
Zeki Yeni Dünya
10 dk
Günümüzde NBA’e damga vuran gelişmiş istatistikler nasıl Ben Falk’un da hayatını değiştirdi? 76ers ve Blazers’ta çalıştıktan sonra şimdilerde yazarlık yapan Falk’a sorduk.
Philadelphia 76ers, şu an NBA’in en çok konuşulan takımları arasında. Joel Embiid, Ben Simmons, Dario Saric ve hatta Markelle Fultz gibi yeni umutları kadrosunda barındıran Sixers’a geleceğin şampiyonluk adayı olarak bakılıyor. Bu başarı öyküsünde herkesin dönüp dolaşıp andığı isim ise Sam Hinkie. NBA tarihinin gördüğü en tuhaf genel menajerlerden Hinkie, 2013-2016 arası Sixers’ı yönetmiş ve lige damga vuran radikal bir strateji benimsemişti. Şimdilerde ‘Trust The Process’ sloganıyla markalaşan ‘Süreç’te takım; elindeki iyi parçaları yollamış, birkaç sene boyunca bilerek kaybetmeyi ve vasat takım olmayı tercih etmiş, sezonu en az galibiyetle bitirenin en üst sıralardan seçme şansını artırdığı NBA Draft’ında arka arkaya çok önemli isimleri kadrosuna katmıştı. Lig başkanı Adam Silver’ın da müdahalesiyle Sixers’taki dönemi sona eren Hinkie, bugün bizzat Embiid tarafından “Bizim günahlarımızın kurbanı oldu” diye anılıyor.
Ben Falk da o sürecin kurbanlarından biri. Geçmişte Portland Trail Blazers’ta gelişmiş istatistiklerden sorumlu olarak çalışan Falk, Sixers’ta Hinkie’nin ekibinde yer almış ve ‘Basketbol Stratejisinden Sorumlu Başkan Yardımcısı’ görevini yapmıştı. Hinkie’nin gidişinden kısa bir süre sonra istifa eden Falk, şimdilerde kendi sitesi Cleaning The Glass’te NBA üzerine kalem oynatıyor. Moneyball’un da etkisiyle Amerikan sporlarını değiştiren gelişmiş istatistik devriminin öncülerinden kabul edilen genç basketbol adamı, kısa sürede gözde bir yazara da dönüştü. Biz de Falk ile hem kariyerini hem de değişen NBA’i konuştuk, bilhassa başlangıç öyküsünde -kendi yönlendirmesiylesitesinden yararlandık. Artık bizim için susma ve sözü ona verme zamanı. Bırakalım, süreç devam etsin:
Malcolm Gladwell’in kitabı Outliers’ta öykümü özetleyen bir bölüm var. Tarihteki en zengin 75 insanı listelerken şöyle yazıyor: “Çarpıcı bir şekilde bu 75 isimden 14’ü 19. yüzyıl ortalarındaki dokuz yıllık bir süreçte dünyaya gelmiş.” Devasa servetlerini elde etmişler çünkü tarihin çok istisnai bir döneminde büyümüşler: ABD, Endüstri Devrimi’nin meyvelerini toplarken devlet de zenginliğe karşı müdahaleci olmayan bir yaklaşım benimsemiş. Rockefeller ve Carnegie Aileleri, dönemleri için istisna olabilir fakat zamanları onlardan da istisnaiymiş. Hızları doğuştan değil, bağlamdan kaynaklıymış.
Ben de ‘data’nın (veri) dünyayı dönüştürdüğü ve daha önce sürgüyle kilitli kapıları açtığı bir çağda, doğru yerde, doğru ilgi alanlarına sahiptim. Benim için her şey lisede, birilerinin kendi kendine yarattığı fantezi basketbol ligine davet edilmemle başladı. Kuralları icat etmişler, kendi sitelerini yapmışlardı. Kafamda bir ampul yandı. Aynısını yapabileceğimi düşündüm. İlk işim, nasıl web sitesi yapılacağını öğrenmekti. Yıl 2002’ydi ve internet bugünkü kadar olmasa da bedavaya bu işi öğrenmeye çalışan biri için yeterli kaynaklara sahipti. Ben de HTML kullanarak neler yapabileceğimi okudum, öğrendim, denedim. Fantezi ligimi daha gerçekçi kılabilmek adına daha fazla programlama öğrenmem gerekti: Nasıl veri tabanı kurulur, bir web sayfası ile veri tabanı arasındaki bağlantı kodu nasıl yazılır, nasıl veri toplanır, saklanır ve gösterilir…. Aslında beni bir NBA ofisine sokacak yetenekleri edindiğimi henüz fark etmemiştim.

