![](https://cdn.socratesdergi.com/d8ccc9b7-9af8-4196-9343-839cdb86a80f/e.jpg?w=3840&fit=max&q=75)
Z Raporu
10 dk
Turkish Airlines Euroleague yeni formatıyla ikinci sezonu geride bırakıyor. Peki hal ve gidişat nasıl? Oktay Mahmuti'ye bazı sorular yönelttik....
Euroleague'de son dönemece girilirken sezonun geride kalan bölümünü lig tarihinin en tecrübeli antrenörlerinden Oktay Mahmuti'yle konuştuk. Bazı merak edilen sorulara cevap aradık, koçun öngörülerini dinledik...
Normal sezonda DeAndre Kane başta olmak üzere atletik kısalara karşı sahada kalmakta zorlanan Luka Doncic, Panathinaikos serisinde de Xavi Pascual'in adam değişen, baskılı savunmasında Antetokounmpo-Gist ikilisi önünde iyi bir sınav veremedi. Doncic için NBA öncesi büyük bir soru işareti mi bu, yoksa panik yapmaya gerek yok mu?
Basketbolun önce kafayla, ardından ellerle ve en son olarak bacaklarla oynandığını düşünenlerdenim. Oyun zekâsı benim için çok önemli. Luka Doncic özelinde atletizm kaynaklı muhakkak ki bazı soru işaretleri var ama bunun da aşılması mümkün. Bugün bakıyoruz, onu geçen yıl Final Four'daki Doncic'le kıyaslıyoruz, dağlar kadar fark var; çok genç, büyüyor, hızlanıyor, olaylar onun lehine gelişiyor.
Atletik kabiliyetleri konusundaki soru işaretleri aşılmayacak şeyler değil. Nikola Jokic'i ele alalım; kim düşünüyordu NBA’de böyle bir performans gösterebileceğini? Size biçilen rol çok önemli. Jokic belki ilk yıllarında kenardan geldi ama hep oynadı, hep onun eksiklerinin kapatıldığı ve rahat hissettirildiği bir düzen buldu. Dario Saric mesela... Avrupa'da hep patlama yapması beklenen bir oyuncuydu ama burada süper yıldız mertebesine erişip gitmedi NBA'e. Buna rağmen orada kendine uygun bir takım ve koç buldu. Doncic'e de benzer bir ortam yaratılabilir bence.
![](https://socrates-cdn.s3.amazonaws.com/bac439fd-2c7d-4203-80b8-8faad75ff5b4/GettyImages-948777950.jpg)
Peki Avrupa'daki oyunun belirli bir yöne doğru kaymaya başladığını düşünüyor musunuz? NBA'de Golden State Warriors, adam değişmeli ve farklı bir savunma kurgusuyla trendi belirleyen takımdı. Avrupa'da bu akımın en belirgin temsilcileri Fenerbahçe Doğuş ve Panathinaikos..
Bunu artık her koç yapmak istiyor ama yapabilecek oyuncu grubuna sahip olmak önemli. Otomatikman savunmaya alternatif katıp yerleşimde üçüncü bir boyut kazanıyorsunuz. 40-48 dakika boyunca adam değişerek sahada kalabilmek belki eskiden çok yaygın değildi ama mesela Fenerbahçe-Baskonia serisinin ikinci maçında Zeljko'nun bütün maçı adam değişerek oynadığını gördük. Bu prensibi uygulayabilmek çok değerli.
Avrupa basketbolunda da artık ağır uzunlar tedavülden kalktı. Euroleague'de başarı hedefleyen hiçbir takımın ana planı eski tip uzunlara bağlı değil. Uzun oyuncuların görevi, birçok farklı işi aynı anda yapabilmek ve sahayı koşmak. Şimdi bu denklemde ikili oyunları elbette kısmen de olsa azaltıyorsunuz ama tamamen bitirmeniz mümkün değil.
Oyuncuyu seçme aşamasında hâlâ, "İkili oyunu nasıl oynuyor, ne kadar oynuyor?" sorularına cevap vermek önemli. Hem hücumda hem savunmada size farklı alternatifler katabilen oyuncuları arıyorsunuz. Bir ana plan, üç-beş tane farklı görüntüyü ve farklı pozisyonlardan ikili oyunları içeriyor. Derinde oynayabiliyorsunuz, kısa devrilmeler olabiliyor. Evet, tempo artışı ikili oyun kullanımını nicelik olarak azaltıyor ama temelden sarsması pek mümkün değil.
