Bazilika
8 dk
Son dans... Messi, Katar 2022'nin son Dünya Kupası olacağını açıkladığından beri akıllarda bu var. Hele bir de ezeli nemesisi Ronaldo için de benzer senaryo geçerliyken. Fakat Messi için bir engel daha var: Diego'nun gölgesi...
Fransız ressam Claude Monet 1890'ların başlarında Rouen Katedrali'nin karşısında bir oda kiralar. İki yıl içinde katedralin ön girişini betimleyen otuzun üzerinde resim yapar. Bu resimlerde Monet'nin görüş açısı hiç değişmemiş, aynı yüzey aynı açıdan defalarca resmedilmiştir. Ancak sahne sabit olsa da resimlerden hiçbiri hiçbirine benzemez, katedral her seferinde başka bir ışık altında belirir. Birinde öğle saatleri yüzeye ağarmış bir solgunluk verirken, diğerinde alacakaranlık katedrali kırmızı ve turuncunun tonlarıyla süsler. Monet, belirli bir prototipi sürekli olarak yeni yollarla betimleyerek, aslında ilk yaratıcılık aracından, bükme olgusundan yararlanmaktadır.
David Eagleman ve Anthony Brandt'in Yaratıcı Tür: Fikirler Dünyayı Nasıl Yeniden Yaratıyor adlı kitaplarında vurguladıkları üzere insan beyni temel modelleri sonsuz çeşitlilikle bükebiliyor. Bükme denen bu yaratıcılık olgusuna mimar Frank Gehry'nin Guggenheim Müzesi başta olmak üzere çeşitli tasarımlarında da rastlayabilirsiniz ya da belki Lionel Messi'nin yıllardır farklı biçimlerde futbol oynamasını izlerken de denk gelmiş olabilirsiniz. Kulüp kariyerinde kazanmadığı başarı kalmayan Messi artık yarıda kalan tek eserini son bir kez tamamlamanın peşinde: Arjantin ile Dünya Kupası'nı kazanmak.
Lionel Messi'yi tam anlamıyla sanırım ilk kez 2005 U20 Dünya Kupası'nda izlemiştim. Barcelona'da genç yetenek diye adı duyulmuştu ama 17 yaşında sorumluluk alıp lideri olduğu takımı sürüklerken izlemek farklı bir deneyimdi. Teknik direktör Pancho Ferraro aslında ilk maçta onu yedek soyundurmuştu ama ikinci maçta Mısır karşısında attığı golden itibaren artık bu Messi'nin şampiyonasıydı. Yarı finalde Brezilya'ya attığı gol ve finalde Nijerya filelerine gönderdiği iki penaltıyla bunu perçinleyip takımını şampiyonluğa taşımıştı. Toplam 6 gol ile gol kralı olurken, oynadığı enfes futbol ile de turnuvanın en iyi oyuncusu seçilmişti. O günlerde hâlâ tahtında rahat rahat oturan Maradona telefon ederek Messi'yi kutlamış, onun liderliğine övgüler yağdırmıştı.
Messi katıldığı ilk dünya kupasını kazanmıştı ancak Arjantin'in zaten U20 kupalarını kazanma alışkanlığı vardı. Onun hedefi daha büyüktü. Messi turnuvadan iki ay sonra, Arjantin A Milli Takımı formasını giymeye başladı. Kendine Maradona'dan ziyade Pablo Aimar'ı örnek alıyordu. Aimar da sürekli Maradona ile karşılaştırılan veliaht adaylarından biriydi. Ariel Ortega, Juan Roman Riquelme, Andres D'Alessandro, Marcelo Gallardo, Javier Saviola derken Yeni Maradona'lar listesi çok uzundu. Messi'nin de buraya eklenmesi kaçınılmazdı. Bu karşılaştırma Demokles'in Kılıcı gibi sürekli tepelerinde asılıydı.
2006 Dünya Kupası kadrosunda Riquelme, Cambiasso, Mascherano, Saviola, Crespo, Aimar, Tevez, Sorin gibi isimlerin arasında Messi genç yetenek apoletiyle yer alıyordu. Sırbistan-Karadağ maçında 15 dakika kala oyuna giren Messi takımının altıncı golünü atıyordu. Bu onun Dünya Kupası kariyerinin ilk golüydü ama ikincisi için sekiz yıl beklemesi gerekeceğini sanırım kimse tahayyül etmiyordu. Arjantin çeyrek finalde elenirken Jose Pekerman'ın Messi, Aimar ve Saviola gibi isimlerden az yararlanması eleştirilmişti.
Akabinde Messi artık takımın liderliğini almaya başladı. 2008 Beijing'de gelen olimpiyat altın madalyası bunu hızlandırmıştı. 2008 yılı aynı zamanda Messi'nin altın çağının başlangıcıydı. Pep Guardiola yönetiminde Barcelona'da yavaş yavaş sahte dokuz rolünü de alarak gol sayılarını katlamaya ve ortalığı kasıp kavurmaya başlamıştı. 2010 Dünya Kupası'na gelindiğinde bazı sorular soruluyordu. Jonathan Wilson'ın Kirli Yüzlü Melekler: Arjantin Futbol Tarihi kitabında da yazdığı gibi: "Onunla birlikte olağanüstü Fotoğraf olan her şey gündelik bir olay haline dönüşüyordu ama Messi kulüp düzeyinde her konuda zirveye ulaşmasına karşın, ülkesinde kafaları hep şu soru kurcalıyordu: Bunları milli takım için de yapabilecek miydi? Onu var eden ve sonunda onun için yapılandırılmış bir çevre olan Barcelona dışında da başarılı olabilecek miydi?"
