O Günden Bugüne

5 dk

Türkiye'yi Euro 2020 grubunda nasıl rakipler bekliyor? Konuyu bir bilene, Türkiye A Milli Takım teknik direktörü Şenol Güneş'e sormuştuk.

Aralık sonu, Ocak başıydı. "2002'den beri aynı şeyi söylüyorum…" diyerek başlamıştı sözlerine Şenol Güneş. "Biz o gün Dünya Kupası'nda üçüncü olduk ama dünya futbol ülkesi olarak üçüncü olamadık." Haklıydı. Türkiye, sonraki yirmi senede dünyanın üçüncü futbol ülkesi olamamıştı. "Sportif başarılar önemlidir ama felsefe ve yatırımlar da önemlidir. Eğer biz sürdürülebilir sportif başarı istiyorsak o günden sonraki her gün üzerine koymalıyız." Socrates'in 71. sayısı için konuşma imkânı bulduğumuz Türkiye A Milli Takım teknik direktörü, Euro 2020'de alınabilecek olası başarıların geleceğe taşınması için yapılması gerekenleri bu sözlerle anlatmıştı. Peki o başarıları sağlayacak planlar nelerdi?

Grubun en kilit maçını İtalya ile oynarız' öngörüsü çok yanlış olmaz. 10'da 10 ile geliyorlar ve güçlü bir oyunları var

Evet, kilit maç. Mancini ile birlikte daha genç bir takım oldular, yüksek tempolu ve enerjik. Çok hızlı atağa çıkabilen bir takım, ikinci bölgede genelde yaptıkları preslerle topu kazanıp oradan çok hızlı boş alan bulabiliyorlar. Savunma-hücum geçişini de çok iyi yapıyorlar. Elemelerin en çok gol atan, en az gol yiyen takımlarından biriydi İtalya ve bence en kilit nokta bu geçişleri kusursuz şekilde yönetmeleriydi. Ha, geçiş haricinde ileride de oyunu yığabilecek yetenekli oyunculara sahipler. O yüzden çok dikkat etmemiz gerekiyor

İtalya'nın kilit isimlerinden biri Jorginho. Napoli eşleşmesinde Aboubakar'ın stoper ve savunma önü arasında yaptığı takiplerle Jorginho'yu nasıl durdurulabileceğinizi göstermiştiniz.

Geçişlerde ve oyun kurulumunda önemli rol oynuyor. Bunu zorlaştırmak için ileri uçta kime görev vereceğiz, nasıl top alınmasını engelleyeceğiz, bunları düşüneceğiz. Napoli maçında kullanılan yapıdan da çok uzakta değil burada. Ama onun haricinde tanıdığımız oyuncular da var, bu konuda şanslıyız. Barella, Verratti, Locatelli… Mesela Juventus'tan tanıdığımız bir sürü oyuncu var. Aynısı Milan ve Sassuolo için de geçerli. Galler'de Ramsey var, o da Juventus'ta. Zaten üst seviyedeki turnuvalarda oyuncu ilişkileri birbirine yakın oluyor. Her oyuncu birbirini tanıyor. Diyelim çıktık gruptan, İngiltere gelirse Leicester'da oynayan oyuncularımız var, Everton'da sözleşmesi olan oyuncumuz var. Seviye atlamak için çabalıyoruz. Ki ben seviyemizin arttığını da düşünüyorum. Oyuncularımız eskiden Avrupa'ya gidiyordu ve kimileri için bu yeterliydi. Ama hayır, oyuncularımız artık Avrupa'ya gittiği kadar, Avrupa'daki oyuncularla bire bir rakip konumuna da geldi. Artık orada kendine hedef yaratacak konuma gelebilmek bir hedef.

Bahsettiğiniz tanınırlık, bir açıdan rakiplerin de avantajı değil mi?

Tabii, artık tanınan, iyi analiz edilen bir takımız. Ve bakınca biz genelde tanınır olmadığımız dönemlerde başarılı olduk. O da önem vermemeden doğan bir durum değil. Daha çok, sizin ne yapacağınızı bilmemelerinden kaynaklanıyordu. Ama Uluslar Ligi'nde bunu iyice kanıksadım. Rakipler daha bekleyerek, geriye çekilerek oynuyor bize karşı. Çünkü Euro 2020 elemelerinde büyük sahneye adım atmaya yakınlaştık. Takımların, kadro profillerine göre, oynamaktan ziyade oynatmamak ve oyunu bozmak isteğine sahip olduklarını söyleyebilirim.

