
Yer Çekimine Karşı
12 dk
Simone Biles, 2020'nin de en büyük yıldız adayı. Fakat Rio'dan Tokyo'ya giden yolda yaşadıkları, düşündüğümüzden çok daha ağırdı.
Yerçekimi, Simon Biles'ı mindere indiriyor. Oysa onu izlerken uçacak sanmak ne kolay. Öyle uzun kalıyor ki havada: Zıplıyor, tüm vücudu dümdüzken dönüyor, sonra bir kez daha, sonra bir yarım daha üstelik bu sefer saat yönünün tersine dönüyor ve yeri görmeden mindere iniyor. On iki metrelik minder bitmese sanki devam edecek, uçup gidiverecek. Ama yerçekimi Biles'ı dinlemiyor. Ne kadar yükseğe sıçrarsa sıçrasın, kaç salto atarsa atsın, çekiyor onu yeryüzüne. Kadınları yere indiren, kanatlarını kıran, özgürce uçmalarına engel olan başka yerçekimleri de var elbette: Eşitsizlik, ırkçılık, cinsel taciz, şiddet, aile travmaları, bitmeyen yükler ve hep en mükemmelini isteyen toplumsal beklentiler. Biles işte tüm bu yerçekimlerine karşı aynı anda savaşıyor. O, 22 yaşında, 1.42 boyunda Afrikalı Amerikalı bir kadın atlet. O, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi jimnastikçisi. O, yerçekimine karşı çıkan bir ikon.
Simone Arianne Biles, 14 Mart 1997'de Columbus, Ohio'da dört kardeşin üçüncüsü olarak doğuyor. Baba ortada yok, uyuşturucu ve alkol bağımlısı annelerinin de çocuk bakacak takati olmayınca Biles kardeşler koruyucu aile evlerinin birinden diğerine sürükleniyor. 2000 yılında Biles'ın dedesi Ron ve ikinci karısı Nellie'nin çocukları yanlarına almalarıyla hikâye mutlu sona kavuşuyor. Çok geçmeden dede ve üvey anneannelerine "anne ve baba" demeye başlıyor çocuklar. Kapıdan girdiği an hissettikleri sorulduğunda, "Yeni bir aileydi ama aileydi" diyor Biles. 2003'te Ron ve Nellie, Simone ve küçük kardeşini; Ron'ın kız kardeşi de abi ve ablalarını resmen evlat ediniyor.
Bugün biyolojik annesiyle özel günler dışında pek konuşmayan Biles, "Anne ve babam var. Ailem ve arkadaşlarım var. Hayatımda biyolojik annemin doldurması gereken bir boşluk yok" diyor. Oysa hayat öyküsü anlatılırken o 'acıklı' retorik ısıtılıp ısıtılıp önüne geliyor hep: "Terk edilmiş evlatlık siyah kızın başarısı" başlıkları, üstüne vazifeymiş gibi "Onlar ebeveyni değiller" diye tweet atan spor yorumcuları… Yerçekimi.

Jimnastik denen şeyle ilk karşılaştığında altı yaşında Biles. İçeride klima var diye ana sınıfı öğretmenlerinin götürdüğü spor salonundan elinde "Ailene ver" dedikleri bir el ilanıyla çıkıyor. İlk kez gördüğü jimnastikçi çocukları taklit ederken taklalar atan, dönüşler yapan bu kız, çok değil altı yıl sonra milli takım kampına çağrılıyor. Sonradan ismini çok duyacağımız o meşum kamp burası; Teksas, Karolyi Çiftliği. 2001-2018 arası Amerikan Jimnastik Milli Takımı'nın resmi idman kampı olan çiftlik adını efsane jimnastikçi Nadia Comaneci'yi de yetiştiren Rumen antrenörler Bela Karolyi ve Marta Karolyi'den alıyor. Ailelerin içeri alınmadığı, henüz çocuk yaştaki atletlerin dövüldüğü, zaman zaman su ve yemek dahi verilmediği bu kamp ve Karolyi'ler ABD'yi jimnastikte zirveye çıkaran sebepler olarak görülüyorlar. Biles gibi yüzlerce çocuk ve genç atlet bu çiftlikte cinsel tacize uğruyor. "Nefret ettim" diyor Biles kampa ilk gidişi sorulduğunda, "bir daha gitmek istemedim." Ve 2018'de Karolyi kampını kapattıran kişi oluyor.
