Direkler Arası

10 dk

Futbolda temel amaç, topu üç direğin arasından geçirebilmek. Ancak bazen, direkler size pek de yardımcı olmayabiliyor. Tanıl Bora, Socrates için kaleme aldı.

“Bir amacı olmadan yaşamak, kale direkleri olmadan futbol oynamak gibidir.” İnternette serserice gezinen bir aforizma bu. Bilgelik taklidi yapan aforizmaların çoğu gibi, söylediği tam doğru değil. Direksiz de futbol oynanabilir aslında. Topsuz oynanamaz ama direksiz olabilir. Taştan, monttan, çantadan direk uydurabilirsiniz. Kara düzen futbolun ruhu, direksiz de yaşar.

Lakin aforizmamız tamamen boş da konuşmuyor. Nizamî futbol için, ağlar resmî şart değil fakat direkler zaruri. Kabul etmek lazım, kalenin bir nişangâh olarak, bir arzu nesnesi olarak belirmesi, direkler sayesindedir.

Tahtaya ve Dikdörtgene Veda

Modern futbolun ilk zamanlarında, kale sınırları bir bant çekerek belirleniyor, bu da “Geçti mi, geçmedi mi?” ihtilaflarına neden oluyordu. Mahalleden, arsadan, okul bahçesinden de bildiğimiz evrensel ihtilaf… 1875’te, kalenin hududunu kesinkes tayin etmek için direkler dikildi. (Biliyorsunuz, direkli hayat da ihtilafları tamamen ortadan kaldırmış değil!)

FIFA hukukuna göre kale direkleri “tahta, metal veya onaylanmış diğer malzemelerden üretilmiş; kare, dikdörtgen, yuvarlak veya elips şeklinde ve beyaz renkli olmalıdır.” Bu esnek tanımda yer alan ‘tahta’ ve ‘dikdörtgen’ unsurları, epey zamandır fiilen geçersizleşmiş durumdalar. Direkler uzun yıllar boyunca tahtadandı. Ancak tahta, müşkül malzemedir. Yıpranır. Sağlam durması için arkadan payandalamak gerekir.

Almanya’nın futbol tarih hafızasında yer etmiş ‘kırılan direk hadisesi’, tahta direğin itibarını kaybetmesinin meseli gibidir. 3 Nisan 1971’de Borussia Mönchengladbach-Werder Bremen maçında yaşanmış bir hadise bu. Durum 1-1’dir, bitime iki dakika kalmış, ev sahibi bastırıyordur. Mönchengladbach’lı Laumen bir topa hamle ederken hızını alamayıp Bremen kalesinin ağlarına savrulur - ve gerilen yan direk kaykılıverir. Oyuncular direği güç bela yerine oturturlar. Malum, o zaman tribünler kalenin dibinde, güvenlik önlemleri sıkı değil, arkadan ağları çekiştiren ‘muzip’ taraftarlar eğreti direği yeniden kaykıltırlar. Hakem, “Yedekler veya saha kenarındaki görevliler kalan iki dakika şu direği tutuverseler olmaz mı?” diye yoklar hazırûnu. Kimse yanaşmaz. (Bazı futbolcular maçtan sonra “Biz inşaat işçisi değiliz” demeci verecektir!) Saha komiseri bir kalas ve marangoz takımı tedarik ettirip “Yerine şunu çakalım” önerisinde bulunur, onu da hakem kabul etmez. Çaresiz, maç tatil edilir. Netice hükmen Bremen lehine olacak, Mönchengladbach’a para cezası kesilecektir. Şampiyonluğa mal olan bir kayıp. Bu olaydan sonra Almanya liglerinde hızla alüminyum direğe geçilir. Mönchengladbach’ın müzesinde ‘Kırılan Direk’ adlı bir özel bölüm var, o kırık direk orada sergileniyor!

Direklerin geometrisinde de uzun süre, dikdörtgenin hâkimiyeti vardı. Ancak dikdörtgen direkler sivri köşelerinden ötürü hem sporcu sağlığı açısından tehlikeli görüldü, hem de bunlarda direkten dönen topun sekme istikameti fazla öngörülmezdi. Daha 1922’de, John Claude Perkins adlı bir mühendis, elips biçimli kale direklerini tasarlamıştı fakat dikdörtgen direk kullanımı 1980’lere kadar sürdü. Direk geometrisiyle ilgili de müzelik bir hüsran hikâyesi var. 1976’da Glasgow’daki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Bayern Münih’e galibiyeti kazandıran golden önce St. Etienne’in iki topu direkten dönmüştü. Fransızlar, Hampden Park’ın direklerinin oval değil köşeli olmasına yandılar. St. Etienne kulübü 2013’te açık artırmaya çıkarılan dikdörtgen direkleri, ‘tarihsel kanıt’ olarak müzesine koymak üzere 20 bin Euro karşılığında satın aldı!

