Zıtlık

12 dk

Niki Lauda ve James Hunt, birbirlerine tamamen zıt iki rakipti. Aralarındakı rekabet neredeyse bir insanın canına mal oldu ama zirve için verilen mücadele sonunda meyvesini vermişti.

Sadece bir sezon, birbirlerine tamamen zıt iki pilot ve kırk yıl sonra bile unutulmayacak bir hikâye.

Bir tarafta oldukça sosyal, kadınların favorisi, sarı yeleli James Hunt. Alkol ve uyuşturucuya "Hayır" diyemeyen; 5000'den fazla kadınla yattığını iddia eden birinci sınıf bir playboy. Her bakımdan alışılagelmişin dışında, şık etkinliklere bile çıplak ayak ve basit bir tişörtle gelmekten hoşlanan, yarış öncesinde dahi bir sporcuya pek de uygun şekilde yaşamayan ama yine de pistte iyi performans gösteren bir ikon. 1976 sezon açılışında Sao Paulo'da neredeyse tüm Formula 1 yarışçılarının kaldığı Hilton Oteli'nde, sabah saat beşe kadar Bernie Ecclestone, McLaren takım patronu Teddy Mayer ve İsviçreli bir gazeteci arkadaşı ile tavla oynayan ama yine de cumartesi günü Niki Lauda'nın önünde pole pozisyonunu alan bir isimden bahsediyoruz.

Diğer tarafta Niki Lauda: Üst-orta sınıf Viyanalı bir ailenin çocuğu. Ebeveyninin karşı çıkmasına rağmen motor sporları kariyerini devam ettirme konusunda ısrarcı olan bir karakter. Olağanüstü bir doğal yeteneğe sahip olmasa da zirveye çıkmak uğruna elinden gelenin fazlasını yapan, son derece çalışkan bir sporcu. Dışarıdan gözüktüğünden çok daha duygusal, bir o kadar 'cool' ve objektif bir hesap makinası. Bir robot imajına bağlı ve yetmişli yılların başında rakiplerine göre geride kalan Ferrari'yi disiplinli çalışma tarzıyla tekrar başarılı bir takım haline getiren Lauda, 1975'te dünya şampiyonu olmayı başardı.

Farklı zamanlardı... Öyle ki Formula 1, şöhretini fazlaca riskli olmasına borçluydu. Yılda bir-iki ölüm normal gelirdi ama bu yıllarda ölüm, Grand Prix'de yarışmak üzere pazar sabahı otelinden çıkan herkes için olası bir senaryoydu. Güvenlik konusu daha yeni yeni konuşulmaya başlamıştı. Jackie Stewart bu konuyla ilgilenen ilk kişiydi, daha sonraları bu konunun sözcüsü Niki Lauda oldu. Israrla Nürburgring pistinde yarışılmaması gerektiğini savundu. Bu durum, o zaman için pilotlar arasında bugüne kıyasla daha büyük bir birliktelik duygusu olmasını sağlıyordu. Hiç kuşkusuz iki rakip arasında çok iyi bir ilişki kurulmasının bir nedeni de tarafların bu ince çizgide birbirlerine bağımlı olduklarını bilmeleriydi. Lauda, bugünlerde "Formula 1'in çok tehlikeli olduğu günlerde bile ona güvenebilirdiniz. Her zaman hem kendi için hem de benim için yeterli alan bırakırdı" diyerek açıklamaya başlıyor o güven bağını, "Birbirimize oldukça saygılıydık. O zamanlar eğer bir viraja yan yana 300 km/sa hızla giriyorsanız, taraflardan birinin en ufak hatası birinin hatta iki tarafın bile ölümüyle sonuçlanabilirdi. Hunt'ın her zaman oldukça dikkatli yarıştığını bilirdim ve bu konuda ona güvenim tamdı."

1976

Formula 3 döneminden birbirini tanıyan ikili arasındaki rekabetin zirveye çıktığı 1976 sezonu hikâyenin belirleyici yılı olmuştu. Sezonun başında Lauda ve Ferrari şampiyonluk ipini göğüsleyecek gibiydi fakat Hunt'ın aracı da oldukça rekabetçi seviyedeydi. Yaz döneminde vakit ilerledikçe Lauda ve Hunt arasındaki fark ciddi oranda kapanıyordu ve iki takım arasındaki gerilim oldukça yükselmişti. Hunt, 1976 İspanya Grand Prix'sinde aldığı galibiyetten sonra aracının genişliğinin, olması gerekenden 1.8 santimetre geniş olduğu gerekçesiyle diskalifiye edilmişti. Birkaç hafta sonra Hunt'ın puanları geri verilmiş ve Ferrari bu duruma çok sinirlenmişti. İngiltere'deki yarışta ise Hunt, geçirdiği kazanın ardından tam tur atmak yerine kestirme bir yol kullanarak pite girmesine rağmen yeniden start alma hakkı elde etmişti. Sonrasında da damalı bayrağı gören ilk isimdi… Tüm yaşananların ardından Ferrari kanadı, kararı protesto edecekti.

