Bu Daha Başlangıç

8 dk

Kadınlar ve futbol ekseninde süregelen tartışmalara bir yenisi eklendı. Biz ülkemizde daha “Anlarlar mı, anlamazlar mı?” noktasında bir uzlaşma sağlayamamışken, soru çoktan “Kadından futbol antrenörü olur mu?” noktasına evrildi.

Kadından futbol antrenörü olur mu? Sakın bu soruyu Fransa’nın Auvergne bölgesi sakinlerine yöneltmeyin, yüzünüze boş boş bakacaklardır. Takımları Clermont Foot’un başında, iki sezondur Corinne Diacre adında bir kadın antrenör var ve hiç de fena gitmiyor doğrusu.

Corinne Diacre kim derseniz, tabii ki eski bir futbolcu. Modernlik de bir yere kadar. Eski futbolcu olmayan bir kadına, Fransa’da bile antrenörlük koltuğunu bırakacak hali yok kimsenin. Diacre, 1974 doğumlu. Bütün kariyerini tek kulüpte, Soyaux’da geçirmiş; 1998’den 2007’ye kadar, erkeklerde pek de görmediğimiz bir bağlılıkla (hahaha!) aynı takımda ter dökmüş bir oyuncu. 1993-2005 arası formasını giydiği Fransa Milli Takımı’yla 121 maça çıkmış; 2003 Dünya Kupası’nın yanı sıra 1997, 2001 ve 2005 Avrupa Şampiyonaları’nda oynamış bir efsane. Milli takımın kaptanı ve en çok forma giyen üçüncü oyuncusu. Belki buraya kadarki ‘wikipedik’ bilgiler sonrası, futbolu bıraktıktan sonra milli takımda (Bruno Bini’nin yanında) yardımcı antrenör olması ve 2007’de eski takımı Soyaux’nun başına teknik direktör olarak geçmesi kimse için sürpriz olmayacaktır. Asıl sürpriz 2014-15 sezonu başında Clermont Foot’a antrenör olarak atanması. Böylece, Fransa’da profesyonel bir futbol takımının başında sahaya teknik direktör titriyle çıkan ilk kadın oldu ve tarihe geçti.

Gerçi 2013-2014 sezonunun sonunda göreve getirilen Portekizli Helena Costa daha sezon başlamadan istifa etmemiş olsaydı, büyük ihtimalle bu yazıda Diacre yerine Costa’dan bahsediyor olacaktık. Tarihin sadece ilklerin yazılmasını salık veren saçma kuralını bir yana bırakıp konuya yine de Costa’dan girelim.

1978 doğumlu Portekizli koç, spor bilimi master diploması ve UEFA A Lisansı’na sahip bir antrenör. 1997-2010 yılları arasında Benfica genç takımının başında görev yapıyor ve 2005’te onları şampiyonluğa taşıyor. Eş zamanlı olarak başka takımlarda da mesai harcıyor. Mesela 2005-2006 sezonunda ek olarak çalıştırdığı Cheleirense takımıyla Lizbon bölgesi şampiyonu oluyor. 2006-2008 arası görev yaptığı 1 Dezembro -11 yıl üst üste şampiyonlukla rekor kıran Portekizli efsane kadın futbol takımı- Costa’nın çalıştırdığı 2007 ve 2008 sezonunda (da) şampiyonluğa ulaşıyor. Hadi o normaldi diyelim, 2008-2009 sezonunda başına geçtiği Odivelas’ı şampiyon yaparak bir üst lige taşımasına ve uzun yıllar Celtic kulübü için scouting yapmasına ne diyeceğiz o zaman? Ayrıca Katar ve İran milli takımlarını da çalıştırmış birinden bahsediyoruz. Peki Costa, Clermont Foot’taki görevinden, daha başlamadan neden ayrılıyor? Bu basit bir istifa değil. Reddedilen şey, Fransa’da bir erkek profesyonel takımın başına geçip Avrupa’nın büyük liglerinde görev yapan ilk kadın olma fırsatı. Ondan önceki kadın antrenörü hatırlamak için 1999 İtalya’ya uzanıp üçüncü lig takımı Viterbese’nin başında iki maça çıktıktan sonra istifa eden Carolina Morace’ye kadar gitmemiz gerek. Yani Costa’nın reddettiği sadece bir iş değil, tarihe geçme, adını futbol sayfalarına yazdırma imkânı aslında.

Helena Costa, tam “Bunun sebebini sadece kulübün başkanı biliyor” diyerek kimseyi suçlamadan efendi efendi ayrılacakken, başkan Claude Michy’nin, “O bir kadın. Kadınların dünyanın en rasyonel insanları olmadıkları sır değil. Bir kadının karşısındakini bir rüyaya inandırıp sonra da hiçbir açıklama yapmadan çekip gitmesi kimse için şaşırtıcı olmasa gerek. Bu görevden korktuğu için mi böyle davrandı, bilmiyorum. Kesin olan tek şey, bir kadın tarafından terk edilen ilk erkek olmadığım” türü mesnetsiz açıklamaları gündeme bomba gibi düşüyor. Kadın düşmanı beyanat kamuoyunda hak ettiği tepkiyi bulsa da, herkes başkanı kınasa da, hatta taraftar sitesi konuyla ilgili “Costa, kulübün maç kaybetmeyen tek antrenörü olarak tarihteki güzide yerini alacaktır” türünden bir açıklama patlatsa da Costa ismi google’landığında karşımıza ilk olarak bu açıklamaların çıktığı gerçeği değişmeyecek maalesef.

