
Yük
5 dk
9 numara golcüleri simgeler. Milan'da ise anlamı biraz daha farklıdır. Son zamanlarda 'lanetli' olduğu düşünülen numara, Krzysztof Piatek transferinde de gündeme geldi.
Milan genç takımında dikkatleri çeken Patrick Cutrone, 2015'te henüz 17 yaşındayken kameralar karşısında kendinden bahsediyor ve şöyle diyordu: "Hayalim mi? Milan'ın 9 numarası olmak." Elbette birçok takımın altyapısından benzer şeyleri temenni eden bir forvet bulabilirsiniz. Ama Milan'daysanız işler biraz daha farklıdır...
"Nordahl'ı öyle bir tuttum ki, Palermo Başkanı maç sonunda bana arabasını hediye etti." Rahmetli Bülent Eken'le gerçekleştirdiğimiz sohbetlerin birinde, Bülent Abi cebinden çıkan fotoğraftaki arabanın hikâyesini böyle anlatıyordu. 13 Ocak 1952'de 1-1 biten Palermo-Milan maçında Milan'ın İsveçli santrforu Gunnar Nordahl, takımının tek golünü atsa da onu savunan Bülent Eken, başkanı da dâhil olmak üzere birçoklarına göre büyük bir iş başarmıştı. Aslında İtalyan futbol tarihinde forvetlerin yeri hep ayrıydı. John Foot, Calcio kitabında "İtalyanların santrforlar için kullandığı fantastik kelimeler vardır: Centravanti, goleador, cannoniere ve bomber" yazıyordu bu 'ayrıcalıklı' mevki için. 1950'lerde temelleri atılan ve 1960'larda ülkenin stiline dönüşen 'Katenaçyo' sistemiyle birlikte golcünün yükü daha da artmıştı. Takımın neredeyse altı oyuncusu savunma yükünü çekerken, topu ağlara gönderme işi 9 numaralara kalıyordu.
Milan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden şekillenen ülke futbolunda adından söz ettirmek istiyordu ve Gunnar Gren, Nils Liedholm ve Gunnar Nordahl adında üç İsveçliyi takıma katmıştı. Gre-No-Li olarak anılacak trio'nun vurucu ismi, 9 numaralı santrfor Nordahl'dı. Milan'daki yedi sezonunda beş kez Serie A gol krallığına ulaşmayı başardı ki hâlâ lig tarihinin en çok gol kralı olan oyuncusu. Savaş öncesinde Aldo Boffi efsanesine tanıklık eden Milano halkı, artık yeni bir kralı San Siro'da ağırlıyordu. 1956'da Nordahl Roma'ya transfer oldu. Fakat Milan, o 'kudretli formayı' dolduracak ismi kısa sürede bulacaktı: 1958 Dünya Kupası'na genç bir yıldız olarak giden fakat sakatlanarak Pele'nin parlayışını -çoğunlukla- kenardan izlemek zorunda kalan Jose Altafini, büyüleyici gücünü ve yeteneklerini artık kırmızı-siyah forma ile sergiliyordu.
Altafini de Nordahl'ı aratmadı. Yedi sezonda toplam 120 golle Milan'a veda ederken, iki lig şampiyonluğu ve skoru belirleyip kazandırdığı bir Avrupa Kupası vardı. Ondan sonra sahneye yine bir Brezilyalı Angelo Sormani çıktı. O da sırtındaki 9 numarayla bir Avrupa Kupası kazandı. 1970'te Sormani ayrıldı ve Milan'ın çöküş dönemi başladı. 1987'ye kadar süren bu süreçte Paolo Rossi gibi ülke kahramanları da denendi, Mark Hateley gibi yabancı kaynaklara da başvuruldu.
Sonra 'o' geldi… Marco van Basten, Arrigo Sacchi döneminin simgesi 'Üç Hollandalı'nın 9'uydu. Zarafeti, oyun bilgisi ve gol kabiliyeti ile 20 yıldır beklenen santrforuna kavuşmuştu Milan. Belki de takımın yüzde 90'ı üstün kabiliyetli oyunculardan kuruluydu ama o Milan'ı izleyen gençlerin yüzde 90'ının kahramanı Van Basten'di. Onun Milan'dan kopuşuna ise sakatlıklar neden olacaktı…
Milan, Marco sonrasında dönemin en büyük golcülerinden Jean-Pierre Papin'e formayı emanet etse de Marsilya'da harikalar yaratan santrfor 9 numaranın yükü altında ezildi. Daha sonra George Weah ile aranan kan bulunsa da Van Basten'in bıraktığı tadı yakalayamadılar. Patrick Kluivert gibi bir diğer yıldız da bu 'lanete' kurban gidenlerden biriydi. 2000'lerin başında kadroya gelen Flippo Inzaghi ise belki öncekiler kadar yetenekli bir santrfor değildi ama iki büyük avantajı vardı: Takımın gol yükünü Andriy Shevchenko çekiyordu ve Inzaghi de amiyane tabirle 'pis' gollerin adamıydı. Nordahl ya da Altafini gibi rakiplerini sırtında taşımaz, Van Basten gibi akıl almaz bir vuruşla kaleciyi avlamazdı belki ama topu kaleye sokmak konusunda ilginç bir becerisi vardı. Dünyanın neresine giderseniz gidin, futbol taraftarları basit düşünür: "Gol atıyorsa sorun yok!"
"9 numaranın laneti!" Son zamanlarda Milan'a ait yazıların bazılarında bu başlık geçiyor ve lanetin başlangıcı da Inzaghi'nin futbolu bıraktığı 2011-2012 sezonu olarak gösteriliyor. Alexandre Pato, Alessandro Matri, Fernando Torres, Luis Adriano, Gianluca Lapadula, Andre Silva ve Gonzalo Higuain listedeki bahtsız golcüler. Geçen sık eleştirilen ve bu sene İspanya Ligi'nde boy gösteren Andre Silva'nın aldığı tepkilerin birçoğu "Milan'ın 9 numarasıysan…" diye başlıyordu. Son beş yılda ligin tozunu atan Higuain'in sezonun ilk yarısında sadece altı golde kalması ve Chelsea'nin yolunu tutması, yükün ağırlığını anlatıyor aslında…
— Neden 19 numarayı tercih ettin?
— Bunu kulüple konuştum. Dürüst olayım, 9 numarayı istedim. Bunu saklamıyorum. Ama Milan'ın başka bir fikri vardı. 9 numara, onu hak eden oyuncuya verilmesi gereken bir ödül.
Krzysztof Piatek, bu ocak ayının sonlarında Milan'a transfer olur olmaz verdiği röportajda bunları söyledi. Genel menajer Leonardo da "Önce 9'u hak etmeli, bu nedenle 19 numarayı verdik" sözleriyle durumu doğruladı. Çocukluğundan beri Milan hayali kuran Piatek ve amacı takımın 9 numarasını giymek olan Cutrone ile birlikte, 'tehlikeli' formanın adayları arttı. Ama Milan'a gönül verenlerin akıllarının bir köşesine yazması gereken bir gerçek var; Nordahl'ın arkasında Liedholm, Altafini ve Sormani'nin arkasında Gianni Rivera vardı. Van Basten'i besleyen oyuncular dünya çapındaydı ve Inzaghi'nin attığı gollerde Clerence Seedorf, Andrea Pirlo, Andriy Shevchenko ya da Kaka gibi isimlerin dokunuşları yadsınamazdı. Lanetli olan 9 numara mı yoksa takım mı? Sorunu çözmeye buradan başlamak gerekiyor sanki…