
27'de Dönen Talih
11 dk
Atletizmin en yüksek başarı kriteri sayılan üç büyük şampiyonada madalya kazanan tek Türk atleti, Havana doğumlu Yasmani Copello. 34 yaşında ikinci olimpiyat deneyimini yaşayacak olan şahin bakışlı Yasmani'yi yakından tanımanın zamanı…
Tokyo'da yarışacak Türkiye Olimpik Takımı'ndaki atletlerinden ikisi, daha önce bu dev organizasyonda kürsüye çıkmış isimler olarak Japonya'ya ayak basacak. Bu ikili, beşinci olimpiyatına giden çekiç atma abidesi Eşref Apak ve sessiz dev Yasmani Copello. İkisinin de ayrı özellikleri var ama Yasmani bir yönüyle tüm Türk atletlerden ayrılıyor. 15 Nisan 1987 doğumlu Yas, evinde Avrupa, dünya ve olimpiyat madalyası olan tarihteki tek Türk atlet. Üstelik bunu hayli sıkıntılı geçen profesyonel yolculuğunun sonbaharında, 29 yaşından sonra gerçekleştirdi.
Yasmani, Küba'nın ünlü başkenti Havana'nın en cafcaflı bölgesinde; UNESCO Kültür Mirası'nda bulunan La Habana Vieja'da (Eski Havana) büyüdü. Başkentin en otantik ve hayat dolu sokaklarında geçen çocukluğunda hem çete kavgalarına hem de renkli festival gecelerine eşzamanlı olarak tanıklık etti. Henüz altı yaşına basmışken hayata veda eden babası Guillermo Copello'yu hiç anımsamayan Yas, bu yüzden zor şartlarda üç çocuğuna yaşam hazırlayan annesine tutkuyla bağlı. "Annem beni tutup da 12 yaşındayken -biraz da zorla- atletizm pistine götürmeseydi ben şimdi yoktum" diyor, bir daha hiç ayrılmadığı piste nasıl geldiğini özetlerken…
Küba'da atlet olmak kolay; sorun milli takıma yükselebilmek. Yüzlerce atletin yer aldığı yetenek havuzundan sıyrılıp sırtında göğsünde Cuba yazan Kızıl-Mavili formayı giymek gerçekten büyük iş. Yine de özellikle teknik branşlarda dünyaya hükmeden bir ülkede, milli takıma seçilmek bir kazancı garanti etmiyor. Ülkede amatör bir ruhla spor yapılıyor ve yalnızca olimpiyat madalyalı atletler ikonlaşabiliyor.
Yüze Çarpan Kapılar
19 yaşındayken Caracas'taki ALBA Oyunları için ilk defa Küba takımına seçilen Yasmani Copello, 400 engellide 50 saniyenin altını koşarak (49.99) gümüş madalya aldı. Ertesi yıl hem Orta Amerika ve Karayipler Şampiyonası'nda kürsü gördü hem de Ibero-Amerikan Şampiyonası'nda 4x400'ü kazanan dörtlünün bir parçası olarak Beijing 2008 Beijing'e gidecek geniş kadroya seçildi. Ne var ki olimpiyatın hemen öncesinde 'yetersiz' diye kadro dışı bırakılan Copello, ilk büyük hayal kırıklığını yaşadı. 2009'da beş kez 50 saniyenin altında koşmasına karşın ülke şampiyonası niteliğindeki Barrientos Memorial'da 400 engelli finalinde yarışı bitiremedi ve sezon boyunca milli takımdan uzak kaldı. Yeterince destek göremediği için derecelerini ileriye taşıyamaması ve büyük yarışlarda takıma girememesi, onu durumunu yeniden değerlendirmeye zorluyordu. Bir yıl sonra Küba Ulusal Olimpiyatı'nı kazansa da pek bir şey değişmedi. Kendi yolunu çizmek için ülke dışına çıkmaya karar verdiğinde 2010 yılı bitmek üzereydi.
Önce İspanya'ya geçti ama temas kurduğu kulüplerde kendisine yer bulamadı. Doğru düzgün yarış bile koşamadığı 2011'de Avrupa'da bir-iki düşük seviye müsabakaya güç bela kabul edilmişti. İşin kolay olmadığını anlasa da kendisini göstermek için önce düzenli antrenman yapabileceği, en azından masraflarını karşılayacak bir kulüp bulmalıydı.
