Araf

18 dk

Rami Anis'in hayatı hem bir başarı hem de bir arayış hikâyesi. Daha iyi bir hayat ve ev diyebileceği bir yer için...

2016 Rio'da olimpiyat tarihinde ilk kez, bir ülke bayrağı taşımayan, bir vatandaşlığı olmayan on sporcu, dünyanın en büyük spor organizasyonunda yer aldı. Mülteciler Takımı, diğer 11 bin 228 sporcunun aksine bir ulusu değil, dünyada yerlerinden edilen milyonlarca insanı temsil ediyordu. O on kişiden biri, bugün hayatına Türkiye'de devam ediyor. Zoom vasıtasıyla sohbet etme imkânı bulduğum Rami Anis'in anlatacak çok şeyi var.

Yolculuk

Suriye İç Savaşı'nda evi bombalanan, yakınlarını, işini kaybeden, canı tehlikede olan milyonlar gibi Anis de 2011'de İstanbul'a geldi. Kalabalık ailesinin İstanbul'a taşınan ilk üyesi, abisiydi. Rami, abisinden birkaç ay sonra gerekli eşyalarını yanına alıp doğduğu, büyüdüğü ve idman yaptığı Halep'ten ayrıldı.

"Ülkemden ayrıldığımda savaşın iki-üç ay sonra biteceğini ve eve geri döneceğimi düşünüyordum. O yüzden kendi kendime 'Büyük bir çanta almamalıyım' demiştim. Ufak bir çantayla Türkiye'ye geldim."

Dünyada en çok göç veren ülke Suriye. 2011 yılında başlayan ve bitmek bilmeyen iç savaşla birlikte son on yılda Suriye'den yaklaşık yedi milyon insan ayrıldı. Dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke olan Türkiye'de 3.6 milyon sığınmacı yaşıyor. "Babam, bize iyi bir hayat kurmak için hep yardımcı oldu. Suriye'den ayrıldığımızda babamdan kalan bir para vardı. Bir süre onunla idare etmeyi planladık fakat sonra durumun düzelmeyeceğini anladık. Benden dört-beş ay sonra ailem de İstanbul'a geldi. Hepimiz aynı evde kalıyorduk. Hayatım o dönem çok zordu."

Milli yüzücü olan amcasının yönlendirmesiyle 14 yaşında yüzmeye başlayan Rami, savaştan önce birçok kez ülkesini temsil etti. Suriye Milli Takımı ile birlikte 2008'de Manchester'daki dünya şampiyonasına, 2009'da İtalya'ya, 2010'da Çin'e, Guangzhou'ya gitti. Suriye adına birçok madalya kazandı fakat savaştan sonra her şey değişti.

"Savaştan önce bir kulübüm vardı, bana geçinebileceğim parayı veriyordu. Savaşta hiçbir yerden destek alamadım. Benim hayalim, ülkede savaş bitince geri dönüp orada yarışmaya devam etmekti."

Türkiye'ye geldiğinde yüzmeye devam etmek isteyen Rami, ülkesi savaşta da olsa hayallerinden vazgeçmek istemiyordu. Kulübünü, maddi desteğini, vatandaşlığını kaybeden Rami, İstanbul'da nasıl yüzebileceğinin yollarını aradı. Biraz Türkçe konuşabilen abisi, internetten araştırma yaparak şehirdeki yüzme havuzlarının ve kulüplerinin yerini buldu. Beraber Burhan Felek Tesisleri'ndeki Galatasaray Yüzme Havuzu'na gidip Rami için bir fırsat aradılar.

"Hangi düzeyde yüzdüğümü, milli sporcu olduğumu, derecelerimi anlatmaya başladık. Onlar da 'Evet, senin düzeyin çok iyi. Bizimle antrenman yapabilirsin ama sorun şu, kulüp adına yarışamazsın çünkü bir vatandaşlığın yok' diye yanıtladılar. Türkiye'de kurallar böyle, bir vatandaşlığınız yoksa resmi yarışmalarda yer alamazsınız."

Yarışamayınca kulüpten destek alma şansı da kaybolmuş oldu fakat Rami, yüzmeyi bırakmamaya niyetliydi. Abisinin desteği ile yüzmeyi sürdürdü.

