
Dünya Değişir
4 dk
2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları öncesinde hazırladığımız 76. sayımızın girişinde Caner Eler'in kaleminden Armand Duplantis yer alıyor.
"Her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak her şeyi değiştirmeliyiz." -Lampedusa, Leopar
Luchino Visconti'nin 1963'te çektiği Leopar'ı daha önce izlemiş, çok beğenmiş, ardından filmin uyarlandığı Giuseppe Tomasi di Lampedusa imzalı kitabı okuduğumda ise hikâyenin derinlikleri daha da etkileyici gelmişti. Eser, Sicilya'da Bourbon Krallığı'nın çöküş yıllarında Salina ailesinin ve Prens Fabrizio Salina'nın yaşam öyküsünü anlatıyor. Filmde Burt Lancaster, Alain Delon ve Claudia Cardinale bir oyunculuk resitali sunuyorlar ama kitabı okudukça da usta bir yazarın satır aralarına sakladığı ve bugüne kadar geçerliliğini koruyan alt metinleri sunuşundaki mahareti hissediyorsunuz. Hikâye 'Risorgimento' yani İtalya'nın diriliş ve birleşme döneminde kralcı güçler ve cumhuriyetçiler arasında iktidar mücadelesinin yaşandığı yıllarda geçiyor. Ayağının altındaki toprak bir süredir sallanmaya başlayan aristokrasinin temsilcisi, yetmiş yaşındaki Salina Prensi Don Fabrizio da soylulara özgü dünyanın çöküşüyle beraber yavaş yavaş ilerleyen kendi çöküşünü hüzünle yaşar. Kitabın sunuş yazısında dediği gibi: "Israrla sürdürdüğü geleneklerin, içine kapandığı görkemli dünyayı oluşturan öğelerin sessizce kayıp gittiğini, dönüşü olmayan sonun yaklaşmakta olduğunu gözler. Ne var ki arkadan cıvıl cıvıl bir kuşak gelmekte, onun vaktiyle yaşadığı tüm duyguları, tüm heyecanları başka bir dekor içinde, başka koşullar altında onlar da tüm yoğunluğuyla yaşamaktadır." Sonra da o meşhur değişim sözünü sarf eder Salina.
Kitabın etrafında döndüğü bu cümle, hem prensin yaşamının son anlarında idrak ettiği bir gerçek hem de yazarın kitabın gözler önüne sermek istediği temel öge üzerine kuruludur: Değişim. İnsanın başta hep ayak dirediği ama kaçınılmaz süreçlerle beraber idrak ettiği bir gerçek. Aynı dünyanın pandemi sürecinde yaşam biçimini, alışkanlıklarını değiştirmek zorunda kalıp buna hep ayak diremesi gibi. 2020 Olimpiyat Oyunları'nın ertelenmesi de bu sürecin en büyük değişimlerinden biriydi. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yeri bir gıdım oynamayan organizasyonun yıllar içinde gezegen yutacak kadar büyüyen ekonomisinden mütevellit hem açgözlü Uluslararası Olimpiyat Komitesi hem de Tokyo'daki yetkililer bu ertelemeden dolayı çok zorlandılar. Bir tek organizasyonun ismi ekonomik kaygılar nedeniyle 2021'e dönüşemedi. Japonya'daki oyunlarla gelen değişimin bir diğer yüzü de aslında artık Michael Phelps ve Usain Bolt'un ana taşıyıcı kolonlar olduğu bir çağın kapanmasının ardından yeni neslin direksiyona geçecek olması. Geçtiğimiz aylarda The Guardian'da Sean Ingle'ın yazdığı üzere bu yeni yetenek dalgasının liderliğine de 1999 doğumlu İsveçli dünya rekortmeni sırıkla atlamacı Armand Duplantis yakıştırılıyor.
