socratesXreflect_alt

Hayat Neşe Dolu

11 dk

Hedefini belirlediği o an, sıradışı antrenman metotları, mesaj bildirimleri yüzünden patlayacak sandığı telefonu... İşte Manş'ı geçen en genç Türk yüzücü Aysu Türkoğlu'nun hikâyesi.

"Genç yüzücüleri yüreklendirmekle geçiyor artık hayatım. Bugün Manş'ı yüzenlerin sayısı artıyor, buna cesaret edebilenlerin sayısı artıyor. Bu çok büyük keyif benim için." Nesrin Olgun Arslan'ın Manş Denizi'ni geride bırakmasının üzerinden 43 yıl, Socrates için bir araya gelişimizin üzerinden ise yalnızca beş ay geçti. Arslan'ın bahsettiği, cesaret edebilen gençlerden biri olan Aysu Türkoğlu, 29 Temmuz günü girdiği Manş Denizi'nden 30 Temmuz günü çıktı. 16 saat 28 dakika süren bu uzun mücadeleyi geride bıraktığında ise bu hedefe ulaşan en genç Türk yüzücü unvanı artık ona aitti. Tarihi günün üzerinden çok geçmeden, duygular henüz sıcakken vakit kaybetmek istemedik. Zoom'dan Aysu Türkoğlu'na bağlandık...

Yaklaşık 17 saatlik o uzun mücadele sona erdiğinde neler hissettiniz? Sona yaklaştığınızda babanız, "Bu iş ya bitecek ya da bitecek" diyordu.

Geçişe başlamadan önce hep şöyle düşünüyordum: "Suya gireceksin, yüzeceksin ve karşıdan çıkacaksın." Hiçbir zaman olumsuz bir şey düşünmemiştim. Tam tersine hep sonuç odaklıydım. Yine de ne düşünürsem düşüneyim o son iki saat çok zorlayıcıydı çünkü hem çok uzun bir mesafe katetmiştim hem de çok uzun bir süre geçmişti. Tabii bu süre zarfında vücut epey yoruluyor. Yorgunluğa ek olarak bir de karşıdan gelen akıntı var. Saatte iki buçuk kilometrelik bir hızla yüzüyorum. Akıntının hızı ise iki kilometre. Geriye ufacık bir fark kalıyor. Bu sefer de milim milim hareket etmek zorunda kalıyorum. Orada bile odağımı korumaya çalıştım. Kendi kendime sürekli şunu tekrarladım: "Tamam Aysu. Şu an hava koşulları çok kötü ama sen zaten bu koşullarda da antrenman yaptın. Şu an mücadeleyi bırakmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Er ya da geç karaya çıkacaksın!"

Yarış esnasında yüzücüyü takip eden bir tekne olur. Oradakiler, eğer hava kötü olursa veya yüzücünün kötü durumda olduğunu görürlerse sizi sudan çıkarabilirler. Benim tek korkum oydu. Babam da teknedeydi. "Çıkabilecek mi kızım karaya? Artık yoruldu, boşuna yorulup üzülmesini istemiyorum" diye sormuş. Kaptan da "Ben onun gözündeki ışığı gördüm. Aysu her türlü bitirir burayı" cevabını vermiş.

Aşağı yukarı 11 saatte bitmesi gereken bir denemeden söz ediyoruz ama sizinkisi 'biraz' daha uzun sürüyor.

Evet, ben 11 saatte bitirmeyi düşünüyordum ama sonra bayağı bir dalga olduğunu gördüm. "Aysu," dedim, "burası 11 saatte bitmeyecek. 12 saat yüzeceksin. İlk önce onu kafana yaz." Sonrasında 12 diye bir şey kalmadı tabii. (Gülüyor.) 13, 14, 15… Öyle devam etti.

"Kaptan 'Ben onun gözündeki ışığı gördüm. Aysu her türlü bitirir burayı' demiş."

"Kaptan 'Ben onun gözündeki ışığı gördüm. Aysu her türlü bitirir burayı' demiş."

Açık su yüzme, televizyonda sıklıkla karşılaşabileceğimiz bir spor değil. Olimpiyatta dahi yok. Bu disiplinle nasıl tanıştınız?

Yaklaşık 14 senedir yüzüyorum. Son yedi senesinde açık su branşıyla ilgilenmeye başladım. Antrenörümüz bir gün geldi ve "Çocuklar, Marmaris'te bir yarış düzenlenecek. Bir buçuk, üç ve altı kilometreden oluşan farklı yarışlar olacak" dedi. Ben de "Tamam. Ben altı kilometrede yüzerim" dedim. Bir buçuk var, üç var; niye altıya gidiyorsun! (Gülüyor.) Aslında orada başlamış her şey. Yarış bittiğinde anons yapılıyordu: "Altı kilometre kadınlar klasman birincisi: Aysu Türkoğlu!" gibisinden bir cümle duyduğumu, "Aman Allah'ım" deyip çok mutlu olduğumu hatırlıyorum.