"Abim çalışıyordu ve bana yardımcı oluyordu. Örneğin vitamin alınması gerekiyordu, o da 'Tabii ki alacağım. Sen hayalini gerçekleştirene kadar yüzmeyi bırakmayacaksın' diyordu. Hiçbir destek almadan dört yıl orada yüzdüm, vatandaşlığım olmadığı için yarışmalara katılamadım. Her yıl, devam etmek benim için daha da zorlaştı ama durmak istemedim."

"Hayatımı değiştirmek istiyordum çünkü burada denedim, denedim ama istediğime ulaşamadım. Hiç destek alamadım. Maddi destek olmadan sporda hiçbir şey yapamazsınız. 2015'te küçük kardeşim Muhammed ile birlikte hayatımı riske atma pahasına Avrupa'ya gitmeye karar verdim. Avrupa'ya gidip bir kulüpte yarışarak istediğim desteği alabilmenin hayalini kuruyordum."

Hayal çok güzel, Avrupa çok uzaktı. Bazı beldelerden yüzerek bile kıyıya çıkabileceğiniz mesafe, sınırlar, vizeler ve pasaportlar ile uysal bir denizden ziyade bir uçurum gibi görünür. Bazen koşullar, sizi bir mucize olasılığına tutunup uçurumdan atlamaya zorlar.

Deniz

Türkiye'de Avrupa dışındaki ülkelerden gelip sığınmacı statüsünde yaşayan birinin kalıcı çalışma, eğitim, seyahat edebilme özgürlüklerine ve bir gün vatandaşlık alabilme umuduna kavuşabilmesinin yolu, hukuken mülteci statüsü alabilecekleri bir ülkeye gitmek. Bu ülkelere gitmenin güvenli ve yasal yollarıysa maalesef kapalı. Sığınmacıların yapabilecekleri, Birleşmiş Milletler aracılığıyla yeniden yerleştirme talep etmek veya aile birleşimi başvurusunda bulunmak. Fakat dünyadaki sığınmacıların yüzde 1'inden daha azı Yeniden Yerleştirme Programı'ndan faydalanabiliyor. Aile birleşimine de hem belli koşulları sağlayan kısıtlı sayıda insan başvurabiliyor hem de bu yöntem, yıllar sürebilen uzun ve meşakkatli bir süreç.

Yasal yollar kapalı olunca birçok sığınmacı hayatını riske atarak Ege Denizi'ni aşmak için insan kaçakçılarıyla anlaşmak zorunda kalıyor. Onlara ayarlanan taşıtların çoğu sağlıksız, kalabalık ve tehlikeli. Hem Türkiye hem Yunanistan adına yasadışı olan bu süreçte sığınmacılar iki tarafın kolluk kuvvetlerine de yakalanmamak zorunda.

Yaklaşık üç saat süren ancak bir sığınmacının hayatının en uzun ve en ince köprüsü olan bu yolculuk, Ege'nin öteki yakasına çıkabilenler için yeni bir hayatın başlangıcı. Ancak karşı kıyıya geçememe ihtimali hiç de azımsanmamalı. Sadece 2019 yılında 1885 erkek, kadın, yaşlı ve çocuk karaya tekrar ayak basamadı. Bu sayının 2021 itibarıyla sekiz bin olduğu düşünülüyor.

Ege'nin gündüzleri masmavi, geceleri kapkaranlık suyunda hayati tehlike atlatan göçmenlerden biri, 2016 Rio Mülteci Takımı'nda yer alan yüzücü Yusra Mardini. Yusra, Suriye'de antrenman yaparken birçok kez havuzdan hızla çıkıp saklanmak zorunda kaldı çünkü bombalar havuza isabet edebilirdi. Kendini güvenli bir yere atmak isteyen Mardini, önce Türkiye'ye geldi. Hedefi, Ege üzerinden Yunanistan'a gitmekti. Beş-on arası yolcu için tasarlanmış küçük bir bota yirmi kişi birden binmişlerdi. Kısa bir süre sonra botun motoru durdu ve bot su almaya başladı. Yusra ve kardeşi, suya atlayıp botu yüzerek itmeye başladılar. Yaklaşık üç saat boyunca botu çeken Yusra, yorgunluktan baygın düşüp boğulmayı göze alarak yirmi kişinin hayatını kurtardı. 2020 Tokyo'da da Mülteciler Takımı adına yarışacak Yusra Mardini, Birleşmiş Milletler'deki konuşmasında şunu söylüyordu: "Olimpiyat deneyimi, bana bir ses ve burada olmak için bir şans verdi. Ben insanların mülteciler hakkındaki algılarını değiştirmek istiyorum. Herkesin şunu anlaması lazım: Ülkenizi terk etmek, bir seçim değildir. Mülteciler, büyük işler başarabilecek normal insanlardır."