Rahmetli Cüneyt Koryürek'in de hep söylediği gibi olimpiyatın omurgasında atletizm, onun da merkezinde 100 metre yarışı vardır. Usain Bolt gibi spor tarihini değiştiren bir fenomenin etkisiyle bu anlayış daha da farklı bir seviyeye ulaştı. Bolt olduğu her yerde başta olimpiyat oyunları olmak üzere bir yerçekimi merkezi oluşturuyordu. Oyunlar tarihine baktığınızda da her olimpiyatın kendi kahramanlarını ve sembollerini yarattığını görürsünüz. Bugünlerde de atletizm dünyası yaşadığı ağır doping krizlerinden sonra Bolt gibi bir başka kurtarıcı arıyor. Bir yandan yeni nesilden Simone Biles'ın artistik jimnastik için ifade ettiği değişimi yaratacak birini... Noah Lyles, Sydney McLaughlin, Joshua Cheptegei, Karsten Warholm, Mutaz Essa Barshim, Dina AsherSmith derken burada üst üste kırdığı dünya rekorları, farklı karakteri, yıldız ışığı ile öne çıkan isim Armand 'Mondo' Duplantis. ABD'li eski bir sırıkla atlamacı Greg Duplantis ve İsveçli eski bir heptatlet Helena Hedlund'un oğlu olan ve doğup büyüdüğü ABD'yi değil, İsveç'i temsil eden Mondo; sosyal medya kullanımı, başta idolü Renaud Lavillenie olmak üzere diğer sporcularla harika iletişimi, seyirciyi çeken tavırları ve karizmasıyla kurtarıcı rolüne çoktan soyunmuş durumda. Özellikle tam da pandemi sürecine girerken Torun'da 6,17, Glasgow'da 6,18 metreye çekip üst üste kırdığı dünya rekorlarıyla Bolt'un tahtına aday gösteriliyor. Bir sprint starının yerine bir sırıkla atlamacının yakıştırılması değişimin boyutunu anlatıyor gibi. Ona sorulduğunda da "Dünya rekoru kırdıkça herkes benden Bolt'un ayakkabılarını doldurup dolduramayacağımı soruyor. Bunu talep ediyorlar. Aslında farklı branşlarda yarışan farklı insanlarız" diye cevap veriyor.
Mert Aydın geçen yıl dergimize "Mondo'yu bu kadar popüler kılan, hiçbir müsabakayı küçümsememesi. Her yarışında olimpiyat finali gibi yarışıyor. Her mücadelede dünya rekoru kıracak hissi veriyor. Atletizm tutkunları, belki de ilk defa bir sırıkla atlamacıda Bolt gibi bir heyecan yaşıyorlar. Bu ne kadar devam edecek? Asıl soru bu. Sergey Bubka, son rekorunu 30 yaşında kırmıştı. 21 yaşındaki bu delikanlı aynı tempoda kaç yaşına kadar gidecek? Mondo'nun tarihteki yeri böyle belirlenecek. Şimdiden çok heyecan verici bir gelecek bizi bekliyor" diye yazmıştı. Duplantis yetmedi, geçen yıl Sergei Bubka'ya ait açık havadaki en iyi dereceyi 6,15 metreye çekti. Üç yaşında babasının Louisiana'daki evlerinin bahçesine kurduğu sırıkla atlama setinde bu spora abileriyle beraber başlayan Duplantis zaten alt yaş gruplarında sürekli rekor kırdığı yıllardan bu yana bir kamera onunla dolaşıyor ve Born to Fly adlı bir belgesel de çekiliyor. Tam da yeni neslin önderi olabilecek bir proje.
İlk izlediğim oyunlar olan 1988 Seul'de Bubka muhteşemliğine tanık olduğumdan beri sırıkla atlamanın farklı bir büyüsü varmış gibi gelir hep. Sanki sırıklarıyla dünyanın üzerinden atlıyorlarmış gibi. Mondo o büyüyü artıran bir atlet. Bir sprinter gibi yaklaşma koşusu, bir jimnastikçi zarafeti, bir boksör çevikliği ve yüksek atlamacı esnekliği derken kusursuz bir sporcu kokteyli. Üstelik mental açıdan çok kuvvetli ve rahat gözüküyor. Şimdi babasının İtalyan arkadaşının taktığı ve dünya anlamına gelen takma adı Mondo'yu izledikçe sanki o çocukluk günlerimi hatırlıyorum. Mondo ise henüz 21 yaşında ve ondan dünyayı atlayıp üzerine bir de atletizm ve olimpiyat dünyasını sırtında taşıması bekleniyor. Değişimin gücü seninle ve yeni nesille olsun Mondo.
Bu sayı; değişimin, yeniliğin ve özgürlüğün kaçınılmazlığına inananlar için...