Birkaç Güzel Adam

10 dk

Küçümsendiler, göz ardı edildiler, dalga geçildiler... Toronto Raptors'ın şampiyonluk yolu dikenli tellerden geçiyordu. Kupanın ardında yaralar vardı.

Kanada'da basketbol seven biri olarak büyüdüyseniz küçük bir kabilenin parçası olursunuz. Durum en azından uzun yıllar böyleydi. Kanadalı gazeteci Blake Murphy de o kabilenin üyelerinden biri. Milenyum başında büyük bir Raptors taraftarına dönüşen, daha sonra da gazeteci olarak takımın serüvenlerini takip eden Murphy, şampiyonluğun geldiği sezonu The Athletic için yazdı. Final serisi sonrası deneyimli kalemi aradık ve bu Raptors'ı farklı kılan birçok detayı sorduk. Oyuncu grubundan koça, geçmiş başarısızlıklardan Vince Carter'a kadar...

Uzun süredir Raptors taraftarıyım. Fakat bu artık benim işim. Duygusal anlamda bağım eskisinden biraz daha farklı ama bir gazeteci olarak da gördüklerimden ötürü çok mutluyum. Çünkü bu insanlarla birlikteydim. Her gün oyuncuların, çalışanların, taraftarların etrafındaydım. Toronto'da yıllar içinde meydana gelen basketbol topluluğu hayatları boyunca hayal ettikleri başarıyı elde etmelerine tanık olmak harikaydı. Kişisel olarak başarıda bir payım varmış gibi hissetmiyorum ama her gün etrafında olduğum insanların başardıklarını görmek... İşte bu beni mutlu ediyor.

Diğer yandan, en başta buz hokeyi hastasıydım. Raptors taraftarı olmam biraz daha lise yıllarıma, yani ergenliğime dayanıyor. 16-17 yaşıma kadar her gün hokey izler ve oynardım. Babamdan, ailemden gördüğüm kültür buydu; hokey ve Toronto Maple Leafs. Vince Carter gelene kadar hayatım bundan ibaretti. Carter ve 2000 All-Star Smaç Yarışması her şeyi değiştirdi. Bir de lisede edindiğim yeni arkadaşlar...

Yıllar içinde ilgim arttı ve Raptors Republic internet sitesinde çalışmaya başladım. Fakat şakayla karışık, kısa süre içinde adım lanetliye çıktı. Çünkü görevlendirildiğim bütün karşılaşmaları Raptors kaybediyordu ve bu lanet, iki sezondan fazla sürdü. Ama genel anlamda Raptors'ın üzerinde bir lanet yoktu. Zaten spor dünyasında pek kimsenin lanetlere inandığını sanmıyorum, sadece bir şeyleri böyle adlandırmak hikâyeyi güzelleştiriyor. Bu sezona kadar Raptors yeteri kadar iyi değildi. O kadar.

Geçen sezon Cleveland Cavaliers ve LeBron James'e bir kez daha elenildiğinde, her şeyin silbaştan yapılması gerektiğine inanmıyordum. Sıfırdan başlamak gerekmiyordu. Ama DeMar DeRozan, Kyle Lowry, Dwane Casey üçlüsünden biri gitmeliydi. Onun dışında, çekirdek korunmalıydı. Bu grup bütünüyle dağıtılacak kadar kötü değildi. Kişisel olarak eski koç Dwane Casey'i her zaman takdir ettim. Ama geçen sezonun sonunda oldukça yorulmuştu. Bir şeyler değişmeliydi. DeRozan'ı takas etmeyi düşündüklerini, seçenekleri araştırdıklarını işitmiştim. Ama elbette yapılacak hamlenin Kawhi Leonard takası olacağını tahmin etmiyordum. Hiçbirimiz etmiyorduk...

Kawhi hamlesini Casey'nin ayrılışından ve Nurse'ün başa geçişinden ayrı tutamayız. Ya da Marc Gasol takasından... Temel mesele manzaranın değişimiydi. Yıllar boyunca Raptors'ta aynı grup tekrar tekrar denemiş ve bir yerde takılmıştı. Bu sezonun başında ise hava farklıydı. Bir yandan belirsizlikler mevcuttu. Leonard'ın geleceği, sağlığı, mutluluğu sürekli tartışılıyordu. Ancak önemli olan histi. "Üç sene üst üste Cleveland'a yenildik, yeniden deneyeceğiz" duygusundan çok "Yeni bir maceraya atılıyoruz" hissi vardı. Organizasyonun, oyuncu grubunun geçmiş başarısızlıkları geride bırakması mühimdi. Zihinsel değişim, Nurse'ün görevdeki ilk yılında özgürleşmesini sağladı. Yeni şeyler denemek konusunda rahat hissetti.

