Fikri Takip

12 dk

Yusuf Yazıcı kariyerinin baharında, yükselişine devam eden, çok yetenekli bir futbolcu. Ama yalnızca bu değil. Lille'in yıldızı ile bu sezonun ve bu dünyanın geleceğini konuştuk.

Yusuf Yazıcı ile geçen yıl geniş bir söyleşi yapmış, hedef ve planlarını konuşmuştuk. Takip eden süreçte, bu planları bir bir hayata geçirişini izledik. Tekrar bir araya geldiğimizde; önce Ligue 1'in zirvesindeki Lille'in en golcü oyuncusu kimliğiyle aradan geçen zamanı ve geleceğe dair yeni hedeflerini anlattı. Ardından ise Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'ndan aldığı 'Yoksullukla Mücadele Savunucusu' kimliğiyle dünyadaki gelir adaletsizliğiyle ilgili düşüncelerini…

Bir önceki buluşmamıza pandemi sürecini nasıl geçirdiğini konuşarak başlamıştık. O dönem futbol yoktu, uzun süren sakatlığından yeni çıkıyordun. Bugünse ligde lider olan Lille'in en skorer oyuncususun. Bugünler nasıl geçiyor? Nasıl hissediyorsun?

Galiba biraz alıştık bu düzene. Günlük testler, seyircisiz maçlar hayatımızın bir parçası oldu. Dileğim bu fotoğrafın bir an önce değişmesi ve futbolun o coşkulu dünyasına tekrar dönebilmemiz. Saha içindeki skorlara bakarsak belki çoğu insan için sürpriz gibi görünebilir ama bizim için öyle değil. Bundan üç-dört ay önce sorulduğunda "Daha net konuşabilmek için Nisan ayını görmek lazım" demiştim, galiba artık şampiyonluk yolunda güçlü bir aday olduğumuzu daha net bir şekilde söyleyebilirim

Geride kalan aylarda L'Equipe gazetesinin kapağına konuk oldun. Ön sayfada "İnanılmaz Yusuf Yazıcı'nın üç golü sayesinde Lille, Ibrahimovic'in Milan'ına karşı tarihi bir zafer kazandı. Lille, Fransız futbolunun onurunu kurtarıyor" yazıyordu ve iç sayfalarda "Yazıcı, İmparator" başlıklı bir yazı da yer alıyordu. Neler hissettin tüm bunlar olurken?

Gurur duydum. Başarılarınızın takdir ediliyor olması çok güzel duygu. Büyük de bir sorumluluk aynı zamanda. Çünkü başardığınız her şey, yeni başarabilecekleriniz için yol açıyor aslında. Yeni bir çıta belirliyor. Bu, benim penceremden baktığımdaki yorumum. Bir de beni örnek alan, izleyen gençlere güzel bir örnek olabilmenin hazzı var tabii. O kapaktan sonra o kadar çok mesaj aldım ki çocuklardan, gençlerden. Beni asıl mutlu eden o mesajlar oldu.

Ligue 1'deki ilk yılına alışma süreci diyordun. İkinciyi nasıl tanımlarsın?

'Gelişme Yılı' diye adlandırabilirim. Gelişme bölümünü de uzun tutmak gibi bir niyetim var. Giriş güzel oldu, gelişme uzun ve başarılı olursa, sonuç bölümünde daha rahat ederiz. (Gülüyor.)

Yine zor bir lige gittiğini, henüz fiziksel olarak yeterli durumda olmadığını söylüyordun. Çapraz bağ sakatlığı da yardımcı olmadı elbette. Şimdi bu gelişimin neresindesin?

Fransa Ligi'ne gelirken buradaki fiziksel gücün farkındaydım. Aslında bunu bir meydan okuma olarak da kullandım. Fiziksel açıdan gelişeceksem bunu en üst seviyede yapmalıydım. İlk sezon bunun zorluğunu yaşamam gerekiyordu; yaşadım da. Ama hem rehabilitasyon sürecinde hem de şimdi, fiziksel performans için özel antrenmanlar yapıyorum. Gayet de iyi durumdayım.

Başlarda fiziksel durumun gereği teknik direktör Christophe Galtier seni sağ kanatta değerlendiriyordu. Aradan geçen zamanda pozisyonun değişti, çoğunlukla en önde oynamaya başladın. Bu değişiklik nasıl gerçekleşti, nasıl böylesine hızlı alıştın orada oynamaya?

