socratesXreflect_alt

Yol

8 dk

Geleneksel maratondan daha uzun mesafelerin koşulduğu Ultra Trail'in en önemlilerinden biri, 2014'ten beri Kapadokya'da düzenleniyor. Kapadokya Ultra Trail organizatörü Aydın Ayhan Güney ve kadınlar Türkiye rekortmeni Aysel Yalaç'la bir araya geldik.

Alışılagelmiş pistlerin dışında, genellikle doğa ortamında yapılan Ultra Trail yarışları bildiğimiz maratonlardan biraz daha farklı. Dünyada farklı örneklerinin olduğu yarışların önde gelenlerinden biri de 2014'ten beri Kapadokya'da, Kapadokya Ultra Trail adı altında gerçekleştiriliyor.

İlk olarak, geçmişte Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu ve hâlâ Tour of Antalya gibi organizasyonlarda söz sahibi olan Aydın Ayhan Güney'le bir araya geldik: "Ben esasında bir turizmciyim, tur operatörüyüm. Esas işim turizm ama 1990'da 21 yaşındayken bisiklet kiralayıp spor turizmine amatör olarak başladım. Tamamen tesadüfler sonucuydu. 2007 Avrupa Dağ Bisikleti Şampiyonası'nı Kapadokya'da hakkıyla yapınca 2008'deki Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'nu organize etmemizi istediler. Kısa bir sürede önce 2.1, sonrasında da 2.2 kategorisine yükselmişti tur. Sekiz yıl içerisinde de World Tour seviyesine ulaşmayı başardı. 2015 yılında son kez bu organizasyonun bünyesinde bulundum; oradan artan enerjimi de Tour of Antalya ve Kapadokya Ultra Trail gibi organizasyonlara harcamaya başladım."

"2014'ten beri" ifadesi geçtiğinde aslında çok yakın bir zamanmış gibi gelebiliyor ancak yarışın onuncu edisyonuna çok az kaldı. Yıllar geçtikçe eksikliklerin fark edildiğinden, bunların iyileştirdiğinden söz ediyor Güney ve ekliyor: "Kapadokya Ultra Trail'in gelecek yıl onuncusunu düzenleyeceğiz. Hakikaten zaman nasıl geçiyor, biz de anlamadık... Türkiye'de böyle istikrarlı, uzun ömürlü organizasyonlar yapmak zor. Biz bu işe ilk başladığımızda katılımcıların önemli bir kısmı Türktü, yabancılar ise halihazırda Türkiye'de ikamet eden kişilerdi. Toplam 180 civarı bir katılımcı vardı koşuda. Tabii ilk yılın ardından gelen geribildirimler ve yapılan iyileştirmeler, ertesi sene katılımcı sayısını 600'ün üzerine çıkarmamızı sağladı. Devamında da bin, iki bin gibi sayıları gördük ve sekiz yılda beklediğimiz gelişimi beş yılda yapmayı başardık. Günün sonunda, alanında dünyanın en popüler 20 organizasyonundan biri olduk, 80 ülkeden 3 bini aşkın katılımcıya ev sahipliği yaptık."

Hamburg Classic bisiklet yarışı yılda bir kez düzenlenen bir organizasyon. 24 bin katılımcının yer aldığı bu günlük organizasyonda o gün şehrin nasıl dolduğunu bir hayal edin. Aydın Ayhan Güney'e bu örneği verdiğimde, Kapadokya Ultra Trail'in ülkeye katma değer yarattığını şöyle izah ediyor:

"Ülke olarak turistik açıdan birçok şey sunabildiğimiz için turistik alanlarımızı ülkeye katma değer sağlayabilecek şekilde çeşitlendirmemiz lazım. Spor turizmi için biletini alıp ülkeye gelen insanlar sadece organizasyon için 2-3 günlüğüne gelmiyorlar, bir hafta, 10 gün bandında bir tatile çıkmış oluyorlar. Bu durum, aynı zamanda Türkiye'nin takviminde olmayan bir turistik hareketliliğe sebep oluyor. Kapadokya Ultra Trail'in yaklaşık 2 milyon euro katma değer sağladığını düşünüyoruz Türkiye'ye." Halka açık alanlarda organizasyon gerçekleştirmek biraz da denge işi. Organizasyon olarak yerel yönetimle eşgüdümlü çalışmanız gerekiyor, halkın size yardımcı olması ve katılım sağlaması gerekiyor. Bu dengeyi nasıl güttüklerini de çok güzel açıklıyor Güney:

