
Yeni Lider
10 dk
Brezilya Milli Takımı’nın lideri, 2014’ten beri Neymar... Yıldız oyuncu bu süreçte çok tartışıldı, saha içinde saldırıya uğradı ama inat etti ve en sonunda bir altın madalya kazandı. Yeni hedefi ise Rusya 2018!
Brezilya'da biraz parlayan her genç futbolcuya ‘Yeni Pele’ demek adettendi. Santos çıkışlı Neymar da onlardan biriydi ve yeni dönemde Pele'ye en çok yaklaşanı oldu. Bunda yeteneklerinin yanında liderliğinin de payı vardı.
Bekleyiş
Brezilya Milli Takımı kimliğini arıyordu. 2002 Dünya Kupası, Güney Amerika’nın futbolla yaşayan ülkesini, dünyanın en büyük milli takımı olarak keskinleştirmişti. Geçmiş onlarındı, gelecek de onlarınmış gibi duruyordu. 2006’da tartışmasız favori onlardı ama çeyrek finalde elendiler. 2010’a çok daha güçlü ve iddialı gelmeleri bekleniyordu. Teknik direktör Carlos Dunga, belki de tarihinin en Avrupai Seleçao’sunu oluşturdu.
Yıldızların çoğu evde bırakılmıştı. Mücadele eden, öne çıkmayan, sivrilmeyen, takım oyuncusu olan isimlerden kurulu ekip çeyrek finale kadar geldi. Çeyrek finalin ilk yarısında Hollanda’ya sahayı dar ettiler. Yarı final çok yakındı ama ikinci yarıda her şey değişti. Felipe Melo’nun bireysel hataları ve ardından gelen kırmızı kartı turu kısa bir sürede Hollanda’ya getirdi. Brezilya bir kez daha eve döndü. Dört yıl sonraki turnuva ise evlerindeydi!
Ruh
“Doğuştan bir dev,
Güzel, güçlü, korkusuz bir devsin
Ve geleceğin, ihtişamını yansıtır.”
Sao Paulo’da tribünler, Brezilya Milli Marşı’nın ikinci yarısını tek bir ağızdan söylüyordu. Sahadaki oyuncuların yarısı gözlerini kapatarak tribünlere eşlik ediyordu. Oysa orkestra üçüncü kıtanın hemen öncesinde susmuştu. Onlara ayrılan süre sona ermişti ama stadyum, marşı bitirmemişti. Tribünden gelen ses her mısrada biraz daha artıyordu. Milli marş değil, sanki bir ayindi.
Brezilya, 1950’den beri o yazı bekliyordu. Milli takımları az sonra Hırvatistan ile karşılaşarak Dünya Kupası’na başlayacaktı. Uruguay’a karşı Dünya Kupası finalini kaybettikleri Maracana faciasından sonra bekledikleri telafi fırsatı ayaklarına gelmişti. Fakat sahadaki takım belki de aradan geçen 64 yıldaki en zayıf kadroydu. Savunma iyiydi de forvetleri yoktu, orta sahaları standarttı. Ama “Olsun” diyorlardı, yine de Neymar vardı!
Brezilya halkı, futbolcularına motivasyon yüklemek için en iyi aracı milli marş olarak belirlemişti. Seleçao, Dünya Kupaları tarihinde her zaman güzel, güçlü ve korkusuz bir dev olmuştu. Ve ne olursa o büyüklük, geleceğe umutla bakmayı sağlıyordu. Kulübedeki Dünya Kupası şampiyonları Felipe Scolari ile Carlos Alberto Pareira içinse şanlı bir geçmişten ve ruhtan fazlasına ihtiyaç vardı. Avrupa’daki ilk sezonunu yeni tamamlayan 22 yaşındaki Neymar, Brezilya’yı yeniden güzel, güçlü ve korkusuz bir dev yapma görevini omuzlarına almıştı. O, 2002 Dünya Kupası’nda saçını Ronaldo gibi kestiren sayısız çocuktan biriydi ve aradan geçen 12 yılın sonunda, takımının en büyük umudu olarak sahadaydı. Ülkenin büyük bir kısmı ise bu tercihten memnun değildi.
Hırvatistan maçı kötü başladı. Marcelo’nun kendi kalesine attığı gol, tüm ülkeyi şoka soktu. Neymar, önce beraberlik golünü, ardından da penaltıdan galibiyet golünü attı. Brezilya maçı 3-1 kazandı. O akşam Sao Paulo’dan filizlenen coşku tüm ülkeye yayıldı. Devamında 0-0 berabere kalınan Meksika maçı umutları biraz kırsa da Neymar’ın iki gol attığı maçta Kamerun’u 4-1 yenmek, final rüyaları için hâlâ yeterliydi.
Brezilya, son 16’da bir başka Güney Amerika takımı Şili ile karşılaştı. Normal süresi 1-1 sona eren maçta kaderi bir direk belirledi. 120. dakikadaki Şili atağında Mauricio Pinilla'nın şutu direkten döndü. Penaltılarda ise Jara’nın topu da aynı direkten geri dönecekti. Brezilya adına son penaltıyı atan Neymar, aynı zamanda psikolojik sınavı geçmişti. O, artık takımın sorumluluktan kaçmayan tartışmasız lideriydi.