Helena Costa, başkanın bu gayet mizojen açıklamaları sonrası tekrar bir basın toplantısı düzenlemek zorunda kalınca (elinden geldiğince) ağır konuştu. Ülkesinde ‘Etekli Mourinho’ lakabıyla tanınan teknik direktör, “Başkan beni bir antrenör olarak değil, bir vitrin olarak gördü. Takıma yapılan transferleri kulübün sekreterinden öğrendim. Transfer edilecek futbolculara karar veremedikten sonra görevde kalmamın bir anlamı yoktu” dedi. Clermont defterini başkanın seviyesine inmeden, gayet seviyeli bir cevapla kapattı. İşte Corinne Diacre’ı bekleyen ortam, kulüp ve başkan buydu.

Diacre, ilk maçına 4 Ağustos 2014’te çıktı. O gün doğum günüydü. 1-0 öne geçmelerine rağmen deplasmanda oynadıkları maçı 2-1 kaybettiler. Maç boyunca çizgiden yaptığı sesli müdahaleleriyle dikkat çeken Diacre, maç sonrası, “Brest bugün iyi top oynadı. Biz ayağımızda top tutmayı başaramadık. Hatalarımız tabii ki oldu, zaten golleri o yüzden yedik. Ama iyi şeyler de yaptık, takımda ışık gördüm” açıklamasını yapacaktı.

Ama o ışık, tünelin ucundaki ışıktı. Diacre’ın ligdeki ilk üç puanı, tam beş maçın sonunda geldi, 12 Eylül’de oynanan Le Havre karşılaşmasında. O ilk ayı, genellikle maç sonlarında bırakılan puanlar yüzünden eleştirilerek geçirdi. Oldukça zor bir lig başlangıcı yapmış olmasına rağmen sezon sonra erdiğinde takımı klasmanın 12. sırasında oturuyordu.

Yok, bu yeteri kadar şaşaalı gözükmedi. O zaman şöyle deneyelim: Bu, Clermont’u üç sezon peş peşe ligin ilk 10’u arasına sokarak kulüp tarihinin en iyi hocası unvanını taşıyan Michel Der Zakarian’dan bu yana gelinen en iyi noktaydı. Üstelik bunu, üzerinde inanılmaz bir medya baskısı varken, kendi takımını kurma fırsatı bulamamışken ve hayatında ilk defa bu seviyede bir takım yönetirken yapmıştı. Buradan bakınca hiç de fena olmayan bir sonuçtu bu, kabul edersiniz ki.

Sezon sonunda valizlerini toplayan kişi, takımda 17 senedir görev yapan, başkanın danışmanı ve sportif direktör Olivier Chavanon oldu. Söylentilere bakılırsa Diacre ile arası hiç iyi değildi. Yerine kimse gelmedi. Transferde iplerin kimin elinde olacağı belliydi. Düşen televizyon gelirleri yüzünden bütçesi azalmış olsa da Diacre transferde kaçak oynamadı; anlaşamadığı oyuncuları yolladı, yerlerine kendi tercihlerini getirdi. Artık Clermont’da patronun kim olduğu net olarak ortadaydı. Sözleşmesini 2018’e kadar uzatan imza gecikmedi.

Oyuncular, kendilerine sorulduğunda antrenmanda ve soyunma odasında daha sakin biriyle karşı karşıya olmaktan mutlu olduklarını ifade ediyorlar. Erkek antrenörlere nazaran daha az agresif, daha sakin ama en az onlar kadar kararlı biri var karşılarında. “Teknik ve taktik olarak ne istediği çok net” diyor oyuncuları, “Siyah ya da beyaz.” Bazen o kadar önemi olmayan detaylara fazla takıldığını kendisi de kabul ediyor zaten. Yerel basınla, başlangıçta bir erkek antrenöre nazaran daha mesafeli bir ilişki kurdu ve kuralların net olması, onların da adapte olmasını kolaylaştırdı.

İkinci sezon için başkanın tek talebi, sezonu ilk 10 içerisinde bitirecek bir takım yaratmasıydı. Başka ülkelerdeki başka başkanların bu rasyonel tercihlerini görünce sulanan gözlerimizi silip halihazırdaki sıralamaya bir bakalım: Bu yazının yazıldığı sıralarda geride kalan 27 maçın sonucunda ligin 6. sırasına yerleşmiş bir Clermont var. 53 puanla liderlik koltuğunda oturan Dijon’u 41 puanla takip ediyor. Üçüncü sıradaki Red Star FC’nin sadece 5 puan gerisinde. Ligin bitmesine daha var. Ama Diacre’ın ligi ilk üç içinde bitirmesi durumunda olabilecekleri hayal etmekte bir sakınca yok.

Başkan Michy’nin kadın antrenör hamlesi belki de sadece bir vitrin düzenlemesi ve pazarlama hamlesiydi. Ama geldiğimiz noktada, sadece sahadaki rakipleriyle değil, kendisine önyargıyla bakanlarla, yeterliliğini sorgulayanlarla, erkekleri yönetme becerisinden kuşku duyanlarla da savaşmış, her hafta maçla ilgili olmayan birçok soruya da cevap veren ve bunu, herhangi bir erkek teknik direktöre yöneltilmeyen onlarca kamera ve mikrofonun baskısı altında yapan bir kadın teknik direktör var elimizde.

“Kararlarım sorgulanabilir. Karar alıp yanılmayı, başkasının kararlarını takip etmeye tercih ederim. Hakkımda isteyen istediğini düşünebilir de, söyleyebilir de... Ben doğru bildiğimi yapıyorum. Doğru bildiğimin, ancak maç kazanırsam doğru kabul edileceğinin de farkındayım.”

Yazının bir yerinde, birisi kadınlar için irrasyonel mi demişti? Sadece gülelim mi? Ha ha ha!

Socrates Dergi