Başka bir röportajda "Ben aslında bayağı golcüymüşüm, haberim yokmuş" demiştim. Şaka bir yana, her zaman gole yakın oynamayı sevdim ben. İlk sene, evet, hocamın tercihiyle kanatta oynadım ama zamanla asıl katkı verdiğim pozisyona evrildi rolüm. Bu seneki istatistiklere baktığımızda da burada daha mutlu olduğumu söyleyebilirim.

Galtier, kafasında bir ideal 11 oluşturup onunla yürümekten çok bir temel oluşturup kadronun kalanını maçlara göre şekillendiren, rotasyonu seven bir teknik adam gibi duruyor. Kadroda hücum yönü ağır basanlar olarak hepiniz sahada olduğu kadar kulübede de mesai yapıyorsunuz. Buna bakışın nasıl?

Gerçekten çok geniş ve kaliteli bir kadromuz var. Rakibin durumuna, taktiğe göre bazı isimler yedek kalabiliyor. Bu ben olurum, başkası olur. Ama önemli olan şu ki kim sahaya çıkarsa çıksın, maksimumunu vermeye çalışıyor. Birlikte oynamaktan zevk alan bir takımız, o yüzden kimse bunu sorun etmiyor.

"Burak Abi'nin başarılı olacağından şüphem yoktu ama gelmeyi kabul edeceğinden emin değildim."

"Burak Abi'nin başarılı olacağından şüphem yoktu ama gelmeyi kabul edeceğinden emin değildim."

Diğer yandan Avrupa Ligi maçlarının tamamına 11 başladın ve gol krallığının zirvesindesin. Ligde her maça 11 çıkmaya başladıktan kısa bir süre sonra 'Ayın Oyuncusu' oldun. Hal böyleyken yedek kaldığında moralin bozuluyor mu?

Her futbolcu bütün maçlarda doksan dakika forma giymek ister. Ama futbol, bir takım oyunu ve sezon sonunda takım olmayı başaran ekip kupayı kaldırıyor. Bu her zaman böyle olmuştur ve olacaktır. O nedenle kendime değil, sonuca odaklanıyorum. Daha gençken bu tip durumlarda moralim bozuluyordu, bunu da saklamıyordum ama bunun işimin bir parçası olduğunu biliyorum ve kendi içimde bu durumu yönetebiliyorum.

Zeki Çelik ve senin ardından Burak Yılmaz ile Mustafa Kapı'nın da gelişiyle kulüp iyiden iyiye bir Türk istasyonu haline geldi. Gözünüze kestirdiğiniz başka Türk oyuncular var mı?

Bunu yönetime sormak lazım. Lille'in genç oyuncuları takip eden, yatırım yapan müthiş bir sistemi var. Kimbilir belki şu anda izledikleri başka oyuncular da vardır. (Gülüyor.)

Burak Yılmaz, Türkiye futbol tarihinde iz bırakmış bir golcü. Ancak 35 yaşında, Lille gibi bir sistem takımında, üstelik genç oyuncular üzerine strateji kurmuş bir ekipte bu derece başarılı olması gerçekten beklenmeyen bir durumdu. Bu performansı nasıl yorumlarsın?

Burak Abi'nin başarılı olacağından en ufak bir şüphem yoktu ama gelmeyi kabul edeceğinden emin değildim. Beni şaşırtan, bu tercihi yapması oldu. Kariyerine Türkiye'de devam eder diye düşünüyordum fakat o çok ciddi bir meydan okuma yaptı ve cesaretinin karşılığını aldı. Büyük bir golcü ve çok tecrübeli. Bu anlamda takıma müthiş bir katkısı oldu.

Yakın zamanda senin de üzerinde büyük emeği olan Özkan Sümer'i kaybettik. "Hayallerini sınırlama oğlum. Gideceksin ve bütün dünyaya buralarda ne kadar yetenekli çocuklar olduğunu göstereceksin" cümlesinin de yer aldığı güzel bir yazı paylaştın ardından. Onunla ilgili neler söylemek istersin?

Özkan Sümer benim için dede figürüydü. Dedetorun ilişkisi vardı aramızda. Sadece Trabzon için değil, ülkemiz için çok büyük değerdi. Bir spor entelektüeliydi. Her zaman bizi cesaretlendirir, hayallerimizi sınırlamamamız gerektiğini söylerdi. Onu tanımış, ondan eğitim almış olmaktan dolayı son derece gururluyum.

Fiziksel gelişimin için Move to Cure ile çalışıyorsun, bir uyku koçun var. Dil kursu, psikolog… Futbolcu böyle yaşar mı? Üniversite sınavına hazırlanan öğrenci gibi sürekli dersine çalışıyorsun. Şaka bir yana, bu çalışmalarla ilgili biraz bilgi verebilir misin?