Çeyrek finaldeki Brezilya-Kolombiya maçı belki de turnuva tarihinin en sert mücadelesiydi. Maç boyunca 54 faul yapıldı. Maçı sertleştirenler, milli marş ile yine motivasyon sınırlarını zorlayan Brezilyalı oyunculardı. Özellikle James Rodriguez, maç boyunca David Luiz ile Thiago Silva’nın gazabına uğradı. Bu ikili aynı zamanda Brezilya’ya galibiyeti getiren golleri attı. Fakat maçın son dakikasında Brezilya’nın galibiyeti gölgede kaldı. Camilo Zuniga’nın Neymar’a yaptığı sert faul, her şeyi değiştirdi. Zuniga’nın kart dahi görmediği pozisyondan (90 dakikada sadece dört sarı kart çıktı) sonra gelen haberler kötüydü. Bazı kaynaklar, Neymar’ın bir daha yürüyebilmesinin dahi zor olduğunu iddia ediyordu; omurgasında sorun vardı ve bundan dolayı futbol hayatı etkilenebilirdi. Ama kesin olan bir şey vardı; Neymar, defterini kapatmıştı. Brezilya turnuvanın geri kalanında oyun liderinden yoksun olacaktı.
Facia
Maracana’daki finale 90 dakika kalmıştı. Neymar stadyumda yoktu ama her yerdeydi. Forması, seremoni sırasında takım arkadaşlarının elinde; posterleri ve karton maskeleri ise tribündeydi. Tüm stadın, hatta seremonideki çocukların bile son sesleriyle eşlik ettiği marşın ardından herkes kıran kırana bir maç bekliyordu. Neymar yoktu ama ruhu sahadaydı.

Fakat futbolda çoğu zaman akıl, ruhun önüne geçer. Yine aynısı oldu. Brezilya’nın yüksek motivasyonu, sağlam sinirleri olan Almanya’ya işlemedi. 30. dakikada skor tabelasında 0-5 yazıyordu. Dünya Kupası tarihinin en ilginç maçlarından biriydi bu. Brezilya, 1950 Maracana’yı telafi etmek isterken ondan çok daha ağırını yaşıyordu. Mesut Özil’in karşı karşıya kaçırdığı pozisyon gol olsaydı tabelada 0-8 yazacaktı ama dönen topta bulunan gol, ortamı biraz yumuşattı. Tabi buna yumuşatmak denirse: 1-7!
Neymar, Dünya Kupası’nda takımın lideriydi ama bu liderlik uzun bir süre kabullenilmedi. Turnuvadan önce ciddiye alınmadı, turnuva başladıktan sonra ‘ama’lar onu yalnız bırakmadı. Takımını finale taşısa her şeyi değiştirebilirdi ama o fırsatı da tekmeler yüzünden yakalayamadı. Değeri ise yokluğunda anlaşıldı. Neymar’sız Brezilya sıradan bir takıma dönüştü. Almanya, eleme gruplarında bile bir maçta yedi gol atamamıştı. Rekoru kırmak da Neymar’sız Brezilya’ya nasip olmuştu. İşte Neymar, Brezilya için o kadar önemliydi.
Teselli
Brezilya halkının büyük bir kısmı ülkelerinde Dünya Kupası düzenlenmesini istemiyordu ama Brezilya’yı sadece Dünya Kupası değil, olimpiyat da bekliyordu. 2014’ten iki sene sonra, 2016’da, Brezilya’nın ev sahipliğinde gezegenin spor ruhu bir araya geldi. Ülke, futbol tarihinin en başarılı ülkelerinden biri olsa da daha önce futbolda hiç olimpiyat altını kazanamamıştı. İki sene önceki yıkım, bir ilk sayesinde telafi edilebilirdi. Üç kontenjan dışında 23 yaş altı oyuncuların yer aldığı turnuvada Brezilya’nın lideri aynıydı. Neymar, bu turnuvada oynayabilmek için aynı yazın başındaki Copa America kadrosunda yer almadı. Yokluğunda takımı, o turnuvada 29 yıl aradan sonra gruptan çıkamayınca olimpiyat altını da artık bir mecburiyet hâline geldi.
Neymar, aradan geçen iki yılda Barcelona’nın vazgeçilmez oyuncusu olmuştu. La Liga sezonunun başlamasına rağmen, Barcelona Teknik Direktörü Luis Enrique ona olimpiyata katılma izni verdi. Nihayetinde Neymar da Honduras’a olimpiyat tarihinin en erken golünü atarak tarihe geçti ve Brezilya’nın olimpiyat altını kazanan ilk futbol takımının kaptanı oldu. Felipe Anderson (1993), Gabriel Jesus (1997), Marquinhos (1994), Rafinha (1993) gibi isimlerin yer aldığı genç kadronun lideri Neymar, yoğun ve stresli geçen iki seneyi olimpiyat altını ile kapattı. 2016 Rio’dan önce kaptanlık için yeterli vasıflara sahip olmadığını söyleyenlere, olimpiyat şampiyonluğunun ardından kaptanlığı bırakarak yanıt verdi.
Ancak liderlik, hâlâ ona ait. Üstelik bu kez, kendi jenerasyonu da arkasında olacak, hedeflerinde ise 2018 Dünya Kupası... Genç yaşından beri liderlik sınavlarına giren Neymar bu yaz, ‘dünyanın en pahalı futbolcusu’ unvanıyla ülkesini yeniden dünyanın zirvesine çıkarmaya çalışacak. Hikâyenin sonunun 2014’e mi, yoksa 2016’ya mı benzeyeceğini ise bilmiyoruz. Belki Neymar biliyordur..