
Zoraki Kahraman
12 dk
Doksanlara damga vuran ve sporunun seyrini değiştiren isimleri düşündüğünüzde aklınıza kimler geliyor? Jordan? Kesinlikle. Tiger? Hiç şüphesiz. Peki ya Mia Hamm?
Amerikan spor tarihi, bir bakıma unutulmaz milli takımların da tarihidir. 1980 Kış Olimpiyat Oyunları'nda Sovyetler Birliği'ni yenerek 'Buzdaki Mucize'yi gerçekleştiren Amerikan erkek buz hokeyi milli takımı, 1992 Barselona'daki Rüya Takım, 1996'da jimnastikte ilk olimpiyat altınını getiren Muhteşem Yedili ve yirmi sene sonra o takımın başarısını tekrar eden Aly Raisman'lı, Simone Biles'lı Final Beşlisi… Ancak bu müthiş takımların arasında bir takım vardır ki spor dünyasına etkisi bugün bile hissedilen bir devrime dönüşsün. Bugün hâlâ hemen hemen tüm Amerikalıların bildiği isimler, Kristine Lilly, Julie Foudy, Michelle Akers, Brandi Chastain, April Heinrichs… Ve 1991 ve 1999'da Dünya Kupası şampiyonu olan ekibin arasında apayrı bir yere konmuş bir efsane, Mia Hamm…
Mia Hamm için kadın futbolunun ilk büyük kahramanı demek yanlış olmaz. 276 milli maçta 158 gol, iki FIFA Dünya Kupası ve iki olimpiyat altınıyla Hamm, ülkesinde kadın milli futbol takımı tarihinin hâlâ en büyük yıldızlarından biri. Dahası, kadın futbolunun önce Amerika'da sonra dünyada bugünkü seviyesine gelmesinin fitilini ilk ateşleyenlerden... Öyle ki milli takımının en son oynadığı maçlardan birinde ABD'nin 1991'deki o ilk Dünya Kupası şampiyonluğunda hayatta dahi olmayan Sam Mewis, sahaya kahramanı olarak gördüğü Hamm'in ismini taşıyan formayla çıktı.
Bugün, yaklaşmakta olan Dünya Kupası öncesi, giderek yükselen spor ilgisinden, Nike ve Adidas tarafından ilk defa kadın takımlarına özel tasarım forma üretilmesinden, on binlerce kişiye oynanan maçlardan bahsediyorsak Hamm'in bu yolculuktaki rolünü anlamak için biraz geriye gitmemiz lazım. Özel tasarım formalardan otuz yıl gerisine, kadın takımlarının erkek kesim bol formalarla oynamak zorunda kaldığı günlere, hatta onun da gerisine, kadın futbolunun ve genel olarak kadın sporlarının kaderinin değiştiği yere.
Sene 1972. Enteresan bir şekilde, Amerika'da futbolun konumunu değiştirecek bir dizi gelişme, birbirlerinden bağlantısız ama eş zamanlı olarak gerçekleşiyor. Amerika'da futbolun neredeyse tek varlık noktası Kuzey Amerika Erkek Futbol Ligi'nde (NASL), Ahmet ve Nasuhi Ertegün Kardeşler'in Steve Ross'la beraber kurduğu New York Cosmos ilk şampiyonluğuna ulaşıyor. Bu takım, şampiyonluğun ardından bambaşka bir çizgiye ilerleyecek ve Pele başta olmak üzere dünyaca yıldızları getirerek Amerika'da ilk futbol heyecanını yeşertecek. Diğer taraftan ise aynı günlerde ülke siyasetinin en önemli isimlerinden, ilk Asyalı-Amerikalı kadın senatör Patsy Mink, 'Eğitim Yasası'na eklettiği bir cümlelik 'Dokuzuncu Madde' ile yüz binlerce Amerikalı kadının ve hatta dünyadaki kadınların hayatını değiştirmektedir: "Amerika Birleşik Devletleri'nde hiç kimse cinsiyeti nedeniyle federal finansal destek gören bir eğitim programından ya da aktivitesinden dışlanamaz, yararlanması engellenemez, bu nedenle ayrımcılık göremez."