Yeni Ülke, Yeni Umut
Yasmani Copello Escobar veya Türkiye'deki arkadaşlarının İspanyolca fonetik kuralı yeismoyu tuz-buz ederek ürettikleri ismiyle KAPELLO, bir tavsiye üzerine 2012'de hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediği Türkiye'ye geldi. Allak bullak bir zihinle İstanbul'a inen Kübalı, ülkesini terk etmeye karar vereli neredeyse iki yıl olmuş ama bu sürede İspanya'da beklediğini bulamayınca hayal kırıklığı ikiye katlanmıştı. Daha önce Türkiye Süper Ligi'nde Sarı-Lacivertli formayı giyen Kübalı arkadaşlarının önerisine uyarak Fenerbahçe'yle temas kurdu.

Yasmani, bir tavsiye üzerine 2012'de hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediği Türkiye'ye geldi
İlk kez geldiği İstanbul'da şehirden büyülenen Yasmani, Sarı-Lacivertli kulüpte kendisine yapılan Türk vatandaşlığı teklifini hemen kabul etti ve işlemleri başlatıldı. Kendisine önerilen isimlerden biri, adının ucube bir uyarlaması olan Yasin Eskopar'dı. Neyse ki kendi isminde ısrar etti de bu kötü uyarlama resmiyete geçmedi. Daha önce Küba Milli Takımı'nda forma giydiği için zorunlu olan iki yıllık bekleme süresini doldurduğunda (29 Nisan 2014), artık TC pasaportu elindeydi.
Benim de Yasmani ile tanışmam o günlere rastlıyor. Onu ilk gördüğüm yer, Ay-Yıldızlı kafileyle gittiği ikinci şampiyona olan (ilkinde Balkan şampiyonluğunu kazanmıştı) Zürih'teki 2014 Avrupa Şampiyonası'ydı. Milli Takım'ın bu yeni adamını tanımak için biraz sohbet etmeye çalışmış ama fazla başaramamıştım. Güler yüz gösteriyor, elinden geldiğince konuşmaya çalıştığı zayıf İngilizcesiyle benim tek tük araya sıkıştırmaya çalıştığım İspanyolca kelimeler ortaya pek anlamlı bir bütün çıkaramıyordu.
Altı günlük şampiyona boyunca neredeyse hep kendi köşesinde oturdu; bir sıkıntısı var gibiydi. Tamamen kendi dışındaki sebeplerden kaynaklanan sorunu anlamam fazla uzun sürmedi. Çünkü iki gün sonra federasyonun kayıt evraklarında yaptığı bir unutkanlık yüzünden Zürih'te yarışamayacağını öğrendim. Boşuna oraya kadar gelen Yasmani, belki de ilk büyük etkiyi yapacağı Avrupa Şampiyonası'nı tribünde oturarak geçirmişti. Yeni başlangıç, hikâyesine eklenen yeni bir hayal kırıklığıyla olmuştu.
Devran Dönüyor
Fakat 2014'ten sonra işler çabucak değişti. Talihsizliklerle başlayan hayat, 27'den sonra yepyeni bir kariyere dönüştü. Türkiye'de daha sık vakit geçirmeye başlayan Copello'nun dereceleri de yükselişe geçti. 400 metre engellide Türkiye rekorunu önce 50, sonra 49 saniyenin altına indirdi. Peşinden Pekin'deki 2015 Dünya Atletizm Şampiyonası'nda finale yükselerek altıncılığı elde etti. Sonrasında ise tarihi başarılar arka arkaya gelmeye başladı.
Olimpiyat sezonu 2016'da Yasmani Copello, tam mesaili bir Elmas Lig atletine dönüştü. Menajeri, 48.50'nin altında beş yarış koştuğu sezon içinde onu Oslo, Eugene, Londra gibi büyük yarışlara rahatlıkla kaydedebiliyordu artık. 2016 Amsterdam'da harika bir şampiyona çıkardı ve Türkiye'ye bu dalda bir ilki yaşatarak Avrupa şampiyonu oldu. Bir ay sonra geçtiği 2016 Olimpiyat Oyunları'nda da olağanüstü bir final koşarak bronz madalyaya uzandı. Madalyaya giderken koştuğu 47.92, Yasmani'nin kariyerindeki altıncı Türkiye rekoruydu. Bu büyük yarış sonrasında adını Ruhi Sarıalp ve Eşref Apak'tan sonra Türkiye'nin atletizmdeki üçüncü olimpiyat madalyasına yazdırmıştı.

"Annem beni 12 yaşındayken atletizm pistine götürmeseydi ben şimdi yoktum."