O gün bize madalyaları takdim etmeden önce Manş'ı geçenleri kürsüye davet etmişlerdi. İsimler okunuyor, Manş Denizi'nin olduğu cümleler geçiyor aralarda. "Allah Allah," diyorum. "Neresi burası? Kaç kilometre?" Sonra öğrendim ki yaklaşık 40-44 kilometrelik bir mesafeymiş. Maratonun ve denizin birleştiği bir noktayla karşılaştım. Hepsi bir araya gelince durum benim için çekici olmaya başladı. İlk olarak Manş'ı geçmeyi başaran ilk Türk kadını Nesrin Olgun Arslan'la tanıştım. Sonra da bugün antrenörüm olan Bengisu Avcı'yla... Zaten devamında da onunla beraber ilerledik. Hem açık su serüvenim hem de Manş Denizi'nin hikâyesi, o yarışa dayanıyor.

Nesrin Olgun'la konuştuğumuzda büyüdüğü yer olan Adana'dan "Biz küçükken yanımızda yüzen abilerimizle ve onların kırdıkları rekorlarla büyüyorduk. Rekortmen yüzücülerle bir arada olmak büyük şanstı" diyerek bahsetmişti. Sizin yaşamınızda da Bodrum'un öyle bir rolü var diyebilir miyiz?

Aslında Bodrum çok küçük bir yer. O yüzden burada profesyonelleşmeniz ve kendinizi bir yere taşımanız çok zor. Bu yüzden ailenizin desteği çok önemli. Babam sağ olsun, o konuda çok yardımcı oluyor bana. Motoruyla beş dakikada bırakıyor beni sahile. Bodrum Kalesi'nin hemen arkasında antrenmanımı yapıyorum. Orası doluysa veya o gün benim antrenmanıma uygun değilse hemen başka bir yere ilerliyoruz. Bu sebeple Bodrum'un denizi, Manş'ta çok yardımcı oldu bana.

Açık su yarışları için yapılan özel antrenmanları biraz tarif edebilir misiniz? Aslında antrenörünüz Bengisu Avcı'nın 2018'de yaşadığı talihsizlik sizin için yol haritası oluyor.

Bengisu'nun bana sürekli söylediği bir şey vardı: "Kilo almalısın! Yağ kazanmalısın. Ben bunun eksikliği yüzünden sıkıntı çektim. Sen çekme." Bundan aylar önce diyetisyenim Banu Güner'le beraber olabildiğince fazla yağ kütlesi kazanabilmem için çalışmaya başlamıştık ama bir türlü olmuyordu. Antrenmanlar esnasında nabzım o kadar yükseliyordu ki vücudum yağ tutmuyordu. En sonunda İzmir'e, öğrenci evine gidince karbonhidrat ağırlıklı beslenmeyle almam gereken kiloları aldım. (Gülüyor.)

Antrenmanlara gelecek olursak birçok farklı yoldan söz edebilirim. Deniz antrenmanlarında büyük farklılıklar söz konusu. Bir-iki saatlik antrenmanlarım var. Onlarda sadece yüzüp çıkıyorum. Dört saatlik antrenmanlarda ise soğuğa alışmaya çalışıyorum. Altı saat süren çalışmalar ise artık tamamen kendinizi yenmeye gayret ettiğiniz idmanlar oluyor çünkü beşinci saatten sonra birçok semptom kendini göstermeye başlıyor. Vücudumun neresi ağrıyor? Neresi daha çok üşüyor? Neresinin daha fazla yağ kazanması gerekiyor? Bunların hepsini öğreniyorsunuz.

Aslında bütün planlarınızı 2021 için yapıyordunuz ama karşınıza son dakikada pandemi çıktı...

Evet. İngiltere, Türkiye'yi kırmızı listeye alınca Dover'a gidemedik ve bir sene daha çalışmak zorunda kaldım. Aslında geçen yıl da tamamen hazırdım ama böyle olunca bir sene daha çalışma fırsatım oldu. Ret kararından sonra bir hafta boyunca çok üzgündüm. O süreç beni epey yıprattı ama belki de böyle olması gerekiyormuş…

"Kendime geldim, kahvaltımı yaptım, interneti açtım ve telefon patlayacak sandım."

"Kendime geldim, kahvaltımı yaptım, interneti açtım ve telefon patlayacak sandım."

Bu tarz açık sularda medcezire yakalanmamak, akıntıya denk gelmemek çok zor. Öncesinde sahte akıntı gibi bir antrenman yoluna başvurdunuz mu?

Sahte akıntıya ihtiyacımız olmuyordu açıkçası. Öncesinde içimize mi doğmuş da kendimizi böyle havalara denk getirmişiz hep, anlamadım. Bodrum'da yaptığım altı saatlik bir antrenmanı hatırlıyorum. İlk üç saat mükemmel geçmişti. Her şey, Manş'ı geçerken isteyeceğiniz gibiydi. Deniz dümdüz, ufak tefek dalgalar vardı. Son üç saat ise tam tersi; 28 knot'luk (51-52 km/sa) bir hava, bir buçuk metreye kadar çıkan dalgalar... O kadar fırtınalı bir hava vardı ki, anlatamam size. Ben olduğum yerde yüzebiliyordum ancak. Orada çok büyük bir akıntıya karşı mücadele ettim. Bu tarz antrenmanların da katkısıyla sahte akıntı gibi bir şeye pek gerek kalmadı açıkçası. Gerçek akıntılarla hazırlandım.