Yusra Mardini ve Rami Anis

Yusra Mardini ve Rami Anis

Özgürlüğe kavuşabilmek için hayatını riske atanlardan biri olan Rami, Yusra ile yakın arkadaş. Rami'nin Ege Denizi'ni aşma serüveni ise şöyle: "İstanbul'dan İzmir'e giderek yolculuğa başladım. Orada İzmir'den Yunanistan'a giden bota binmemizde yardımcı olacak biriyle konuştuk. Denizin diğer kıyısına geçmek, yaklaşık üç saatlik bir yolculuk gerektiriyor. Bizim botumuz çok kalabalıktı, normalde yirmi kişiden fazla kişinin binmemesi gereken bir botta kırk kişiden fazlaydık. Çocuklar ve yaşlılar çoğunluktaydı. Kendime sürekli şu soruyu soruyordum, eğer denizde bir şey olursa ne yapacağım? Tabii ki kimseyi ölüme terk edemezdim, üstelik ben bir yüzücüyüm. Yolculuk esnasında çok korktum çünkü o koşullarda yüzmek hiç kolay değil."

Rami, kardeşi Muhammed ve teknedeki kırk kişi, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen yolculuğun sonunda Samos'a sağ salim vardı. Deniz yolculuğu orada biterken, günlerce süren bir kara yolculuğu başladı. Yunanistan'dan babasının bulunduğu Belçika'ya gidip orada mülteci statüsü almayı hedefliyorlardı.

"Yürümeye başladık. Otobüslere bindik, yolda uyuduk. Yunanistan'a gittiğinizde, başka bir ülkeye geçiş yapmak için bir süre bekleyip belge almanız gerekiyor. Bazen otuz saatten fazla ayakta yemeden içmeden, uyumadan o belgeyi almak için beklemek zorunda kalıyorsunuz. Yemek yemeden, su içmeden devam ettik. Bu şekilde Belçika'ya varmak yaklaşık on gün sürüyor. Yürüdük, bazen polise yakalanmamak için koştuk. Bu yolculuğun ne kadar zor olduğunu hiç unutmayacağım."

Avrupa

"Belçika'ya vardığımda yeni hayatım başladı" diyor Rami. Çalışma, seyahat etme, bir kulüp adına yüzebilme özgürlüğü, gerekli belgeleri sunup, mülteci statüsü aldıktan sonra başladı. Bir Avrupa ülkesinde yaşamak çoğumuza çok çekici gelse de dilini hiç bilmediğiniz bir ülkede, yakınlarınızdan uzakta, bir avuç eşya ile sıfırdan başlamak göründüğü kadar kolay değil. Fakat yeniden başlama fırsatı elde edebilmek bile, birçok sığınmacı için çok büyük bir şans.

Suriye'den çıkıp Hollanda'da kendine yeni bir hayat kuran Judo sporcusu Sanda Aldass, İran ve Afganistan gibi ülkelerden gelen mülteci sporcularla birlikte antrenman yapıyor. Aldass, yeniden başlama şansına erişebilen azınlıktan biri: "Antrenman arkadaşlarımla aile gibiyiz, hepimiz benzer koşullardan geçtik, benzer acıları yaşadık. Korkunç zamanlardan geçtik. Yakınlarımız, ortada ölmek için hiçbir sebep yokken öldüler. Biz herkes gibi iyi insanlarız ama çok zor zamanlar yaşadık. Hayata sıfırdan başlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Her şeyi baştan inşa etmek zorundayız. Bu açıdan aslında şanslıyız çünkü herkes baştan başlama şansına erişemiyor."