2010 Dünya Kupası'nda Arjantin Teknik Direktörü Diego Maradona ile Lionel Messi
Pekerman'ın ayrılmasıyla göreve gelen Alfio Basile ile olimpiyat şampiyonluğu gelmişti ama 2010 Dünya Kupası'na Maradona ile gidildi. Üstelik Maradona'nın 2008'de bir eleme maçı sonrası Messi'yi çok şahsi oynuyor diye eleştirmesine rağmen. Elemelerde futboluyla tatmin etmeyen Arjantin, kupada da hayal kırıklığı yaşamıştı. Tevez, Higuain, Di Maria ile hücum hattı kuvvetliydi ancak savunma problemliydi. Maradona teknik direktörlükte çok yetersizdi ve Clarin gazetesinin deyimiyle oyuncular Noel Baba'nın olmadığını keşfetmişlerdi. Başarısızlığa tepkiler karışıktı, Maradona'yı hâlâ suçlamayı reddedenler vardı ve 'eski Mesih' suçlanamadığı için de suç kaçınılmaz biçimde yenisinin üzerine yıkıldı. Bunu anlatmak için Jonathan Wilson'ın yine kitabında alıntıladığı romancı Eduardo Sacheri'nin sözlerine uzanmak iyi olabilir: "Biz Arjantinlilerin Diego için tuttuğumuz yası sona erdiremememizin suçu Messi'nin değildir."
Messi ve Arjantin hikâyesinde 2014 Dünya Kupası Finali'ndeki büyük hüsranda ve arada kaybedilen üç Copa America finalinde hem Messi hem de Arjantin, onun Dünya Kupası'nı tek başına kazanma zorunluluğu anlatısına kendilerini kaptırmışlardı. "Her gün hatırladığım bir an var. Dünya Kupası finali. Kupanın yanından geçtiğim o fotoğrafa bakmak çok zor. Kazanmaya o kadar yakındık ama yanından geçip gittim. Korkunç bir histi. Hâlâ ne kadar yakın olduğumuzu düşünüyorum." Messi'nin 2014 Finali'yle ilgili bu sözlerini alıntılayan ve o hüzünlü, elinde Altın Top ödülüyle yüzü gülmeyen o unutulmaz Messi fotoğrafını hatırlatan sevgili Alper Öcal, Socrates'in 81. sayısında Messi'nin 2010'lu yıllarda yaşadığı milli takım kâbusunu şöyle anlatıyordu: "2009 ve 2011'de domine ederek kazandığı Şampiyonlar Ligi şampiyonlukları, aynı dönemdeki peş peşe üç La Liga zaferi ve dört Ballon d'Or ödülünün ardından dahi 'dünyanın en iyisi' olduğunun tescillenmesi için koşulan tek şart Arjantin'i zafere taşımasıydı. Oyundaki istikrarı sanki bu yükle yaşamıyormuş gibi hissettirse de sürekli artan beklentiler ve stres, içten içe onu da kemiriyordu. Maradona'nın onu varisi olarak göstermesi ve yetmezmiş gibi en büyük rakibi Cristiano Ronaldo'nun Euro 2016 zaferi de polemiği büyütüyordu."
Maradona'dan sonra Sergio Batista, Alejandro Sabella, Gerardo Martino, Edgardo Bauza ve Jorge Sampaoli gibi isimlerle sürekli değişen Arjantin teknik direktörlük koltuğu Rusya 2018 hayal kırıklığından sonra Lionel Scaloni'ye geçtiğinden bu yana Arjantin ve Messi için işler daha yolunda gibi. 2006 Dünya Kupası'nda takım arkadaşı olan ikili bu kez farklı bir uyum içindeler. Çok istenen Copa America zaferi sonunda 2021'de geldi. Bu büyük bir kırılma ve özgüven ânı oldu. 2014 ve 2018 Dünya Kupalarında yetersiz kadrolarla ve herkesin Messi'den bir şeyler yapmasını beklediği oyunlarla zirveye çıkmaya çalışan Arjantin bu kez daha kolektif bir çabayla hareket ediyor gibi. Zira Messi'nin başyapıtını tamamlamak için yardıma ihtiyacı olacak. Aynı Barselona mimarı Antoni Gaudi'nin yarıda kalan şaheseri La Sagrada Familia bazilikasında olduğu gibi. Pek favori değiller ve yine kazanamayabilirler ama Jonathan Wilson ile daha önce yaptığımız röportajda söylediklerini akla getirmek iyi olabilir:
"'Messi hiç Dünya Kupası kazanamadı' eleştirileri... Bu çok saçma. Dünya Kupası dört senede bir düzenleniyor, en fazla yedi maç oynuyorsunuz ve şanslıysanız kupaya uzanıyorsunuz. Dört sene önceki finali anımsayın; eğer Gonzalo Higuain o golü kaçırmasa Arjantin dünya şampiyonu olacaktı. O şampiyonluk gelse Messi daha iyi bir oyuncu mu olacaktı? Hayır." Sanırım kazandıkları ya da kazanamadıkları başarıların ötesinde en önemli şey, Messi'yi kariyeri boyunca her maç icra ettiği sanatı bükerken izlemek ve izlerken hissettirdikleri olacak. Gaudi'nin hâlâ bitmeyen bazilikasını gezerken hissettirdikleri gibi...