Ve sonrasında aniden her şey değişti: Nürburgring'i iptal ettirme hususunda pilot arkadaşları oy çoğunluğuyla karşı çıktığı için başarısız olan Lauda, 1 Ağustos'ta aynı pistte ciddi bir kaza geçirdi. Alevlerin arasından zar zor canlı olarak çıkarıldı. Herkes, şampiyonluk yolunda Hunt'ın şansının arttığı hususunda hemfikirdi ama Lauda kazadan sadece altı hafta sonra pistlere geri dönecekti...

Malum kazanın ardından Niki Lauda ve James Hunt

Malum kazanın ardından Niki Lauda ve James Hunt

Kazadan sonra sadece tam olarak iyileşmemiş yaralarıyla değil aynı zamanda kendi korkularıyla ve vücudunu ele geçiren panik haliyle de savaştaydı. Ama ne olursa olsun dünya şampiyonu unvanı için mücadeleyi bırakmadı. "Her zamankinden daha iyi görünüyorsun" diyordu Hunt. Lauda hiç aldırış etmemişti. Çirkin bir hakaret olmadığının farkındaydı: "Tipik bir James Hunt şakası, hepsi bu."

Yine de olaylar bu kadar sakin ilerlemiyordu. Ferrari'nin İngiltere Grand Prix'si ile ilgili itirazı sonucunda Hunt diskalifiye edildi. Lauda karardan ötürü son derece memnundu. İngiliz pilot öfkeyle haykırdı, Lauda'ya herkesçe bilinen İngiliz öğretilerini hatırlattı ve onu sportmenlik dışı davranmakla suçladı: "Bu bildiğimiz Niki, sporu umursamıyor, sadece kendiyle ilgileniyor."

Japonya'da Fuji Speedway'deki son yarışta büyük bir hesaplaşma gelip çatmıştı. Lauda hâlâ üç puan öndeydi. Hunt'ın onu geçmesi için Lauda'nın hiç puan almadığı senaryoda bile en azından üçüncü olması gerekiyordu. Hava şartları ise çok kötüydü; gök delinmişçesine yağmur yağıyordu, yerler sırılsıklamdı. Haliyle kimse yarışmak istemiyordu, Hunt bile. Şartlar onun için bile fazla tehlikeliydi. Ancak Bernie Ecclestone, televizyon yayını taahhütleri nedeniyle startı zorladığında tüm yarışçılar pistteki yerlerini almış, yarışa hazır duruma gelmişlerdi. Lauda iki turdan sonra yarışı bıraktı: "Hayatım, bir dünya şampiyonasından daha önemli" diyordu. James Hunt ise yarışı son turdaki aksaklıklara rağmen kazanmış ve Lauda'yı geçmesi için gereken puanları da elde etmişti.

Zıtlık

Bir yanda korkaklık ya da cesaret... Diğer yanda ise verilen bir sözün tutulmaması veya profesyonelliğin gerektirdikleri mi var? Cevap ne olursa olsun iki pilot arasındaki düello o zamanlar Formula 1'e olan ilginin artmasını sağladı. İki zıt kutup birbirini çekti. Hayranlar arasında bile durum aynıydı. Tıpkı daha sonraki yıllarda gerçekleşecek olan Senna-Prost rekabeti veya daha dar bir açıdan bakacak olursak Lewis Hamilton ile Nico Rosberg arasındaki mücadele gibi. Bu çekişmeler iki tarafa da karşıt kutupları olmadan asla elde edemeyecekleri bir popülerlik kazandırıyor. Bu popülerlik yolunda birlikte büyüyen iki taraf da birbirini her seferinde daha iyi olmaya iter. Lauda, rakibinin başarılarını görmenin her zaman bariz bir olumlu yanı olduğunu düşünür: Kendini daha da çok çalışmaya zorlamak… Neredeyse kırk yıl sonra ikili arasındaki bu rekabeti konu edinen Zafere Hücum filmi vizyona girdiğinde Lauda, "Benim için bu rekabet her zaman bir motivasyon kaynağı oldu" diyor. "Biri senden daha iyi bir şey başardığında asla sinirlenmemelisin. Onu nasıl yenebilirim diye düşünmelisin."