2016'da gelen olimpiyat madalyası, Yasmani'nin hayatındaki en büyük hayallerinden birinin gerçekleşmesi demekti. Ama ona sorarsanız, aynı yıl yaşamını değiştiren daha önemli bir şey oldu: Elif'i bulmak. Yasmani, Murcia'da üniversite takımı UCAM'da oynayan Ankaralı voleybolcu Elif Koç ile aslında 2014 yılında İspanya'dayken tanışmıştı. Ama bu tanışıklık, iki yıl sonra aşka dönüştü. Elif'in Ankara'ya dönmesinden sonra Yasmani de başkente yerleşti ve yıldız atletin grafiğinin yönü yukarıya döndü.
30'una gelirken yakaladığı yüksek form, dünyanın en iyi engelcilerinden biri olarak Yasmani Copello'yu aradan geçen beş yılda taşımaya devam ediyor. 2017'de Londra'daki dünya ikinciliği, Elmas Lig birincilikleri ve son olarak 2018 Berlin'deki olağanüstü finalde Karsten Warholm'ün peşinden aldığı Avrupa şampiyonası gümüşü ve 47.81'lik muhteşem Türkiye rekoru. Son olarak Doha'da ise üst üste üçüncü kez koştuğu dünya şampiyonası finalinde gelen dünya beşinciliği…
İşin açıkçası, Copello'nun rekabetin belki de tarihin en yüksek seviyesine ulaştığı 400 metre engellide Tokyo'da kürsüye çıkması gerçekten zor görünüyor. Ama eğer üst üste olimpiyat finaline yükselirse -ki bu çok olası- sadece bu bile efsanesini sürdürmek için yeterli olacak.
Yas, Türk atletizm tarihinde büyüklerde Avrupa, dünya ve olimpiyat madalyası bulunan tek isim olarak kendisine ayrıcalıklı bir yer açarken, arkasından gelen gençlere de ideal bir örnek oluşturdu. Sinan Ören, Berke Akçam ve şimdilerde İsmail Nezir onun açtığı yoldan ilerleyen gençlere üç harika örnek olarak sayılabilir.
Devrimle anılan bir ülkeden gelen dev adam, yeni yurdunda kendi çapında bir devrim yaptı. Sessiz ama etkileri yıllarca sürecek bir devrim.
Varis: Berke Akçam
Yıl 2018, yer Bursa. Süper Lig finalinde ENKA adına 400 metre engelli yarışında koşan Yasmani Copello'ya karşı eski takımı Fenerbahçe'de genç bir çocuk sahnede. Sarı-Lacivertlilerle o yıl kontratı bulunan Kenyalı eski dünya şampiyonu Nicholas Bett'in yarıştan bir hafta önce ani ölümü üzerine Fenerbahçe, 16 yaşındaki Berke Akçam'ı koşturmak zorunda kalmıştı. Dev Yasmani'ye karşı takımın hedefi, Berke'nin finişe kazasız belasız ulaşıp mümkün olduğunca yüksek puan getirmesiydi. Sonuç: 52.78!
Yaşıtlarının 55-56 saniyeyi koşabildiği 400 engellide Yasmani'nin hemen arkasında ilk yarışında olağanüstü bir derece çıkaran Berke, bu derecenin boşa olmadığını gösterdi. Aradan geçen üç yılda müthiş bir kariyer inşa eden genç Bursalı, Yasmani Copello'nun tahtına adaylığını erkenden ilan etti.
Şimdi aynı kulüp çatısı (ENKA) altında bulunan Copello ve Akçam, 12 Haziran günü Erzurum'da 3:02.50 koşarak olimpiyat vizesine yaklaşan 4x400 takımında beraber koştular. Son saniyede bir sürpriz olmazsa, henüz 19 yaşında olan Akçam, ilk olimpiyat deneyimini Tokyo'da yaşayacak.
Geçtiğimiz yıl Türkiye şampiyonu olurken koştuğu 49.78 ile tarihte Copello'dan sonra 50 saniyenin altına inebilen ikinci Türk atlet olan, üstelik bunu 18 yaşındayken başaran Akçam, 2019 yazında tarih yazarak Avrupa U20 şampiyonluğu elde eden 4x400 U20 takımının da üyesiydi. Üç yıllık kariyerine sıkıştırdığı sayısız başarının yanı sıra, tüm engelli branşlarında (60m engel, 110 engelli, 400 engelli) U20 rekoru kırabilen yegane atlet olan bu süper yetenek, geçen yıl 800 metrede bile Türkiye üçüncülüğü kazandı!