Manş'ta son saatlere yaklaşırken sosyal medyada sizi takip edenlerin sayısı da gece çok geç bir saat olmasına rağmen bir hayli artmıştı. Kanalı geçip kendinize geldiğinizde telefonunuza baktığınız ilk ânı hatırlıyorsunuzdur muhakkak.

Ben bu kadar geri dönüş olacağını asla beklemiyordum çünkü geceye kalmıştık, Türkiye'yle aramızda iki saat vardı ve dediğiniz gibi Türkiye'de daha da geç bir vakitti. Kendime geldim, kahvaltımı yaptım, interneti açtım ve telefon patlayacak sandım. Dın, dın, dın, dın! Öyle bir bildirim gelmeye başladı ki… İlk olarak tebrikleri cevaplamaya başladım ama hepsine yetişeyim derken gece oldu. En son "Herkese çok teşekkür ederim. Gayet iyiyim. Hiçbir problem yok" diye bir hikâye paylaştım. Benim için çok değerliydi o mesajlar.

Türkiye'ye dönüşte de çok güzel karşılandınız. Özel davetlerden televizyon programlarına… Manş'tan sonraki bir hafta sizin için epey yoğun geçti. Neler hissettiniz bu davetler karşısında?

Evet, evet. Oldukça yoğun. Manş'ın yorgunluğu bitti gitti; üstüne bu davetlerin, programların yorgunluğu başladı. (Gülüyor.) Havalimanında mükemmel bir karşılama yaptılar bana. İlk olarak ailemi, sonrasında ise Bodrum Masters takımını gördüm. Sağ olsunlar, onlar da ikinci ailem gibidir. Bana hep destek oldular. Antrenman mı var, yüzerken bana birinin mi eşlik etmesi gerekiyor; hemen "Biz geliriz. Sana yardımcı oluruz." Hep birlikte dışarı çıktık. Aman ya Rabbim! Dışarıda davul zurnalar, çiçekler… Tam Bodrum usulü bir kutlama oldu. Oradan dönüşte mahallemizde de çok güzel kutlamayla karşılaştım; komşularımız, yakınlarımız, aile dostlarımız… Hepsi bir aradaydı.

O günün akşamında da hemen apar topar giyinip çıktık, ailecek Fazıl Say konserine gittik. Sağ olsun, Fazıl Bey çok destek oldu. Ben yüzerken de bir sürü paylaşım yapmış. Bir de beni sahneye çağırdı. Mükemmel bir şeydi. Asla unutamam o ânı.

Bugüne kadar Manş Denizi'ni geçen Türk kadınları...

Bugüne kadar Manş Denizi'ni geçen Türk kadınları...

Ekrem İmamoğlu'nun davetiyle Manş Denizi'ni daha önce geçen Türk kadınlarıyla da bir araya geldiniz. Nesrin Olgun'u tanıyorsunuz. Bengisu Avcı'yla zaten beraber çalışıyorsunuz ama aralarında ilk defa görüştüğünüz kimseler de vardı. Onlarla buluşmak ve aynı fotoğraf karesinin bir parçası olmak da çok özel bir his olsa gerek.

İki-üç gün geçmişti üstünden. Telefonum çaldı, tanımadığım bir numara beni arıyor. Açtım, "Merhaba Aysu'cum. Ben Sinem (Biçer Tüzer). Manş Denizi'ni takım olarak geçen kadınlardan biriyim. Ekrem Bey hepimizi davet ediyor. Mümkünse sen de gelebilir misin?" Sonrasında ben de bütün o yoğunluğun içerisinde kendimi ayarlamaya çalıştım, bazı programlarımı iptal ettim ve Sinem Abla'ya dönüş yaptım. Evet, bazılarıyla daha önce karşılaşmamıştım ve tam da bu sebeple çok güzel bir organizasyon oldu. Zaten benim için önemli olan da orada Manş Denizi'ni geçen kadınlarla bir araya gelmek ve onlarla aynı duyguları hissettiğimi görmekti…

Yakın Zamanda

Babamdan gelen bir resim yeteneğim var ama antrenmanlardan pek vakit bulamıyorum. Resim yapmaktan, bir şeyler tasarlamaktan, çizip karalamaktan çok keyif alıyorum. Eskiden çizdiklerimi Instagram'da paylaşıyordum ama galiba sildim onları. Belki yakın zamanda bir şeyler paylaşırım yine.

Mesaj Yağmuru

Olimpik sporculardan bu tarz mesajlar almak, beni ekstra mutlu ediyor çünkü o serüvene dair bir fikirleri var. Nasıl zorluklar çektiğinizi, ne kadar özverili bir şekilde çalışmak zorunda kaldığınızı çok iyi biliyorlar. Her sürece hâkimler ve bu sebeple onlardan bu şekilde geri dönüşler almak, bir sporcu olarak beni çok sevindirdi.

Socrates Dergi