Bugün 'Patsy Mink Eğitimde Fırsat Eşitliği Yasası' olarak bilinen bu yasa teklifinin anlamı şuydu: O güne kadar Amerikan lise ve üniversitelerinde spor programları çok büyük ağırlıkla erkek öğrencileri kapsıyordu. Aslan payını özellikle kadınların alınmadığı Amerikan futbolu programları alırken, kadın sporlarına neredeyse hiç pay ayrılmıyordu. Dokuzuncu madde, devlet yardımı alan okul sporu programlarına eşitlik zorunluluğu getirdi. Bunun sonucu olarak, Amerikan liseleri ve üniversiteleri yasaya uyabilmek için kadın sporlarına eğilmek durumunda kaldılar. O güne kadar ihmal ettikleri bu alanda, özellikle Amerikan futboluna yakın ilgi çekebilecek bir kadın sporu bulmak zorundaydılar. Buldukları spor, futbol oldu. Futbolun Amerika'da uzun yıllar bir kadın sporu olarak bilinmesine giden süreç başlamıştı. Üniversiteler ve liseler ışık hızıyla kadın futbol takımları oluşturuyordu. Bu okullardan biri 1979'da kadın futbol takımını kuran Kuzey Carolina Üniversitesi'ydi. Okul, erkek takımının koçu Anson Dorrance'tan kadın takımını geçici olarak idare etmesini istemişti. Dorrance, 2019'a geldiğimiz bugün itibarıyla henüz bu görevini devretmiş değil ve 37 sezonu geride bıraktı. 1982-1994 yılları arasında tüm finallerde oynayan ve yalnızca birini kaybeden bu okul, 1991 Dünya Kupası kadrosuna tam dokuz oyuncu verecekti. Bu oyunculardan biri de Mia Hamm'di.

NY Cosmos futbol heyecanını ateşler, Senatör Mink ise kadınları spor haritasına yerleştirirken, bu gelişmelerden çok ötede Selma, Alabama'da kadın futbolunun tarihini değiştirecek başka bir gelişme yaşanıyordu. Asker bir babanın ve dansçı bir annenin kızı olan Mariel Margaret Hamm dünyaya gelmişti. Ailesi ona, annesinin bale hocasının adıyla, Mia olarak seslenecekti. Mia Hamm'in çocukluğuna baktığımız zaman bir spor kahramanının neredeyse tüm tipik özelliklerini taşıdığını görüyoruz. Doğuştan yetenekli, kaybetmekten nefret ediyor, pek çok kadın futbol yıldızı gibi çocuk yaşta erkek takımlarında sivrilerek başlıyor, inanılmaz bir hırs ve emekle yükseliyor. Ancak Mia'yı birçok yıldızdan ayıran bir özelliği var; tam bir takım oyuncusu. İlgi çekmekten hoşlanmıyor, takım arkadaşlarından ayrı yere konmaya gelemiyor. Hatta bu huyu o kadar biliniyor ki kadın futbol milli takımının bir tanıtım filminde Hamm'i takım arkadaşı dişine dolgu yaptırdı diye sağlam dişine dolgu isterken resmediyorlar. Bu mütevazılığın kaynağı ise hem çocuklarını hep bu anlayışla yetiştiren Hamm ailesi hem de Mia'nın mizacı. Ancak hikâyenin devamında da göreceğiz ki onun üstüne çok oturtmak istemediği kahramanlıktan kaçması pek mümkün değil.
1990'lar Amerika'da futbol ilgisinin yeniden canlandığı yıllar. NASL kapanalı yıllar olmuş ve ülkede bir profesyonel futbol ligi mevcut değil. Ancak erkek milli takımı, yıllar sonra 1990'da Dünya Kupası için İtalya'nın yolunu tutuyor.
Bir yıl sonra ise kadın milli takımı, tamamı Üniversite Ligi'nde oynayan oyunculardan oluşan bir takımla, Anson Dorrance yönetiminde, Çin'e Dünya Kupası oynamaya gidiyor. İlk kez FIFA onayıyla düzenlenen bu turnuvada, Amerika Birleşik Devletleri, güçlü İsveç karşısında 3-2'lik galibiyetle turnuvaya girerken üçüncü gol Hamm'den geliyor. Takım, Brezilya ve Japonya'yı da rahat geçerek çeyrek finalist oluyor. Çeyrek finaldeki 7-0'lık Tayvan galibiyetiyle beraber takım iyice ses getirmeye başlıyor. Yarı finaldeki 5-2'lik Almanya galibiyeti ise ileriki yıllarda yaşanacak çılgınlığın tohumlarını atıyor. Michelle Akers'ın harikalar yarattığı kupada ABD, Norveç'i de yenerek kupayı müzesine götürüyor ve bir hanedanlık başlıyor. Takımın yarattığı heyecan, Amerika Futbol Federasyonu'nun cesaretini arttırıyor, 1994'te Erkekler Dünya Kupası düzenliyor, 1996'da Profesyonel Erkek Ligi (MLS) başlıyor.
