Yüksekten Uçan

4 dk

'İstikrar' ana konulu 79'uncu sayımızın girişinde Caner Eler'in kaleminden Avrupa basketbolunun efsane isimlerinden Dusan Ivkovic yer alıyor.

"Her şeyin telafisinin olacağına inancım sağlam. Gerçek ödüller daima verilen emek ve yapılan fedakârlıklarla orantılıdır." -Nikola Tesla

Dusan Ivkovic'in asistanlığını yaptığı dönemde Ahmet Çakı, Anadolu Efes'in Panathinaikos'a kaybettiği maçın ertesi günü, ikili oyun savunmasıyla ilgili konuşuyordur. Bir noktada Ivkovic gülerek Çakı'ya "Savaş bittikten sonra herkes kumandan olur" diye takılır. İnsanın hayatını kaybetmesinin ardından herkesin bir şeyler söyleyip yazması gibi. 78 yaşında hayatını kaybeden Duda'nın arkasından ben de bir tweet attım. Aklıma ilk olarak erken yitirdiği abisi Slobodan ile genç yaşlardan itibaren güvercin beslemesi ve Nikola Tesla'yla akrabalığı geldi. İşin tuhafı anne tarafından akrabası Tesla'nın da en büyük merakı güvercinlere bakmaktı. Akabinde de basketbol hafızama uzandım.

1980'ler sonundaki rüya takım Yugoslavya'dan 1997'de David Rivers'lı Olimpiakos'un ilk Euroleague şampiyonluğuna, 1995 EuroBasket Finali'nden spikerlikteki ilk senemde Dinamo Moskova'nın 2006 ULEB Kupası şampiyonluğuna, 2010'da Sinan Erdem'deki yarı finalde çizdiği muhteşem son kenar oyununda yüreğimin ağzıma gelişinden yine aynı salonda izlediğim Olimpiakos'un unutulmaz 2012 EuroLeague şampiyonluğuna... Çocukluğumdan otuzlu yaşlarımın ortasına kadar birçok hatırada Koç Ivkovic'in olduğunu fark ettim. Asıl önemli olan ise hatıralarımdan ziyade bu kadar uzun zamana yayılmış olmasıydı. Duda'nın kenar oyunlarından esinlendiği bilinen Gregg Popovich, High Flyer adlı belgeselde bunu daha güzel ifade ediyor: "Bu kadar uzun zamandır böyle başarılı ve üst seviyede kalan az kişi vardır. Biz diğer antrenörler onu takip ederek bu işi uzun soluklu ve iyi yapmaya çalışabiliriz."

Belgrad'ın Crveni Krst semtinde, Radnicki kulübü altyapısında 1968'de 25 yaşında adım attığı antrenörlüğe, 1977'de Partizan'da ilk başantrenörlük deneyimiyle tam anlamıyla başlayan Duda'nın 2010'lara kadar üst seviyede kalan 46 yıllık koçluk kariyerine baktığımızda özel bir devamlılığa tanık oluyoruz. Mesela onun gibi 80'lerde ismini duyuran Svetislav Pesic, Mirko Novosel, Bozidar Maljkovic, Bogdan Tanjevic gibi Yugoslavya koç ekolünden gelen birçok önemli isim bu denli bir seviyeyi tutturamadılar. Hiçbiri 2010'lu yıllarda Ivkovic gibi 69 yaşında bir EuroLeague şampiyonluğu kazanamadı. Kupaların ya da başarıların ötesinde basketbol oyununa etkisini bugüne değin bu kadar fazla hissettiremedi. Peki bunu nasıl başardı? Bu konuda Ahmet Çakı'ya dönüyorum: "Koç Ivkovic ile ne zaman yemek yesek her zaman ekranda bir maç açık olurdu. NBA izlemeyi de çok severdi. Gregg Popovich ile özel bir dostluğu vardı. Yani yenilenen basketbolu ve trendleri takip ederdi. Çok kitap okurdu. O dönem Türkiye ile ilgili çok kitap okudu mesela. Hep gelişmeyi, öğrenmeyi benimsemiş biriydi. Ayrıca kendine has iletişim tarzı ile hemen herkesten verim almayı başarırdı."