O sırada bir mail grubuna denk geldim. Yazışmaya başladığım insanlar sıradan seyirciler değildi. Dean Oliver, John Hollinger, Kevin Pelton gibi basketbol analitiği ve gelişmiş istatistiklerin öncüleri o gruptaydı. Bir süre sonra Denver Nuggets’ta çalışmaya başlayan Dean Oliver’ın stajyer aradığını gördüm ve şansım yaver gitti. Peşinden üniversitede okumaya devam ederken Portland Trail Blazers’ta çalışmaya başladım ve mezuniyete az kala takımda tam zamanlı bir işe girdim. Benim hikâyemden başkalarına da çıkabilecek büyük bir ders var. Hep şöyle diyorum: İşe sahip olmadan önce o işi yapın. Birileri tarafından işe alınmayı beklemeyin. Hobi olarak projeler üretin. Bunlardan dersler çıkarın. Yaptıklarınızı insanlarla paylaşın. Geri bildirimler alın. Başarılıysanız fark edilirsiniz, o an için hiçbir şey olmasa bile ileride takımlara gösterebileceğiniz bir portfolyonuz olur.
İşe başladığımda, gelişmiş istatistikler NBA ofisleri için yeni bir şeydi. Benim gibi birini çalıştıran 5-10 takım vardı, şimdi ise her ekip buna önem veriyor. O dönemlerde çoğu insan bu değişime karşı olsa da Portland’daki çalışma arkadaşlarım çok açık fikirliydi ve daha iyi basketbol kararları verme konusunda yardım alabilecekleri her bilgiyi önemsiyorlardı. Benim de görevim buydu, daha iyi kararlar vermelerine yardımcı oluyordum. Portland’da daha çok data perspektifinden çalışıyor, takaslarda, free agent ve draft seçimlerinde danışmanlık yapıyordum. Koç olarak Terry Stotts başa geçtiğinde, antrenör ekibiyle daha yakından çalışmaya başladım. Philadelphia’da ise rolüm genişlemişti, data ile haşır neşir olmayı sürdürüyordum, bir yandan da süreci oluşturan iç kararlara daha müdahildim.
İki takımda, toplam altı farklı genel menajerle çalıştım ve şunu fark ettim. İyi bir yönetici olmanın tek bir sırrı yok. Evet, genel menajer olmanın temelinde karar alabilmek var. Kimisi daha çok içgüdüsünü dinlemeyi ve kendi başına çalışmayı seviyor, kimisi işe alımları düzgün yapıyor ve etrafını güvenebileceği kişilerle dolduruyor. Bazısı daha çok basketbol kararlarıyla ilgileniyor, bazısı organizasyon dinamiklerine kafa patlatıyor. Daha sabırlı olan da var, aniden karar veren de… Bunlar onları daha iyi ya da kötü yapan değil, sadece farklı kılan şeyler. Bazı takımlarda kararlar büyük toplantılarla ve tartışmalarla alınıyor, bazı takımlarda ise seçimleri küçük gruplar yapıyor. Meselenin en zor tarafı da bütün bu bilgileri, aldığınız karara yansıtacağınızı kavramakta. Böylesine devasa, farklı tipte enformasyon arasında dengeyi bulabilmek, NBA yöneticilerinin en zorlandığı noktalardan biri. Mesela draft öncesinde oyuncuları uzun süre izliyorsunuz, istatistiki analizlerin onlar hakkında neler söylediğini inceliyorsunuz, tıbbi dosyaları okuyorsunuz, oyuncuları insan olarak tanımaya çalışıyorsunuz… En zoru da işte bütün bu bilgi yığınının ortasında karar verebilmek.
Philadelphia’da o kadar radikal bir strateji benimsememizin sebebi hayallerimizin çok büyük olmasıydı. NBA inanılmaz rekabetçi bir lig ve burada ortalama üstü bir takım olmaya değil, en iyisi olmaya çalışıyorsunuz. Eğer şampiyonluk için ihtimallerini artırmak istiyorsanız bazen radikal şeyler yapmalısınız. Bizim hedefimiz uzun vadeye odaklanmaktı; takım için beş yıl içinde en iyi olan şeye baktık, şimdi için en iyiye değil… Ve bunda da epey başarılı olduğumuza inanıyorum. İşin zor yanı, dışarıdaki insanlara bu işin hangi noktaya ulaşabileceğini gösterebilmekti. Fakat bugün, peşinde olduğumuz şey daha iyi görülüyor; zira Sixers çok eğlenceli, muazzam oyunculara sahip genç bir takım.

Bu süreçte Sam (Hinkie) kendisini çok ortaya koymadı. Hikâyenin öznesi olmak istemedi, kafasını indirdi ve çalışmaya, inşa etmeye devam etti. Ama bunun sonucunda da kamuoyu onu insan olarak çok iyi tanımadı ve ‘persona’sı ondan bağımsız, kendi kendine oluştu. Bu yüzden, yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Hayranları da eleştirenleri de onu yanlış tanıdı. Herkes gibi o da karmaşık ve karikatüre indirgenmemesi gereken bir karakter.
