aynı haftadaki ilk denemesinde karın ağrılarıyla boğuşan sporcu zirveyi 26 saatte gördü. Jornet ikinci denemesinde ise 17 saate düştü ama Christian Stangl’a ait rekor az farkla kaçtı.

Onun bu macerasını Kilian Jornet: A Path to Everest belgeseli için kameraya alan Seb Montaz, Everest’in Jornet’yi tekrar ağırlayacağını düşündüğünü söylüyor. Kendisi bu durumdan ne kadar memnun bilemiyoruz. Jornet ise düşük basınca alışmak için yapılan kamplarda fazla zaman harcamaktan şikâyetçi. Bu bekleyişin kendisini sıktığını söylüyor ve harekete geçmek istiyor. Hayatı boyunca yaptığı gibi.

Socrates Dergi