
Dönüm Noktası
4 dk
Yasemin Ecem Anagöz, yaşıtlarının geleceğe kaygıyla baktığı yaşta olimpiyat sahnesine çıktı. Yeni hedefi ise 21 yaşına geldiğinde olimpiyat madalyası kazanmış olmak.
“Yasemin’i en mutlu gördüğüm an Nottingham’da olimpiyat vizesini aldığı gündü.” Olimpiyat oyunları, hemen her sporcu için olduğu gibi Yasemin Ecem Anagöz için de hayatının en önemli anlarından biriydi. Onunla 2013’ten bu yana birlikte çalışan antrenör Göktuğ Ergin de Yasemin’in Rio 2016 vizesi aldığı günü yukarıdaki kelimelerle anlatıyor. Evet, ilk olimpiyat oyunları tecrübesi Yasemin’in hayatında önemli bir yer tutuyor. Fakat orada sadece yer almak, onun için yeterli değil. Kendisinden dinledik...
Okçuluktan önce başka bir sporla ilgilendin mi?
Okçuluktan bir gün önce jimnastiğe gittim ama orada yapılan hareketleri görünce biraz korktum açıkçası. Yani çok kısa da olsa bir jimnastik serüveni yaşadım diyebilirim. Sonra okçuluğa giden bir aile dostumuzun kızını izledim. Benim de ilgimi çekti. Yarışmalara katıldıkça kazanma duygusu hoşuma gitmeye başladı. Ondan sonra da bırakamadım zaten.
Kariyerinde seni en çok zorlayan yarışmayı hatırlıyor musun?
Olimpiyat kotasını aldığım yarışmaydı. Orada çenem kilitlenmişti dört gün boyunca. Sadece sıvıyla besleniyordum. 20’lik dişimin çıktığını düşündüm. O zamanlar bunun stresten olduğunu fark etmemiştim. Bu, benim için dönüm noktası olabilir çünkü hayatımdaki en stresli yarışmaydı ve ona rağmen üstesinden gelebildiğimi gördüm. Artık isteyip de başaramayacağım bir şey olacağını düşünmüyorum.
Kariyerin boyunca senden 20 yaş büyük sporcularla karşılaştın. Bu durumdan etkilendin mi?
Rakibimin kim olduğu beni etkilemiyor. İyi ya da kötü atması da… Maçı kazanırken aldığım puanlara bakıyorum. Kötü atarak kazandığım maçların sonunda mutlu olmuyorum. 2015 Avrupa Oyunları’nda çeyrek finalde elenmiştim ama bir önceki turda yendiğim rakip 42 yaşındaydı. Annemle aynı yaşta yani. O yüzden yaşa takılmıyorum.
Antrenörün Göktuğ Ergin, bazen özgüven sorunu yaşadığını söylemişti…
O konuda bir standardım yok. Özgüvenim ya zirvede oluyor ya da tam tersi. Mesela İngiltere’de olimpiyat kotasını alırken kendime çok güveniyordum. En fazla bir set vermiştim. Onun dışında maçları uzatmadım bile.
Rio’ya geçelim o zaman… Olimpiyat oyunları için, kariyerinin gidişatını değiştiren organizasyon diyebilir miyiz?
Öyle bir anı hâlâ bekliyorum aslında. O an benim için Rio olabilirdi belki ama olimpiyat oyunlarının ardından bir bel sakatlığı geçirdim ve kısa süre de olsa ok atamadım. Fakat iki gün ok atmamak bile kasları ve atış tekniğini çok etkiliyor. O yüzden, Rio sonrasının pek de hayal ettiğim gibi geçtiğini söyleyemem.
Olimpiyat oyunları sana ne kattı?
Rio’da şunu fark ettim; Tokyo 2020 öncesi diğer yarışmalarda ismimi daha fazla duyurmam lazım. Okçuluk biraz psikolojik bir spor. Rakibin üst seviye bir oyuncu olduğunu bilmek, bazı oyuncuları etkiliyor. Rio’daki rakiplerim 17 yaşında olduğumu bilip daha rahat atmışlardır belki ama 2020 farklı olacak.
Elde ettiğin başarılara rağmen çok fazla göz önünde bir sporcu değilsin. Bunun nedenini neye bağlıyorsun?
Benimle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Geçen sene Rio öncesi sizinle konuşmuştuk ve bir de televizyon kanalıyla röportaj yapmıştık. Bu, basının ilgisizliğinden doğan bir şey. Benim için önemli mi? Hiç değil. Zira ben popüler bir figür olabilmek için spor yapmıyorum. Hayatımda bir hedefim olsun ve ben de ona ulaşmak için çaba göstereyim, sporcu olma nedenim bu.
Tokyo’dan beklentin ne?
Kesinlikle madalya. Zaten dört sene emek verip olimpiyat oyunlarına gittim. Dört senemi daha bu spora vereceğim. Yani toplamda sekiz yıl yapıyor. Bu kadar süre emek vermiş olsaydım, başka bir sporda da madalya alabileceğime inanıyorum. Bir şeye adım atıyorsam onu sonuna kadar devam ettiririm. Bu biraz ailemden geliyor, onlar da bana çocukluğumdan beri bunu tavsiye ettiler.