Asil

12 dk

Fatma Zehra Köse, eskrim tarihimizdeki ilk Avrupa şampiyonluğunu getiren takımın önemli üyesi olmasının yanında madalyalar kazanan bu neslin de kıymetli parçası. Eskrimin yükselen yıldızıyla konuştuk.

Türkiye'nin köklü eskrim tarihinin uluslararası başarılarla bezendiğini söylemek zor. En azından yakın geçmişe kadar… Son birkaç yılda kazanılan madalyalar, değişimin en önemli kanıtı. Fatma Zehra Köse de yeni jenerasyonun en kıymetli üyelerinden. İstanbul ile Ankara TOHM (Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezi) arasındaki bu sohbette ondan spora adım atış hikâyesinden eskrim kültürüne dair pek çok detayı dinledik.

Eskrim Türkiye'de çocukların ilk yönlendirildiği sporlardan biri değildir aslında. Sizin bu spora başlama hikâyeniz nasıl gelişti?

Teyzem konservatuvarda okuyordu ve orada eskrim dersleri alıyorlardı. Aslında müzik, tiyatro ve eskrim iç içe disiplinler. Teyzem bir gün abim ve beni de yanında götürdü. Flöre antrenörü Özden Ezinler bakmış ve "Bu çocukların pek çok spora yeteneği var ama Türkiye'de eskrimde çabuk sıyrılma şansları olur" demiş. O şekilde eskrimle tanıştım ve flöreyle başladım.

İlk önce Özden Hoca'yla, flörede TED Spor Kulübü'nde başladım. Bir sene flöre yapıp bıraktım. Altınyurt Spor Kulübü'ne voleybol için gittim. Orada Can Abi'yi (Aydın) gördük. Onu da TED'den tanıyordum, kılıç antrenörüydü. Hatta "Gel devam et kılıçta" demişti. İyi ki de öyle söylemiş. Kılıca başladım. Voleybolda pek geleceğim olmazdı zaten. Orada Can Abi ve Batuhan Sarsılmaz ile çalıştım. Can Abi'yle yaklaşık sekiz sene çalıştık zaten. Türkiye'den gençlik olimpiyatına giden, kılıç branşındaki ilk kadın oldum. Ardından hoca olarak federasyon ve bakanlık tarafından Valery Shturbabin getirildi ve bambaşka bir dönem başladı.

Eskrimin iç içe olduğu disiplinlerden bahsettiniz. Büyürken bu sporun karakterinizdeki etkisi nasıl oldu? Tarihi eskilere dayanan bir kültür eskrim. Ve çok farklı bir yapısı var…

Eskrim, karşılıklı saygının mühim olduğu bir spor. Rakibe, hakemlere, herkese karşı saygıdan bahsediyorum. Bazen istemeden rakibe kılıç darbesi vurabiliyoruz. Hemen "Pardon" deriz. Maçın başında ve sonunda selam veririz, antrenörlerle tokalaşırız. Sinirlenip maskeyi ve kılıcı fırlatmak ya da rakibe yumruk atmak gibi hareketlerin sonucu hep siyah karttır. İşte bu kültür insanın hayatına da yansıyor. Tabii ki pistte farklı yönlerimiz çıkıyor ortaya. Hırsımız ve kazanma arzumuz oluyor. Ama saygıyı geri plana atmıyoruz. Eskrimde yaşadıklarım, hayatıma da yansıyor. Nasıl maçta sinirlenince sakin kalmak zorundaysam, günlük hayatımda da bu şekilde yaşıyorum. Rakip kışkırtabiliyor bazen. Olsun diyorum, soğukkanlılığımı koruyayım.

Eskrimde kondisyon mühim ama herhalde en az onun kadar önemlisi de zihinsel odaklanma...

Antrenörler bize küçüklüğümüzden beri şunu söyler: "Eskrim canlı satrançtır." Çünkü ben bir hamle, taktik düşünüyorum ama daha sonra rakibin ne yapacağını bilmiyorum. Atak yapmayı tasarlıyorum belki ama rakip de bunu yapabilir… Hesapta yokken sayı kaybedebilirim. O yüzden zihni odaklı tutup rakibi izlemek gerekiyor. En temel unsurlardan biri mesafe. Fiziksel performans o açıdan tabii ki çok değerli. Ama taktik belirleyemezsen kondisyonun ve fiziğin hiçbir önemi yok. O yüzden Valery, kamplarda her akşam bir-bir buçuk saat zihinsel antrenman yaptırıyor. Matematiksel, dikkat gerektiren şeyler… Çok yorucu. Bunaldığımız oluyor ama faydasını görüyoruz.

Bütün o taktiksel mücadele içinde yapacağınız hamlelerin ne kadarına maç ânında karar veriyorsunuz, ne kadarına maç öncesinde çalışıyorsunuz?