Hayallerimi gerçekleştirecek yolda benimle birlikte ilerleyen profesyonellerle çalışıyorum. Altı kişiden oluşan bir kariyer yönetim ekibim var. Saha dışındaki tüm konularla onlar ilgileniyor. Uyku koçu, dil eğitimi, ekstra antrenmanlar… Aynı ekipte iletişim, marka ve sosyal sorumluluk konularını yöneten ayrı ayrı kişiler var. Uzun yıllardır birlikte çalıştığım spor psikoloğum var; zihinsel anlamda nasıl gelişebilirim diye çalışmalar yapıyoruz. Yine uzun yıllardır birlikte çalıştığım sporcu temsilcim de sportif anlamda yol haritamı çiziyor. Ben kısa dönemden çok, orta ve uzun dönemde faydaya inanıyorum. Yaptığımız tüm çalışmaların elbet bu seneki formumda etkisi var. Ama aslolan sürdürülebilirlik ve ben buna daha çok önem veriyorum.

"Beni tanıyanlar bilir, 'Düzen bu, böyle gelmiş böyle gider' inancı benim yakınımdan bile geçemez."

"Beni tanıyanlar bilir, 'Düzen bu, böyle gelmiş böyle gider' inancı benim yakınımdan bile geçemez."

Sadece saha içindeki başarılarınla değil, saha dışında da toplumsal konulara olan duyarlılığınla ön plana çıkan bir sporcusun. Yakın zamanda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından 'Yoksullukla Mücadele Savunucusu' ilan edileceğin duyuruldu. Neden bu alanda çalışmak istedin?

Mücadele etmemiz gereken çok fazla adaletsizlik var. Bunların arasında en dehşet verici olanlarından biri, dünyaya gelen her çocuğun hayatta kalma, sağlık ve eğitime erişim adına eşit fırsatlara sahip olmadığı gerçeği. Özellikle son elli yıldır refah seviyesi sürekli artan bir gezegende, neden günlük temel ihtiyaçlarını karşılayamayan 700 milyondan fazla insan var? Bunun nedeni, mevcut kaynakların ve fırsatların adil bir şekilde dağıtılmıyor olması. Dünyadaki en zengin 42 kişinin malvarlığı, dünya nüfusunun yarısının malvarlığından fazla. Dünyanın en zengin on ülkesinin toplam geliri, en fakir on ülkenin gelirinin tam 77 katı. Gelir dağılımındaki eşitsizlik, insanların hayatlarını sürdürebilmesi için gereken sağlık ve eğitim gibi hizmetlere erişimleri konusunda eşitsizliklere neden oluyor. Böyle olunca da daha düşük eğitim ve sağlık imkânlarına sahip insanlar, diğerlerine göre iş fırsatları konusunda daha az seçeneğe sahip oluyor. Bu kısır döngü de aradaki uçurumun iyice açılmasına yol açıyor. Küresel adaletsizlik beraberinde birçok sosyal problem getiriyor; din, dil, ırk, cinsiyet ayrımcılığı, çatışmalar, savaşlar…

Bugüne kadar hiçbir ülke yoksulluğu ve eşitsizliği bertaraf etmeyi başaramasa da bu durum bundan sonra da başaramayacağımız anlamına gelmiyor. Beni tanıyanlar bilir, "Düzen bu, böyle gelmiş böyle gider" inancı benim yakınımdan bile geçemez. Hele ki şu küresel salgın ve beraberindeki ekonomik kriz sürecinde, aradaki farkın daha da çok açılacağı, dezavantajlı kesimlerin daha da zor duruma düşeceği aşikâr. Yoksulluk salgınla beraber iyice körüklendi, yoksul sayısı azalmaktayken yeniden artışa geçti. O yüzden bu uğurda mücadele etmek için elimden geleni yapmak istiyorum.

UNDP, ilk defa ülkemizden bir sporcuyu bu unvana layık görecek. Nasıl gelişti bu ve ne gibi planlarınız var?

Ben varlıklı bir ailenin çocuğu değildim. Orta-alt gelirli bir ailede büyüdüm. Ekonomik sıkıntılar hep hayatımızın parçasıydı. Dönem dönem maddi zorluk yaşadığımızda babamın bize fark ettirmemek için kendisinden kısıp bize harcadığını bilirdim. Bu yüzden okula veya antrenmana giderken verdiği harçlıkları biriktirirdim. Dolmuşa binmezdim, yürürdüm. Hiçbir zaman talepkâr bir çocuk olmadım. Bir şey almak istediğimde söylemez, onun yerine kâğıtlara yazıp saklar, büyüdüğümde aileme her istediklerini alabilecekleri bir hayat sunacağım diye yemin ederdim. Öyle de oldu.