Nurse ile Casey arasındaki en büyük fark şuydu. Casey daha katı bir karakterdi. Antrenmanlarını yapma şekli belliydi, takvimi hep aynı şekilde oluşturuyordu, hücumda ve savunmada inandığı doğrular vardı. Özetle, fikirleri ve uygulamaları belliydi. Nurse bu konularda daha esnek ve farklı şeyler denemeyi seviyor. Takvimle oynuyor, "Bugün antrenman yapmayalım" diyebiliyor, bir anda ilk beşinde köklü bir değişim yapabiliyor veya idmana gelip "Haydi bugün savunmada şunu deneyelim" şeklinde konuşabiliyor. Bir tane "Şunu yaptı ve takımın her şeyini değiştirdi" diyebileceğim taktiği veya seti yok ama farkı yaratan şey tavrıydı. Yenilikten, esneklikten yana tavrı... Bunun karşılığını da play-off'ta aldı. Sistemde, rotasyonda, oyunda değişiklik yapılması gereken seriler vardı ve oralarda takım rahattı. Çünkü sene boyunca tecrübe kazanmışlardı, her şeyi görmüş ve denemişlerdi.

G League'de koçluk yapması, Britanya ya da Belçika gibi yerlerde çalışması Nurse'ün yaklaşımının Casey'ye göre farklı olmasında etkiliydi. Gazeteci olarak G League'i dört yıldır yakından takip ediyorum. Orada sürekli yeni şeyler bulmak zorundasınız. Bunun her koç için aynı olduğunu zannetmiyorum. Quin Snyder da G League'de koçluk yaptı ama onun hakkında aynı şeyleri işitmiyoruz. Ama Nurse hakkında işitiyoruz. Çünkü o Avrupa'da çalıştı, Britanya'da küçük bütçeli takımların başına geçti, G League'de iki farklı sistemde görev aldı ve şampiyonluklar kazandı. Karakteri de kendisine yardımcı oldu. Özgür bakışı, yeni şeyler denemeye yatkın oluşu...

'Box-and-one' Nurse'ün koçluğunu açıklamak için güzel bir özet. Çünkü profesyonel seviyede çok kullanılan bir alan savunması metodu değil ve başlı başına ilginç bir hamle. Ama burada oyuncu grubuyla kurduğu ilişki de hesaba katılmalı. Sonuçta, final serisinde bir anda Lowry ya da Leonard gibi oyunculardan liseden beri yapmadıkları bir savunmaya geçmelerini istiyorsun. Kısacası marifeti sadece box-and-one'ı denemesi değildi. Mesele biraz da oyuncu grubuna bu fikri başarılı şekilde uygulatabilmesiydi.

Kyle Lowry, Orlando Magic serisinin ilk maçında sıfır sayıyla oynamış, mağlubiyetten sorumlu tutulmuştu. Fakat bence çok güzel bir play-off'u geride bıraktı. Zaten o, karakteri ve oyunu gereği yüksek skorla oynamadığı akşamlarda bile büyük katkı verir. Ezelden beri "Lowry, play-off'ta duvara tosluyor" algısının gerçeği yansıtmadığını düşünürüm. Heat, Cavaliers, Wizards gibi takımlara karşı harika oynadığı bazı seriler ilk aklıma gelenler. Ama insanlar genelde negatif taraflara odaklanmayı seçti ve onun kötü oynadığı geceleri öne çıkardı. Bu play-off'ta neler yaptı? Kötü maçları oldu, mesela final serisine de standartlarının altında başladı ama genel katkısına bakalım. Play-off'un en çok hücum faul yaptıran, en çok top çelen ve en çok top kurtaran oyuncusu. Savunmada hep iyi pozisyon alıyor, takım arkadaşlarını en doğru yerde buluyor, oyunun temposunu ayarlıyor. Lowry hep böyledir zaten. İstatistik kâğıdına geçen birçok şey yaptığı gibi geçmeyen birçok şey de yapar. O yüzden Raptors, yıllardır Lowry'nin oyunda olduğu bölümlerde daha verimli bir takım. Dolayısıyla, onun için çok mutluyum. Şampiyonluğu getiren maçtaki performansından ötürü çok mutluyum. Son maç, büyük sahnede neler yapabildiğini özetledi.

Kawhi, sezon başında Lowry'ye attığı bir kısa mesajdan söz etmişti. Takas olduktan sonra Lowry'ye "Biliyorum, en iyi arkadaşın takımdan ayrıldı, üzgünsün ama gel birlikte özel şeyler başaralım" yazmış. Başta ilişkileri sıcak değildi ama işler ocak, şubat aylarında rayına oturdu. Zaten Kyle, harika bir liderdir. Koçlarına ve takım arkadaşlarına sert yaklaştığı, zorluk çıkardığı dönemler de oldu ama bir kere onun güvenini kazandığınızda işler değişiyor. Bu sezon saha içinde ve dışında lider oydu ve karakteriyle, stiliyle hem Leonard'ı hem de Nurse'ü tamamladı. Lowry hep bu takımın tabanı oldu, deniz seviyesini belirledi. Tavanı ise yıllar içinde önce DeRozan'a sonra da Leonard'a bıraktı.