Rami Anis, Belçika'ya yerleştikten sonra ilk iş yüzme federasyonuna gidip kendine bir kulüp bulmaya çalıştı. Gent'te kendisine bir kulüp ayarlandı ve yeni koçu, eski olimpik sporcu Carine Verbauwen ile antrenman yapmaya başladı. Koçu Carine, ona her konuda yardımcı oldu ve ev tutmasına, dil öğrenmesine katkıda bulundu. Rami'ye çok iyi düzeyde bir fiziğe sahip olduğunu, iyi işler başaracağını söyledi ve beraber antrenman yapmaya başladılar.

Takım

Belçika'da antrenman yapmaya başladıktan yalnızca bir ay sonra, Rami, hayatını baştan ayağa değiştirebilecek başka bir oluşumun varlığını öğrendi: Mülteciler Takımı.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 2015'in Ekim ayında 2016 Rio Olimpiyat Oyunları'nda vatansız sporcuların yarışabilmesi için bir Mülteciler Takımı oluşturacaklarını açıkladı. Mülteci statüsüne sahip on şanslı sporcu, olimpiyat bayrağı altında sporun en büyük organizasyonuna katılabilecekti.

Rio 2016'da Mülteciler Takımı

Rio 2016'da Mülteciler Takımı

Rami, "Aman tanrım! Türkiye'de yıllarca kulüpte bile yarışamadım ama şimdi olimpiyata gitme şansım mı var?" diye düşündü ve en büyük hayaline düşündüğünden çok daha yakın olduğunu gördü. Başvurusunu yaptıktan sonra Rio'ya kadar devam edecek bir burs kazandı.

"Bir haziran günü, Gent'te cuma namazına giderken hayatımın en büyük haberini aldım. O aralar takımı seçeceklerini biliyordum bu yüzden heyecanlıydım. Elliden fazla aday vardı ve sadece on kişi seçeceklerdi. Seçilen ilk isim benimkiydi. 'Aman Tanrım, tüm bunların ardından olimpiyata mı gidiyorum?' diye düşündüm. Bir anda telefonumda onlarca mesaj gördüm. Bir sürü gazeteciden, İngiltere'den, İspanya'dan, Brezilya'dan sorular geliyordu. 'Şimdi ne yapacağım?' diye düşünmeye başladım."

Rio

"2016 Rio, benim için bir rüya gibiydi ve hâlâ bu rüyadan uyanmadım."

Olimpiyat oyunlarının açılış töreni, dünyanın her yerinden katılımcıların belli bir düzen içinde hareket ettiği bir ayine benzer. Sporcular temsil ettikleri ülkelerin bayraklarıyla dev stadyumda o büyülü atmosferi solurken izleyiciler sporun yüceliğine ve birleştiriciliğine hayret eder. 2016'da tarihte ilk kez hiçbir ülkeyi temsil etmeyen, bir yandan da aslında seksen milyon sığınmacıyı temsil eden on kişilik bir takım bu törende yer aldı. Ellerinde beş kıtayı temsil eden olimpiyat bayrağı vardı.

"Suriye Takımı adına yarışırsam devlet başkanı ile ilgili konuşmam gerektiğini söylediler. 'Suriye'ye dönmezsen bizi temsil edemezsin' dediler. Suriye'ye dönmek benim için çok tehlikeliydi, seçme şansım yoktu."

Olimpiyat, her sporcu için özel tabii ama Rami için biraz daha özel olabilir zira bir sene öncesine kadar herhangi bir yarışmada yüzmesi bile uzak bir hayaldi. Michael Phelps videoları izleyip çalışan, onu idol alan Rami için kahramanıyla aynı havuzda yüzmek muhteşem bir deneyimdi. Yalnızca Phelps değil, birçok büyük spor figürü ile Olimpiyat köyünde aynı çatı altında olmak, onun için çok şey ifade ediyordu: "Olimpiyat köyündeki restoranda tek başıma yemek yiyordum, sağıma baktım, Rafael Nadal hiçbir şey yokmuş gibi yemek yiyordu. Hemen yanına gidip fotoğraf rica ettim."

Uzun yıllar yarışmayan Rami için elemeleri geçip yarı finale çıkmak mümkün olmasa da 100 metre serbest stilde en iyi derecesini yapmayı başardı.