Tabii ki önceden bir taktik belirleniyor. Bizim not defterlerimiz oluyor. Hangi rakip ne yapıyor, onları not alıyoruz geçmişte oynadığımız isimlere dair. O yüzden rakibi en basitinden "Atak oynuyor, kontra atak yapıyor" şeklinde biliyoruz. Fakat maç içinde rakip, taktiğini değiştirebilir… O yüzden temkinli şekilde oyunun gidişatına bakıp ona göre taktik kurmaya çalışıyoruz. Oyun hemen değişebiliyor. Mesela 8-1 öndeyim… Rakip taktik değiştiriyor. Eğer ben tuş aldığım yeri değiştirmezsem ve rakip sayı almaya başlarsa oyun onun lehine döner. Hemen benim de taktik değiştirmem gerekir. O zamana kadar hücumdan sayı aldıysan değiştirip savunma yapman gerekiyor. Yoksa bir bakmışsın, maç gitmiş.

2017'deki 23 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda takım olarak kazandığınız şampiyonluktan önce Akdeniz Eskrim Şampiyonası'nda bronz madalya almıştınız. Gelecek için güzel bir sinyaldi o bronz. Sizin için anlamı neydi?

Aslında 2017, psikolojik anlamda düşüş dönemimdi. Birkaç sıkıntı yaşamıştım sporla ilgili. O dönemde o madalyayı almak benim için çok büyük bir umuttu. Resmen depresyonda gibiydim öncesinde. O madalya, büyük bir ışık oldu.

23 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda çok güçlü ülkeler vardı. Ama onları geçmeyi başardınız. Neler yaşandı orada?

Valery'nin Türkiye'ye geldiğinde bize verdiği ilk şey teknikti. Duruşumuzu, her şeyimizi baştan yarattı. Çok güzel taktik de verdi bize tekniğin yanında. Dolayısıyla çok iyi hazırlanmıştık. Geçmişteki sıkıntılarımızın en büyüğü zaten özgüvendi. Ama psikolojik olarak bu duvarı yıktık. Örneğin Rusya maçında karşı takım kırktı, biz otuz üç. Kırk beş olan kazanıyor. Bu cidden çok zor. Tamamen odaklanmanız lazım ki rakibe beş sayı vermeden on iki sayı alın. Mucize gibi… Takım kaptanımız Iryna Shchukla on iki sayının on ikisini de aldı. Orada çıldırdık.

Ardından ev sahibi Belarus'la karşılaştık. Onların epey taraftarı vardı, bizi zorladılar. Sadece kendimize odaklandık. Belarus'u geçip finalde Fransa ile karşılaştık. Fransa zaten eskrimin dev ülkelerinden biri ama biz bir noktadan sonra kimseyi umursamadık. Bütün fark kafada bitiyor. Kendine güvenen, soğukkanlı olan bir adım önde. Fransa maçında skor olarak düştüğümüz anlar oldu ama hiç moral bozmadık. İşimize odaklandık ve takım kaptanımız Ira, son beş sayıyı aldıktan sonra kazandık. Teknik olarak da taktik olarak da en iyi maçlarımızdan biriydi.

Şampiyona sonrasında takım arkadaşınız Melis Sarıçam'ın "Yıllardır çalışıyoruz, olmuyor. Çalışıyoruz olmuyor, sonunda oldu" şeklinde bir cümlesi vardı. Öncesinde neden olmuyordu?

Türk antrenörlerimiz de iyi ama Valery geldikten sonra her şey değişti. O dünyanın en iyi antrenörlerinden biri ve her yerde sözü geçiyor. Şampiyonalarda bize haksızlık da yapılamıyor artık. Bu da bizi olumlu etkiledi.

Aslında bizden önce de Bulgar, Rus antrenörlerle çalışılmış kılıç branşında. Ama Valery, antrenörlüğünde olimpiyat altın madalyası çıkarmış biri. Son dünya şampiyonu Olha Kharlan mesela onun sporcusu. Açıkçası ben, eskrimin ne olduğunu ondan öğrendim. Düşünüyorum, bir şey yapıyormuşum ama ne olduğunu bilmeden yapıyormuşum. Valery öğretirken her şeyi anlatıyor. En başta "Yahu bu koç neden sürekli konuşup anlatıyor?" diyordum. Ama ben eskrimin ne olduğunu bilmiyormuşum ki… Öte yandan, disiplinin ne olduğunu hakikaten onunla öğrendim.

Valery şöyle diyor: "Büyükler klasmanı, yıldız ve gençlerden çok farklı." Yirmi üç ve yirmi dörtten sonraki süreçte gerçek eskrim yapmaya başlıyor herkes. Öncesinde her şey ezbere… Defans yaparken ne için yaptığını bilerek yapmak çok farklı. Valery bize mesafeleri, psikolojimizi nasıl kontrol etmemiz gerektiğini öğretti. En önemlisi de hep şöyle der: "Eskrim aynı hayat gibidir. Ne zorluk yaşıyorsanız ve üstesinden gelmeye çalışıyorsanız aynısı hayat için de geçerli."