NBA'deki çift yönlü kontratlar, takım kadrolarının 15'e genişletilip ileride 17'ye tamamlanması planı ve G-League'in yaptığı atılım... Hepsi, Avrupa basketbolunun bilinen problemleri. Peki siz gidişatı nasıl görüyorsunuz? Neler değişmeli?
Euroleague, heyecanını artırmış olabilir ama içeriğinden kaybetmiş durumda. Takımların, oyuncuların, koçların birbirine detaylı hazırlanma şansları yok. Felaket bir maç temposu var ortada. NBA'de oyuncular yılda 80, play-off'la birlikte 90'dan fazla maç oynayabilir ama orada bir standart var. Her takım özel uçağa sahip, seyahat programlaması çok detaylı. Oyuncular yıpranmasın diye zaman zaman dinlendirilebiliyor. Antrenmanlar farklı.
Avrupa basketbolundaki gelecek çok karanlık bence. Eğer NBA benzeri bir maç programı, maç yoğunluğu getirilmeye çalışılıyorsa ki gözüken o, diğer standartların da NBA'e yaklaşması lazım. Bugün hem Avrupalı oyuncular hem de ABD'li oyuncular için cazibe merkezi NBA, hatta dönem dönem G-League. Neden? Ödemeler düzenli, baskı yok, herkes rahat. Avrupa'da artık önemli olan, imza attığın kontrat bedeli değil o parayı alıp alamadığın olmuş. Türkiye'de şimdiye kadar birçok önemli oyuncunun ve antrenörün barınmasının sebebi sonuçta ekonomik alım gücüydü. Avrupa'nın bütününe baktığında bir kriz gözüküyor zaten. Oyuncuları kulüp ile milli takımda yılda toplam 100 maç oynatıp Moskova'dan İstanbul'a, oradan Trabzon'a göndermek ve onlara yıl boyunca seyahat çilesi çektirmek mi bulunan çözüm? FIBA-Euroleague savaşı zaten makası iyice açtı. Feodal, insanları sömürmeye dayalı bir mekanizma oluştu burada.
Final Four formatının değişmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Yarı finaller seri usulü, beş maç üzerinden oynanabilir bence. Euroleague'de takım sayısının 18'e çıkartılıp normal sezondaki maç sayısının artması yerine, daha yüksek kalitede içeriğin parlatılması bana akılcı geliyor. Yani düşünün; diyelim ki yarı finale gelmiş dört takımdan birinin serisi beş maçta bitmiş, diğeri dört... Bunun zaten önceden biten çeyrek finali, sonradan oynanacak şampiyonluk maçı var. Yine bir dolu maç... Ama normal sezonu istersen 600 maça çıkart, NBA'e benzer bir arz-talep ölçeğine sahip olmadığın için insanlar eliminasyon maçlarındaki o heyecanı aramaya devam edecek.
![](https://cdn.socratesdergi.com/7bfefbc6-961e-414e-874e-344a85841089/GettyImages-932520446.jpg)
Normal sezonda öne çıkan ya da hayal kırıklığı yaratan takımları, oyuncuları ve koçları konuşalım. Zeljko Obradovic'i uzun yıllardır tanıyorsunuz, Fenerbahçe Doğuş'u bu yıl nasıl buldunuz? Zalgiris ve Sarunas Jasikevicius sezonun en özel hikâyesine imza attılar. Aklınızda yer eden detaylar, analizleriniz neler?
Zeljko eski dönemde bu denli atletik oyunculara sahip değildi. Oyunla birlikte o da değişti, hızlandı. Bugün Fenerbahçe Doğuş'a baktığımız zaman çeşitlilik görüyoruz. Hem kadroda hem yapıda. Her pozisyonda ayrı ayrı sorumluluk alabilecek üçer oyuncu var. Takım kimyası çok iyi. Şimdi bakın, bu durum aslında Türkiye'nin aynası; Zeljko ilk geldiği sene, değil Final Four, son sekiz bile yapamamıştı. Koçluğu bilmiyor muydu o dönem? Antrenörlüğü unutmuş muydu? Hayır. Elindeki malzemeyle alakalıydı. Şu anda da modern bir basketbol oynuyorlar.