Günümüz kale direkleri artık neredeyse her yerde yuvarlak veya elips biçimlidir. Hem insan hem top çarpmasına karşı yumuşatmaya dönük başka direk tasarımları geliştirenler de oldu ama böyle ‘Zihni Sinir proceleri’ fazla müdahaleci bulundu ve uygulanmadı.

Direk Emniyeti

Direk işi, kendi çapında bir mühendislik işi. Şu tarifi, futbol kalesi tesisatı ‘üzerine’ iş yapan bir firmanın sitesinden aldım: “Ürün, firmamız tarafından özel olarak hazırlatılan, FIFA standartlarına uygun kalıplarda alüminyum borulardan üretilmektedir. Demonte olarak üretilen ürünümüz bağlantı noktalarındaki metal geçiş elemanları ile birbirine bağlanarak sabitlenir. Zemine beton ile sabitlenen 60 cm. derinliğindeki ankrajlar içerisine yerleştirilerek kurulum gerçekleştirilir. Arka dikey ve yatay borular da cıvatalar yardımı ile bağlanarak kurulum tamamlanmış olur.”

Böyle ankrajlı laflarda bir ciddiyet taslama havası var, komik geliyor tabii ama şakası da yok... Direkler, -şüphesiz- futbolun en tehlikeli avadanlığıdır. Sağlamlığı, emniyeti önemli. Futbolda cana mal olan kazaların çoğunun direklerden kaynaklandığını unutmayın. Genellikle de alt kümelerde, genç kategorilerinde... Şu son birkaç ay içinde, Kütahya’da, Tokat’ta ölümcül ‘devrilen kale direği’ kazaları gerçekleşti.

Üst Direğin Şahsiyeti

Futbol lisanında direğin İngilizcesi ‘bar’ veya ‘post’. Üst direk, başına ‘yatay’ veya ‘üst’ anlamında ‘cross’ konarak tanımlanıyor: crossbar. Türkçede de öyle, direk ve üst direk. Eskiden Türkçede spor basını dilinde direk yerine İngilizceden uyarlama ‘golpostu’ tabiri kullanılmış! (Çılgın futbol istatistikçisi Mehmet Ali Çetinkaya, 1950’lerde hâlâ bu tabire rastlandığını belirliyor.)

Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Almanca futbol terminolojilerindeki hoşluk, yan direklerle kale direklerinin ayrı terimlerle anılmasıdır.

Fransızcada üst direk ‘transversale’, yani sadece ‘enine-çapraz’, yan direk ‘poteau’, yani sadece direk. İtalyancada keza ‘traversa’ – ‘palo’, İspanyolcada direk yine ‘palo’, üst direk ise ‘larguero’, aşağı yukarı ‘kol demiri’ anlamına geliyor. Almancada yan direk ‘pfosten’dir, direk veya kazık anlamına gelir. Üst direğe ise ‘latte’ denir, anlamı uzun tahta.

Kazık, kol demiri, uzun tahta gibi eşanlamlar, hayal gücümüze hediyedir. Birçok mühim futbol ülkesinin dilinde üst direğin diğer (yan) direklerden sadece ‘üst’ sıfatıyla değil ismiyle farklılaşması, direklerin metafiziği hakkında düşündürebilir şairi.

Direğin Metafiziği ve Estetiği

Futbol hukuku, direkleri ‘hava’ sayar. Tıpkı hakem gibi. Hakeme veya direğe değdiğinde topa bir şey olmuş sayılmaz, oyun aynen devam eder. Ama nasıl tıpkı hakem sadece hava değilse, direk de hava değildir. Direkler, sahayı sınırlayan çizgilerde açılan bir üçüncü boyutun kapısıdırlar. Direk metafiziğinin boyutu… Direkten dönen top, akıbeti anlaşılana kadar, bir iki saliseliğine dünyayı durdurur. Tribünler bir lahza susar. O bir an içinde top çarpıp çıkabilir, düşüp hücumcunun önüne gelebilir… Bazen, bir bilardo cevelanı oluşur.

Direkler, sıkı şutu onurlandırır; zangırdayarak şutun gaddarlığından nasıl ürperdiğini gösterir. Metin Oktay’ın ağları delen golünün yanında bir de direkli efsanesi vardır: Romanya’da bir milli maçta, ta uzaklardan savurduğu şutta topun direğe vurup ta ceza alanı çizgisine kadar geri teptiği nakledilir. Direkleri sallayan şutta, tribünler tenhaysa “Çat!” sesini duyar, “Vay!” dersiniz. Televizyon başındaysanız, kale arkası mikrofonu zaten nakleder o sesi. YouTube, direk kıran şut videoları da sunuyor. Çoğu idmanlarda, çürük çarık direklerle.