.jpg)
1995 Dünya Kupası'ndaki üçüncülük, ABD için bir ölçüde hayal kırıklığı oluyor. Ancak herkes biliyor ki, Amerika için Dünya Kupası'ndan önemli bir şey var: Olimpiyat. Üstelik 1996'da ABD, Atlanta ile ev sahipliği yapıyor. Hamm'in bir gol attığı turnuvada, ABD finalde Çin'i yenerek kendi evinde altın madalyayı alıyor. Üç sene sonra ise o büyük çılgınlığın yaşanacağı turnuva var, yine ABD'nin ev sahibi olacağı FIFA Dünya Kupası. Amerika, Hamm'in oyun kuruculuğunda turnuvaya müthiş giriyor, Danimarka, Nijerya ve Kuzey Kore'yi farklı skorlarla geçiyor. Çeyrek finalde Almanya'yı zorlu bir maçın sonunda 3-2 ile eliyorlar. Yarı finalde ise Brezilya'yı 2-0 mağlup ediyorlar. Finalde sıra olimpiyat finalinde yendikleri Çin'e geliyor. 92 bin kişilik efsanevi Rose Bowl'da oynanacak bu karşılaşma öncesi biletler tükeniyor, karaborsada dört haneli fiyatlar konuşuluyor. Başkan Bill Clinton da maçı stadyumda izlerken, kırk milyon izleyici de ekranlara kilitleniyor. Maçta, yarı finalde Norveç gibi bir devi beş golle geçen Çin, Amerika'ya kaleyi kapatıyor. 120 dakika 0-0 bitiyor ve penaltılara geçiliyor. Hamm dördüncü penaltıyı gole çevirirken, kupayı getiren penaltı dergi kapaklarıyla ölümsüzleşecek Brandi Chastain'den geliyor. Hamm ise turnuvanın altın karmasında yerini alıyor.
Amerika, 1999 kupasıyla yeni bir çılgınlığa adım atarken, medya bu modayı temsil edecek bir yüz arayışına giriyor. Mia Hamm, karizması ve özgüveniyle öne çıkıyor. Daha önce hiçbir kadın sporcunun görmediği bir ilgi görüyor ve kadın futbolunun yüzü oluyor. Amerikan sporu için ciddi bir popülerlik ölçütü olan kahvaltılık gevrek kutularına fotoğrafı konuyor, reklamlarda Michael Jordan'la beraber gözüküyor. Nintendo, Avrupa'da Michael Owen adına çıkardığı futbol oyununu ABD'de Mia Hamm Soccer adıyla piyasaya sürüyor. Nike CEO'su Phil Knight şöyle diyor onun için: "Bizim yaptıkları sporu farklı bir boyuta taşıyan üç sporcumuz var, basketbolda Michael Jordan, golfte Tiger Woods ve futbolda Mia Hamm." Yazar Richard O. Davies'e göre Hamm, Amerikan spor kadınının bir sembol olarak doğuşu anlamını taşıyor. Mia ise bu konuda öyle diyor: "Ben tek başıma bir şey değilim, olduğum her şeyi bu takıma borçluyum." Belki de bu yaklaşımı, sembolü olduğu kadın sporunun çerçevesini çiziyor; erkek spor yıldızlarında öne çıkan egonun yerini oturaklı bir özgüven alıyor.
Hamm, 1970'lerde ekilen tohumların 1990'larda yetişen en önemli ürünlerinden biri, belki de en önemlisi. Üzerine oturtulan kahramanlık payesini -severek olmasa da- hakkıyla taşıdığı rahatlıkla söylenebilir. Bugün Dünya Kupası'nın en önemli favorilerinden biri olan Amerika'da ondan ilham almamış oyuncu bulmak imkânsız. Hatta diğer spor dallarında bile onun izinden yürüyen sporcular bulabiliyoruz. Mia Hamm'in bu anlamda en büyük mirası, Amerika'da ve hatta dünyada sayısız kadına, spor alanında zirvenin ne kadar yukarılarda olabileceğini göstermiş olması