Ama önce 2018'e gelene kadar yaptıkları var: 2013'ten başlayarak tüm dallarda dört dünya şampiyonası kazanan tek atlet olan Biles, 2016 Rio Olimpiyat Oyunları'nda artistik jimnastik dalında bireysel genel tasnif, atlama masası ve yer hareketlerinde altın madalya ve denge aletinde bronz madalya alıyor. "Final Beşlisi" denilen ABD Olimpiyat Takımı'yla da altın madalya kazanıyor. Biles bu başarılarıyla tarihte en çok altın madalya kazanan Amerikan jimnastikçi ve her dalda dünya şampiyonu olan ilk Amerikan jimnastikçi unvanlarını elde ediyor. 2018'deki Doha Dünya Şampiyonası seçmelerinden bir gece önce böbrek taşı teşhisiyle hastaneye kaldırılıyor. Ama apandisit değil taş olduğu anlaşılınca (hani şu çoğu erkeğin düşürmekle övünüp "Doğum sancısıyla aynı acıymış" dediği böbrek taşı) hastaneden çıkışını istiyor ve Doha'dan da altın madalyayla ayrılıyor. Daha yeni hastaneden çıkmış Biles, iki kere düşmesine ve bir kez minderin dışına çıkmasına rağmen kazanıyor bu başarıyı, çünkü rutini öyle zor ve puanları öyle yüksek ki, başka bir atletin kâbusu olacak düşmek, dikkate alınmayacak bir detay hâline geliyor. Bir röportajında maçlarda düşünce buz koyan basketçi ve futbolcularla dalga geçiyor: "Onlar bebek. Denge tahtasından sonra buz koyduğumu düşünebiliyor musunuz? 'Hadi oradan, abartma!' derler insana." 'The Biles' denen, iki tescilli hareketi olan bir atlet için söylemesi kolay.
Biles, Doha'da sadece bedensel değil, mental yaralarla da boğuşuyordu. Milli takım doktoru Larry Nassar tarafından taciz edildiğini açıklamasının üzerinden henüz dokuz ay geçmişti. Final Beşlisi'nin dört üyesi de dâhil olmak üzere 265 kişiyi taciz eden Nassar, bunu muayene kisvesi altında ve çoğu zaman sporcuların aileleri yanlarındayken yapmıştı.

Biles, Nassar'ın ömür boyu hapse mahkûm edildiği ve genç kadınların tacizlerini anlatan mektupları yüzüne karşı okuduğu emsalsiz mahkemede tanıklık yapmadı çünkü tacizcisiyle tekrar yüz yüze gelmek istemedi ancak jimnastik sporunun en tanınmış yüzü olarak yaptığı açıklamayla belki daha önemli bir şey başardı: Sporun reforme edilmesinin önünü açtı. "Öyle uzun zaman kendime sordum ki... Çok mu saftım? Benim suçum muydu? Hayır, benim suçum değildi. Hayır, Larry Nassar'a, ABD Jimnastik Takımı (USAG) ve diğerlerine ait olan bu suçluluk duygusunu taşıyan ben olmamalıyım ve olmayacağım."
Biles'ın yapısal reform, soruşturma çağrısı yaptığı ve 2020 Olimpiyat Oyunları'na hazırlanırken taciz edildiği kampa tekrar dönmek zorunda olmasının korkunçluğunun altını çizdiği açıklamasından üç gün sonra Karolyi Çiftliği kapatıldı, dokuz ay sonra ABD Jimnastik eski CEO'su Steve Penny tutuklandı ve tüm yönetim kurulu istifa etti. Sponsorların terk ettiği, güvenoyunu yitirmiş bir organizasyonu ayağa kaldırmak da Biles'a düşmüştü. 2018 Ulusal Jimnastik Şampiyonası'nda tacizden sağ kalanları onurlandırmak için mavi bir mayo giydi. USAG'ın geçici başkanı Mary Bono, Nike logosunun üstünü çizdiği bir tweet attığında duruma el atan yine Biles oldu. "Dert etme, sonuçta daha akıllı bir başkana veya sponsorlara ihtiyaç duyduğumuz falan yok" diye cevapladı Bono'yu. Henüz dört gündür başkan olan Bono, istifa etti.