Çok çalışarak genç yaşta aileme her türlü imkâna sahip olabilecekleri bir hayat sundum. Yardım almak, yardım etmek nedir, küçücük bir destek ne kadar büyük hayallere giden yolun önünü açabilir, hepsini deneyimledim. Kişisel deneyimlerimi, UNDP'nin bilgisi ve imkânları ile birleştireceğim için çok heyecanlıyım.

Öncelikle sorunların boyutunu ve nedenlerini anlamak istiyorum çünkü bu gibi konularda yapılan en büyük hata, genellemelerle yola çıkmak. Bu nedenle okuyorum, araştırıyorum, yapılan çalışmaları inceliyorum. Böylesine büyük bir sorun söz konusu olduğunda mucizeler peşinde değiliz ama doğru adımlar atacağız. Deneyimlerimizi pratiğe dökebileceğimiz, başkalarına da ilham verecek, insanları eyleme teşvik edecek projeler yapacağız. Benim için yoksullukla mücadele bir yardımseverlik amacı değil, adaletin ve barışın sağlanabilmesi için çaba göstermek.

Çoğunlukla sahte gündemlerle oyalansak da yoksulluk dünyanın en temel sorunu ve doğrusal bir şekilde büyüyor. Hatta çoğu zaman bu yöndeki çalışmalar bile bir imaj çalışması olmanın ötesine geçemiyor. Sen bu sorunla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorsun?

Yoksulluk; küresel, görünmez ve tek bir yöntem ile çözemeyeceğimiz bir konu. Şöyle düşünün; her gün 25 bin çocuk, engelleyebileceğimiz nedenler yüzünden ölüyor. Paranız var ve bu sorun hakkında bir şey yapmak istiyorsunuz. Gerçekten ne yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? Neyin işe yarayacağından, neyin yaramayacağından emin misiniz? Bağış yapmak iyi bir yöntem mi? Mesela Afrika yıllardır bağış alıyor, durumu neden düzelmedi? Yoksa bu kadar bağış almasaydı bugün daha kötü durumda mı olurdu? Bağış yaparak sadece kendimizi iyi hissediyor olabilir miyiz? Sonucunun iyi olmasını umut ediyoruz lakin olup olmadığından emin değiliz.

O nedenle bu büyük problemi; küçük, sınırları belirli, kontrol edebildiğimiz parçalara bölmemiz gerekiyor. Bu küçük parçalar üzerinde deneyler yapmamız, hangi yöntemin işe yaradığından emin olmamız ve bu yöntemi sürekli hale getirmemiz gerekiyor. Çünkü neyin işe yarayıp neyin yaramadığından emin olduğumuz an, sorunu çözmeye en yakın olduğumuz an. Örneğin yoksul ülkelerde çocuklar neden hâlâ sıtmadan ölüyor? Aşı bulundu. Uluslararası örgütler aşıyı dünyanın her köşesine ulaştırıyor. Peki bu çocukların neden aşı olamadığını anlamadan, paramızı nereye harcamamız gerektiğine nasıl karar vereceğiz? 2019 Nobel Ekonomi Ödülü, yoksullukla mücadele ederken deneyler yapmamız gerektiğini anlatan bir çalışmaya verildi. Bu çalışma en basit haliyle şunu söylüyor; yoksul bölgelere aşı götürür ve insanları bilgilendirirsen aşı olan çocuk oranı yüzde 6, bu bölgelere aşı kampları kurup çocukların topluca aşı olmasını sağlarsan oran yüzde 17, aşı kamplarında çocuklarına aşı yaptıran ailelere bir kilo da mercimek verirsen oran yüzde 38. Demek ki aşı kampı kurarak onlara kolaylık sağlamak etkili ama daha da etkili olan çözüm, insanları hızlı aksiyon almalarını sağlayacak bir şeyle teşvik etmek. İşte büyük bir sorunun içinden küçük bir parçayı alıp deney yaparak hangi yöntemin işe yaradığını anlamak bu.

"Benim için yoksullukla mücadele, adaletin ve barışın sağlanabilmesi için çaba göstermek demek."

"Benim için yoksullukla mücadele, adaletin ve barışın sağlanabilmesi için çaba göstermek demek."

Ünlü bir futbolcu olarak saha dışındaki sorumluluğunu nasıl görüyorsun? Son dönemde sporcuların sosyal konularda daha fazla öne çıktığını görüyoruz. Sen bu konuda kimleri örnek alıyorsun, kendine sosyal sorumluluk projeleri açısından nasıl hedefler belirledin?