"Biz biraz şanslıyız aslında. Yerel yönetimler bu tarz organizasyonlara oldukça sıcak bakıyorlar. Avrupa'da ise böyle değil, polisle çalışmak için dahi para ödemeniz lazım. Biz şimdiye kadar yaptığımız hiçbir organizasyonda yerel yönetimin bize sırt çevirdiğini görmedik. Mesela Alanya/Antalya bölgesindeki yerel yönetim esasında Avrupa seviyesinin üstünde bir iş çıkarıyor çünkü orada bisiklet turlarının da etkisiyle bir spor turizmi kültürü oluşmuş artık... Mesela bisiklet turlarında polisler sistemi bilmediği için 5-6 saat boyunca yolu trafiğe kapatabiliyordu ancak orada kültür yerleştiği için yarım saatte bu iş çözülebiliyor. Kapadokya'da da organizasyonun etkisi görüldükçe yerel yönetimler bize finansal olarak olmasa da akış açısından kolaylık sağlıyorlar."

İşin organizasyon ayağını dinledikten sonra patika koşucusu Aysel Yalaç'a sorularımı yöneltiyorum. Kendisi halihazırda Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanesi'nde hemşire olarak çalışıyor ve Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu. Bu sene Kapadokya'da Medium-Trail kategorisinde 63 kilometreyi 6:02:12'yle tamamlayarak kadınlar Türkiye rekorunu kıran Yalaç'ın bu alandaki geçmişi çok da eskiye dayanmıyor:

"İlk kez 2018 Kapadokya Ultra Trail yarışıyla patika koşusuyla tanıştım. Peri Bacaları'nda, ağaçların altında koşarken aslında buraya ait olduğumu hissettim. Sizin de bildiğiniz üzere asıl mesleğim hemşirelik hatta röportajı şu anda ben nöbetteyken yapıyoruz. (Gülüyor.) Üniversiteden mezun olmadan önce de derslerimden boşluk yaratıp hafta sonu diğer patika koşularına katılım sağlamaya gayret gösteriyordum. 2019'un sonu, 2020'nin başı gibi Salomon Türkiye Takımı'na katıldım. Esasında bu benim için çok büyük bir adımdı zira bu takıma girmek profesyonelliğe adım gibiydi fakat ben profesyonel değilim, geçimimi sağladığım bir mesleğim var. Patika koşularına katılmak hâlâ benim için bir hobi ama bunun için gerçekten çok çabalıyorum. Tüm yıllık izinlerimi buraya harcıyorum, antrenman frekansımı artırdım, beslenme açısından profesyonel destek almaya başladım... Bir süre sonra 'Acaba hangi açıdan eksiğim?' diye düşünüp en sonunda da fizyoterapi desteği aldım. Olabildiğince üstüne koymaya, performansımı ileriye taşımaya çalışıyorum."

Yalnızca dört yıllık bir süre zarfında, hem de bu işi yüzde 100 profesyonelce yapma imkânı bulamadan rekortmen bir koşucuya dönüşmek oldukça özel bir iş. Buna rağmen Aysel Yalaç, konuşmasının devamında dünyadaki rakiplerine kıyasla kendi performansını özetliyor:

"Her şeye rağmen eksiklerim çok. Örneğin, Fransa'da UTMB'ye katıldım, patika koşularının olimpiyatı olarak nitelendirmek mümkün bu organizasyonu. Türkiye'de bu işi belli bir limitle yapmama rağmen kendimi bir noktaya taşımıştım ancak orada 41'inci oldum, benim yediğim en büyük tokatlardandı. Evet, amatör olduğumun farkındaydım, çok büyük beklentilerim de yoktu açıkçası ancak orada profesyonel insanlar ağırlıkta ve kendinizi onlarla kıyasladığınızda ne haftalık uyku saatiniz uyuşuyor ne haftalık antrenman frekansınız… Biz haftada 12 saat antrenman yapabilirken onlar 24-30 saat bandına rahatlıkla ulaşabiliyorlar. Öte yandan, dinlenme bu işin gerçekten önemli bir kısmı. Ben işimdeyim, ne kadar dinlenebileceğim de sonrasında antrenmana vakit bulacağım? Onlar günde çift idman yaparken biz 'Günde tek idmanı tam anlamıyla tamamlayabildik mi?' diye düşünüyoruz. Anlayacağınız, fark ne yazık ki çok büyük. Diğer taraftan mükemmeli arıyor olsaydım asla bu noktada olamazdım. Hâlâ da şartlarım mükemmel değil: Okulum bitti ama iş hayatım başladı, evlendim. Kısacası farklı bir hayatım var aynı zamanda. Yani ben doğru vakti bekliyor olsaydım o vakit hâlâ gelmemiş olacaktı."