Elbette tüm diğer ırkçılar gibi Bono'nun da derdi Colin Kaepernick'ti. Nike, ABD'nin ırk politikalarını protesto etmek için ulusal marş sırasında diz çöken siyah futbolcunun sponsoruydu çünkü. Biles ise her ne kadar "Bu sporu yapıyorum çünkü eğlenmeyi seviyorum. Irkı konuya karıştırmıyorum" dese de bunun o kadar kolay olmadığını tahmin etmek zor değil. Tarih boyunca beyaz bir spor olan jimnastikte Biles'ın safi varlığı ve başarıları dahi politik bir vurgu çünkü. 2016 Rio'da ABD bayrağını taşıyan Biles, istese de istemese de bunu yapan ilk siyah jimnastikçiydi.

2013 Dünya Şampiyonası'nı kazandığındaysa İtalyan sporcu Carlotta Ferlito mikrofonlara "Takım arkadaşıma 'Bir dahaki sefere derimizi siyaha boyayalım' dedim, böylece biz de kazanırız" diyecekti. Zira ideal bir beden tipi olarak 'Rus görünümü' teriminin hâlen kullanıldığı bir spor jimnastik. Rus; yani beyaz, sarışın, çıtı pıtı. Tıpkı "Rus" gibi, artistik jimnastiğin "artistik", yani sanatsal kısmı da bir kod gibi çıkıyor karşımıza: Zarif, ince, kuvvetli bir atlet değil de süzülen bir peri âdeta. Bir Vogue röportajında "Jimnastik sence sanat mı akrobasi mi?" denince hiç düşünmeden "Akrobasi!" diyor Biles. Ve 2017 senesinde katıldığı televizyon şovu Dancing With the Stars'ta sunucu "Çok iyi puanlar aldın, neden gülümsemiyorsun?" deyince, hiç sekmeden hak ettiği cevabı veriyor bu seksist ve klişe soruya: "Altın madalyalar gülümseyerek kazanılmıyor çünkü."
Hem 2017 hem 2019 Laureus Yılın Spor Kadını, 2017 yılı Time Dünyanın En Etkili Kişilerinden Biri, ESPN 2018 Yılın En Dominant Atleti, 2018 Arthur Ashe Cesaret Madalyası sahibi… Tüm bu mükâfat ve ödüller de sadece gülümseyerek kazanılmıyor. Azim, yetenek, çok çalışmak, farklılıklarının ve değerinin bilincinde olmak ve yerçekimlerine kapılmamak: "Bir sonraki Usain Bolt veya Michael Phelps değilim, ben ilk Simone Biles'ım" diyebilmek.
Elbette tüm bunlar Biles'ın gelmiş geçmiş en matrak, enerjik ve karizmatik atletlerden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Biles'ın son derece aktif kullandığı sosyal medyasına bir göz atmak bile alametifarikası at kuyruğu ve kurdelesiyle hiç durmayan, hafif obsesyon seviyesindeki Zac Efron hayranlığıyla ve kendisiyle dalga geçebilen, dört Alman kurdu köpeği ve emekli bir jimnastikçi olan erkek arkadaşı Stacey Ervin ile mutlu, kadın hakları ve yeryüzü sorunlarına duyarlı bir genç kadın görmemize yetiyor.
Biles şimdilerde Teksas'ta annesi ve babasıyla birlikte kurduğu World Championship Gym'de sonrasında emekli olacağını açıkladığı 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'na hazırlanıyor ve yeni jimnastikçiler yetiştiriyor. Son olimpiyatı olmasına aldırmaksızın rutinine yeni ve daha zor hareketler ekliyor, koçu Laurent Landi ile yarışmanın en sevmediği kısmı olan asimetrik paralelde de en iyisi olmak için çalışıyor. Biles sadece spor salonunda değil, dışarıda da daha iyisi için, eşitsizlikleri silebilmek adına emek sarf ediyor: Hem terapiye gidiyor hem de iyi niyet elçisi olduğu University of the People'da internet üzerinden iş yönetimi dersleri alıyor. Biles'ın adını taşıyan burs fonu, kendisi gibi koruyucu aile sisteminde yaşayan çocukların da üniversite hayallerini gerçekleştirebilmeleri için veriliyor.
"Dostlarım ve diğer sağ kalanların cesur hikâyelerini duyunca anladım ki bu korkunç tecrübe beni tanımlamıyor. Ben bundan çok daha fazlasıyım. Ben eşsiz, akıllı, yetenekli, motive ve tutkuluyum. Kendime, hikâyemin bundan çok daha büyük olacağına dair söz verdim ve hepinize söz veriyorum ki asla vazgeçmeyeceğim." Biles attığı her adımda verdiği sözleri tutmaya ve yerçekimine karşı savaşmaya devam ediyor.