Herkesin çabası değerli. İnsanın sadece hayatındaki pratiklerini değiştirmesi bile yeterli. Dediğiniz gibi sporcuların sosyal konularda daha fazla ön plana çıkmasının nedeni de yeni neslin bu konuda çok duyarlı olması. Yakın çevremde güzel örnekler var, onlardan bahsedebilirim belki. UNDP Türkiye, Bahar (Toksoy) ve Giovanni (Guidetti) ile toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine gerçekten etkili çalışıyor. Nuri Şahin'in Etiyopya'ya gidip günlerce temiz su kuyusu açma çalışmalarına katılmış olması müthiş bir ilham kaynağı. Olimpik sporcularımız Ferhat (Arıcan) ve Yasemin'in (Ecem Anagöz) de toplumsal ve çevresel konularda çok duyarlı olduğunu, farkındalık yarattıklarını görüyorum. Benim hedeflerim, Birleşmiş Milletler'in rehberliğinde şekillenecek. Belki çok hayalperest biri gibi görülebilirim ama aksine sadece büyük hedefleri olan gerçekçi biriyimdir. O nedenle büyük cümleler kurmak yerine, elle tutulur gözle görülür sonuçları olan hedefler belirlemekten yanayım. Bana da çok katkı sağlayacak, uluslararası çapta farklı bir deneyim. En nihayetinde yaşam, deneyim demektir.

Önceki konuşmamızda çocukken futbol oynadığın arsalardan bugün yollar geçtiğinden, betonlaşmaya yöneldiğimiz için çocukların top oynayacak alan bulamadığından yakınmıştın. Şöyle bir durum da var; bir kimliğe sahip şehirlerin, semtlerin, sokakların sayısı azalıyor. Dünyanın her yerinde aynı mağazalar, aynı markalar, aynı şeyler var. Küçük işletmeler yerini büyük şirketlere bırakıyor, yerellik, kimlik kayboluyor. İnsanın daha fazlasına sahip olma hırsı hiç bitmiyor. Bunun önüne geçmek mümkün mü?

Çocukların top oynayacakları alanları yok etmemiz küçük resim. Büyük resim, çocukların yaşayabilecekleri tek gezegeni yok ediyor olmamız. Aslında her şey çocukluğumuzda başlıyor. Çocukluğumuzda bize iyi insan olmak değil, nasıl başkalarından daha ayrıcalıklı olabileceğimiz öğretiliyor. Sınavlar, seçmeler hep bunun üzerine kurulu. Paylaşımcı olmak yerine daha fazlasına sahip olma hırsı yükleniyor sistemlerimize. Açgözlülüğün, doyumsuzluğun, hırsın, bencilliğin; insanın doğasında olduğunu kabullenmek istemiyorum. İyi ve mutlu olabilmek için birbirimize muhtaç olduğumuzun bilincine varabileceğimize inanıyorum. Dünyanın bir ucunda başlayan, "Bize ulaşmaz" dediğimiz küresel bir salgının ortasındayız, bu bilince erişmemiz için daha ne olması gerekiyor? Gezegenin kontrolünü öyle bir ele geçirdik ki bilim insanları İnsan Çağı denilen yeni bir çağda yaşadığımızı söylüyor. İnsanlığın devam etmesinin önündeki en büyük riskin yine insanlar olduğunu, insan denilen türün varlığının devam etmesinin artık sadece ve sadece insanların elinde olduğunu söylüyorlar. Bahsettiğim bilince ulaşamazsak, ne pahasına olursa olsun daha fazlasına sahip olma hırsımızın önüne geçemezsek, insanlığın sonunu getireceğiz.

Futbolda da benzer bir uçurum var ve dönüşü olmasını beklemek artık fazla iyimser bir bakış açısı gibi. Futbol ekonomisi sence ne kadar adil bir düzene sahip? Daha adil bir futbol mümkün mü?

Futbol ekonomisi 200 milyar euro büyüklüğünde, öyle çok paydaşı ve farklı güç dengeleri olan bir kavram ki; yakın gelecekte daha adil bir düzene geçebileceğini öngörmek neredeyse imkânsız. Ama dediğim gibi bu büyük problem üzerine genel geçer sorular sormak yerine, küçük parçalara ayırıp deneyler yaparak daha adil bir düzen için yöntemler bulabiliriz. Adaletin peşindeysek, futbolda cinsiyet eşitliği için mücadele ederek başlayabiliriz.

Socrates Dergi