Baba Hakkı'dan Büyük Fikret'e

5 dk

Bülent Eken, Baba Hakkı'dan Büyük Fikret'e kariyerinde unutamadığı durakları anlatıyor. Milan'ın unutulmaz üçlüsü Gunnar Nordahl-Gunnar Gren-Nils Liedholm da durakları arasında.

Fikret Arıcan & Hakkı Yeten

Futbolu bırakmamın üzerinden neredeyse 60 yıl geçti. Bu uzun zamana rağmen gerek saha içinde gerekse saha dışında yaşadığım olaylar o kadar aklıma kazınmış durumda ki birçoğunu sanki dün yaşamışım gibi hatırlıyorum. Aslında bu hadiselerin zihnimdeki tazeliklerini koruma nedenlerini şöyle bir düşündüğümde, nedeninin çok da basit olduğu karşıma çıkıyor; neticede hepsi büyük isimleri, büyük futbolcuları bilfiil içinde bulunduruyor…

Misal, Hakkı Yeten, namı diğer ‘Baba’ Hakkı… Onun ülke futboluna olan etkisi, kulaktan kulağa anlatılan hikâyelerle hâlâ devam ediyor. Pek tabii benim de anlatacaklarım var.

Bir Galatasaray-Beşiktaş maçı oynuyoruz. Kupa maçıydı ve normal süre beraberlikle noktalandı. Kurallar gereği 15’er dakika uzatma var. Biz şeref tribününün olduğu kısımda toplandık, Beşiktaşlılar da aşağı tarafta… Hakkı Yeten, kalın sesiyle bağırdı: “Buraya gelin!” Tıpış tıpış yanına gittik. “Bundan sonra gol atılmayacak. Bu seyirci bir daha getirilecek ve kulüplerimiz para kazanacak” dedi ve gitti. Daha gençtim ve o dönem forvet oynuyordum. İnanır mısınız, ceza sahasına giremedim korkudan. Uzatma da berabere bitti ve tekrar maçına kaldık. Soyunma odasında suçlu gibi başımız önde oturuyoruz. Bir krampon sesi geldi dışarıdan, bir baktım Hakkı Ağabey. Yöneticilere, “Böyle bitmesi için ben teklifte bulundum ama kendi oyuncularıma kazanmış gibi prim verdim. Sizin de böyle yapmanızı rica ederim” dedi. ‘Prim’ dediğimiz de 10 lira...

Bir diğer büyük rakibimiz Fenerbahçe’nin sembol topçularından ‘Büyük’ Fikret’in (Arıcan), bendeki yeri çok ayrıdır. Dünyada ondan daha büyük bir futbolcu görmediğimi söylerim hep.

Gazeteci dostlarım, futbolu bıraktıktan sonra bana birçok kez dünya karması yaptırmıştır. Bu karmaların belki de değişmeyen tek adamıdır Fikret Arıcan. Muhteşem bir sol ayağı vardı. Ama sahada o kadar seriydi ki siz dört ayaklıymış gibi hissederdiniz. İstanbul Karması ile Budapeşte Karması arasında oynanan bir karşılaşmada, Buduri ile birlikte Macarları darmaduman etmiş ve beş gollü galibiyetin kahramanlarından olmuştu. Her zaman beynelmilel bir yetenek olarak gördüğüm Büyük Fikret’in futbol zekâsı da inanılmazdı. Olgun ve takımını oynatan farklı bir topçuydu. Hep Messi ile birilerini karşılaştırırlar ya; ben de Messi’yle Fikret Ağabey’i mukayese ederim hep. Onunla ilk kez karşılıklı oynadığım maçta, 30’lu yaşların sonundaydı. Ben ise yirmime dahi gelmemiştim. Fakat maç sonunda soluk soluğa kalan ben olmuştum. İtalya’ya kadar uzanan kariyerimde hiçbir oyuncu beni o denli zorlamamıştır. Fakat kaderin cilvesi midir bilinmez, kendisi gibi futbolcu olan kardeşi Semih, Fikret Arıcan’ın pek kullanmadığı sağ ayağı kadar bile topçu değildi.

Hiç Nordahl diye birini duydunuz mu? İtalya’daki rakiplerim demişken, ünlü Milan santrforu Gunnar Nordahl’ı yâd etmeden olmaz.

Gunnar Nordahl, Gunnar Gren ve Nils Liedholm. O dönem Milan’ın efsane İsveçli üçlüsüydüler. Santrfor Nordhal da çok kuvvetli olmasıyla nam salmış bir topçuydu. Müthiş fiziği ve kafa toplarındaki hâkimiyetiyle, İtalya futbol tarihine adını yazdırdı. Palermo’da oynadığım seneydi ve fizik olarak en kuvvetli dönemimdi. Milan ile sahamızda oynanan maçta Nordahl’ı tutma vazifesi bana verildi. Bir pozisyonda ikimiz bir topa çıktık. Ben sıçradım, o da sıçradı... İkimiz de yere düştük. Ben hemen kalktım, bir baktım Nordahl perişan durumda.

Maç 1-1 bitti. O güçlü Milan’dan puan almanın mutluluğunu yaşıyoruz. Benim performansım da Nordahl’ın gol atmasına rağmen epey övgü almış. Neyse, maç sonunda otoparktayım. Tüm arabalar İtalyan arabası, benimki aralarında en ucuzu; Topolino. Kulüp başkanı Prens Raimondo Lanza di Trabia da müthiş lüks Amerikan arabasının başında. Yanıma geldi, “Turko, arabamı beğendin mi?” dedi. Beğenmez miyim! Hemen bana anahtarları attı. Benden de benim arabamın anahtarlarını istedi. Nordahl’a karşı oynadığım oyun sebebiyle arabasını bana verdi. Daha komiği, benim ucuz arabaya atlayıp gitti. Ben de onun arabasına bindim. Fakat ne kadar uğraşsam da araba çalışmıyor, ter içinde kaldım. Ne bileyim, meğer direksiyondan otomatikmiş…

Hazırlayan: İlhan Özgen

Socrates Dergi