Direkler, golü güzelleştirir. Hele üst direğin altını sobeleyen gol - hele top üst direkten yere vurup da yukarı zıplayıp üst ağları hışırdattığında… Direğe çarparak giren gol, sanki vurgulu bir goldür. (O “Çat!” sesi, golün altını çiziyordur) Bir yandan da ‘şans’ duygusunu gıcıklar ama.

Direk Bahtı

Bir başka orta malı aforizma: “Akıl, hayat sahasının kale direkleri gibidir, insanın zaferlerinde de mağlubiyetlerinde pay sahibidir.” Bakın, işte bu doğru. Direkler, futbolda ‘şans faktörünün’, kısmetin cisimleşmiş temsilcilerindendir. Sahalarla da sınırlı değil; futbolun dışarıdaki hayata armağan ettiği bir şanskaderkısmet mecazıdır direkten dönmek. Bir tehlike atlatanın, son anda bir beladan sıyıranın dilinde bu vardır: “Direkten döndük...”

2013 Mart’ında YouTube’a konan, on binlerce izlenmiş bir video var; Lesbos-Papanikolis amatör lig maçında Egeas Plomariou adlı bahtsız topçunun başına geleni gösteriyor. Adamın çektiği şut önce sağ yan direğe, oradan üst direğe, oradan sol yan direğe, oradan da dönüp tekrar sağ yan direğe tos vuruyor, bir türlü düşmüyor içeri. Dört direk, bir gol etmiyor işte.

Bu kadar çılgıncası gerekmez; futbol ideolojisinin kader ve talih anlatısında direkten dönen toplar kilit rol oynar. Taraftar, ahlanıp vahlanıp kahpe feleğe hayıflanırken en çok neye dövünecektir? Hakem kararına, kaçan bariz gole… Ve tabii direkten dönen topa! Direkten dönen top, kaçan gol kâbusunun en kuvvetli imgesidir.

Yana yakıla bağrını döven taraftar “İki topumuz direkten döndü” diyorsa, artık bunun tartışılacak yanı yoktur, başınızı eğip, elini tutup sırtını sıvazlayacaksınız.

“Direkler izin vermedi”, “Direklere takıldı”, maç haberlerinin beynelmilel dram klişeleridir. Frenkler bazen ‘alüminyum şansı’ da diyorlar. Christoph Daum, Köln’deyken savunmada bunaldıkları bir maçtan sonra güzel itiraf etmişti: “Son dakikalarda yüzde yüz güvenebileceğimiz tek şey, direklerdi.”

Hele şu ‘doksan’, şu ‘çatal’… İki direğin (unutmayın, birçok dilde kendi şahsiyetleri vardır ikisinin de!) birleştiği o hassas nokta, kader çizgisinin koyulaştığı yerdir. Top doksandan girdiğinde nasıl golün zevki menevişlenirse, doksandan döndüğünde de hayal kırıklığı girdaplanır.

Kalecinin Çarmıhı

Alman milli kaleci Uli Stein, Hamburger SV’deyken bir keresinde takımının gayretsizliğine kızıp ‘görevini yapmamanın nasıl bir şey olduğunu’ onlara göstermek için lakayt bir edayla direğe yaslanıp izlemişti maçı. Kalecinin, kapısının önünde dikilen bir esnafa benzediği bir sahne. Kaleciler bazen üstten auta çıkan bir topun arkasından üst direğe tutunup yaylanır, bir iki barfiks çekerler bazen, geçen tehlikenin ardından küçük bir kutlama gibi. Bu da kalenin, kalecinin dükkânı veya evi olduğunu düşündürür insana.

1890’larda, İngiltere’nin popüler kalecilerinden Arthur Wharton, sık sık üst direğe tırmanıp otururmuş. 1950’lerin ve 1960’ların ünlü Celtic kalecisi Frank Haffey, takımının karşı kalede baskı kurduğu rahat maçlarda kale direğinin üzerine tırmanıp uzanır, kestiriyor gibi yaparmış. Hatta bir defasında, müzede sergilenen Salvador Dali’nin çarmıha gerilmiş İsa resmine taş attığı için tutuklanan bir Glasgow Rangers taraftarı, “Sarhoştum, İsa’yı kale direğinde sallanan Haffey sandım, asabım bozuldu” diye ifade vermiş!

Sahi, kale bazen kalecinin çarmıhı olur. Fevzi Tuncay’ın Beşiktaş’ta acemice veya bahtsızca yediği gollerin ardından kafasını direklere vuruşunu hatırlayın. Böyle kahretmesi gerekmez, gol yemiş, mağlup düşmüş kaleci, direklerin arasında çarmıha gerili gibi görünebilir gözümüze. Direkler, kalecinin trajedisini çarmıhlaştırır.

Yine bir aforizmayla bitirelim. Bu defa Günter Netzer’den. Lastikli bir söz: “Direkler, kalecinin en iyi dostudur - ama her zaman güven olmayan bir dost.” - Kahpe direk!

Tanıl Bora

12. Sayı
Mart 2016



Socrates Dergi