Lauda, rakibinin yarışlardan önce takındığı asabi, gergin ruh halini onun en büyük zaafı olarak tanımlamıştı: "Bazen yarışlardan önce o kadar gerilirdi ki bu gerginlik midesine vurur ve kusması gerekirdi." Zaten Lauda bu durumu, o dönemin pilotları arasında çoktan popülerleşen mental rekabet açısından da kendi avantajına çeviriyordu: "Tuvalete gittiğinde hemen peşinden gidip yanında çişimi yapar, 'Günün nasıl geçiyor, James?' diye sorardım." Lauda'nın bu zihin oyunlarına ihtiyacı olduğunu bildiği bir gerçek. Zira neden buna ihtiyacı olduğunu kendisi de açıklıyor: "Formula 1 tarihinde iyi ve kötü pilotlar vardır; bir de yenmenin güç olduğu, gerçekten yetenekli pilotlar. James de onlardan biriydi. Agresif bir mizacı vardı. Gilles Villeneuve veya Lewis Hamilton gibi doğal bir yetenekti."

1984 Formula 1 Sezonu'nun galibi Niki Lauda...

1984 Formula 1 Sezonu'nun galibi Niki Lauda...

Onun Gibi Olmak

Rakibi alaşağı etmek için oynanan bu zihin oyunları sadece işin bir parçasıydı. Diğer taraftan iki pilot özel hayatlarında iyi anlaşıyordu. Lauda, Hunt'ın düzenlediği lüks partiler için Londra'ya gelir hatta zaman zaman onun evinde kalırdı. "Onunla yatmıyorduk tabii ki… Dört kişiydik… Anlarsın ya…" Buna karşılık İngiliz pilot da Lauda'nın doğum gününü kutlamak üzere Viyana'ya uçuyor, ertesi sabah da Lauda ile birlikte Fransa'nın güneyine test sürüşü yapmak üzere yola çıkıyordu. Piste vardıklarında arabasını yolun kenarına park edip kısa bir uykuya dalardı. Neticede geçirdiği uzun ve çılgın gecelerin etkileri hâlâ üzerindeydi. Avusturyalı pilot rakibinin rahat yaşam stilinden kesinlikle kendine bir şeyler katabilirdi. "Onun gibi olmak istedim. Onun öylesine eğleniyor olması çok hoşuma gidiyordu. Ben de eğlendim tabii ki ama ben hep daha disiplinliydim. Örneğin hayatımda hiçbir yarış öncesinde içmedim. Yarış sonrasında tabii ki… Ama öncesinde asla. Bu böyle olmalıydı. Çünkü belki de o, benim son yarışım olabilirdi… O zamanlar zor zamanlardı."

1979 yazında Hunt, şok bir kararla emekliliğini açıkladı. Artık arabada sadece korku hissettiğini açıkladı. Bir zamanlar "Ölüme ne kadar yakınsan o kadar canlı hissedersin" sözleriyle kendini ifade eden İngiliz pilot artık riskleri göğüslemeye hazır hissetmiyordu. Aynı yılın eylül ayında Lauda da artık kariyerine dair motivasyon bulamadığı için pistlere veda etti. Belki de en sevdiği rakibi artık orada olmadığı için bu kararı almıştı… Hatta bir Kanada Grand Prix'si için yapılan antrenman turları sırasında elindeki parçaları Brabham takım patronu Bernie Ecclestone'a doğru atmış ve artık onun için bir daire etrafında araba sürmekten daha önemli şeyler olduğunu dile getirmişti.

Fakat Lauda, 1982'de pistlere geri döndü. Hatta 1984'te tekrar dünya şampiyonu oldu. Daha sonra havayolu firması patronu, televizyon yorumcusu ve şimdilerde Mercedes Formula 1 Denetleme Kurulu Başkanı olarak insanların önünde kalmaya da devam etti. James Hunt ise onun aksine pistlere bir daha geri dönmedi. Pilotluk kariyerini sonlandırdıktan sonra yaptığı yanlış yatırımlarla oldukça yüklü miktarda para kaybetti. Akabinde alkol ve uyuşturucu, hayatında ciddi bir problem haline geldi...

Lauda bir akşam, bir restoranda Hunt ile karşılaşmış ve onu "Böyle devam edersen kendini öldüreceksin" diye uyarmıştı. 1993'teki ani ölümünden önce Hunt neredeyse iflasın eşiğine gelmişti. Bernie Ecclestone, Hunt'ın bir gün evine bisikletle geldiğini ve ondan iki bin sterlin borç istediğini hatırladığını söylüyor. Niki Lauda ise büyük rakibini sadece güzel sözlerle anmak istiyor: "Benim için James, Formula 1'in gördüğü en karizmatik kişiydi. Açıksözlü, dürüst ve içi dışı birdi. Tıpkı biz yarışçıların onu sevdiği gibi."

Çeviri: Zeynep Kahraman

Socrates Dergi