Peki gerçekten katı ve taviz vermeyen biri miydi? Söz yine Çakı'da: "Koçluk tarzı öğretim ve gelişim üzerine kuruluydu. Asıl hedefi her gittiği kulüpte yerel oyuncuların da ana planda olduğu uzun vadeli bir yapı kurmaktı. Direkt bir iletişim modeli vardı. Eveleyip gevelemeden ve bazen sert bir şekilde gördüklerini söylerdi. Ama saha dışında oyuncularına bir arkadaş, bir baba kadar yakındı. Çalışmaya başlamadan önce sert, pek gülmeyen, aşırı disiplinli biri olarak görüyordum. Basketbol tarafında müdafaada çok sert anlayışı olan, hücumda detaycı, yarı sahada çok paslı setlere inanan ve bundan taviz vermeyen bir koç olarak tanıyordum. Çalışmaya başladıktan sonra ise şunları gördüm: Müdafaa gerçekten olmazsa olmazıydı. Özellikle tam sahadan rakibe bireysel savunma ile kurulan baskıyı çok önemserdi. Hücumda ise yanıldığımı gördüm. Oyuncuların yaratıcılığını kullanmasını, sorumluluk almasını da isterdi. Birinci yıl akışkan set temposunun içinde oyuncuların her perdeyi okuyup cezayı kesmesini, oyuncu ayırt etmeden isterdi."

Oyuncu iletişiminin önemi demişken İbrahim Kutluay da şunu ekliyor: "Benim için bir koçtan öte bir baba, büyük bir ağabey gibiydi. Belki bir sene koçluğumu yaptı ama nerede olursam olayım hep iletişimde kaldığım, desteğini hissettiğim, her zorlandığımda fikrini aldığım biriydi. AEK'e transfer olmam için beni ikna eden, orada başarılı olmam için bana uygun ortamı sağlayan kişiydi. Fırsat buldukça bir araya geldik. En büyük tutkusu olan güvercinlerini gösterir, onları anlatmaktan mutluluk duyardı."

Ivkovic'in çalıştığı kurumların uzun soluklu güçlü yapılara dönüşmesine çabaladığı bilinir. High Flyer adlı belgeselde CSKA Başkanı Andrei Vatutin, 2000'ler başında profesyonel yapıyı kulübe Sırp koçun getirdiğinden söz ediyordu. Yugoslavya Milli Takımı'nın son koçu unvanıyla Toni Kukoc, Predrag Danilovic, Vlade Divac, Sasha Djordjevic'lerden Milos Teodosic, Bogdan Bogdanovic'lere değin birçok yeteneğin de ilk yıllarında emekleri vardı. Bu konuda Nikos Zisis'i dinleyebiliriz: "17 yaşında AEK'te ilk profesyonel sezonumdu. Direktifiyle hep sıkı çalışırdım. Euroleague'de Benetton serisinde kritik üçüncü maç öncesi yanıma gelip 'Oynamaya hazır mısın genç adam? Taze bacaklarına savunmada ihtiyacım var" dedi. Bana verdiği yirmi dakikada Marcus Brown'a kene gibi yapıştım. O maçı kazandık. O günü hiç unutmam."

Dostu ve öğrencisi Zeljko Obradovic şöyle diyor: "Mirası devasa. Çok fazla basketbolcuyu eğitti ve daha iyi insanlar haline getirdi. Onunla 1970'lerin sonunda tanıştım. Hâlâ o günlerden nasihatlarını kullanırım. Harika bir mizah anlayışı vardı. Çok iyi konuşurdu, rahatlatırdı, büyük bir okuldu. Bir Godfather'dı." Son sözü Ivkovic'e bırakmak en doğrusu: "Bazı şeyleri madalyalarla, kupalarla ölçemezsiniz. Babam komünist rejimde geçinmek için arıcılık yapan bir bilim insanıydı. Zor şartlarda büyüdüm. Ama çok çalışmanın değerini ailemden öğrendim. Güvercinlere de ne kadar çok şey verirseniz o kadar sevgi alırsınız. Hayatımda çok fazla yetenekli oyuncuyla çalıştım. Çok gençken çalıştığım oyuncuları, mesela 17 yaşındayken oyuncum olan Furkan Korkmaz'ı şimdi NBA'de görünce kalbim farklı çarpıyor. Onlarda biraz emeğim varsa çok mutlu olurum."

Bu sayı; bu zor şartlarda gerçek ve olumlu istikrarlara imza atan herkes için...

Socrates Dergi