Rami Anis

Rami Anis

Mülteciler Takımı'nın öteki üyeleri için de olimpiyatta yer almanın farklı anlamları vardı. Ülkesi Etiyopya'dan ayrılıp Lüksemburg'da hayatına devam eden atlet Yonas Kinde için o sahnede maraton koşmak, bir spordan çok daha fazlasıydı. Olympic Channel'ın podcast'inde, o deneyimi şöyle anlatıyor: "Mülteciler Takımı umudun simgesidir. Hâlâ umudumuz var. 2016 Rio'da maraton koştuğum her saniye, her dakika, acı çeken çocukları düşündüm."

2016'da zorla yer değiştirmek zorunda kalan altmış milyon sığınmacı vardı, 2021 itibarıyla bu sayı yaklaşık seksen milyon. Rami, Rio'da onları temsil ettiğinin farkındaydı: "Dünyadaki milyonlarca mülteciyi temsil etmek çok gurur verici. Mülteciler Takımı, dünyaya bizim normal insanlar olduğumuzu, hayallerimiz, evlerimiz olduğunu gösterdi. Belki savaş yüzünden, belki başka sorunlar sebebiyle her şeyi kaybettiğimizi anlatmak için bize alan verdi. Tüm dünyaya hayal kurmaya devam edeceğimizi, daha iyi sonuçlar alabileceğimizi gösterdik. Bunu biz yaptık."

Mülteciler Takımı, tüm dünyanın gözü önünde göçmenlerin elit sporcular olabileceğini, onların hikâyelerini, varlıklarını, yaşayışlarını anlatmış oldu. Ana sahnede olmak, görünürlüğü de beraberinde getirdi. Rami'nin hayatında da birçok şey değişti: "Olimpiyattan önce hiç desteğim yoktu. Şimdi yarışabiliyorum, kamplara gidiyorum. Benimle ilgilenen insanlar var. Önceden, kimse bana havuzda nasıl olduğumu sormuyordu. Olimpiyattan sonra sadece IOC'den değil, sponsorlardan da destek aldım."

IOC, olimpiyat bursiyerlerine 2020 Tokyo'ya kadar destek olacaklarını açıkladı. Aralarında Rami'nin de olduğu 56 sığınmacı sporcu, olimpiyatta yer alamayacak olsa da bu burstan faydalandı. Haziran ayında Mülteciler Takımı kadrosu açıklandığında 25 bursiyer, Tokyo'da yer alacağını öğrendi.

Ev

Eviniz pasaportunuzu veren ülke midir yoksa kalbinizin olduğu yer mi? Devlet memurlarının verdiği belgeler mi bir ülkeyi sizin eviniz yapar, kendinizi mutlu hissettiğiniz yer mi? Belçika'da onca olanağa sahip olsa da Rami için kendini evinde hissettiği yer Gent değildi. "Belçika'da yaşayamazdım çünkü orada kendimi evimde hissetmiyordum" diyor.

"Ben Türkiye'yi çok seviyorum, burası benim ikinci ülkem gibi. İnsanlar çok canayakın. Biz onları anlıyoruz, onlar da bizi anlıyor. Burada Suriyelilere yardımcı olmaya çalışan, onlara yeni bir hayat için şans veren herkese çok teşekkür ediyorum. Yeni bir iş, iyi bir insan olmak için şans verenlere... Tabii ki kötü insanlar var ama onlar çoğunluk değil. Benim yetenekli birçok arkadaşım burada birçok iş başarabilirler. Ben Türkiye'ye geri dönmek istedim çünkü buradaki hayatıma devam etmek istedim."

"Tüm mülteciler için şunu söylüyorum, hayatınızda iyi gitmeyen çok şey olabilir, hayatınızın ortasında bir savaş olabilir. İnsanlar sizin ülkenize, sorunlarınıza bakmayacak, size ve başardıklarınıza bakacak. Hedefinize ulaşana kadar yapmak istediğiniz şeyi yapmaya devam edin. Ben buraya, Galatasaray'a dönmek istedim, arkadaşlarımı görüp antrenmanlarımı burada yapmak istedim. Kendimi İstanbul'da, evimde hissediyorum."

Socrates Dergi