Reform
8 dk
Beitar Jerusalem'in yüzde ellisinin Abu Dabi Kraliyet Ailesinden bir üyeye satılması, İsrail futbolunu derin bir tartışmanın merkezine götürdü.
Son yıllarda futbolun ekonomik dinamiğinde en önemli faktörlerin başında Çin ve Arap sermayesi geliyor. Birçok büyük kulübe Çin ve Arap yatırımcılar ilgi gösteriyor. 2020'nin son aylarında da en ilginç kulüp satın alımlarından birine şahit oldu futbol dünyası. Aralık başında Şeyh Haman bin Khalifa al Nahyan, Beitar Jerusalem'in yüzde 50'sini satın aldı. Abu Dabi Kraliyet Ailesi üyesi, anlaşma karşılığında on yıl boyunca kulübe 75 milyon avro yatırım yapacak. Bu adımı benzer anlaşmalardan farklı kılan ise Arap sermayesinin bir İsrail kulübüne, üstelik aşırı sağcı olarak konumlandırılan bir kulübe yatırım yapmasıydı.
Her şey Birleşik Arap Emirlikleri'nin İsrail ile ilişkilerini normalleştiren anlaşmayı imzalamasının ardından başladı. Eylül ayı ortasında Beitar Jerusalem'in sahibi Moshe Hogeg'in Şeyh Haman bin Khalifa al Nahyan ile görüştüğü haberleri çıksa da bunun ciddi bir girişim olduğu Kasım ayı ortasında anlaşılacaktı. Kulübü 2018'de satın alan Moshe Hogeg bir girişimci. Hogeg, kulübü aşırı sağcı kimliğinden farklılaştırmak istediğini açıkça söylemişti. Ona göre Beitar Jerusalem ırkçı bir kulüp değil, kulübün taraftar kitlesinin azınlığı Arap düşmanı ve ırkçı. Dinin oyuncu tercihinde faktör olmayacağını söylemesi dikkat çeken ilk açıklamasıydı. Çünkü Beitar, İsrail liginde hiçbir Arap futbolcuyla sözleşme imzalamamış tek kulüptü. Hogeg, iki seneden beri bir devrime imza atmak için uğraşıyor. Bu yolda attığı en önemli adımsa Şeyh Haman bin Khalifa al Nahyan'ı kulübün diğer sahibi yaptığı anlaşma.
Beitar çoğu zaman aşırı ırkçı taraftar grubu 'La Familia' ile gündeme geliyor. 2012'de bir alışveriş merkezinde La Familia üyeleri 'Araplara Ölüm' sloganı attı. Bu slogan o günden bu yana onlar için tribünde sıradan bir tezahürat halini aldı. Bir yıl sonra iki Müslüman Çeçen oyuncuyla kulübün sözleşme imzalaması protesto edildi. Zaur Sadayev (geçtiğimiz sezonun bir bölümünde Ankaragücü'nde forma giymişti) ve Dzhabrail Kadiyev'in transferinden sonra kulübün ofislerinden biri La Familia tarafından ateşe verildi. Sadayev, Maccabi Netanya maçında ilk golünü atınca tribünlerdeki yüzlerce Beitar taraftarı stadyumu terk etti. La Familia'nın sicili bu olaylarla da sınırlı değil. Geçen sezon transfer edilen Nijerli Hıristiyan oyuncu Ali Mohamed'in adı Müslümanları çağrıştırdığı için oyuncunun ismini değiştirmesini talep etmişti bu sorunlu taraftar grubu.
La Familia, Beitar'ın esas kimliğini oluşturuyor gibi görünse de bu durumdan rahatsız olan taraftarların sayısı az değil. İsrail'deki bir haber sitesine görüşlerini yazan bir Beitar taraftarı, kendilerinin La Familia'dan ibaret olmadığını "Uzun yıllar doğu tribününde maçları seyrettim. Yanımda sağcılar, solcular, dindar ve seküler insanlar vardı. Ve evet, ister inanın ister inanmayın, bazen Araplar. Günlük hayatın zorluklarını biraz unutmak ve sevdikleri takımın oynadığı maçı izlemek için stadyuma gelen tüm İsrail'in bir mozaiği" cümleleriyle anlatırken anlaşmadan bütün taraftarların rahatsız olduğu havasının oluşturulmasına karşı çıkıyordu.