Bizim de oyunu bozduğumuz maçlar oldu, Fransa maçı gibi. Olacak da zaten. Ama her maça da bozma ilkesiyle çıkılmaz. Kolay bir şey çünkü bozmak. Oyunu, yaşayışı, ilişkileri… Birinin gönlünü almak ne kadar kolaysa, o gönlü bozmak da bir o kadar kolay. O yüzden futbolda bazen olur da hayatta kimsenin gönlünü bozmayalım.

Neyse, dediğim gibi yapmak, bozmaktan daha zordur. Oyun kurmak da... İtalya'nın zorlayıcı kısmı hem bozup hem de yapmaktan çekinmeyecek bir takım olmaları. Sistemsel olarak da bilinmez yaratabiliyorlar. Üçlü ve dörtlü oynayabiliyorlar. Genlerindeki üçlüye dönebilir, günümüzdeki oynadıkları oyunla rahatlıkla dörtlü oynayabilirler. İsviçre de öyle. 3-4-3'ü de gösterdiler, 4-3-3'ü de...

Fransa'dan bahsedince İzlanda teknik direktörü Erik Hamren'in sözü aklımıza geldi. "Biz Türkiye'den dört puan aldık ama Türkiye de Fransa'dan dört puan aldı. Bu da grubun gidişatını etkiledi." Euro 2020 gruplarında akışı değiştirecek maç hangisi?

Hamren haklı. O, "Türkiye'den dört puan aldık" diyor, ben de "Fransa'dan dört puan aldım" diyorum. (Gülüyor.) Herkes İtalya'yı daha çok önemsiyor. Çünkü daha tecrübeli, kaliteli, herkesten daha çok futbol ülkesi olan bir takım. Ama İsviçre'nin de çok renkli bir takım olduğunu biliyorum. Hem tempolu hem de rakiplere farklı gelebilecek bir takım. Üçlü oynayan takımlarda buna rastlayabilirsiniz, yapıları sizi şaşırtabilir. Diğer tarafta Galler'e bakıyorsun, farklı bir çehreye büründüler. Bale forvetti eskiden, şimdi kanada geçti biraz daha. Geçen turnuvada yaptıkları ortada. Kontratağı iyi işleyen bir yapıları var. Bence gruptaki takımların kaderi, rakiplere ters gelmesinden dolayı şekillenecek. Biz de tahmin edilmez olmaya çalışarak rakiplere ters geleceğiz. Sonuçta hep diyorum: Bilinmezlik oyunudur futbol. İki artı iki dört etse sen Fransa'yı yenebilir misin? Veya Letonya seni yenebilir mi?

İtalya favori gibi gözükse de grup Beşiktaş döneminizdeki Leipzig-PortoMonaco grubuna benziyor. İtalya dışında her takım lider de olabilir, sonuncu da…

Katılıyorum. Siz Şampiyonlar Ligi deyin, ben Uluslar Ligi. Uluslar Ligi'nde lider olmamız tek maça kalmıştı, sonuncu olduk. Bu yüzden amacımız önce gruptan çıkabilmek, ilk ikiye girebilmek. Ama bunu güzel futbolla yapmak istiyoruz. "Bu ülkede futbol üst seviyede oynanıyor ve iyi futbolcular var" olgusunu göstermek istiyoruz. 2002'de de demiştim. Biz Dünya Kupası'nda üçüncü olduk ama futbol olarak dünyanın en iyi üçüncü ülkesi olmadık. Amaçlarımızdan biri de Türkiye'de iyi oyuncuların, iyi bir oyunun olduğunu göstermek. Ha, bir de gruptan çıkarsak daha da iyi futbol oynayacağımıza inanıyorum. Fakat gruptaki oyun, sonuçlardan çok, Fransa ve İzlanda maçlarında oynadığımız oyunlardan daha iyi olmalı. O günlerden bugüne zaman geçtiyse, bizim de üstüne koymuş olmamız lazım.

Socrates Dergi