Siakam'a bakıyorum da... Gelişimi çılgınca. Draft sonrasında ondan umutlu olanlardan biriydim, çaylak sezonunda henüz NBA'e hazır olmadığını düşünsem de geleceği hakkında iyimser taraftaydım. O yüzden G League'e gittiğinde de "Ah, bu iyi olabilir" demiştim. NBA'den oraya yollandığı için özgüveni bir parça kırılmıştı ama kısa sürede her şeyi aştı. 20 sayı, 10 ribaund gibi istatistikleri alışkanlık hâline getirdi. Elbette yine de böyle bir gelişimi tahmin edemezdim. Sadece Siakam için değil, herhangi bir oyuncunun böyle gelişmesini beklemezsiniz. O, gerçekten orijinal. Her şeyiyle...

O Raptors 905 takımı çok ilginçti. Jerry Stackhouse koçlarıydı, Siakam'ın dışında Fred VanVleet de kadrodaydı, aynı şekilde Bruno Caboclo da... Eğlenceli bir kadroydu ve hem VanVleet'e hem Siakam'a harika bir başlangıç yolu oldu. Siakam'ın geleceğinde ne yatıyor? Süper yıldıza dönüşebilir mi? Hâlâ konuşmak için erken. Ama kısa sürede öylesine büyük bir yol kat etti ki tavanına sınır koymak, ona çatı bulmak kolay değil. Limit, gökyüzü.

Ne yalan söyleyeyim, Gasol takası yapıldığında ufak endişelerim vardı. Savunmasının eski günlerine yaklaşıp yaklaşmayacağını merak ediyordum. Memphis Grizzlies'te harika sezonlar geçirmişti ama en iyi savunma performansları uzaktaydı. Jonas Valanciunas belki işin defansif tarafında kötü şöhrete sahiptir ama harika ribaund alır ve bu sezon da boyalı alanı iyi korudu. O yüzden Gasol'ün kapatması gereken boşluk dikkat çekiciydi. Fakat kısa sürede takıma alıştı. Şut konusunda bazen biraz pasif kalmış olabilir ama bunun dışında uyum süreci başarılıydı. Savunması beklenenden daha iyiydi. Ve elbette oyun kuruculuğu... Tepeden takımı yönetti.

Fred VanVleet'e gelirsek... Açıkçası beni şaşırtan play-off sonundaki veya final serisindeki muhteşem performansı değildi. Beni şaşırtan, onun öncesindeki kurak dönemiydi. VanVleet hep iyi bir şutördü ve gerçekten de bu keskin iniş çıkışı mantık sınırları dâhilinde anlatmak çok da mümkün değil. Herkes, çocuğunun doğumunun bu değişimdeki etkisine dair şaka yapıyor. Belki de doğum sürecinde takımdan uzaklaşması, kafasını boşaltması, sahadan bir süreliğine kopması mental bir rahatlama getirmiştir. Temiz bir sayfa açması her şeyi değiştirmiş olabilir.

Göz ardı edilmek, yeterince takdir edilmemek, spot ışıklarından uzak olmak bu takımı anlatan anahtar temalar arasında. En nihayetinde, Nurse'ün NBA'de başantrenörlük işi alabilmesi için dünyanın her yerinde çalışması gerekti. Lowry ilk turun sonlarında seçildi, kariyerinin başında iki kez takas edildi çünkü oynadığı takımlar onun geleceğinden umutlu değildi. Kawhi lotarya dışında kalmıştı. Gasol, NBA kariyeri başlamadan takas edildi. Fred VanVleet draft'ta 60 takım tarafından seçilmedi bile. Ve birlikte Golden State Warriors'ın karşısına çıktılar. Tarihin en büyük hanedanlarından birinin...

Vince Carter döneminde basketbola bakış değişmişti, şimdi baktığımızda o zaman basketbol oynamaya başlayan gençlerin nerelere geldiğini görüyoruz. Şampiyonluğun etkisi daha da büyük olacaktır. Televizyon reytingleri çılgıncaydı, ilgi de... Diğer yandan, kadronun temel parçalarının hem kariyer olarak hem de kültürel anlamda dünyanın farklı köşelerinden gelmeleri de Raptors'ı Toronto şehrinin değerlerini yansıtan bir takım yaptı. Aynı zamanda ülkenin değerlerini de... En önemlisi de şuydu. Bu zaferi izleyen birçok çocuk kendi Raptors deneyimlerini yaşadı, dönüm noktalarına şahitlik etti. Belki de bu etki bir gün basketbolu ülkenin en popüler sporu yapacak. Kim bilir...

Socrates Dergi