2019 Dünya Şampiyonası'nda neden işler istediğiniz gibi gitmedi?

İlk kez burada söylüyorum, ben o sene grup maçlarının hiçbirinden çıkamıyordum. Fakat potansiyelim de o değildi. Bir sene boyunca yükselişe geçemedim. Sürekli ağlıyordum… Ama 2019 Dünya Şampiyonası'ndan önce biraz istediğim ivmeyi kazanmaya başladım. Şampiyonada da bir baktım son 32'ye kaldım. Gruplardan çıkamazken birden son 32 oynayınca "Zehra demek ki bu senin elindeymiş" dedim. Hedefim son 16'ydı ama 32 bile iyi bir atlama oldu benim için. Sporda her zaman işler iyiye gitmiyor. Vazgeçmeden çabaladığınız o nokta önemli. Orada bırakmıyorsanız bir noktada yükselişe geçiyorsunuz. Takım arkadaşlarımdan Deniz Selin Ünlüdağ da son 64 çıkardı. Biraz da genç bir takımız. En büyüğümüz Iryna, 1995'li. Biz de yavaş yavaş geliyoruz… Son otuz iki, son on altı çok iyi sonuçlar. Ama büyükler klasmanında hedefimiz son sekize, son dörde kalmak. Şampiyonluk mesela, neden olmasın?

Başta sözü eskrimin kültüründen, sahne ışıklarından açmıştık. O ışıklar, büyüyen hedefler, egoyla ilişkinizi nasıl değiştirdi? Yarışırken de bakışlar, vücut dili gibi detaylar öne çıkıyor gibi… Bu konuda özel çalışmalar yapıyor musunuz?

Ego insanı rezil de edebilir vezir de… Her insanda var. Tabii ki oyununu seveceksin, kendini seveceksin ama bunu dozunda yapmak önemli. Egoyu azme çevirmek lazım. Ben en basitinden maçta sonuna kadar savaşırım ama kazandığım zaman da herkesin gözüne sokmayı sevmem. Hatta şöyle bir anım var: Ben süper miniklerdeyken bir turnuvada birinci oldum. Küçüklüğümden beri annemler de şunu öğrettiler: "Kızım dünyanın en iyi sporcusu da olabilirsin ama hiçbir zaman şişip kabarma. Kürsüden inince madalyanı çıkar. Çevrende takım arkadaşların var…" Adıyaman turnuvası da benim ilk turnuvam. Babaannem ile gitmiştik. Maçı kazandım ama podyumdan inince hemen madalyayı çıkarmıştım. Babaannem de "Kızım neden takmıyorsun, emek verdin kazandın" deyip üzülmüştü. Onun da kötü niyeti yok tabii ama "Babaanne takım arkadaşlarım kazanamadı, üzülürler" demiştim. Bana göre sporcu duruşu, ahlakı ve karakteri de çok önemli.

Pandemi yüzünden siz de maç dışındaki çalışmalara ağırlık verdiniz. Bir eskrimcinin antrenman alışkanlıkları neleri içeriyor?

Bire bir teknik derslerimiz var. Onların dışında evet, maçlar önemli ama partner egzersizleri gelişim için çok mühim. Hücum ve defansa, teknik ve taktik çalışmalara odaklanıyoruz. Sonra bunu egzersizlerde uyguluyoruz. En son hepsini maça döküyoruz. Bacaklardaki güç bizim için en önemlisi. Hatta buradaki güçsüzlük yüzünden çok sık sakatlıklar oluyor. Çünkü sürekli squat pozisyonunda duruyoruz ve kaslarımız kasılı durumda. Bunları engellemek için bacaklar güçlü olmalı. Artı, patlayıcılık çok önemli. Dolayısıyla yüzme, pilates ve odaklanmak için yoga çalışmaları kritik. Pilates ve yüzmeyle kasları rahatlatmak gerekiyor. Çok güçlü de olmamalıyım çünkü esneklik önemli. Her şeyden biraz var yani.

Kapatırken yakın ve uzak geleceğe bakalım. Her şey belirsiz tabii şu anda ama bundan sonrası için nasıl bir planlamanız var?

Belarus'ta Avrupa Şampiyonası olacaktı. Ama pandemi sebebiyle iptal oldu. Tabii ki hedefimiz şampiyonluktu. En kısa vadeli hedeflerimiz Avrupa ve dünya şampiyonluğu ama uzun vadeli olarak hedef olimpiyat tabii ki… Olimpiyat kotası için de durum şu: Kota için bir maçımız kalmıştı eleme müsabakası öncesinde. O iptal oldu. Her şey o maça bağlı ama maçın da tarihi belli değil…

Socrates Dergi