Zalgiris konusunda insanlar bence kadrodaki Litvanyalı oyuncuların hakkını pek teslim etmiyor. Çok iyi bir yerli oyuncu grubuna sahipler. Paulius Jankunas, Edgaras Ulanovas, Arturas Milaknis, Antanas Kavaliauskas... Hepsi en azından geçen seneden birlikte oynamış, hatta Lukas Lekavicius'u da transferle PAO'ya göndermiş bir ekip. Yani, "Zalgiris'in bütçesi de çok az. Müthiş iş yapıyorlar" demenin biraz ötesi var bence. Bu oyuncular gerçekten iyi, sert ve basketbolu bilen oyuncular. 1999'da Münih'te kupayı alan Jonas Kazlauskas'ın bir takımı vardı; Eurelijus Zukauskas, Saulius Stombergas, Tomas Masiulis, Dainius Adomaitis gibi yerli oyunculardan kuruluydu. Yıllar boyunca Kaunas'tan hep iyi yabancılar gelip geçti ama böyle bir çekirdek yakalamamışlardı. Tabii ki Sarunas Jasikevicius kurguyu kolay değiştirebilen ve etkisi, inisiyatifi olan bir koç. Saras'ı bu açıdan eski koçu Xavi Pascual'e de biraz benzetiyorum. Ayrıca Brandon Davies'i çok beğeniyorum. Barcelona iki senedir bir arayış içinde. Tahammül çok düşük. Dolayısıyla birinci günden itibaren o sorunlar, o baskı gün yüzüne çıkıyor ve bunu kaldırmak kolay iş değil. Efes'te zaten Ergin yarı sezonda geldi ki biliyorsunuz, birkaç ay geçtikten sonra kurulu takım devralmak çok zordur, zira iyi kötü bir düzene gelmişsinizdir ve onu istediğiniz şekilde dizayn etme ihtimaliniz düşüktür. Velimir Perasovic'in başında olduğu takım geçen sene içeride dışarıda Olimpiakos'u iki kez yendi. Perasovic'in koçluğu beş ayda unutmadığı da aşikâr... Eh ne oldu o zaman? Bu, bir yumurta savaşı değil de ne? Birbirine çarptırıyorsun; biri sağlam kalıyor, diğeri kırılıyor... Neticede ikisi de yumurta. Böyle bir döngü...
Panathinaikos iyi bir sezon geçiriyor ve Nick Calathes'in de en büyük şansı, geçmişte Marcelinho Huertas, Ricky Rubio, Victor Sada gibi guard’larla çalışmış koç Pascual... Onun rahat edebileceği bir sistem inşa etti. Bir oyun kurucunun etrafına şutörleri koyup pota altında da Chris Singleton-James Gist'le birlikte oynamasını sağlamak sonuçta bir kadro mühendisliği, bunu da başardılar. Ritim ve ivme çok önemli, haftalar geçtikçe özgüvenleri de arttı. Yani şöyle düşünün; mesela Jan Vesely geçen sene çok ön planda değildi, özgüveni yoktu, iyi oynamıyordu. Neden? Ekpe Udoh buradaydı. Gece bitmeden sabah da olmuyor yani.
Maccabi'yi izlediğim hiçbir maçta beğenmedim. Oyuna bakışları, tarzları pek hoşuma gitmiyor. Her şey karmakarışık. Yani tabii seveni de olabilir. Ben vurdulu kırdılı Hollywood filmi sevmem, festival filmine gitmeyi tercih ederim. Başkası büyük bütçeli, etrafın tarandığı camların indirildiği yapımları görmek ister. Orasını bilmiyorum... Söylediğim gibi, içeriğin kaçtığını düşünüyorum biraz. Hem ligde hem oyuncu bazında. Alexey Shved'e bakıyorsun; iyi bir sezon geçiriyor ama kaç şut kullanmış, kaç top kaybı yapmış, verimliliği nasıl? Hepsi muamma..