NBA’deki ilk iki senemde dört farklı menajerle çalıştım, bu yüzden lig dinamiklerine hâkimim. Sam görevinden ayrılmak zorunda bırakıldığında, hem benim hem takım için en iyisi yolları ayırmaktı. Sonra yazar olmaya karar verdim çünkü her ne kadar NBA takımlarında çalışmayı sevsem de bu hayat biçiminin götürüleri de var. Bu yüzden, başka bir yaşamın nasıl olacağını görmek istedim. Sitemi bir NBA ofisinin gözünden oluşturdum, yani takımların başka takımları ve oyuncuları izlediği gözden. Bu yüzden de oyuncuların tek bir istatistik üzerinden sıralandığı metrikleri kullanmıyorum zira oyuncuları analiz etmenin doğru yolu bu değil. İnsanlar çoğu zaman düzgün oluşturulmayan oyuncu sıralamalarını kullanıyor. Oysa basketbol çok bağlamsal bir spor; bazı şeylerin bireyler üzerinden değil, takım üzerinden temellendirilmesi gerekiyor. Burada mesele, nelerin bireylerden nelerin takımlardan kaynaklandığını bulmakta.
NBA, 10 yıl öncesine göre çok değişti. Bunun bir nedeni, ligin doğal evrimi. Bir yandan da şüphesiz ki istatistiklerin çok büyük etkisi var. Mesela matematik bize bunun ne kadar değerli olduğunu göstermeseydi, bu kadar çok uzunun üçlük kullandığını göremezdik. NBA’de çalışmaya başladığımda Channing Frye, üçlük kullanmasına izin verilmeyen bir isimdi. Çünkü o dönem uzunlar bunu yapmazdı. O da verimsiz bir orta mesafe şutörüydü. Ama Phoenix Suns’ta onu üçlük kullanması konusunda cesaretlendirdiler. Böylece Frye, elit şutörlüğü ve sağladığı alan paylaşımıyla hücumda etki yapan uzunlardan birine dönüştü.
Oyuncular genel olarak istatistiklerle ilgili ama istatistikleri tam olarak bilmek istemiyorlar. Burada koçların görevi, o analizleri oyuncuların takip edebilecekleri kurallara dönüştürmek; taktiklerini ya da oyun stillerini onları matematiğe boğmadan da anlatabilirler. Örneğin, topun olduğu tarafa yardım götürmemeleri gerektiğini çünkü köşelerden boş üçlük vermek istemediğinizi söyleyebilirsiniz. Bunun için illa rakip takımın köşe üçlüklerini yüzde kaçla attığını anlatmanıza ihtiyaç yok. Elbette bazılarını ikna etmek için, kanıtları ve sayıları da işe dahil etmelisiniz ama bunları anlatırken seçeceğiniz yolun temelinde (sayılar, grafikler, tablolar veya başka bir şey kullanacaksanız) hangi yolla en iyi iletişimi kuracağınızı bilmek yatıyor.
Öncü
Falk'un akıl hocalarından Dean Oliver'ın 2002'de çıkan Basketball On Paper kitabı, NBA'de birçok alışkanlığı değiştirdi. Üçlük isabetinin ikiliğe göre 0.5 ile çarpılarak hesaplandığı ((FGM + (0.5 x 3PTM)) / FGA) efektif şut yüzdesi, oyuncuların şut yüzdelerini değerlendirmede artık daha popüler. Şimdilerde, takımların attığı ve yediği sayıdan ziyade 100 pozisyon üzerinden attıkları (Hücum reytingi=ORTG) ve yedikleri (Savunma reytingi=DRTG) inceleniyor. Aynı şekilde performans analizinde kullanılan en geçerli parametrelerden biri de Four Factors. Takımların efektif şut yüzdesinin, top kaybı ve ribaund oranının, faul denemelerinin incelendiği dört faktörün galibiyet ve mağlubiyete etkisi de şöyle hesaplanıyor: 1. Şut (40%) 2. Top kaybı (25%) 3. Ribaund (20%) 4. Serbest atışlar (15%).
Dışarı, Daha da Dışarı!
Frye, 2006-2007'de şutlarının yüzde 82'sini orta mesafeden denerdi, bu sezon ise şimdilik sadece yüzde 23'ünü oradan atıyor. Ama Frye, oyununu değiştiren tek uzun değil.
İlk üç sezonunda 9 üçlük deneyen Marc Gasol, son iki yılda dört şutundan birini üçlük çizgisinin gerisinden kullanıyor. Brook Lopez ilk sekiz sezonunda 31 üçlük denemişti. Geçen sezon ise tam 387 üçlük kullandı.
Ligde 1997-98 sezonunda ortalama şut mesafesi 3.29 metreydi. Bu sezon ise 4.3 metre. Şu an lig lideri olan Houston Rockets'ın 26 maç sonunda ortalama şut mesafesi ise 4.59.