Buna karşın La Familia, bu satışa gösterdiği tepkiyle gündemde kalmayı sürdürdü. Medyanın anlaşmadan duyduğu rahatsızlık nedeniyle bu tepkileri öne çıkardığı iddia edildi. 11 Aralık sabahı La Familia'nın yüz üyesi Beitar'ın antrenman tesislerini bastı. Beş taraftar tutuklandı. Moshe Hogeg, aldığı tehditler nedeniyle polise şikâyette bulundu. La Familia, Kudüs'teki duvarlara Hogeg'e yönelik tehditler içeren grafitiler çizdi.
Wall Street Journal yazarlarından Benny Avni, geçen ay İsrail'de spor kulüplerinin siyaset ile bağlantısını "1948'de İsrail kurulmadan önce büyük şehirlerdeki spor kulüplerinin hepsi bir siyasi parti bağlantısına sahipti: Maccabi kentsel politikayı temsil eden merkez, Hapoel sosyalist siyonist, Beitar da revizyonalist sağ kanat; yani şu anda iktidarda olan Likud'un doğduğu kökler..." şeklinde özetlemişti. Avni'nin anlattıklarının bir örneği 2000'li yılların ortalarında Beitar'ı satın alan Rus asıllı iş adamı Arcadi Gaydamak'tı. Beitar'ın İsrail'deki en büyük taraftar kitlesine sahip olmasının popülerliğini 2008'deki Kudüs Belediye Başkanlığı seçiminde kullanmak isteyen Gaydamak başarılı olamamış ve 2012'de de kulübü satmıştı.
Sportif açıdan anlaşmanın Beitar için önemi ne? Son on yıldır zirveden kopan kulüp için bu anlaşma eski günlere geri dönme şansı. Mali açıdan zor günler yaşayan Kudüs ekibi, rakipleriyle boy ölçüşebilecek konumda olmaktan uzak. Beitar'ın içinde olduğu durumu özetlemek gerekirse; Maccabi Tel Aviv ve Maccabi Haifa altyapı için 25 milyon şikel (6,3 milyon euro) harcarken bu sayı Beitar için sadece 2 milyon şikel (500 bin euro). Altyapısı minimum koşullarda ayakta kalmaya çalışırken Hogeg, gençlere yatırım yaparak Beitar Jerusalem'in yükselmesini amaçlıyor. Takıma katılan genç oyuncular Santiago Ocampos ve Yarden Shua da bunun bir göstergesi. Sağlanacak maddi kaynak bu açıdan da çok önemli.
Anlaşma; İsrail Futbol Federasyonu, bakanlar, politikacılar hatta din adamları tarafından da destekleniyor. Hogeg, satış görüşmelerini yapmak için Dubai'ye gitmeden önce konuyu İsrail'in tanınan hahamlarından Chaim Kanievsky'e danışmıştı. Hogeg, Kanievsky ile yaptığı görüşmenin fotoğrafını sosyal medya hesabından da paylaştı. Maccabi Haifa, Hapoel Tel Aviv ve Maccabi Tel Aviv ile birlikte İsrail'in dört büyük kulübünden biri olan Beitar'ın "Aklı başındaki çoğunluk" olarak nitelendirilen taraftarının anlaşmadan heyecan duyduğu ifade ediliyor. Taraftarların çoğunluğu hasret oldukları iyi sonuçları alan güçlü bir kulüp görmek istiyor. Buna karşın kulübün Yahudi, sağcı ve vatansever kimliğinin kalmasının da önemli olduğu konusunda hemfikirler. Bu, kulübün her zaman temsil ettiği şeyin bir parçası.
Moshe Hogeg'in anlaşmayı desteklemek için antrenman tesislerine gelen taraftarları arkasına alıp iki yıl önce başladığı projede mutlu sona ulaşıp ulaşamayacağını, La Familia'nın kulübün yeni yapısını kabullenip kabullenemeyeceğini zaman gösterecek.