Dört yıllık bir sporcu olarak, yurtdışında başka yarışlara katılıp katılmadığını soruyorum Aysel Yalaç'a. Sadece 2022 özelinde, çeşitli coğrafyalarda koştuğunu anlatıyor:

"Bu sene farklı yerlere de uğradım. Örneğin Avusturya'da Mozart42'ye katıldım ve genel klasmanı üçüncü tamamladım. Orada, yarışa katılmak bile çok mutlu hissettirmişken derece yapabilmek benim için tarif edilemez bir duyguydu. İsviçre'de ise Eiger Ultra Trail'e katıldım, 35 kilometrelik bir parkurda yarışma imkânı buldum ve genel klasmanı ikinci tamamladım. Evet, bu tarz yarışlara katılım bürokratik süreci olsun, fiziksel hazırlanması olsun insanı yoruyor ama karşılığını aldığınızda da değdiğini hissediyorsunuz. Kasım sonunda da Cape Town'da 55 kilometrelik bir yarışa katılacağım."

Sporculukla birlikte eğitim hayatını yürütmek pek kolay değil Türkiye'de. Bunun farklı örnekleriyle karşılaştığımız gibi sporculuktan geçimini sağlayamayıp mecburen eğitim yolunu seçen isimler de akıllarda. Aysel Yalaç her ne kadar tamamıyla profesyonel olmasa da eğitim konusunda şanslı anlar yaşamış:

"Eğitimim devam ederken nöbetlerimi ve derslerimi birbirinin ardına gelecek şekilde ayarlıyordum. Yarış takvimini de gözeterek elbette... Son dönemimde seçtiğim derslerden birinin vize sınavı tarihini ajandama yazıyordum, bir baktım ki o dersin vize sınavı Kapadokya Ultra Trail'e denk geliyor. O dersi bırakıp yerine aldığım dersin hocasından da vize tarihini öğrenmeye çalışıyorum, maksat yine yarışa denk gelip gelmediğini öğrenebilmek. Bir anda hocam 'Neden soruyorsun, Kapadokya Ultra Trail'e mi katılacaksın?' diye sordu. Meğer o da yarışa katılacakmış. O günün dersini de iptal etti devamında. Sporculukla eğitim hayatımı zor yürütürken hoş bir anı olarak aklımdadır hep."

Ultra Trail koşucuları, alışılagelmişin dışında mesafeleri katettiği için mental anlamda da farklı sınavlara tabi oluyor. Rekortmen koşucu bunun üstesinden potansiyeline gerçekçi bir bakış atarak gelmiş:

"Uzun koşu mesafelerinin mental yansımalarıyla mücadele etmek durumunda kalabiliyoruz. Neticede 'Az daha dayan, kısa mesafe kaldı' diyebileceğiniz bir yarış türü değil. Yarış sonunda nasıl fiziksel ağrı yaşayacağınızı bile bile yola çıktığınızdan dolayı bazı şeylere kendinizi hazırlamanız veya bazı şeyleri kabul etmeniz gerekiyor. Ben hiçbir zaman birinci olmak için hazırlanmadım çünkü bu yükün altından kalkamayacağımı biliyorum. Ne yaptıysam sadece sevdiğim şeyi yapmak için yaptım. Tabii ki yarış öncesi hayal kuruyoruz ama gerçekçiliği de elden bırakmıyoruz. Başkalarının yorumlarına aldırış etmeden, sadece kendimi dinleyerek bu süreci geçirmek benim için hep en sağlıklısı oldu."

Türkiye rekorunu elinde bulunduran orta mesafe bir patika koşucusunun geleceğe dair hedefi pek tabii mesafesini artırıp daha prestijli organizasyonlarda yer almak. Fransa'daki koşu ise hiç kuşkusuz onun içinde bir ukde olarak kalmış:

"Elbette ülkemizi UTMB seviyesinde temsil edip ilk 10 gibi önemli dereceler yapmayı çok isterim ancak dediğim gibi, ben şu anda kendi işimde çalışırken bu alandaki rakiplerim muhtemelen antrenman yapıyorlar. O yüzden kendimi şuursuz biçimde bu işe atarsam sonunun hüsranla biteceğini biliyorum ve üzülerek şunu kabulleniyorum; patika koşusunda yeteneğim olmasına rağmen bu alanda hobiden öteye gitmem pek mümkün değil. Ama katılım açısından düşünecek olursam, Kapadokya Ultra Trail'in 119 kilometresini ve UTMB'nin 171 kilometresini önümüzdeki yıl olmasa da takip eden yıllarda koşmayı gerçekten çok isterim."

Socrates Dergi